CHP Genel Başkan Adayı Özgür Özel Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
Süreç ısındı, hem bir iddia koyuyoruz sonuçta bir rekabet var. MYK toplantıları da zaten Sayın Genel Başkan'ın ekibiyle birlikte değerlendirme yaptığı toplantılar. O yüzden çok gerekli olmadıkça o toplantılara katılmadım ama grup başkan vekillerimiz var ve toplantıyı takip ediyorlar. Bilmemiz gereken, grubun uygulaması gereken kararlar alındığında biliyoruz.
Yerel yönetim seçimleri olacak, adayların çok doğru belirlenmesi ve kampanyanın bir an önce başlatılması gerekecek. O yüzden 5 Kasım makul bir tarih.
Genel Merkez’deki bazı arkadaşlar Tüzük Kurultayı'ndan beklentiyi çok yükselttiler ‘Temmuzda veya ağustosun başında genel başkanımız Türkiye'yi sarsacak çok önemli tüzük değişiklikleri önerecek ve bunu Kurultay'dan önce yapacağız’ dediler. Şimdi Kurultay'dan sonraya kaldı, beklentiler boşa çıktı ve şimdi ‘Siz genel başkana oy verin, görün bakın tüzüğü değiştireceğiz’ diyorlar. Oysa yeterli zaman vardı ve bugüne kadar verilen sözleri tutması gerekiyordu.
Arkadaşlarımızla birlikte oturacağız, değerlendireceğiz. 1 Ekim’de Meclis açılacak, grup başkansız Meclis’in açılması doğru olmayabilir.
Sinirler gergin, insanlar huzursuz. İzmir'de gözümün önünde oldu. Konya'da biz ayrıldıktan 1 saat sonra oldu.
Seçmenin tamamına yakınında çok önemli bir değişim talebi var. Bu üyeye de yansımış durumda ancak delegasyona iş geldiğinde bazı yerlerde değişimciler önde ama bazı yerlerde çeşitli sebeplerle değişime karşı olan var. Değişime karşı olanların bulunduğu yerlerde, eğer değişime karşı olanlar biraz çoğunlukta ise blok liste yapıp bütün listeyi değişim karşısında doldurmak istiyorlar. Mesela İzmir buna iyi bir örnek. Çarşaf liste yapılsa yarı yarıya değişimciler yer alacak ama bir fazla oy alan bütün listeye hakim olsun çabası var. Bu da ortamı geriyor. Seçim kaybettiniz, öz eleştiri yapmadınız, şimdi de bir oy fazlayla bütün delegasyonu ele geçirmeye çalışıyorsunuz. Böyle bir tartışma var ama tartışmanın gerekçesi ne olursa olsun haklı haksız ayırmadan, iş kalkıp birbirinin üstüne yürümeye döndüğünde doğru olmuyor.
Blok liste ısrarı sinirleri geriyor. Çünkü blok liste Türkiye'ye Tayyip Erdoğan'ın söylediği sistemin aynısı, yani değiştirmek istediğiniz sistemin aynısı. Türkiye'de itiraz ettiğimiz sistemin bir çağrışımı bu. 50 artı biri kim aldıysa bütün delegasyonu o alsın demek. Aynı Türkiye'deki gibi. 50 artı biri alan beş yıl yönetsin. Bu doğru değil aslında çarşaf liste olsa çok daha doğru olur.
Blok listede seçilen delege için de ‘asker’ gibi sözler söyleniyor. Bu delegeye en büyük haksızlık. Örneğin İzmir'de blok liste yazdığınız bir delege, herhangi bir yerde yazdığınız bir delege değişmez mi? Vallahi değişir. Asansöre biner dördüncü kata çıkana kadar komşusuyla karşılaşır. ‘CHP’de bir değişim olmazsa oy vermeyeceğiz’ deyince, bizim delegede değişir. Kendi apartmanında çıkana kadar, komşusuyla konuşurken, sabahleyin ekmek, gazete alırken, berberi tıraş ederken ‘CHP'de bir değişiklik olmazsa kimse oy vermeyecek’ dendiğinde CHP'yi canı gibi seven delege buna duyarsız kalabilir kalamaz.
