EGEPOSTASI - Manisalı çocukların avukatı olarak da tanınan geçtiğimiz dönem Konak Belediye Başkanlığı görevi de yapan deneyimli hukukçu İzmir Barosu eski Başkanı Avukat Sema Pekdaş, asıl niyetin baroları ve avukatlığı etkisizleştirmek ve dernekstatüsüne indirmek olduğunu söyledi.
İzmir Baro eski Başkanı Sema Pekdaş, getirilmek istenen düzenlemenin FETÖ projesi olduğunu savunarak, “Burada niyet baroları etkisizleştirmek. Avukatlık mesleğinden duyulan rahatsızlıktır. Çok rahatsız oluyorlar. İktidarlar baroları ve avukatları sevmezler. Avukatlardan rahatsız olanlar demokratik yollardan uzaklaşan iktidarlardır.O dönemde yargıya FETÖ’nün nasıl el attığını gördük. 2016’da 12 bin hakim ve savcının 5 bini görevden atıldı. HSYK’nın ne hale geldiğini gördük, kapatıldı. Avukatlara kazık atmaya kalktıklarında kendi ayaklarına sıkıyorlar aslında. Yargı nasıl siyasal davalar için bir silah haline getirilmiş ve ülkenin teminatı olan demokrasinin ortadan kalkması için nasıl araç haline gelmiş onu gördük. Şimdi yeniden böyle bir acı tecrübeyi yaşamamamız gerekiyor” uyarısında bulundu.
En çok hükümete zarar verir
“Diyelim ki amacına ulaştı, geçirdi bu yasayı. Ayağına sıkmış olur. Pirus Zaferi olur. Sonra dönecek gemi bulamaz. Zaferden sonra. Bu en çok hükümete zararı dokunur” uyarısını da yapan Avukat Sema Pekdaş, bu düşüncesini, “Avukatlara kara cübbeliler dediler Demokrat Parti döneminde. Yassıada’da avukat bulamadılar. Orada yargılanırken. Yargılanırken FETÖ’cüler doğru dürüst avukat bulamıyorlar. FETÖ borsaları açılıyor. FETÖ borsasına mı tabi olacakla? Başka bir şey. Yargıyı FETÖ borsasında yapıyorlar. Bizim bunlardan kurtulmamız gerekiyor. Bu, büyük bir kayıp olur kazansalar bile” şeklinde örneklendirdi.
Bu yürüyüş çok meşru ve onurlu bir yürüyüştür
“Bu yürüyüş çok meşru ve çok onurlu bir yürüyüştür. Bu yürüyüş ülkedeki yargıya, ülkenin adalet sorununa dikkat çeken bir yürüyüştür. Yargılamanın nasıl olması gerektiğini, burada avukatların konumunun ne olması gerektiğini gösterir. Avukatlardan rahatsız olan zihniyet yargıdan da adaletten de hukuktan da rahatsız oluyor demektir. Avukatlığı baş belası olarak gören bir zihniyet, niyeti bozuk bir zihniyettir” diyen Baro eski başkanı Avukat Sema Pekdaş, “Siz bu mesleği yok sayıyorsanız, avukatla hakim ve savcı arasındaki ilişki hiyerarşik bir ilişki değildir. Alt üst ilişkisi değildir. İşbölümü ilişkisidir. Dolayısıyla buna böyle bakıyorsanız bir başsavcılık varsa bir baro da olur. Bu yargının kurucu unsuru diyorum. Baro bir dernek değil. Yargının asli unsuru. Dolayısıyla bunun nizamını bu mesleği siz dernek statüsüne dönüştüremezsiniz” dedi.
Bir FETÖ projesidir aslında
“Bir FETÖ projesidir aslında bu. O dönemde bizim önümüze gelmişti bu. O FETÖ projesinin, yargıyı dizayn etme projesini 2016’da yaşadık. Şimdi aynı taktikler, aynı zihniyet yeniden sahneye çıktı. Dolayısıyla avukatlardan korkmak yargıyı silah olarak kullanma amacıyla yola çıkmayı gösterir. Adil yargılama hakkından vazgeçmeyi gösterir. Baro ve avukatlık mesleğinden vazgeçmeyi gösterir. İstediğimi asıp istediğimi keseceğim. Yargı benim elimde. Siyasi iktidarımın elinde silah haline gelecek. Bunun da önünde avukatlar ve barolar engel. Bunun açıklamasından başka bir şey değil bu. İhtiyacımız olan hukuk hukuk hukuk, adalet adalet adalettir. Avukatların mesleklerini güçlü biçimde yapmalarını sağlayalım.
