









CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin vurduğu Adıyaman'da duayen gazeteci ve Sözcü yazarı Uğur Dündar'ın sunduğu Arena programına katıldı.
Özel, burada Uğur Dündar’ın sıcak gündemle ilgili sorularını yanıtladı.
Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
"*Bir ülkenin kayıplarını doğru bilme hakkı var. Kapalı nüfus sayımına ihtiyacımız var.
*Bu sayımla birlikte depremdeki kayıplarımızın sayısı net bir şekilde ortaya çıkar ve bunun yanında ülkede bulunan kaçak sığınmacıları da öğrenebiliriz.
*9 ay önce Erdoğan bu şehirden yüzde 70 oy aldı. Depremden 3 ay sonra bütün konutları yapacağım diye söz verdi.
*Depremin üstünden 1 yıl geçince, Adıyaman sahipsiz kalınca, halk başkanımıza yüzde 50 ile belediyeyi verdi. Kendine söz verip tutmayanı unutmadılar."
'ASKER KIŞLADAN GEÇ ÇIKTI' ELEŞTİRİSİ
'Depremin ardından askerin kışlalardan geç çıkarıldığı' tepkileri olmuştu. Özgür Özel, tartışmalara değinerek şunları söyledi:
"*Bugün depremle ilgili çok güzel bir belgesel izledim, gerçekten çok etkileyiciydi. En çok duyduğum şeylerden biri, Adıyaman’ın adını ve sesini üç, dört gün kimsenin duymadığıydı. Geç kalındığı söylendi, evet, bu doğru. Bu konuyu çok konuştuk.
*Her an savaşa hazır bir ordu var. Bir talimatla, bir düdükle, bir sirenle dakikalar içinde giyinip araçlara binecek şekilde eğitilmiş yüz binlerce askerimiz var. Oysa, enkaz başına birkaç yüz bin asker hemen, belki bir gün içinde ulaşabilecekken, üç gün boyunca bu orduyu kışladan çıkarmak, geri sokmak gibi saçma bir yaklaşım benimsendi. Şanlı Türk ordusunun, depremde kışladan çıkıp da yönetimi ele alalım demesi mümkün mü?
*Türk ordusunun, 17 Ağustos 1999 depreminde yaşadığı deneyimi unutmamalıyız. O dönemde kimi kurtardıysa, ordu kurtarmıştı zaten. Bu büyük bir hataydı, büyük bir eksiklikti.
YENİ BAKANLIK ÖNERİSİ
CHP lideri Özel, "Deprem ve Afet Yönetimi" için yeni bir model önerisinde bulundu. 6 Şubat'taki depremler sonrası yaşanan gecikmelere dikkat çeken Özel, bu tür olayların öncesinde alınması gereken önlemlerin önemine vurgu yaptı.
Depremin hemen ardından yapılan müdahalelerin de kritik olduğunu belirten Özel, 'Deprem ve Afet Bakanlığı' önerisini Erdoğan'la yapılan yüz yüze görüşmelerde dile getirdiğini ifade etti.
Özel sözlerini şunları söyledi:
"*Ama şunu söylemek isterim: Depremin ardından ilk 24 saat, ilk 5-7 gün çok önemlidir. Ancak, en kritik olan şey, deprem olmadan önce ne yaptığınızdır. O yüzden, ben bugün Sayın Erdoğan’a yüz yüze görüşmemde de önerdiğim bir fikri yine tekrarladım. İlkinde ciddi şekilde not aldı, ama bunu burada, canlı yayında sizlerin aracılığıyla ifade etmek istiyorum.
*Bugün Sayın Erdoğan’a düşen görev, liyakatinden, becerisinden ve deneyiminden şüphe edilmeyecek, herhangi bir siyasi partiye bağlı olmayan, yetkin, tam yetkili ve donanımlı bir kişiyi, "Deprem ve Afetlere Hazırlık Bakanı" olarak atamaktır. Bu kişi siyasi olmamalıdır.