İlk hafta bir adım gerideydik. İkinci hafta bir adım öndeydik. Şu anda başa baş gidiyor diyebilirim.
‘İSTANBUL’U DEĞİŞİMCİLER KAZANACAK’
İstanbul'da ağırlıklı olarak değişimciler kazanmıştı. Geçtiğimiz hafta değişimi savunan adayın çıkmasına destek veren ilçe sayısına bakınca da öyle. İstanbul seçimleri o yüzden biraz da geriye bırakıldı. Başta İstanbul’un ilk hafta yapılacağı söylenmişti. ‘Hemen yapacağız’ demişlerdi. Ama Türkiye’ye etkilemesin diye değişimciler kazandığında geriye bırakılıyor. Çünkü biliyorsunuz İstanbul'a kar yağınca Türkiye'ye kış geliyor. Herkesin gözü İstanbul'da ve İstanbul'u değişimciler kazanacak.
Bu kez, tarafların arasında bir ayrılık var. Taraflardan bir tanesi seçim sonucunu başarısızlık olarak görüyor. Öz eleştiri istiyor. Hem kadrolarıyla hem anlayışıyla her şeyle bir değişimi savunuyor. Bir tarafta yenilgiye başka bir isim buluyor. Mesela ‘Kazanamadık ama kaybetmedik’. Bu kadar arada farklı görüşler varken insanlar biliyor ki eğer değişimciler kazanırsa yerel seçimlerden başlayarak büyük bir morallenme olacak. Şunu kabul edelim. Sahada değişim talebi yüzde 90. Kongrede nasıl olacak bilmiyoruz. Ama sokağa rağmen değişime direnmenin siyaseten ağır bir maliyeti var. O yüzden sokağın heyecanı kurultay salonlarına dikkate arttırıyor.
‘DAHA ÖNCE DUYMADIĞIMIZ ŞEYLER OLUYOR’
Maalesef kötü şeyler duyuyoruz, yaşıyoruz daha önce duymadığımız şeyler yaşıyoruz. Kayseri, Melikgazi ilçesi, delegelerin yarısı Melikgazi ilçesinden ve ilçe değişimden yana olduğu için bile isteye ısrarla kongresini yaptırmadılar. Kayseri'yi genel merkez kazandı ama 600 delegenin 250'ye yakını seçime sokulmadı. Bir o kadarı da protesto etti seçime sokulmadığı için. Ve sadece 190-200 delegenin oyuyla seçilen bir durum oldu. Yani Kayseri'de büyük bir protesto var. Örneğin Fatih'te bir aday seçimi kazanmak üzereyken Whatsapp mesajıyla kongre iptal edildi. Başlamasına 1 dakika kala. Birçok irili ufaklı ilçe kongre dışında bırakıldı.
‘YÖNETİCİLERİN DELEGELERİ ARADIĞI BİR SÜREÇ’
Maalesef genel başkandan, genel merkezden yöneticilerin doğrudan delegeleri aradığı, hatta genel merkez yöneticilerinin genel başkanla belediye başkanlarını telefonla görüştürdüğü, bir süreç yaşanıyor. Genel Merkez’in böyle davranması CHP’nin daha önce deneyimlediği bir şey değil.
Hiç böyle şeyler görmemiştik. Bu seferki tavır, farklılığını birlikte çalıştığı bazı arkadaşların bütün siyasi geleceklerini genel başkana bağlamış olmalarına yoruyorum. Yani bu kadar hırsla ve bu kadar kuralların dışına çıkarak kongreler sürecine uygun olmayan müdahalelerin yapılıyor olmasının en büyük sebeplerinden birisi, genel başkanın etrafındaki bazı kişilerin, herkes değişse kendisi değişmeyen bazılarının, kendi varlıklarını genel başkanın varlığına bağlamış olması ve özgüven eksikliklerine bağlıyorum.
