Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, üç büyükşehir belediye başkanının görevden uzaklaştırılmasının hükümetin ya da İçişleri Bakanlığının keyfi kararı olmadığını belirterek, "Seçimlerin namusunun korunması, vatandaşın verdiği oyun demokratik kurallar çerçevesinde hayata, siyasete, yönetime yansıtılması için bu tedbirlerin alınması kaçınılmazdır." dedi.
Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı devam ederken açıklamalarda bulundu, basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli'nin toplantıda orman yangınlarıyla ilgili bir sunum yaptığını bildiren Kalın, hem Bakanlık olarak yapılması gerekenler hem de toplumun farkındalığının artırılması noktasında birtakım adımlar atılması gerektiğini söyledi.
Bu yangınların bir kısmının ihmal ve dikkatsizlikten kaynaklandığına işaret eden Kalın, "Bir kısmının kasıtlı yapılmış olma ihtimali her zaman vardır. Özellikle bu yangın alanlarının imara açılması gibi bir beklentiyle geçmişte bu tür yangınların çıkartıldığını biliyoruz. Ama bildiğiniz gibi yangında hasar gören arazilerin imara açılması anayasaya aykırıdır. Böyle bir şey asla söz konusu değildir." diye konuştu.
Buraların tekrar tabiata kazandırılacağını vurgulayan Kalın, Bakan Pakdemirli'nin bu konuda kapsamlı bir sunum yaptığını, bundan sonrası için de bir eylem planının hazırlandığını bildirdi.
"GEREKLİ ADIMLAR ATILMIŞTIR"
"Üç büyükşehir belediye başkanlığındaki görevlendirmelere yönelik eleştirilere" ilişkin bir soru üzerine Kalın, "Terör örgütüne destek, yardım ve yataklık yapmak gibi suç kapsamına giren bir eylem içinde olmayan hiçbir belediye başkanıyla ilgili böyle bir tasarruf söz konusu değil." ifadelerini kullandı.
Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu'nun verdiği yetki çerçevesinde bu tasarruflarda bulunulduğunun altını çizen Kalın, "Dolayısıyla bu kapsamın dışında olan İstanbul, Ankara'yı zikrettiniz, böyle bir şey söz konusu olmadığına göre bu belediye başkanlarıyla ilgili böyle bir gündem yok. Ama teröre doğrudan ya da dolaylı destek olan, yardım yataklık yapan, belediyenin yani devletin sağladığı imkanları terör örgütüne kanalize eden, terör örgütü mensuplarını çeşitli isimler ve kılıflar altında belediyelere alan ya da onlara iş alanı açan, terör örgütleriyle ilişkili şirketlere para aktaran belediye başkanlarıyla ilgili, tabii ki kanunlar çerçevesinde, gerekli adımlar atılmıştır. Eğer bu tür durumlar ortaya çıkarsa bundan sonra da atılacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
"AYNI KURAL UYGULANMIŞTIR"
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın şöyle devam etti:
"Milli iradenin tecellisi olan seçimlerin namusunun korunması, vatandaşın verdiği oyun demokratik kurallar çerçevesinde hayata, siyasete, yönetime yansıtılması için bu tedbirlerin alınması kaçınılmazdır. Bunlar hükümetin ya da İçişleri Bakanlığımızın keyfi olarak aldığı kararlar ya da tedbirler değildir. Aynı partiden ya da benzer siyasi görüşe sahip başka belediyeler de var ama buralarda doğrudan suça karışma, terör örgütüne yardım yataklık etme, destek olma gibi bir suç hasıl olmadığı için bunlarla ilgili bir tedbir, tasarruf söz konusu olmamıştır. Ama seçilmiş olmak kimseyi masum kılmaz. Seçilmiş olmak tam tersine seçim kuralları ve milli iradenin sağladığı demokratik kurallar çerçevesinde eylem, icraat yapmayı gerektirir. Bu kuralların dışına çıktığınız zaman bu terörle ilgili bir suç olabilir, adi bir suç olabilir, bu yolsuzluk olabilir, başka şeylerden olabilir, bunlarla ilgili nasıl tedbir alınıyorsa, seçilmiş kişiler de yargı yoluyla görevinden alınabiliyorsa burada da aynı kural uygulanmıştır."