*Sonra, mecliste grubu bulunan siyasi partilerin liderlerine, hatta grupları oluşturan siyasi partilerin liderlerine, kendi partisine de kendisi atayarak, birer bakan yardımcısı atamalıyız. AK Parti’den, CHP’den, DEM’den, İYİ Parti’den ve Yeni Yol grubundan, hatta onları oluşturan partilerden birer bakan yardımcısı atamak gerekir.
*Bu beş bakan yardımcısı ile, o siyaset üstü bakanın tüm yetkileriyle birlikte, birbirimize siyasi çalımlar atmadan, kaynak mı bulunacak? Hep birlikte ne yapılması gerektiğini kararlaştırarak, dünyadan mı kaynak bulunacak? Dünyadaki tüm siyasi akrabalarımızı devreye sokarak, bütün ilişkilerimizi kullanarak, ne tedbir alınacaksa, kim ikna edilecekse, kentsel dönüşümde ne olacaksa, siyaseti kenara bırakıp bu işleri yürütmeliyiz.
*Depremin de bir siyaseti vardır elbette, ancak dirençli bir kent yapmak, millete taahhüt etmek, seçim meydanlarının işidir. Ama bizim seçim bekleyecek zamanımız yok. Belki de İstanbul depremi, seçimden çok önce olabilir.
*Ege Bölgesi beşik gibi sallanıyor. Dün, ilgili genel başkan yardımcımı oraya gönderdim. Bütün büyükşehir belediye başkanlarımız, onların üst düzey yetkilileri ve değerli akademisyenlerle birlikte olağanüstü bir durum toplantısı yaptılar. Bir yol haritası belirlediler, ama bu bizim partner yol haritamızdır."
'ERDOĞAN 31 EKİM'İ HAZMEDEMEDİ'
Son yerel seçimlere ittifaksız giren Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 1977 seçimlerinden sonra birinci parti olmasına değinen Özel, AKP'nin 22 yıllık iktidarında ilk kez seçim yenilgisi almasıyla Erdoğan'ın kendisine yönelik 'silkeleme' talimatı verdiğini söyledi.
Özel şu ifadeleri kullandı:
"*Bu bir tükenmişlik hali. Kendine tapulu görülen makamların ve mevkilerin elden gidecek olmasının telaş ve hazımsızlığıyla ilgili bir durum… Ama esasen, yaşadığımız şey şu: 31 Mart seçimlerinden önce Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde Cumhuriyet’in 100. yılı seçimlerini kaybetmenin yarattığı ağır depresyon, moral bozukluğu ve duygusal kokuşmuşlukla, AK Parti ve MHP’nin tüm belediyeleri silip süpüreceğini iddia ediyorlardı. Birçok muhalefet yorumcusu da buna katılıyordu.
*Fakat, biz CHP olarak "değişim" diyerek yola çıktık. Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, bir genel başkanın çoklu yarışla değiştiği bir kurultayda, seçmenin gözünde öz eleştiri yapmış, geçmişten ders almış ve doğru adaylarla bir yol haritası belirlemiş bir partiydi. 49 yaşında bir genel başkan, 46 yaşında bir MYK ve 43 yaşında bir parti meclisiyle genç, dinamik ve kadın dostu bir kadro oluşturduk. Bu sayede Adıyaman'dan Malatya'ya, Amasya'dan Afyon'a kadar pek çok yerde önemli başarılar elde ettik.
*Adıyaman'da yapılan yoklamada çıkan tek isim, Abdurrahman Tutdere'ydi. Malatya'da Veli Ağbaba, anketlerle seçildi. Kastamonu, Eskişehir gibi yerlerde de doğru adaylarla büyük başarılar elde ettik. Ege Bölgesi’ne kadar uzandık ve "Sivas’ın doğusunda yokuz" diyenlere karşı, tüm bölgelerde güçlü bir varlık gösterdik. Bugün, Türkiye’nin yedi bölgesinde il belediyesi olan tek parti biziz.