Feyzioğlu ‘tek olmazım’ demiştim
Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun baroların ortak iradesini açıklamak zorunda olduğunu kaydeden Avukat Sema Pekdaş, Feyzioğlu’na ilk seçildiğinde de oy vermediğini ve ‘tek olmazım’ dediğini anlattı. Pekdaş, “Metin Feyzioğlu 2013 Mayıs ayında seçildi TBB başkanı olarak. Sonra yeniden seçildi. İlk seçildiğinde üç aday vardı, seçildi. O dönem ben İzmir Barosu başkanıydım. Tek olmazım Metin Feyzioğlu dedim o dönem ben. Mesleğim adliye koridorlarında cezaevi ve karakol görüş odalarında tozu yutula yutula. Ben tek olmazım o diyordum. Ne kadar uzak görüşlü olduğum ortaya çıktı. Oy vermedim Metin Feyzioğlu’na” dedi.
PROGRAMIN SATIR BAŞLARI:
Bu benim onurum diyorum. Bugün baroları avukatlık mesleğini, Türkiye’deki yargının durumunu, hukuku ve adaleti konuşacağız. Demokrasiyle çok iç içe kavramlar bunlar. Demokratik hukuk devletlerinde adalet vardır, yurttaşlar özgürdür. İnsan hakları temelli yönetimler vardır. Bütçe hakkı da böyle bir şeydir. 1215 Magna Carta bütçe yapma hakkının bir belgeye bağlanmasıdır, ilk insan hakları belgesi de. Bu para bizim paramız. Bütçe dediğimiz para halkın parası. Yediğimiz ekmekten içtiğimiz sudan ödediğimiz vergiye kadar bir bütçe oluşturuyoruz. Tek tek yurttaşlar olarak bu bedelleri ödüyorum. Birlikte huzur içinde yaşamamız, kentin müşterek ihtiyaçları, sağlığımız, huzurumuz ve mutluluğumuz için bu para ortak giderlerimiz için harcansın diyoruz. İşte hesap verebilir yönetimler, tek kuruşun hesabını verebilen yönetimler bu sayede oluşuyor. Demokrasi bu nedenle gelişiyor. Bir tarafı bütçe ise bir tarafı adalet, hukuk. Bunlar birbirleriyle ilişkili. Bütçe hakkı da demokrasinin en temel haklarından birisidir. O paranın nereye ve ne kadar harcandığının önemli olduğunu düşünüyorum. Bu anlamıyla sağlam bir bütçe yönetimi, gelecek yönetimlere devredebilme demokrasi açısından da önemli. Yurttaşlığın en temel teminatıdır bütçe.
Adalet ve bütçe mücadelesi birlikte yapılmıştır
Biz 2017 Anayasa değişikliğinden sonra kötü bir şey yaptık. Hükümet yok artık. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi diyoruz ama bir Cumhurbaşkanı var. Kabine de yok. Onun atadığı memurlar var. Ve bakanlar bütçeleri hükümet programı bunlar mecliste tartışılmıyor. Hükümet programı yok. Bütçeyi bürokratlar belirliyor. Oysa demokraside seçilmişler halkın parasının nereye, nasıl yönetileceği konusunda hesap verir. Bütçeyi hazırlar, hesabı verir. Şimdi bunları kaybettik. Dünya 1215’tde, insanlar bu yüzden öldü. Krala dediler ki, istediğin gibi vergi toplayamazsın . bu topladığın vergileri nasıl harcadığını, nereye harcadığını bilmek istiyoruz. Köklü demokrasi geleneği olan ülkeler bütçe mücadelesi ile başladılar. Adalet ve bütçe mücadelesi birlikte yapılmıştır. Dolayısıyla biz bütçeleri didik didik etmeliyiz. Maalesef Türkiye bütçenin dışında fonlarla, örtülü ödeneklerle hesap verilmeyen bir kamu maliyesi haline geldi. Bu, iyi bir gidiş değildir. Ülkenin esenliği için. Belediye meclislerinin de en önemli görevi bütçedir. Sizin hangi programın hangi işi nereye ne kadar harcayarak yapacağınızı belirlemek orada belirlenir. Bunu gerçekleştirirseniz eksi veren bütçeniz de olmuyor, borç da bırakmıyorsunuz.
