Türkiye'de son dönemlerde artan kadın cinayetlerine tepkiler sürüyor. TİP'li Kadınlar, artan kadın cinayetleri ve şiddet olaylarına karşı bir açıklama yayınladı. "Her yer suç mahalli!" başlığıyla yayınlanan açıklamada, iktidarın kadın düşmanı politikalarının olduğunu, şiddeti teşvik ettiği ve kadınların can güvenliğinin kalmadığı belirtildi.
TİP’in yaptığı açıklamanın tamamı şu şekilde:
“Her yer suç mahalli!
Her gün, her yaşta, ölüyoruz, tacize veya tecavüze uğruyoruz, maddi ve manevi şiddete maruz kalıyoruz. Hem de en güvendiklerimiz, en sevdiklerimiz tarafından en güvende hissettiğimiz yerlerde yeniden ve yeniden sesimiz, gülüşümüz yok edilmeye çalışılıyor.
04.10.20 günü Semih Çelik isimli erkek, 19 yaşında Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner adlı iki genç kadını, İstanbul’un ortasında, gündüz vakti yarım saat arayla vahşice katledip intihar etti. Aynı hafta Beyoğlu’nda bir kadın sokak ortasında yere yatırılarak iki erkek fail tarafından taciz edildi. Failler gözaltına alınıp, serbest bırakıldılar. Özellikle sosyal medyada yer alan tepkiler üzerine bu kez tutuklandılar.
2024 yılının ilk 8 ayında 261 kadın, erkekler tarafından öldürüldü. 164 kadının ölümü hala şüpheli. Sadece Eylül ayında 34 kadın öldürüldü. Eylül ayında öldürülen 34 kadının büyük bir kısmı boşanmak istediği, barışmayı, evlenmeyi ve ilişkiyi reddettiği için öldürüldü. Yine bu kadınların yaklaşık %80’i evinde öldürüldü. Bu veriler kadınların çoğunlukla tanıdıkları ve hatta “kutsal” ailelerindeki erkekler tarafından öldürüldüğü gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır.
Bu sayıların her geçen gün artmasının en önemli nedeni, ilişki içinde erkeklerin kadının rolüne yönelik çarpık, mülkiyetçi bakış açısının devlet ve adalet politikaları tarafından desteklenmesidir. Erkekler bu cinayetleri işlediklerinde caydırıcı cezalar almayacaklarını biliyor. Kadınlar da adalet mekanizmasının kendilerini korumadığını.
Kadınların adalet mekanizmasına olan inancı tamamen yok olmuştur. Bunun en yakın ve önemli göstergesi Beyoğlu’ndaki taciz vakasının mağduru olan genç kadının tacizcilerden şikayetçi olamamasıdır.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, katledilen kadınların ardından “kadına yönelik şiddete sıfır tolerans” mesajları veriyor. Buradan soruyoruz, İstanbul Sözleşmesinden hukuken geçerli olmasa bile çekildiğini ifade eden ve 6284 sayılı yasayı tartışmaya açan, failleri cezasızlıkla ödüllendiren iktidarınızın kadına yönelik şiddete ilişkin sıfır tolerans anlayışı bu mudur? Bu olsa olsa kadının varlığına ve bağımsızlığına yönelik sıfır tolerans olabilir. Bu cinayetleri politik hale getiren, erkek şiddeti önündeki barajı yıkan ve bu cinayetlerin her geçen gün katlanarak artmasına neden olan Tayyip Erdoğan’ın ve AKP iktidarının İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasaya ilişkin politik tavrı değil midir?
Katledilen, şiddete uğrayan her kadının yaşadıklarının sorumlusu, iktidara geldiği günden beri kadın düşmanı politikaları ile hayatımızı kuşatmaya çalışan AKP iktidarıdır. Failleri cezasızlık politikaları ile ödüllendirip cesaretlendiren “erkek adaletin” ellerinde kadınların kanı var.
Kutsadığınız aile kavramı, kadınların ve çocukların sürekli şiddete, istismara ve baskıya maruz kaldıkları sonsuz hapishaneler oldu. Narin’in acısı hala tazeyken ve 90 haneli bir köyde bu cinayet aylardır çözüme kavuşmamışken, aylar sonra cinayetin Narin’in sığınağı olması gereken evinde gerçekleştiğini öğrendik. Şiddet, istismar, ölüm sözcükleriyle yüzünü bir araya getiremediğimiz, içimizin titrediği Sıla bebeğimiz yine evinde maruz kaldığı cinsel istismar ve şiddet sonucu iç organlarında gerçekleşen ağır hasar sebebiyle hastaneye kaldırılıp entübe edilmişti. Yaşaması umuduyla beklerken, dün onun da ölüm haberini aldık maalesef.