*Ama biz buna kibirlenmedik. Tam tersine, "Söz vermiştik, tuttuk" dedik. İlk sözümüz yerel seçimdi, ikinci sözümüzse genel seçimdi. Biz iktidarı değiştireceğiz dedik ve insanlar buna inanmaya başladı. Aslında, yüzde 38’lik bir oy oranıyla, 47 yıl sonra kazandığımız ilk galibiyet AK Parti’nin ilk yenilgisi oldu. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin çok partili dönemdeki en büyük yerel seçim başarısıydı. O yüzden insanlar umutlandı. Yüzde 38 ile başladık ama bugün yüzde 49’a çıkardık.
*Erdoğan, 31 Mart sonuçlarını sindirememişti, "Beceremeyecekler, belediyeleri elden çıkaracaklar" diyordu. Ama biz belediyelerimizde 6. ay, 7. ay, 8. ay ölçümleriyle yüzde 58 memnuniyet oranına ulaştık.
*Erdoğan, bu durumu hazmedemedi. "Belediyelerden memnun değiller" diye düşünüyordu, ama biz bunun tam tersini gösterdik. Bugün, bu başarılar, partiye ve siyasete çok büyük kaldıraç etkisi yapıyor. 31 Mart sonuçlarını hazmedemediği gibi, 31 Ekim sonuçlarını da hazmedemedi. Belediyelerimizin altı, yedi ayını ölçtükten sonra, ekonomiyi silkeleme planları devreye girdi. İzmir Büyükşehir Belediyesi maaş ödeyememeli, Ankara ve İstanbul’un parasına göz dikilmeliydi.
*Ama burada önemli bir değişim oldu. Kadın seçmen, özellikle ev hanımları, Erdoğan’ın en güçlü tabanıydı, ancak şimdi CHP’li belediyeleri destekliyor. Bunun sebebi, kadınlara yönelik projelerimiz: Anne kart, hoş geldin bebek, kreş, yurt, protein desteği, okul sütü projeleri… Kadınlar, çocuklarını kreşe bırakıp işlerine gidebiliyorlar. Yurtlar, anne kartı gibi uygulamalarla aile bütçesine önemli katkılar sağlıyoruz. Bu projeler, özellikle ev hanımlarının hayatını kolaylaştırıyor.
*Artık insanlar, bunların yarattığı küçük tasarruflarla geçimlerini sağlıyor. Kadınların desteği, genç seçmenlerin desteği ve bunun yarattığı moral bozukluğu, iktidarı değiştirme noktasında büyük bir ivme kazandırdı."
İMAMOĞLU'NA YÖNELİK İDDİANAME
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında 7 yıl 4 aya kadar hapis ve siyasi yasak talep edildi.
Adıyaman'da bulunan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İmamoğlu hakkında hazırlanan jet iddianame için konuştu.
CHP lideri Özgür Özel'in açıklamaları şu şekilde:
"*Bizim Toplum Politikaları Vakfı'nda bir konuşmamız vardı. Konumuz siyasallaşan yargıydı. O gün sabah, Gençlik Kolları Genel Başkanımız Cem Aydın’ı, elinde gözaltı kararı olmadığı halde polisler alıp götürdüler.
*Türkiye'de bu olay olurken, Ekrem İmamoğlu kürsüdeydi ve şöyle diyordu: "Evlatlarımızdan, Gençlik Kolları Başkanımızdan uğraşmayı bırakın. Biz diyoruz ki, senin evladına bu yapılamasın diye, bunlar yapılmasın diye bu rejimi değiştireceğiz. Senin evladının garantisi biziz."
*Ben de o sırada Ekrem Başkan’ın elini sıktım ve "Başkanım, çok iyi oldu" dedim. Bu güvenceyi vermemiz gerektiğini belirttim. İnsanlar aç, yoksul ve işsiz, bu nedenle bu iktidara oy vermeyecekler.