Haksızlık olur
Bu yürüyüşün Avukatlar Yasası’na yönelik bir yürüyüş olarak değerlendirilmesi barolara haksızlık olur. Öncelikle avukatlık mesleği, barolar nedir bunu kavramak lazım. Dünya hep bir adalet mücadelesi üzerinden gelişti. Hala daha biz adalet adalet diyoruz. Hak hukuk adalet diye ana muhalefet partimiz yürüyor. İktidardaki partinin adı Adalet ve Kalkınma Partisi. Demokrat Parti’nin 27 Mayıs’tan sonra kapatılmasından sonra kurulan partinin adı Adalet Partisi. Dolayısıyla adalet hukuk, avukatlık mesleği ilişkisini değerlendirmek lazım.
Adil yargılama, insan hakları temelli yargılama önemli
Bütün düzenlerde yargı, savcı, adalet vardır. Ama adaletli bir yargılama, adil bir yargılama, insan hakları temelli bir yargılama dediğimiz iş başka bir şey. Orada karşımıza savunma çıkıyor. Dünyanın en eski onurlu mesleğidir avukatlık. Hakkın ve adaletin peşinde olan insanlar, adaletin gerçekleşmesi mücadelesi verirler. Dolayısıyla hep bir saygınlıkları olmuştur. 1300’lerin başından itibaren antik Yunan, Roma, arkasından Fransa’da da bu mücadele olmuş. Sonra demişler ki avukatlık mesleği şövalyelik mesleği. Avukatlara kamu şövalyesi deniyor 1300’lerde. Avukatların da bundan böyle bir düzen içinde bu görevi yapmaları gerektiği fikri ortaya çıkıyor. Bizde de hala avukatlık levhasıdır. 800 yıllık neredeyse bir mücadelenin ürünüdür kaydolmak.
İnsanlar ‘Evet adalet gerçekleşti’ diyebilmeli
Yarılama faaliyeti, iddia, savunma ve karar. Tez antitez ve sentez şeklinde ifade edilir. Sadece savcının hakimin olduğu yargılamalar adil yargılama değildir. Bir yargılamanın nasıl yapılacağı, nasıl gözaltına alınır sorgulanır hususu tamamen insan hakları hukukudur. İnsanların lekelenmeme hakkı vardır. Suç işleyenin de mutlaka adil yargılarak cezalandırılması gerekir. İnsanlar evet adalet gerçekleşti demelidir. Bu nedenle cüppelerini giyerler yargılamayı yapanlar, kendi görüşlerimizden bile tarafsızım derler. Sadece dosya, delillerle, insan haklarına dayalı kurallarla yargılama yapıyorum. Kimseyi lekelemiyorum ama suç işleyene de hak ettiği cezayı ödemesi gerektiği bilincine ulaştırıp onun cezalandırılmasını temin ediyorum. Adalet buydu. Fikrinin yaygınlaşması lazım.
Hukukun üstünlüğü bağımsız barolar ve avukatlarla sağlanır
Dolayısıyla 1323’te avukatların görevi levhaya yazılarak bugüne kadar bu meslek ve adil yargılanma hakkı modern ceza hukuku, hukukun üstünlüğü fikri pek çok yol alarak geldi. Bu çerçevede biz avukatsız yargılama olmaz. Modern devletler hukukun üstünlüğünü esas alan hukuk devletleri. Demokratik devletler. bir demokrasinin olmazsa olması hukukun üstünlüğüne dayanmasıdır. Hukukun üstünlüğüne dayanan bir devletin mutlaka özgür, bağımsız, tarafsız bir yargısının olması gerekir. Bunu sağlayacak olan da bağımsız barolardır. Baro kurucu unsurdur. Yargıyı bağımsız ve tarafsız bir vaziyete getirecek olan etkin barolardır. Siz yetkiyi tek başınıza aldığınızda istediğiniz toplayıp istemediğinizi topladığınızda sanığın kendisini evet benim hakkım korunuyor, yalnız olmadığını hissetmesi o sayede olur.