Geçtiğimiz hafta Osmaniye’de farklı yaşlardan 18 kişinin cinsel istismarına maruz kaldığını öğrendiğimiz 14 yaşındaki küçücük bir kız çocuğu, bu yaşında, hayatı boyunca unutamayacağı 18 paçavra ruhlu istismarcıyı teşhis etmek zorunda kaldı. Ancak bunlardan sadece 10’u tutuklandı. Yani tutuklanmayan istismarcıların sokaklarda dolaşması hükümet ve adalet mercileri tarafından uygun bulundu.
TÜİK verilerine göre, 2023’te bu ülkede 11.177 çocuk evlendirildi. Alın size bir kutsal aile hapishanesi daha.
Bu küçücük çocukların hayatlarını yaşamadan, üstelik en güvendikleri insanlardan gelen dayanılmaz acılara katlanarak ölmelerinin tek bir sorumlusu vardır. İktidar ve bu iktidarın kadını toplumsal hayattan tamamen koparmaya, bir eşyaya, köleye dönüştürmeye kararlı politikaları bu acının ve ölümlerin tek sorumlusudur.
Kadının attığı her adımın, tüm yaşantısının dini esaslarla planlanmaya çalışılması, istihdamdan uzaklaştırılarak kadını yoksullaştırma, baskılar karşısında güçsüzleştirme, eve kapatma, toplumdan uzaklaştırma politikaları, bitmeyen kutsal aile söyleminin bir parçası olmaya devam etmektedir. Kadını kimliksiz, güçsüz hale getirmeye çalışan bu kutsal aile söyleminde erkeğin rolü, kışkırtılan, suça bulaşsa bile sırtı sıvazlanan ve her şeye rağmen itaati hak ettiği düşünülen bir üst hiyerarşi unsuru haline getirilmeye çalışılmaktadır.
İktidarın, kadını köleleştirme, hayattan koparma, metalaştırma istekleri o kadar kontrolsüz bir hal almıştır ki, bedenimizi dahi kendi egemenlik alanları gibi görmektedirler. Kıyafetimizden, anne olup olmayacağımıza, kaç çocuk doğuracağımıza ve hatta bu çocuklarımızı nasıl doğuracağımıza dair karar verebileceklerini düşünenlere hayatlarımızı, sağlığımızı, bedenimizi asla teslim etmeyeceğiz.
Kadınların siyasetteki güçlü ayak seslerinden korkanlar, zor bir hastalıkla mücadele etmeye çalışan genç bir kadının, tek başına emeğiyle inşa ettiği siyasi kariyerini bir kalemde kirleterek, bu başarıyı olsa olsa bir erkeğin sevgilisi olması sebebiyle elde edilmiş bir sadaka gibi göstermekten çekinmediler. Bu zihniyetinizi kendi pisliğinizde boğacağız. Kız kardeşlerimiz için siyasetin, hayatın içinde olmaya devam edeceğiz. Hem de size kabuslar gördürecek kadar büyük bir azimle var olacağız.
Kadın cinayeti faillerini, cani, sapık, hasta diye klinize etmenize, politik olan kadın cinayetlerini münferit olaylar gibi göstermenize asla müsaade etmeyeceğiz.
Ayşenur’un ve İkbal’in katili sadece Semih Çelik değildir. Bu cinayetlerin ilk sıradaki faili, kadın cinayetlerini önlememeyi politik olarak tercih eden, kadın düşmanı politikalar yürüten AKP-MHP ittifakıdır. Tıpkı daha önce katledilen kadınların katlinin failleri oldukları gibi.
Sokakta tedirgin yürüyen her bir kadın için bu şehirleri, surları aydınlatacak kadar öfkeliyiz. Yaşamak istiyoruz!
Rojin ve Gülistan Doku nerede, Narin’e ne oldu diye sormaktan vazgeçmeyeceğiz. Sıla’nın katillerinin hak ettikleri cezayı almasının takipçisi olacağız.
Erkek şiddetini teşvik eden iktidardan korkmuyoruz ve itaat etmiyoruz. Bütün faillerden hesap sormaya, bu kadın düşmanı politikalar ve eril adalet mekanizması yok olana kadar meydanlarda olmaya, sesimizi yükseltmeye, birbirimizi savunmaya, dayanışmaya devam edeceğiz ve mutlaka kazanacağız.
Kadınlar var olduklarından beri her bir hak için mücadele etmişlerdir. Kanla, mücadeleyle elde ettiğimiz haklardan birine bile dokunamayacaksınız. Bu ülkede kadınlar özgürce var olana kadar, bütün tacizciler, katiller ve işkenceciler hak ettikleri cezayı alana kadar kız kardeşlerimizle omuz omuza el ele mücadeleye devam edeceğiz. Tek bir adım bile geri adım atmayacağız.
Yaşasın kadın dayanışması.”