*Bu sertleşen politikalar karşısında, "Bunlar bizim evlatlarımıza da yapılmasın" diyoruz. Eğer yarın iktidar değişirse, ben de AK Parti'ye kaydolurum, iş bulmak için, tayin için. 12 milyon kişi kaydedildi, böyle bir şey var mı? Çoğu kişi, haberi olmadan kaydoluyor, toplanıp hedef veriliyor, ödüller veriliyor, yapamayana ceza kesiliyor.
*Bir kişi, "AK Parti üyesiyim," diyor, ancak bıkmış ve sırf korkusundan oy vermiyor. Bu güvenceyi vermek gerekiyor, Başkanım. "Evlatlarımıza ulaşamayacaklarını bilsinler" dedim. Ekrem Başkan da sağ olsun, "Teşekkür ederim" dedi.
*Birbirimizin elini sıktık. Sonra, soruşturma açıldı. Bu laftan aileyi tehdit etmek çıkar mı? Bu laftan, terörle mücadele eden bir kişiyi hedef göstermek çıkar mı?
*2 yıl 7 aydan 7 yıl 4 aya kadar hapis cezası ve siyasi yasakla ilgili davalar, şu anda Ahmet Özer'in davası istinafta, bir de önceki ifadeler alındı, bunlarla ilgili iddianame bekleniyor.
*Ve sonunda, yapılan işin 5 günde iddianame yazılması… 5 günde! Oysa Ahmet Özer, 100 gündür iddianame bekliyor; "Suçsuzluğumu ispatlayacağım" diyor ve "Beni neyle suçluyorsunuz?" diye soruyor. 3 günde 180 kişiye iddianame yazmakla övünen savcılar, 100 günde bir kişiye iddianame yazamamışken, Ekrem Başkan’a 5 günde iddianame yazdılar. Orada delil yok, suç yok ama içeride tutmak istiyorlar, çünkü "terör" demişler, kayyum atamışlar, itiraf edemiyorlar, bekletiyorlar.
*Burada, benim ailemi tehdit ettiği yalanıyla çemberi hızla genişletmeye çalışıyorlar. Ve tek bir amacı var: Recep Tayyip Erdoğan bükemediği bileği, yargı eliyle kırmak istiyor."
'YAVAŞ VE İMAMOĞLU'YLA GÖRÜŞTÜM'
"*Şimdi, bu seçime kimlerin girebileceği ve kriterlerin belirleneceği, takviminin hazırlanacağı bir parti meclisi toplantısı yapacağız. Ben Ekrem Başkan’la iki kez görüştüm, Mansur Başkan’la da iki kez görüştüm. İlk kez burada söylüyorum ama galiba birkaç yerde yazıldı, çizildi mi bilmiyorum. Bugün çok da takip edemedim.
*Geçen pazartesi akşamı Mansur Başkan’la verimli bir görüşme yaptık. Şunu söyleyeyim, Mansur Başkan ön seçime girmeye hazır, ön seçime bir itirazı yok. Ama "Acaba acele mi ediyoruz" diye bazı endişelerini bana da iletmişti. Partinin yetkili kurulları, stratejik olarak bir an önce aday belirlenmesi gerektiğini düşünüyorlar. Mansur Başkan da parti vazife verirse, kazandırmak için elinden geleni yapar, ama partiye ve Türkiye’ye kaybettirmek gibi bir niyeti kesinlikle yok.
*Zaten Ekrem Başkan’la aralarındaki hukuku da görüyorsunuz. Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu'na "abim" diye hitap ediyor, gidip otobüsün üstüne çıkıyor, Ekrem İmamoğlu’na elini kaldırıyor, Türkiye’ye umut dağıtan bir Mansur Yavaş var karşımızda. Bu yükü taşımak için daha çok hizmeti var.
