Geçen sezon sonunda; 5 yıldır doğru uygulanan destekleme politikası ve olumlu gelişen piyasasının etkisiyle yine % 15’e yakın ekili alan artışı beklemekte olduklarını söyleyen Barış Kocagöz, “Nihayet, Nisan ayında başlayan ve bugünlerde sona eren ekim dönemi için yapılan tespitlere göre, pamuk ekim alanlarımızda ilk tahminler 520.000 ile 540.000 hektar arasında olacak. Ekim ayında beklediğimiz hasada kadar eğer iyi bir üretim kliması ile ulaşabilirsek de rekoltemizin; 960.000 ile 1.000.000 ton arasında olmasını bekliyoruz. Görüldüğü üzere, 7 yıl önce koymuş olduğumuz ilk kritik eşik hedefimiz olan 1.000.000 tona neredeyse başarıyla ulaşmış olacağız” diye konuştu.
Bu noktada önemle altı çizilmesi ve dikkat edilmesi gereken hususun pamuk üretiminde normalde olması gereken üretim değerine başarıyla ulaşmaya doğru giden Türkiye’de, yanlış yorumlar ile buna engel olabilecek söylemlerin ne yazık ki ortalıkta dolaşmaya başlaması olduğuna değinen Kocagöz, “Özellikle, geçmişte pamuk ekili iken daha sonra; mısır, buğday ve ayçiçeğine dönüş yapılan ekim alanlarından tekrar pamuğa dönülen üretim sahaları için gerek bu ürünlerin alıcıları, gerekse bu yorumlara inanarak ve detaylıca düşünmeden yorum yapan bazı görevliler tarihi bir yanlışı bir kez daha yaptırmak üzereler. Bu kişiler “pamuğa pozitif ayrımcılık yapıldığını ve üretim sahalarının çok arttığını” dile getirerek ülkemizi yanlış yapmaya zorlamaktadırlar. Tabii ki bu ürünlerin tümüne ülkemizin ihtiyacı var. Ancak, bir daha sakin ve detaylı düşünmek durumundayız” dedi.
Öncelikle bu ülkenin her yıl 1.650.000 ton pamuğa ihtiyacı olduğuna dikkat çeken Kocagöz, “Üstelik bu ihtiyacın önümüzdeki 5 yıl içinde 2.000.000 tonları bulacağı kesindir. Son 5-6 yıldır atılan doğru adımlarla nihayet 1.000.000 ton ilk eşik hedefe ulaşabilmiş olacağız. Ancak, yine de kısa vadede 650 - 700.000 ton, uzun vadede de 1 milyon ton pamuğu yine ithal etmek ve 2 milyar dolara yakın parayı diğer ülke üreticilerine tekrar göndermek zorunda kalacağız. Üstelik, unutmayalım ki , geriye dönüp baktığımızda 2002 yılındaki pamuk ekim alanlarımız zaten 721.000 hektardı. Yani bu alanlar zaten pamuğun anavatanıydı. Dolayısıyla şu an hala bu üretim alanı rakamından oldukça uzaktayız. Diğer taraftan, asıl pamuğun ülkemiz ekonomisine yaptığı katkının bahse konu alternatif ürünlerle karşılaştırılması sonrası bu yorumların yapılması daha doğru olacaktır. Çünkü pamuğun tekstil ürünlerine dönerek nihai ürün olarak ihracında yaratılan katma değer farkı çok açık: Tam 30 katı” diye konuştu.
Türkiye’nin tekstil hazır giyim ihracat fiyat ortalamasının 20 dolar-cent/kg olduğunu dile getiren Kocagöz, “Halbuki, üreticinin elinden hasat ile çıkan kütlü pamuğun ortalama fiyatı 0,72 dolar-cent/kg’dır. Yani tarladan ihracata kadar giden yolda 2-3 milyon vatandaşımıza istihdam sağlarken, diğer taraftan tam 30 kat katma değer yaratan bir üründen bahsediyoruz. Üstelik, bahsettiğimiz katmadeğer bununla da sınırlı kalmıyor. Çünkü pamuk diğer taraftan çekirdeği ile bir gıda ve yem hammaddesi. Bu nedenle, bu özelliği sayesinde yağ ve yem hammaddesi açığımıza da çok önemli bir katkı sağlıyor. Ayrıca, pamuğa verilen destekler değerlendirilirken; bahsedilen bu diğer alternatif ürünlere konmuş olan ithalattaki gümrük vergilerinin de yarattığı toplam koruma fon miktarının da hesaplanması ve yapılan destekleme miktarının da öyle karşılaştırılması çok daha adil olacaktır. Bunları göz ardı ederek düz mantıkla pamuğa desteği azaltalım demek; doğru yolda ilerleyen arabanın tekerine çomak sokmaktır” dedi.
Kocagöz son olarak tüm bu sayılan nedenlerle pamuk desteklemesine kararlılıkla devam edilmeli diyerek, en az 3 yıllık planlar dahilinde, enflasyon kadar arttırılan destekleme primleriyle üretim arttırılmalıdır önerisinde bulundu.