Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iken 2003 yılında yaş haddinden emekli olan, Sabih Kanadoğlu 84 yaşında hayatını kaybetti.
Eski Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Sabih Kanadoğlu'nun hayatını kaybettiğini duyurdu. Eminağaoğlu, sosyal medya hesabından, "Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu artık aramızda değil. Mücadelesi her zaman sürdürülecek. Başımız sağolsun" açıklamasını yaptı.
Vural Savaş'ın ardından başsavcılık görevine seçilen Sabih Kanadoğlu 2007'deki Cumhurbaşkanı seçimi sürecinde, Anayasa'nın 102. maddesine göre cumhurbaşkanı seçilebilmek için gereken nitelikli çoğunluk olan 367 oyun, sadece karar yeter sayısı değil, aynı zamanda toplantı yeter sayısı olduğu iddiasını ortaya atmıştı.
367 KARARINDA ETKİLİ OLDU
Kanadoğlu, anayasa ve parlamento işleyişi ile ilgili çok önemli argümanları ortaya koyan bir hukukçu idi. Kanadoğlu bu nedenle 2007 yılında ülke gündeminde çok derin iz bıraktı. Çünkü 2000 yılında seçilen 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in görev süresi 16 Mayıs 2007'de dolacağı için TBMM; cumhurbaşkanlığı adaylığı son başvuru tarihini 25 Nisan gecesi ve ilk tur oylama gününü 27 Nisan olarak belirlemişti. Seçim dönemine, başörtüsü ve laiklik tartışmalarıyla gelinmişti. Seçimin kaderini ise, dört ay önce ortaya atılan 367 tartışmaları belirledi. Anayasa'nın 102. maddesine göre cumhurbaşkanı seçilebilmek için, o dönem 550 milletvekili bulunduğu için, ilk iki turda nitelikli çoğunluk (367 oy), sonraki iki turda ise salt çoğunluk (276 oy) aranıyordu. 2003’te emekli olan eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, 26 Aralık 2006'da Cumhuriyet'te yayımlanan yazısında, Anayasa'da belirtilen 367'nin sadece karar yeter sayısı değil, aynı zamanda toplantı yeter sayısı olduğu görüşünü ortaya attı. Buna göre oylamalara en az 367 kişinin katılması gerektiği, aksi halde sonucun geçersiz olacağı belirtildi. Böylece Meclis’teki sandalye sayısı 354 olan AKP, tek başına kendi oylarıyla cumhurbaşkanı seçemeyecekti. Aynı dönemde ana muhalefet partisi olan CHP lideri Deniz Baykal, iktidar partisinin uzlaşma olmadan kendi adayını çıkarması durumunda oylamalara katılmayacaklarını ve 367 tartışmalarının ciddiye alınması gerektiğini söyledi. AKP uzlaşmadığı için seçim süreci tıkandı ve 22 Temmuz 2007’de Türkiye seçime gitti. Seçim öncesinde TBMM’de Anayasa değişikliği yapılarak oylama ve toplantı oranları değiştirildi, 7 yıl olan cumhurbaşkanlığı süresi 5 yıla indirildi ve bir kişinin iki kez cumhurbaşkanı seçilmesinin önü açıldı, genel seçim süreleri 5 yıldan 4 yıla indirildi. Sonuç olarak Abdullah Gül 28 Ağustos 2007’de TBMM’de yapılan 3. Tur oylamada 339 oy alarak 11. Cumhurbaşkanı seçildi.
SABİH KANADOĞLU KİMDİR?
Kanadoğlu, 20 Mayıs 1938'de Menemen'de doğdu. İstanbul Kabataş Erkek Lisesini bitiren Kanadoğlu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun oldu.
Kanadoğlu, Burhaniye hakim adayı olarak mesleğe başlamış; sırasıyla Orhaneli ve Erzurum Cumhuriyet Savcılığı, Bingöl Sulh Hakimliği, Tokat ve Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, İzmir Ceza Hakimliği ve Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi ile Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlıkları görevlerinde bulunmuştu.
19 Temmuz 1984 tarihinde Yargıtay üyeliğine seçilen Kanadoğlu, Yargıtay Büyük Genel Kurulu tarafından ilki 26 Aralık 1994 tarihinde, ikincisi de 28 Aralık 1998 tarihinde olmak üzere iki kez Yargıtay 11. Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmişti. Yargıtay Büyük Genel Kurulu tarafından gösterilen adaylar arasından 21 Ocak 2001 tarihinde Ahmet Necdet Sezer tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına atandı. 20 Mayıs 2003 tarihinde yaş sınırı nedeniyle emekliye ayrıldı.
Kanadoğlu, 2006 yılında YARSAV'ın kurucuları arasında yer aldı. 26 Mayıs 2012 tarihinde Türk Hukuk Kurumu Başkanlığına seçilmiş, 2026 sonuna kadar bu görevi sürdürmüştü.
AKILDA KALAN SÖZLERİ
Laiklik ilkesinin ödünsüz savunucusu olan Sabih Kanadoğlu’nun akılda yer eden bazı açıklamaları da şöyle:
“- Anayasa değişiklikleri anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez maddelerine aykırı bir durum yaratmamalıdır.
- 1982 Anayasası’nın savunulacak bir tarafı olduğunu ben de söylemiyorum. Daha laik daha demokrat bir anayasaya herkes evet der.
- Gerek AB istekleri gerek AİHM'nin kararları şöyle bir yargı istiyor HSYK'da bakanın işi yoktur, müsteşarın yeri yoktur diyor.
- Çağdaş demokrasilerde, siyaset adamlarının hele başbakanların, bakanların ticari ortaklık kurmaları veya bu tür ortaklıklara katılmaları, ortaklık ürünlerinin reklamını yaparak pazarlanmasına yardımcı olmaları düşünülemez. Varsayım olarak böyle bir düşünceyi eyleme dönüştürenler için siyaset yolu sonsuza kadar kapanır. Ülkemizde ise bu tür siyasetçiler, işini bilen adam sıfatıyla toplumun gözbebeğidir.
- Atatürk İlke ve Devrimleri bugün de gelecekte de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yol göstericisidir.
- Laik ve Demokratik Türkiye Cumhuriyeti'ni dış destekli ‘Ilımlı İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürme gayretleri aralıksız sürdürülmektedir.
- Laiklik ilkesi tehlikenin de ötesinde tehdit altındadır.
- Yargı bağımsızlığını önleyen Anayasa değişikliği, hukuk devletine zararlı olacaktır. Böyle yaparsanız, hukuk devleti aleyhine yasal olmayan bir işlemi yapmış olursunuz. Kesinlikle cumhuriyetin niteliklerine aykırılık nedeniyle Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası açıldığında iptal edecektir. İster Meclis'te 330'u bulun, ister 367'yi bulun, referandumdan çıkarın ama Anayasa Mahkemesi bu değişikliği iptal edecektir.
-TEKEL işçilerinin karşılaştığı olay sosyal bir devlet halinden çıktığımızın göstergesidir.
- Reform, mutlaka gerekir. Adalet reformu, hukuk reformu ve Anayasa değişikliği yerindedir ve yapılmalıdır. Ancak hiçbir zaman unutulmasın, laik demokratik cumhuriyet aleyhine eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmiş bir iktidarın ne reform yapmaya ne de anayasa değişikliği yapmaya hakkı yoktur.”