*Tabii ki, kimlerin aday adayı olacağı belli olduktan sonra seçim tarihine ilişkin bir ilerleme ya da geri dönüş olabilir, ancak ben bugün gördüm ki, özgür özel olarak düşündüğümde, bu ortak aklın doğru olduğuna ve mümkün olduğu kadar hızlı hareket etmemiz gerektiğine bir kez daha ikna oldum. Bir adam 5 günde iddianame yazabiliyor. Peki, adayın belirlenmesi bunu nasıl etkiler?
*Biz adayımızı belirleriz, diyelim ki Ekrem İmamoğlu oldu. Çünkü belli ki, bu arkadaş yol temizliği yapmaya gelmiş. Ekrem İmamoğlu'na yönelik operasyon olduğunu düşünüyorum. Eğer bugün Mansur Bey’e de aynı şey yapılmış olsaydı, ben aynı şeyleri Mansur Bey için de söylerdim. Ama tüm Türkiye’nin gözünün önünde, ta Ahmak davasından beri, ta ilk seçim iptalinden beri, Ordu'da Ordu Belediye Başkanı’nın VIP özel uçağa binmesine engel olmaya çalışılmasından beri, orada söylenen basit bir kelimenin itlik olarak anlaşılmasına kadar, bunlar hep yaşandı.
*Biz erken seçim istiyoruz ve adayı da erken belirleriz. Bu erken seçimden, diyelim ki Ekrem İmamoğlu çıktı ve bu dava da Sayın Savcı’nın istediği gibi sonuçlandı. Şimdi, bu davanın istinafı, Yargıtay'ı var. Bütün dünyanın gözünün önünde Cumhurbaşkanı adayını, rakibini siyasetten men etmeye çalışan birisi olarak Recep Tayyip Erdoğan o riski alır mı, almaz mı, bunu göreceğiz. Eğer bu riski alırsa, Ekrem İmamoğlu siyasi yasaklı olur. Ama yapılacak seçim yine en güçlü adayımızdan çıkarız.
*Yapılacak seçim, hem Erdoğan’ın gidişi hem de Ekrem İmamoğlu’nun siyasi yasaklanması konusunda bir referandum olur. O yüzden Cumhuriyet Halk Partisi, öyle kendiliğinden, düşünmeden, taşınmadan ve acele ederek hareket etmemeli. Birinin acelesi varsa, benim daha çok acelem var. Erdoğan’ın acelesi var. Burada, Ekrem İmamoğlu’nu bırakın, dönecek Mansur Yavaş’a, dönecek bilmem neye... Karşısında aday bırakmamaya ve rakibini kendi belirlemeye çalışan bir anlayış var. Eğri oturalım, doğru konuşalım.
*Bu büyük acılı yaz gününde bu ülkenin, bu yazdan, bu acıdan kurtulabilmesi için, bir daha bu tür depremleri yaşamaması, yaşanacak olan depremlerde böyle acı kayıplar vermemesi için, bu ülkenin emeklisi açlık çekerken, bir avuç zenginin 701 milyar kazanması kabul edilemez. Bakın, emekliye verilen zammın karşılığı 47 milyar, ama silinecek ya da tahsilinden vazgeçilecek gelir vergilerinin toplamı 701 milyar. Kur korumalı mevduata ödenen para 1.8 milyar, toplamda 2.5 milyar. Emekliye bulunamayan paranın 6 katı, zenginlere bulunmuş. Asgari ücretliye bulunmayan paranın ise bilmem kaç katı, zenginlere verilmiş.
*Bu durumun düzelmesinin yolu, bu iktidarın değişmesidir. Mahkemelerdeki adaletsizlik, cüzdandaki, mutfaktaki, pazardaki adaletsizlik, yangındaki adaletsizlik, sosyal hayattaki adaletsizlik... Birinin çocuğu, öbüründen bir ömür boyunca koşsa, yetişemeyeceği kadar geride başlıyor. Biri Adıyaman'da devlet okulunda konteynerde başlarken, diğeri İstanbul'da en lüks özel okulda başlıyor. Bu fark nasıl kapanacak? Birisi ilk günden iki yabancı dil öğretilmeye başlıyor, diğerinin babası ise konteynerde."