









TMMOB Makine Mühendisleri Odası İzmir şubesi iş kazası ve iş cinayetlerinde yaşanan artıştaki verileri paylaşarak yaşanan kayıpların önüne geçmenin önemine ilişkin bir açıklama yayımladı.
Açıklamada 2023 döneminde “iş kazaları” yüzde 910, iş cinayetleri de yüzde 266 oranında arttığı vurgulandı.
SORUN ARTARAK DEVAM EDİYOR
28 Nisan Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü nedeniyle Türkiye’deki İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) alanındaki gelişmeleri değerlendirdiğimizde ciddi sorunlarla karşılaşmaktayız. 2012’de yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile tüm işyerlerinde İSİG hizmeti alma zorunluluğu getirilmiştir. Ancak, İSİG çerçevesindeki önlemleri almak öncelikle işverenin görevi olduğu halde, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile getirilen sistemde bu görev işverenden çok iş güvenliği uzmanları ve hekimlerden beklenmekte ve her iş kazasından sorumlu tutulmaktadırlar. Resmî istatistiklerin de gösterdiği gibi, bu düzenleme sorunları çözmemekte, aksine 2012 yılından bu yana iş kazası sayıları, ölümler ve iş kazası sıklık hızında artış olmakta, sorunun artarak devam ettiğini göstermektedir.
“Sağlıklı ve güvenlikli bir ortamda çalışmak her çalışanın hakkıdır”
Diğer tüm alanlarda olduğu gibi işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında da bilim ve mühendislik meslek örgütlerinin sürece katılımı dışlanmaktadır. İşyerlerine verilecek İSİG önlemlerinin kamu hizmeti olarak ele alınmaması, İSİG hizmetlerinin piyasalaştırılması, yaşanan sorunların temel kaynakları arasındadır. Oysa sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı, her çalışanın temel hakkıdır. Bu nedenle, İSİG’in sağlanması öncelikle devletin ve işverenin görevidir. Pek çok işletmede İSİG kültürünün yerleşmemesi, yüksek riskli sektörlerde iş kazalarının devam etmesi ve denetimlerin yetersizliği, etkili bir güvenlik kültürünün oluşmasını engellemektedir. 2024 İSİG Meclisi verilerine göre, iş kazalarında 1897 işçi hayatını kaybetmiştir ve bu durum, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin çok önemli bir sorun olduğunu gözler önüne sermektedir. İş kazaları ve meslek hastalıklarının, çalışanların ve ailelerinin hayatını olumsuz etkilediği gerçeğinden yola çıkarak; tüm toplumun iş birliğiyle ele alması gereken kritik bir konu olduğu
gerçeğini kabul etmek gerekir. Özellikle yüksek riskli sektörlerde iş kazaları ve meslek hastalıkları oranı yüksek olup, denetim mekanizmalarının zayıflığı bu durumu daha da pekiştirmektedir. Denetimlerin azlığı ve genellikle yalnızca evrak düzenlemelerine odaklanılması, sahadaki gerçek durumu değerlendirmeyi engellemektedir. Ayrıca, iş güvenliği uzmanlarının mesleki bağımsızlığa sahip olmaması, işverenlerin çıkarları doğrultusunda hareket etmelerine yol açmakta ve güvenlik önlemlerinin etkinliğini düşürmektedir. Bu nedenle, İSİG önlemlerinin daha etkin bir şekilde uygulanabilmesi için sıkı denetimler, iş güvenliği uzmanlarının bağımsızlığının güçlendirilmesi ve sürdürülebilir bir güvenlik kültürünün oluşturulması gerekmektedir.
Özellikle inşaat, maden, tarım ve taşımacılık gibi yüksek riskli sektörlerde işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili sorunlar ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. İnşaat sektöründe, işçiler düşme, göçük ve ağır makinelerle çalışma gibi risklerle karşı karşıya kalmaktadır; bu sektörde, denetim eksiklikleri nedeniyle sıklıkla kazalar yaşanmaktadır. Maden sektöründe ise, yer altı göçükleri, patlamalar ve zehirli gazlar gibi tehlikeler işçilerin yaşamını riske atmaktadır; geçen yıl Erzincan İliç’de yaşanan maden faciası gibi büyük kazalar, sektördeki güvenlik zafiyetlerini gözler önüne sermektedir. Tarım sektöründe, mevsimlik işçiler kimyasal maddelerle (pestisitler) çalışırken, ağır makineler ve çevresel faktörler de sağlık risklerini artırmaktadır; tarımda çalışanların çoğu, düşük ücretler ve zorlu koşullar altında yeterli İSİG desteğinden yoksundur. Taşımacılık sektöründe ise trafik kazaları, aşırı yorgunluk ve düşük denetim gibi faktörler, işçilerin hayatını tehdit etmektedir. Bu sektörlerde yaşanan iş cinayetleri, kazalar ve meslek hastalıklarının yüksekliği ihmallerin ve denetim eksikliklerinin ciddi sonuçlar doğurduğunu göstermektedir. Bu sorunların çözülmesi için daha sıkı denetimler, eğitimler ve güvenlik önlemlerinin artırılması
gerekmektedir.