Hukukun üstünlüğü avukatlar ve barolar şart
Uzun yıllar avukatlık yaptım. bir kısmını anlatıyor bir kısmını unutuyor. O, orada olmanın heyecanı. O kürsüde sanık sandalyesinde olmanın heyecanı var. Bir insan tek başınayken, devlet onu yargılıyorken o yalnızlıkla kendini ifade etme hakkından bile bazen mahrum oluyor. İste savunma bunun için var. O delillerin toplanmasını sağlamak onun hakkını korumak için. Ya da suçtan zarar görenin de hakkını savunmak için. Delil toplanmasını sağlamak için. Yani yargılamanın adaletli olması ve hukukun üstünlüğünün o yargılamada sağlanması için barolar ve avukatlar şart.
Barolar özgür ve bağımsız olmak zorunda çünkü
Bizim de barolarımız 1800’lü yılların sonundan itibaren kurulmaya başlandı. Barolar diyor ki, ben bu ülkedeki hukukun üstünlüğünün teminatıysam ben özgür ve bağımsız var olmak zorundayım. Hem avukatlık mesleğini hem baroları hem bu ülkenin hukukunu korumak benim görevim. Barolarla bu kadar çok oynayamazsınız. Baro yasasını değiştiriyorsanız benim önce haberimin olması lazım. Demokratik ve hukukun üstünlüğünün olduğu ülkelerde bir kanun teklifi, tasarısı hazırlanırken hükümet bakanlık hazırlayıp ben böyle bir kanun hazırladım demez. Demokratik katılımdır. Demokratik katılımda o işin muhatabı, ilgisi masaya oturur. Hep birlikte akademisyenler hukuk örgütleri bakanlık birlikte çalışır.
Bize tasarıyla gelmeyin, birlikte yapalım diyorlar
Bize tasarıyla gelmeyin, birlikte yapalım diyorlar. Bizim bir tecrübemiz de var. Türkiye AB’ye giriş sürecinde yargının etkinleştirilmesi, bağımsızlık ve tarafsızlığının güçlendirilmesi amaçlarıyla bir takım düzenlemeler yapılması yükümlülük altındaydı. Yargı strateji belgesi hazırlama çalışmaları oldu. 2008-2013 dönemine ilişkin yargı strateji belgesi. Kökeni oraya gidiyor. Baro başkanı olduğum dönemde de çoklu baro tartışması vardı. Yargı nasıl etkin, tarafsız, bağımsız olur vardı. Avukatlar yoktu o meselede. Yargı mensubu olarak savcı ve hakimi yazmış, avukatları yardımcı diye yazmıştı. Orada kavga başlamıştı. Hayır, yerimiz başsavcılığın yanıdır.
Yargıya FETÖ’nün nasıl el attığını gördük o dönem
O dönemde yargıya FETÖ’nün nasıl el attığını gördük. 2016’da 12 bin hakim ve savcının 5 bini görevden atıldı. HSYK’nın ne hale geldiğini gördük, kapatıldı. Avukatlara kazık atmaya kalktıklarında kendi ayaklarına sıkıyorlar aslında. Yargı nasıl siyasal davalar için bir silah haline getirilmiş ve ülkenin teminatı olan demokrasinin ortadan kalkması için nasıl araç haline gelmiş onu gördük. Şimdi yeniden böyle bir acı tecrübeyi yaşamamamız gerekiyor. Biz avukatlar ve barolar yargının kurucu unsuruyuz. Aslında bizim kanunumuz değişecekse avukatların örgütü, barolar, sadece meslek odası olarak tanımlanmamalı. Yetmez. Yargının asli kurucu unsuru olması nedeniyle Anayasa’nın yargı bölümünde de yer alması lazım. Baroların kendine özgü bir yapılanması türü vardır. Sadece meslek odası, kamu kurumu niteliğinde meslek odası, değil yargının asli kurucu unsuru olması nedeniyle bir yarı organıdır. Bu nedenle bu kanunun gündeme getirilmesi, avukatlardan kaçırılarak tartışılması söz konusu. Geçmişteki kötü tecrübeler, bir tasarı var, yok henüz yok, bilmiyoruz, görmedik nereden çıkarttınız.