Yüksek Seçim Kurulunun bununla ilgili bir düzenleme yapıp yapmaması konusuna da değinen Kalın, "Bir anayasa değişikliği gerektiren bir konudur. Seçildikten sonraki 4,5 aylık süreç içerisinde de İçişleri Bakanlığımızın yürüttüğü idari soruşturmalar, ayrıca devam eden adli soruşturmalar neticesinde böyle bir karar alınmıştır. Dolayısıyla burada aslolan milletin sandıkta tecelli eden iradesini koruyacak demokratik çerçeveyi muhafaza etmektir." diye konuştu.
Kalın, atanan belediye başkanvekili valilerin birinci önceliğinin etkin bir şekilde vatandaşlara hizmet götürmek olduğunu belirtti.
Soru üzerine Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli arasında bu konuda bir telefon görüşmesi yapılmadığını ancak Erdoğan ve Bahçeli'nin 26 Ağustos'ta Malazgirt Zaferi'nin 948'inci yıl dönümü dolayısıyla gerçekleştirilecek kutlama törenlerine katılacaklarını, bu konuyu da orada ele alma imkanı bulabileceklerini söyledi.
"TRUMP İLE DE TELEFON GÖRÜŞMESİ HAZIRLIĞI YAPIYORUZ"
"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD Başkanı Donald Trump ile bir görüşmesi olacak mı'" sorusu üzerine Kalın, şöyle konuştu:
"Cumhurbaşkanımızın önümüzdeki günler içerisinde Sayın Putin ile telefon görüşmesi olacak. Bugün mevkidaşımla görüştüm. Şu anda bir Finlandiya ziyaretini gerçekleştiriyorlar. İlk fırsatta, muhtemelen yarın ya da en geç cuma günü bu telefon görüşmesini gerçekleştireceğiz. Sayın Trump ile de telefon görüşmesi hazırlığı yapıyoruz. Benim Sayın Bolton ile bugün yarın bir görüşmem olacak. Ondan sonra da Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Trump ile bir görüşmesi olacak."
Erdoğan ile Trump'un Suriye'deki güvenli bölge ve diğer konularla ilgili istişare edecekleri konular olduğunu dile getiren Kalın, "Eylül ayında Amerikan Ticaret Bakanı büyük bir heyetle ülkemize gelecek. 100 milyar dolar ticaret hedefinin gerçekleştirilmesi için bir dizi görüşmeler yapacaklar. Onlar da bir iş adamları grubuyla buraya geliyorlar. Bütün bu konuları istişare etmek üzere bir temasları olacak." bilgisini verdi.
New York'ta BM Genel Kurulunda Erdoğan ve Trump arasında bir görüşme ihtimali bulunduğunu ifade eden Kalın, Trump'ın Türkiye ziyaretiyle ilgili net bir tarih olmadığını açıkladı.
Belirlenmiş bir tarihin söz konusu olmadığını kaydeden Kalın, muhataplarıyla görüşmelerin sürdüğünü söyledi.
"AÇIKLAMAYI MEMNUNİYETLE KARŞILIYORUZ"
İstanbul Süryani Kadim Vakfının "Terör örgütü PYD/YPG'nin Suriye'de etkin olduğu bölgelerde Süryanilere sistematik olarak baskı uyguladığına" ilişkin açıklamasının hatırlatılması üzerine Kalın, "Açıklamayı memnuniyetle karşılıyoruz. Geçtiğimiz hafta kendini Suriye Süryanileri olarak tanıtan bir grup, güvenli bölgenin kurulması ve Türk askerinin Kuzey Suriye'de güvenli bölge çerçevesinde Amerikan askerleriyle birlikte ortak devriye gezmesi planıyla ilgili olarak bir açıklama yapmış ve bunu bir 'işgal girişimi' olarak nitelendirmişti. Buna karşı Süryanilerin gerçek temsilcileri olan Türkiye'deki Kadim Süryani cemaati temsilcileri kendileri bir araya geldiler ve bir açıklama yaptılar." dedi.
