EGEPOSTASI - İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile TMSF Başkanı Muhiddin Gülal’ın bürokratlar eşliğinde yaptığı ‘Basmane Çukuru’ görüşmesi sonrası TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi tarafından önemli bir açıklama geldi. Şehir Plancıları ‘Basmane Çukuru’ndaki özel mülkiyete geçirilen hisselerin yerel yönetimler tarafından peşkeş çekildiğini vurgulayarak olayın tarihini anlattı. Şehir Plancıları ‘Basmane Çukuru’ndaki özel mülkiyete geçirilen hisselerin koşulsuz ve bedelsiz olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmesini istiyor.
TMMOB ŞEHİR PLANCILARI İZMİR ŞUBESİ’NİN ZEHİR ZEMBEREK AÇIKLAMASI ŞÖYLE:
“Basmane Çukuru”nda özel mülkiyete geçirilen hisseler hilelidir!
TÜM HİSSELER,
KOŞULSUZ VE BEDELSİZ OLARAK
İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİNE DEVREDİLMELİDİR!
“Basmane Çukuru”nun tarihi; kamu arazilerinin özel şirketlere peşkeş çekilmesinin, yerel yönetim olanaklarının sermaye adına kullanılmasının, yasal dayanağı ve meşruiyeti olmayan hukuksuz kararların, kamu kurumlarındaki “girişimci” zihniyetin kamu yararlarını nasıl hiçe saydığının ve “kurumsal süreklilik” adı altında gösterilen basiretsizliğin tipik bir örneğidir. Bu tarih, kamu mülkiyetindeki eski belediye garaj alanının, sermaye için nasıl çukur haline getirildiğinin tarihidir[1][2].
Sürecin başlangıcı, 1990 yılındaki “Kültürpark Mimari Proje Yarışması”na kadar uzatılabilir. “Kültürpark Mimari Proje Yarışması ile, bugün kamuoyunda “Basmane Çukuru” olarak anılan, geçmişte eski garaj alanı olarak kullanılan alanda, emtia borsası, menkul kıymetler borsası, otel, kongre merkezi, açık sergileme alanları ile rant tesisleri yapılması hedeflenir. Birkaç istisna dışında, bir yerel yönetim tarafından gerçekleştirilmesi mümkün olmayan birçok hizmet, yarışma ile alana getirilir, bu kullanımlar imar planına yansıtılır.
Açılan yol, alanı altın tepside özel bir şirkete sunmak için , ANAP’lı belediye başkanı Burhan Özfatura tarafından kaçırılmayacak bir fırsattır. 1997 yılında, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Güçbirliği Holding arasında, pazarlık usulü ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılır. Gelin görün ki, bu sözleşmede, taşınmazın %11i belediyeye, %89’u “Güçbirliği Holding”e bırakılmıştır.
1998 yılında, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından, alan için inşaat ruhsatı düzenlenir. Ancak, ruhsatın düzenlendiği tarihte, alanda yürürlükte bulunan 1/1000 ölçekli uygulama imar planı yoktur ve imar planı bulunmayan bir bölgede, ruhsat düzenlenmesi ve inşaat projesinin onaylanması yasal değildir.
Burhan Özfatura döneminde, bunlarla da yetinilmez. 1999 yerel seçimlerinin hemen öncesinde, seçimlere yaklaşık bir ay kalmışken, belediye arsasının mülkiyeti, tapuda “Güçbirliği Holding’e” devredilir. Tapudaki devir işlemi, yasal olmayan bir inşaat ruhsatı ve yasal olmayan bir inşaat projesi referans alınarak, kat irtifakı üzerinden gerçekleştirilir.
Hukuksuz işlemler bir bir uygulanmaya devam ederken, sözleşme şartlarını uygulamak ise akıllara bile gelmez. 1997 yılında imzalanan protokolde, inşaat süresi 360 gün olarak belirtilmesine ve inşaat belirtilen sürede bitmemiş olmasına karşın, sözleşme İzmir Büyükşehir Belediyesi devam ettirilir. Çünkü, yatırımcı küstürülmemelidir.