O dönemde çoklu baro denildi, kartlarını aç göreyim
O dönem böyle bir şey tartışıldı. 2012’lerde çoklu baro denildi. O tartışmayı bertaraf ettik. Biz bu anlayışta avukatlık kanunun tartışılmasını doğru bulmuyoruz dedik. Önce zihniyeti düzeltmek lazım. Önce yargıya hukuka bağımsız ve tarafsız yargılanma hakkına, adalete erişmeye, hukukun üstünlüğüne, barolara nasıl bakıyorsu? Bir o kartlarını aç, göreyim. Hukukun felsefesi çok önemli. Onu aç. Nasıl kanun yapacağını göreyim. Ben sen nasıl yamuk baktığını görüyorum. Böyle yamuk bakarken sen ikinci yargı profesyoneli olarak değerlendiriyorken, 2019 strateji belgesine almıyorken, şimdi nispi temsil- çoklu baro bunlar, gereksiz bir tartışma.
Avukatlardan rahatsız olan zihniyet yargıdan, adaletten, hukuktan da rahatsız demektir
Ertesi gün partileri ziyarete gittiler. Bu yürüyüş çok meşru ve çok onurlu bir yürüyüştür. Bu yürüyüş ülkedeki yargıya, ülkenin adalet sorununa dikkat çeken bir yürüyüştür. Yargılamanın nasıl olması gerektiğini, burada avukatların konumunun ne olması gerektiğini gösterir. Avukatlardan rahatsız olan zihniyet yargıdan da adaletten de hukuktan da rahatsız oluyor demektir. Avukatlığı baş belası olarak gören bir zihniyet, niyeti bozuk bir zihniyettir. Siz bu mesleği yok sayıyorsanız, avukatla hakim ve savcı arasındaki ilişki hiyerarşik bir ilişki değildir. Alt üst ilişkisi değildir. İşbölümü ilişkisidir. Dolayısıyla buna böyle bakıyorsanız bir başsavcılık varsa bir baro da olur. Bu yargının kurucu unsuru diyorum. Baro bir dernek değil. Yargının asli unsuru. Dolayısıyla bunun nizamını bu mesleği siz dernek statüsüne dönüştüremezsiniz.
Sıkıştırıyorlar, ısıtıp ısıtıp önümüze getiriyorlar ve…
Sürekli ısıtılıp ısıtılıp önümüze getiriyorlar. Kanunun hazırlığı için bile çalışmalılar. Hemen sıkıştırıyorlar. Nispi temsildi şuydu buydu. Avukatlığı etkisizleştirmek için yapılıyor. Ne yaparsını? Onun örgütüne müdahale ederseniz mesleği etkisizleştirirsiniz. Güçlü bir baro alması lazım. Güçlü bir baro varsa güçlü avukat var. Güçlü avukat varsa adil yargılanma vardır, avukat kafa tutabilmeli. Görevini kötüye kullanıyorsa gene yargılanabilir. Yeşil pasaport lütuf değil. Avukatlar bir kamu görevi yapıyor.
Bilgi vermek izin almak değildir, beni koru ey devlet demektir
Nezaketle ve zerafetle duruş gösteriyorlar. Yürümek iyi bir şeydir aslında. O nedenle bizim kanunumuzda toplantı ve gösteri yürüyüşü temel insan hakkı olarak düzenlenmiştir. Fikir özgürlüğünün olduğu yer demokratik ülkedir. Bu ülkede öncede izin almadan yürüyüş hakkına sahiptir. İzin verildi verilmedi deniyor. Ben kendi fikirlerimi açıklayacağım, topluma. İnsanlar beğenir ya da beğenmez. Kendi fikirlerimle kamuoyu oluşmasını sağlamak ve çalışmak istiyorum. Modern ülkelerde siyasal fikirler baskı grupları vardır. Herkes kendi fikrini söyler. Egemenlik halka aittir. Halk bu egemenliği yazılı organlar eliyle kullanır. Yürütme halk adına yapar. Yargı da öyle. Dolayısıyla halk iktidarları yönetimi egemenliği kullandığı oylarla, görüşlerin propagandasını yapmasını sağlamakla yapar. Evet benim bir fikrim var. Bu nedenle şu gün, şurada bir açıklama yapıyorum, yürüyüş yapıyorum diye bilgi veriyor. Bu izin almak için değildir. Ben bunu yapıyorum. Ey devlet beni koru. Siz onların o temel hakkını korumak için onları korumak zorundasınız. O yürüyüşün bildirilmesinin sebebi budur. Biz bunları hep sınırlama olarak görüyoruz. Oysa bunlar bir sınırlama değil bir hak. Avukatların yürüyüşü de tam da bu temel hakkın kullanılmasına ilişkindir.