Öyle bir hukukumuz var. Genel başkanla yüz yüze gelip bu konuyu konuşmayı da düşündüm. PM’de arkadaşlarımız bu konudaki endişelerini kamuoyu yönünde bir takım şeyler konuşmak yerine somut delilleriyle PM’de dile getirdiler. Gerekirse ben de genel başkanla bu konuyu görüşürüz.
‘YÜZLEŞMEYE HAZIRIM’
Genel merkezin tutumunu toplumun tümü eleştiriyor. Benim tutumumu çarpıtarak birkaç tane genel merkeze müzayip gazeteci eleştiriyor. Onların kullandıkları sert üslup, haklılıklarından değil. Esas saldırganlıkları, savundukları şeyin toplumda karşılığı olmamasından kaynaklanıyor. 8 yıl grup başkan vekilliği yaptım. PM’ye girdiğimde genel başkan listesinde değildim, delerek girdim. Manisa'da ön seçimde Türkiye rekoru kırdım. Grup başkan vekilliğine de seçilerek geldim ve sekiz yıl boyunca genel başkanı temsil ederken ne ona ne partililere hiç mahçup olmadım. Benim performansım, Meclis performansı. Süleyman Soylu'ya, Hulusi Akar'a, Binali Yıldırım'a, meclis başkanlarına ve Recep Tayyip Erdoğan'a karşı... Kimse ‘Özgür Özel bizi Meclis’te mahçup etti, bir kelime eksik söyledi, bir adım geri attı, bir santim eğildi’ demiyor. Kendi işimi yaparken nereye yanlış yapmışım? Ama Merkez Yönetim Kurulu'nda oy hakkı olmayan, söz hakkı olan birisi olarak sözümü hiç esirgemedim. Ama kusur şuysa; referanduma, baskın seçime giderken ya da Cumhuriyet'in 100. yılındaki en önemli seçime giderken içerideki eleştirilerimi çıkıp televizyonlarda bangır bangır söylemedin. Bu kusursa, söyleseydim seçimin kaybından sorumlu tutuluyor olurdum. Çünkü bunu iktidar kullanacaktı. Ben yanlış gördüğüm her şeye yanlış dedim. Doğru gördüğüm şeye doğru dedim. Kendi hatalarım, eksiklerim varsa oradaki payımı kabul ederim. Ama ben, 8 yıl boyunca ‘Özgür Özel kendi görev alanında şunu eksik, şunu yanlış, şunu hatalı yaptı... Ne denirse yüzleşmeye hazırım. Ama birilerinin de şuna hazır olması lazım; Özgür Özel'i eleştirip de inadına yaptıkları işler partiye ne sonuçlar doğurdu? Özgür Özel kayıt dışı siyasete itiraz etti. Danışmanlarla karar almayı itiraz etti. Seçilmişler yerine atanmışlarla partiyi yönetmeye itiraz etti. Partinin kurullarının rızası olmadan alınan kararların bizi felakete sürüklediğini söyledi.
‘CHP’NİN HAKKI İTTİFAK ORTAKLARINA GEÇTİ’
39 milletvekili meselesinde bir yıldır ölçme değerlendirme diyen, bir yıldır iç hukuk yazalım diyen, bir yıldır biz 2300 madde mütabakat metni yazdık ama milletvekili listelerini nasıl yazacağımıza ilişkin mutabakatımız nedir diye sorup cevap alamayan Özgür Özel'den bahsediyoruz. Ve ben, ‘Bir ittifak varsa iç hukuku yazılmalı. Bu iç hukukun en önemli maddesi ölçme değerlendirme olmalı. Seçim kararı alındıktan sonra örneğin üç büyük şirketin toplam yaptığı altı araştırmanın aritmetik ortalaması, seçim sonucu kabul edilip paylaşılmalı. Kimsenin hakkı kimseye geçmemeli’ dedik. CHP’nin hakkı ittifak ortaklarına geçti. Burada ittifak ortaklarını suçlayacak bir şey yok. Milletvekili paylaşımında, masada CHP'nin haklarını ittifak ortaklarına kaptıranların büyük eksikliği var.