“Çocuk işçiliği, özellikle tarım, inşaat ve tekstil sektörlerinde yaygın olup, çocuklar ağır fiziksel yükler altına girmekte ve tehlikeli çalışma koşullarına maruz kalmaktadır”
Kırılgan gruplar arasında yer alan çocuklar, kadınlar ve göçmenler de büyük zorluklarla karşılaşmaktadır. Çocuk işçiliği, özellikle tarım, inşaat ve tekstil sektörlerinde yaygın olup, çocuklar ağır fiziksel yükler altına girmekte ve tehlikeli çalışma koşullarına maruz kalmaktadır, bu da iş cinayetlerine ve ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Kadın işçiler, erkek meslektaşlarına kıyasla düşük ücretler, daha fazla ayrımcılık, cinsel taciz ve fiziksel şiddet gibi zorluklarla karşılaşmaktadır; ayrıca, çoğu zaman daha az güvenli işlerde çalışmakta ve iş güvenliği önlemlerinden yeterince yararlanamamaktadırlar. Göçmen işçiler ise dil bariyerleri, hukuki belirsizlikler ve sosyal izolasyon nedeniyle işçi sağlığı ve iş güvenliği haklarına erişimde büyük zorluklar yaşamaktadır. Bu gruplar, genellikle düşük ücretli, geçici ve güvencesiz işlerde çalıştıkları için, İSİG önlemlerinin dışına itilmekte ve çoğu zaman görünmez kalmaktadırlar. Erişim sorunları ve sistematik ihlaller, bu grupların güvenli çalışma koşullarından yararlanabilmelerini engellerken, iş kazaları ve meslek hastalıkları oranlarını artırmaktadır. Bu nedenle, kırılgan grupların iş güvenliği ve sağlık haklarına daha fazla dikkat edilmesi, özel düzenlemeler ve denetimlerin artırılması gerekmektedir.
Kayıt dışı çalışma ve taşeronlaşma da, Türkiye’de işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında ciddi sorunlar yaratmaktadır. Kayıt dışı işçilik, çalışanların haklarından mahrum kalmasına yol açmakta, sağlık sigortası, iş güvenliği eğitimi ve işyeri denetimlerinden faydalanmalarını engellemektedir. Taşeron çalışma, işçilerin doğrudan işverenle olan bağını görünmez hale getirmekte, bu da iş güvenliği önlemlerinin yetersiz uygulanmasına neden olmaktadır. Esnek ve güvencesiz çalışma koşulları ise, özellikle geçici işçiler ve serbest çalışanlar için İSİG standartlarının uygulanmamasına yol açmaktadır. Güvencesiz çalışanlar kötü çalışma koşulları nedeniyle, iş kazaları ve meslek hastalıklarına daha fazla maruz kalmaktadır. Sendikasızlık ve örgütlenme eksikliği de İSİG sorunlarını derinleştiren bir diğer faktördür. Sendikasız işçiler, İSİG konusunda toplu hak arayışında zorluklarla karşılaşmakta ve işyerindeki sağlık ve güvenlik önlemleri, genellikle yalnızca formalite olarak kalmaktadır. Sendika ve işçi örgütlenmelerinin eksikliği, çalışanların haklarını savunmalarını ve güvenli bir çalışma ortamı oluşturulmasını zorlaştırmaktadır.
Belirtilen tüm bu sorunların çözülmesi için, yasal ve yapısal değişikliklere acilen ihtiyaç duyulmaktadır. Öncelikle esnek, kayıt dışı çalışma ve taşeronlaşmanın önlenmesi için toplum yararını temel alan yeni bir mevzuat hazırlanmalı, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar ve ilgili tüm bilim çevreleri konunun asli özneleri olarak kabul edilmelidir. İş güvenliği uzmanlarının bağımsızlığının artırılması, denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi ve özellikle yüksek riskli sektörlerdeki denetim sıklığının artırılması gerekmektedir. Ayrıca, iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek için sadece evrak denetimlerinin değil, sahada gerçek güvenlik koşullarının da titizlikle denetlenmesi önemlidir.
“İş cinayetleri kader değildir”
2000-2023 döneminde “iş kazaları” yüzde 910, iş cinayetleri de yüzde 266 oranında artmıştır. Artık daha fazla vakit kaybetmeden harekete geçilmesi gerekmektedir. Toplum ve çalışanların yararını temel alan düzenlemeler yapılmadığı takdirde, on milyonlarca emekçinin insanca çalışma ve yaşam haklarının gaspı sürecektir. Odamız, her konuda olduğu gibi işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında “her şey insan için” yaklaşımıyla yerini almaya, kamucu yaklaşımı, kamusal hizmet ve denetimleri savunmaya kararlılıkla devam edecektir.