Çoklu baro demek, kurucu unsur olan baroları dernek statüsüne dönüştürmektir
Biz barolar olarak güçlü olmak istiyoruz. Yargının kurucu unsuruyuz. Biz varsak, güçlü olursak avukatlar etkin görev yapar. Adalete erişim sağlanır. Adil yargılanma olur. Çoklu baro demek, baroları yargının kurucu unsuru olmaktan çıkarıp dernek statüsüne getirmektir. Biz adil yargılanma için yürüyoruz. Bu bize saldırı değil. Sizin temel insan haklarınıza saldırıdırı anlatmak için yürüdüler.
Nisbi temsil çok tehlikeli bir laf çünkü…
Nisbi temsil gereksiz bir şey. Biz avukatlar barolarda siyasal partiler gibi mi örgütlüyü? Tek başına çarşaf listedir bizim seçimlerimiz. Her baroda çağdaş avukatlar ya da önce ilke grubu yoktur. Genel kurullumuz diyor ki liste usulü yapalım. Çarşaftır onlar. Üstünü çizeriz başka isim ilave ederiz. Ya da duayen hukukçularımız alırlar kağıtları ellerine, tek tek isimleri yazar. Oradan o listeden 2 bin oy alan, öbüründen nisbi temsil olsun diye, nisbi temsil çok tehlikeli bir laf. Hukuk fakültelerini konuşmak lazım bence. Avukatlık mesleğine girişi konuşmak lazım. Fakültelerde yeteri kadar akademisyen yok iken, akademiyi akademi olmaktan çıkarttıktan sonra yığılmaları, meslekte yığılmaları nasıl engelleriz, bunlar nasıl değişir. Bunun yolu akademiyi akademi haline, baroları daha etkin hale getirmekten geçer. Barolara nispi temsil dediğiniz zaman grupların meşruiyeti, her ilin her baronun ihtiyacı farklıdır, şu kadar kişi adayız der, on kişilik yönetime beş kişi de aday olabilirsiniz, tek başına adayım da diyebilirsiniz. Dolayısıyla bizim asıl tartışmamız gereken şey nisbi temsil değil.
Niyet baroları etkisizleştirmek, iktidarlar avukatları sevmez
Burada niyet baroları etkisizleştirmek. Avukatlık mesleğinden duyulan rahatsızlıktır. Çok rahatsız oluyorlar. İktidarlar baroları ve avukatları sevmezler. Avukatlardan rahatsız olanlar demokratik yollardan uzaklaşan iktidarlardır.
Bu bir FETÖ projesidir aslında çünkü…
Birinci dünya savaşı neden çıkt? Görünen neden başka. Bir FETÖ projesidir aslında bu. O dönemde bizim önümüze gelmişti bu. O FETÖ projesinin, yargıyı dizayn etme projesini 2016’da yaşadık. Şimdi aynı taktikler, aynı zihniyet yeniden sahneye çıktı. Dolayısıyla avukatlardan korkmak yargıyı silah olarak kullanma amacıyla yola çıkmayı gösterir. Adil yargılama hakkından vazgeçmeyi gösterir. Baro ve avukatlık mesleğinden vazgeçmeyi gösterir. İstediğimi asıp istediğimi keseceğim. Yargı benim elimde. Siyasi iktidarımın elinde silah haline gelecek. Bunun da önünde avukatlar ve barolar engel. Bunun açıklamasından başka bir şey değil bu. İhtiyacımız olan hukuk hukuk hukuk, adalet adalet adalettir. Avukatların mesleklerini güçlü biçimde yapmalarını sağlayalım.