Bülent Ecevit ile İsmet İnönü arasındaki rekabet, cumartesi günü yapılan oylamayı İsmet Paşa'nın kendisi adına bir güvenoyu olarak nitelendirip, genel sekreterlik seçiminde Bülent Ecevit'in desteklediği adayın kazanması üzerine bunu kendisine güvensizlik oyu kabul edip çekilmesine ve sonradan istifasıyla sonuçlanmış bir süreç var. Bu tabi aslında kurultay salonundaki bir hesaplaşma ama bunun dışında CHP genel başkanlarının kurultayla değiştiği yok. Bu süreçte zaten CHP genel başkan değişikliği de öyle çok sık olan bir mevzu da değil.
CHP genel başkanı elbette kurultay delegelerinin oylarıyla seçiliyor ama kamuoyunun bu konudaki beklentisi ve kamuoyuna kurultay delegelerinin kulak vermesi de son derece önemli. Ben kamuoyunun CHP’de ciddi bir değişim talebini dile getirdiğini görüyorum ve kurultayda CHP'nin en önemli özelliği genel başkanına rakip çıkabilen, genel başkanı çoklu yarışta seçebilen bir parti. Son çoklu yarışı genel başkan kazanmıştı ama bu bütün çoklu yarışları genel başkan kazancı anlamına gelmiyor. Belki de bu sefer genel başkanına rakip çıkabilen ve genel başkanını çoklu yarışta değiştirebilen tek siyasi parti olmak CHP ve Türkiye demokrasisi açısından bir kazanım olur.
İster bir oyla kaybedeyim, ister bin oyla, parti için ertesi gün Kemal Bey kadar çok çalışırım. Kazanırsam da Kemal Bey'in bu partiden elinin ayağının çekilmesini istemem. Kemal Bey'in de partinin önceki genel başkanı olarak tüm süreçlere partinin başarısı için katkı sağlamasını isterim. Vefada kusur etmem.
Kurultayda yarışacağız, o çok olanaklı değil. Benim ortaya koyduğum talep genel başkanlık üzerine. Genel başkan olursam nasıl yöneteceğimi, ne yapacağımı biliyorum. Genel başkan olmazsam partinin bir neferi olarak çalışırım.
Seçildiğimde parti örgütlerine fotoğraf astırmayacağım. Asılacaksa fotoğraf Atatürk'ün fotoğrafı asılır. Ayrıca partinin geçmiş genel başkanları örneğin, rahmetli İnönü'nün, Ecevit'in, Baykal'ın, fotoğrafının asılması bir vefa gösterisi olabilir. Ama genel başkanın fotoğrafının asılmasını doğru görmüyorum. Tayyip Erdoğan'dan da o anlamda bir farkımız olsun. Ama mesela şunu hoş karşılarım. Örneğin Düzce İl Başkanımızın odasından geçen gün birisi fotoğraf paylaştı. Düzce İl Başkanımızla sarılmışız. Masasında ikimizin çektirdiği bir fotoğraf var. Bunu hoş karşılarım. Yani ikimizin çektirdiği bir fotoğraf. Daha samimi gelir veya Ardahan il örgütümüzde, il yönetimimizde çektirdiğimiz bir fotoğrafın il başkanın masasında olmasını veya duvarda asılı olmasını, kadın kollarıyla Manavgat'ta çektirdiğim bir fotoğrafın Manavgat ilçe binasına asılmasını hoş karşılarım. Ama tek başıma, somurtkan, kravatlı bir fotoğrafın Atatürk'le aynı boyutta, duvarda yer almasını doğru bulmam. İlk örgüte bunu yazacağım: ‘Duvarlara benim fotoğrafımı asmayın. Beni seviyorsanız masanızda ortak fotoğrafımız durabilir’
‘UZAYAN KOL BİZDEN OLSUN’
Hayır, uzayan kolu bizden olsun. Bir partinin bir tek isimle ön planda olması doğru değil. CHP’nin temel sorunu figür azlığı, figürlerin, tanınmış yüzlerinin artması lazım. Televizyonlar, gazeteler, mitingler için onlarca seçenek olmalı. Meseleyi böyle bakıyorum. Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı'nda adının geçmesi de kötü bir şey değil. Ekrem İmamoğlu'nun değişimle ilgili ortaya koyduğu yaklaşım da kötü bir şey değil.