Yetmez… 2001 yılında, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından Güçbirliği Holding’e bağlı şirketlere el konulur. Artık, 1997 yılında imzalanan sözleşmenin taraflarından biri, fiili olarak masada yoktur. Ancak, İzmir Büyükşehir Belediyesinin aklına, sözleşmeyi tek taraflı olarak feshetmek gelmez.
TMSF ile pazarlığa oturulur… Yıl 2009’dur ve pazarlığın sonunda, dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olan Aziz Kocaoğlu tarafından, belediye hissesinin %11’den %30’a çıkarıldığı bilgisi paylaşılır. Ancak, bu bilginin bir kanıtı yoktur ortada. Sadece, imar planı notlarına, alandaki inşaatın %30’unun “Belediye Hizmet Alanı” olarak kullanılacağı ifadesi eklenmiştir. Oysa, tapu mülkiyetindeki %11 – %89luk kat irtifakı dağılımı devam etmektedir.
Ardından, farklı dönemlerde TMSF tarafından yapılmak istenen hisse satış işlemleri gündeme gelir. TMSF, alanı satmaya kararlıdır ama nedense, her ihale fiyatı, bir öncekinden daha düşük olur. Serbest piyasa devrededir, talep yoksa arzın ne önemi vardır ve “alıcının” isteklerine de önem verilmelidir. Sonunda, TMSF satışı yapar yapmasına ama hukuksuz imar planlarının yargı tarafından iptal edilmesi nedeni ile, “alıcı” hisseleri iade eder.
Bütün bunlar yaşanırken, 1997 yılında imzalanan kat karşılığı mülkiyet sözleşmesi dışında, “Güçbirliği Holding”, TMSF, zamanında TMSF hisselerini satın alan, Sancak ailesinin şirketi olan Livamine ya da başka bir kurum / kuruluş ile, İzmir Büyükşehir Belediyesi arasında yeni bir sözleşme yapılıp yapılmadığı bilinmez. Çünkü, belediye arsasını rahatlıkla özel şirkete aktaran, ardından şirketlerin taleplerine göre alanda imar planı değişikliği yapan kamu, “kamu yararı” gereğince, sözleşmelerini kamuoyundan saklar.
Ve geldiğimiz noktada… TMSF’nin mi İzmir Büyükşehir Belediyesi hisselerini yoksa İzmir Büyükşehir Belediyesinin mi TMSF hisselerini alacağı konuşulmaktadır. Ancak, hukuksuz ve hileli bir evrak üzerinden özel mülkiyete devir işlemi gerçekleştirildiği ortadayken, yapılması gerekenler de açıktır:
1. Konunun kamuoyu tarafından açıkça tartışılabilmesi, kamu hakkının nasıl gasp edildiğinin ortaya konulabilmesi için, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “Basmane Çukuru” için imzalanan bütün protokoller,sözleşmeler, yazışmalar vb. her türlü belge eksiksiz olarak kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
2. 1999 yılında, hukuksuz bir inşaat projesine doğrultusunda gerçekleştirilen ve kat irtifakına dayalı tapu devri iptal edilmelidir.
3. Bu süreçte, hukuksuz evrakların altında imzası bulunan bütün kamu görevlileri hakkında da, görevi kötüye kullanma gerekçesi ile soruşturma açılmalı ve sonrasında kamu davası açılmalıdır.
Aksi takdirde; belediye kendi hakkı olan bir taşınmazı yeniden satın almış, hukuksuz işlemlerin tamamının üzeri örtülmüş, Güçbirliği Holding’in TMSF’ye olan borcu dolaylı olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından ödenmiş ya da İzmir Büyükşehir Belediyesi kendi mülkiyetindeki taşınmaza bile sahip çıkamamış, “parası yetmediği” iddiası ile alanın satışına “meşruiyet” kazandırmaya çalışmış ve yeniden bütün bu yağma hikayesinin bir parçası olmuş olacaktır.
Bilinmelidir ki; eski belediye garaj alanını, “çukur”a dönüştürenler, kamu mallarını özel şirketlere peşkeş çekenler ve gözü doymak bilmeyen sermayedir. İzmir halkını “çukur”dan kurtaracak olan ise, alanın yeniden bedelsiz olarak kamu mülkiyetine geçmesi ve alanın kamu hizmetleri için kullanılmasıdır."