Feyzioğlu ‘tek olmazım’ demişti ve şimdi…
Metin Feyzioğlu 2013 Mayıs ayında seçildi TBB başkanı olarak. Sonra yeniden seçildi. İlk seçildiğinde üç aday vardı, seçildi. O dönem ben İzmir Barosu başkanıydım. Tek olmazım Metin Feyzioğlu dedim o dönem ben. Mesleğim adliye koridorlarında cezaevi ve karakol görüş odalarında tozu yutula yutula. Ben tek olmazım o diyordum. Ne kadar uzak görüşlü olduğum ortaya çıktı. Oy vermedim Metin Feyzioğlu’na. 2017 yılında da tek aday olarak çıktı. Bütün oyları da aldı. Eğer siz bir kurumun başkanı iseniz siyasi duruşunuz görüşünüz elbette vardır. Ama o kurumu oluşturan bütün üyelerin hepsini temsil edecek bir dille hareket etmeniz önerilir. Samimiyet ve dürüstlük önemlidir. Metin başkanda ‘ben böyle düşünüyorum, böyle istiyorum’ duruşu vardı. Avukatlık kanunun barolarla ilgili kısmında bir madde vardır, barolarla toplantılar yapıp bu toplantılardan çıkan çoğunluk görüşünü ortak görüş olarak sunmak. Aynen böyle bir görevi vardır. Siz katılırsınız katılmazsınız. Ortak irade öyle çıktı ise bunu kamuoyuna açıklamak zorundasınız. Aa, bu aynen kanunda yazılı bir görevdir. Dolayısıyla bundan kaçış olmaz.
Metin Başkan kendi yönetimiyle de çelişiyor ve…
Barolar birliği yönetiminin gazetelere verdiği bir ilan var. Metin Başkan kendi yönetim kuruluyla da çelişiyor, sadece barolarla çelişmiyor. Baroları bu Ankara’ya kadar yürüyüş yaparak, görüşlerini dile getirmek için yalnız kalmalarını sağlayan bir birlik başkanı baro başkanlarının neredeyse 30 saate yakın gözaltına alınma işlemine tabi tutulması onun o koltuğa oturmama sonucunu doğurur. Onurlu bir insan istifa eder.
Barolar birliği bizim üst örgütümü değil, koordinatör örgütümüz
Olağanüstü genel kurul istendi. İmzalar toplandı. Toplamadı olağanüstü genel kurulu. Yargıya başvuruldu. Yargı da bu davayı bir avukat değil baroların açması gerekir dedi. Barolar ile barolar birliği ilişkisi de altlık üstlük hiyerarşi ilişkisi değildir. Biz işin felsefesini bilmediğimiz için bu hataları yapıyoruz. Barolar Birliği ile barolar arasındaki ilişki koordinasyon ilişkisidir. Bizim üst örgütümüz değildir. Koordinatör örgütümüzdür Barolar Birliği. Her baronun ayrı bir tüzel kişiliği vardır. Şube değiliz biz barolar olarak. Barolar kendi şehrindeki bağımsız yargı unsurudur. Barolar Birliği de o baroların koordinatörüdür. (Metin Feyzioğlu’nu kast ederek) Kendisinin yanında. Durum neyi gerektiriyorsa onun yanında. Kendisinin yanında.
Kendilerini savunacak insan bulamazlar sonra
Bir tane başsavcı varsa bir tane baro olur. Bir tane Yargıtay Başsavcısı var bir tane de baro başkanı var. Bülent Arınç’ı dinledim geçen. Çok tehlikeli diyor çoklu baro. Gerçekten çok tehlikelidir. İktidara zararı dokunur iktidara. Kendilerini savunacak insan bulamazlar sonra.
Çoklu baronun kanunla gelmesi demokratik hukuk devletinin kaldırılması demek
Olası değişiklik nisbi temsile yönelik kanunla olur. Çoklu baro kanunla gelemez. Çoklu baronun kanunla gelmiş olması demek o Anayasa’dan hukuk devleti ibaresinin kaldırılması sonucunu doğurur. Bir de Anayasamızın ikinci maddesine göre biz demokratik bir hukuk devletiyiz. Anayasa’nın 5’inci maddesi, devletin amacı ve görevleri tanımlanmıştır. İnsan haklarını sağlamak devletin görevi diyor. Hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmeyi. Görevi bu olan niteliği demokratik hukuk devleti olan bir devlette çoklu baro olmaz. Baro yargının kurucu unsurudur. İstediğim savcıya gidip şikayetimi vereyim diyor muyum be? Bu aynı şeydir.