Sol sosyal demokrat partilerde liderler komplekste olmaz. Sağ partilerde liderler rakipten korkarlar. Benim anladığım liderlik anlayışı, eşitler arasında bir adım önde olan, vakti, enerjisi biraz daha fazla olan, bir adım önde olandır. Biz kadro hareketiyiz. CHP’de ne kadar çok kadro, o kadar iyi. Hiç öyle komplekslerimiz yok. CHP'nin il başkanlarının, MYK yönetiminin, grup başkan vekillerinin son derece popüler isimler olmasını arzu ederim.
8 yıl boyunca grubu yönetirken de en son grup başkanlığına seçilip de grup başkan vekili seçimine geçirirken, bir arkadaşımız hem de parti grubunda çok eleştirel bir kadın arkadaşımız, ‘Grup başkan vekillerinden tek istediğim var, Özgür Özel gibi adil olsun’ demişti. Ben herkese eşit fırsat vermeye çalışan, partide bilindik yüzleri arttırmaya çalışan biriyim.
Bence şöyle yapmak lazım, genel başkanı bütün üyelerin oy kullanmasıyla seçeceğiz. Cumhurbaşkanlığı için de güvenilir, bütün anket firmalarına anket yaptıracağız. Örneğin beş büyük güvenilir anket firmasına. Anket sonuçlarını örgütümüze göstereceğiz ve temayül yoklaması yapıp ‘En uygun olanı siz seçin’ diyeceğiz. Bir; popüler, bilinen, anketlerde önde çıkan ve örgütün tam desteğini almış birisi olacak. Gerçekten aday olduğu gün seçimi kazandığı garanti olan birisi olması lazım.
‘SADECE GENEL BAŞKANA SUÇ ATMAK...’
Şimdi o günlere dönüp, geriye dönüp bir tartışma yapma sürecini artık bıraktım. Ama garanti olsa seçilirdi. Demek ki bir yerlerde bir hata yapıldı. Demek ki daha çok ölçme değerlendirmeye ve daha çok istişareye ihtiyaç varmış. Sadece genel başkana suç atmak, sadece partiyi suçlamak değil, bir bütün halinde Türkiye'nin yaşadığı bütün bir ittifak sürecini gözden geçirmek gerekiyor. Hepimizin hataları oldu. Tek başına Kemal Bey'in, CHP'nin değil ama tek başına bir partinin de değil. Bir bütün olarak bir dizi hatanın sonucunda seçimi kaybettik. Bunu böyle göreceğiz.
Şu anda CHP ittifak potansiyelini yitirmiş, kaybetmiş görünüyor. Ben genel başkan olduğum takdirde ve kadrolarımızın parti için iktidara geldiği takdirde ittifak potansiyelimizi geri kazanacağımıza inanıyorum ve bu konuda üstün gayret göstereceğiz.
Şöyle bir eleştiri varsa, eleştiri yapan ‘Haksızsın’ demek de doğru değil. Ama bütün eleştirileri doğru kabul etmek de mümkün değil. Ne dedikleri kadar bütün suç CHP'de, ne de bazılarının suçladığı gibi veya bazılarının dediği gibi bizim hiç suçumuz yok. Siyahla beyaz arasında bir ton var. O tonun takdirini vatandaşa bırakacağız. Yeni tartışmaların ittifak ortaklarına da gelecekteki müstakbel ittifaklara da katkı sağlayacağını kanaatinde değilim.
Bir partinin diğer partinin iç işlerine karışması kusurlu bir durumdur. Meral Hanım'ın hiçbir açıklamasında böyle kusurlu bir şey görmedim. Ben Manisa’da yerel seçimlerle ilgili ittifak yapılmasına üzüldüğümü söylediğimde Meral Hanım çıktı, beni de eleştirdi televizyonda. Genel başkana yönelik eleştirileri olduğu gibi bana yönelik eleştirileri de oldu. Herkes partisinin iyiliğini düşünmekle meşgul.