Diyelim ki geçirdi yasayı, ayağına sıkmış olur Pirus Zaferi olur
Hayır. Diyelim ki amacına ulaştı, geçirdi bu yasayı. Ayağına sıkmış olur. Pirus Zaferi olur. Sonra dönecek gemi bulamaz. Zaferden sonra. Bu en çok hükümete zararı dokunur. Avukatlara kara cübbeliler dediler Demokrat Parti döneminde. Yassıada’da avukat bulamadılar. Orada yargılanırken. Yargılanırken FETÖ’cüler doğru dürüst avukat bulamıyorlar. FETÖ borsaları açılıyor. FETÖ borsasına mı tabi olacakla? Başka bir şey. Yargıyı FETÖ borsasında yapıyorlar. Bizim bunlardan kurtulmamız gerekiyor. Bu, büyük bir kayıp olur kazansalar bile.
Yargı hiçbir zaman iktidarın silahı olmamalıdır
Dosyaları bilmediğim için bir şey söylemem mümkün değil ama. Basından okuduğum kadarıyla demeçleri okuduğumda çıkarttığım sonuç o. Bu iktidarın yargıyı elinde bir silah sopa olarak kullanma gayreti içerisinde olduğunu gösteriyor. Yargı hiçbir zaman iktidarın silahı olmamalıdır. Yargının tek işi hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmek ve maddi hukuki gerçeklerin ortaya çıkması için adil yargılama yapmaktır. Adil yargılama yapmak kadar adil olduğunu göstermek de önemli. Tarafsız yargı. Şimdi yargımız tarafsız ve bağımsız olduğunu gösteremiyor. Emir ile iş yaptığını gösteriyor. Bu, çok tehlikelidir. Muhalefeti mahkeme salonlarında yok etmeye çalışmak hiçbir iktidara yaramaz. Muhalefetin muhalefetlik görevini iyi yapmasını sağlamak iktidarı yüceltir. Siz muhalefetin muhalefetlik yaptığı konulardan kendi eksiklerinizi, güzel yaptığını şeyleri görürsünüz. Muhalefet size ayna tutar. O yüzden demokratik ülkelerde iktidar kendisine muhalefet etsin diye siyasal partilere hazineden para verir. Etkin muhalefet yapsınlar diye. İktidarın kendisine çeki düzen vermesini sağlasın diye. O yüzden iktidar yargıyı sopa olarak görmekten bir an önce vazgeçmeli. O yüzden bunu kazansa bile sonuç kayıp. Ülke, gelecek nesil, itibarımız kaybediyor.
Birbirimize sopa göstermek durumunda değiliz
Bizim son zamanlarda kanunlarımız torba kanun oldu. Her türlü maddeyi kanunun içine atıyorsunuz. İlgili ilgisiz. Bu mevzuat karmaşası uygulamada da sıkıntı yaratıyor. Kanunlarımız değişti torba kanunlarla kanunlar kaç sefer değişti. Bütün bunların yarattığı şey. Oysa bir belediye aynı hükümet gibi, hükümet nasıl kamu bütçesi kullanıyorsa, belediyeler de yasanın kendisine verdiği yetkiye dayanarak o egemenliği kullanır ve kamu bütçesi harcar. Belediyelere güvenmek gerekir. Mülkiye müfettişiniz var, Sayıştay’ınız var. Yanlış yaparsa Sayıştay ve müfettişler aracılığıyla düzeltilmesini sağlarsınız. Gerekirse yargıya başvurursunuz. Biz birbirimize sopa göstermek durumunda değiliz. Hükümet belediyeler. Hep birlikte el ele kol kola halkın mutluluğu için çalışmalıyız. Belediyelerin iktidarın görevi budur. Bizler seçimlerde rakibiz. Daha sonrasında halkın mutluluğunu sağlamak görevimiz var. Umutsuz olmamak gerekir. Yine herşey iyi olacak. Mücadele etmekten vazgeçmemek ve sol memenin altındaki cevahiri kaybetmemek gerekir diye düşünüyorum.