Türkiye'nin gerek Suriye'de gerek Irak'ta gerekse dünyanın başka bir yerinde bugüne kadar mazlumlar söz konusu olduğunda dil, din, etnisite ayrımı yapmadığına dikkati çeken Kalın, ülkedeki Suriyeliler arasında Kürtlerin de Türkmenlerin de Arapların da Müslümanların da Hristiyanların da olduğunu hatırlattı.
Kalın, 16. yüzyıldan beri Anadolu topraklarının milyonlarca insanı göçmen olarak aldığını söyledi.
"BİR AYRIM İÇERİSİNE HİÇBİR ZAMAN GİRMEDİK"
Türkiye'nin hiçbir zaman insanlar arasında dil, din, etnisite ayrımı yapmadığına işaret eden Kalın, Suriye'yle ilgili olarak da oradaki dini azınlıkların hak ve hukukunun korunması noktasında üzerilerine düşeni yaptıklarını belirtti.
"Oraya yardım götürürken de operasyon yaparken de o bölgeyi teröristlerden temizlerken de hiçbir zaman burası Hristiyan bölgesi, Sünni bölgesi, Kürt bölgesi gibi bir ayrım içerisine hiçbir zaman girmedik." diyen Kalın, bu konuda sicilin temiz olduğunu dile getirdi.
Gerek Fırat Kalkanı Harekatı, gerekse Zeytin Dalı Harekatı'nda, Cerablus'tan İdlib'e, Afrin'e kadar uzanan coğrafya içerisinde bunun net şekilde görüldüğünü vurgulayan Kalın, "PYD, YPG, PKK propagandası olarak yapılan bu tür açıklamaların, yani Suriye kaynaklı yapılan açıklamaların arka planına iyi bakmak gerekiyor. Hala birileri bize PYD'yi ve YPG'yi terörle mücadele eden, DEAŞ barbarlarına karşı mücadele eden özgürlük savaşçıları gibi takdim etmeye çalışıyor." değerlendirmesinde bulundu.
"TERÖRÜ ESTETİZE EDEN YAKLAŞIMLAR, ZAMAN ZAMAN BATI BASININDA ÖNE ÇIKIYOR"
Kalın, birtakım imgeler, özellikle "Kürt kadın savaşçıları" üzerinden, terörü estetize, romantize eden yaklaşımların zaman zaman Batı basınında öne çıktığını bildirdi.
Gerçeklerin sahada farklı olduğunun altını çizen Kalın, 2014'te ve 2015'te İnsan Hakları İzleme Örgütü ile Uluslararası Af Örgütünün yayımladığı raporları hatırlattı. Kalın, bu raporlara bakıldığında, PYD ve YPG'nin kendi kontrolü altındaki bölgelerde ne tür insan hakları ihlalleri yaptığının açık şekilde görüldüğünü ifade etti.
Kalın, insan kaçırmanın, köyleri yakmanın, keyfi tutuklamaların, infazların, siyasi partilerin, medya kuruluşların kapatılmasının, göç gibi birçok uygulamanın insan hakları örgütleri tarafından savaş suçu olarak nitelendirildiğini kaydetti.
Batılı ülkelerin PYD'ye destek siyaseti çerçevesinde bu tür raporların hasar altı edildiğini, gündeme getirilmediğini söyleyen Kalın, kendi gözlemlerinden, Suriye halkının aktardıklarından, terör örgütlerinin amacının, birlik, beraberlik, barış, huzur sağlamak değil kendi gündemlerini empoze etmek olduğunun net şekilde görüldüğünü vurguladı.
Kalın, güvenli bölgenin bu ihlalleri de ortadan kaldıracak bir adım olarak önem arz ettiğine dikkati çekti.
Terör örgütünün propagandalarına hiçbir zaman prim vermeyeceklerini dile getiren Kalın, terör örgütlerine karşı mücadelenin sonuna kadar süreceğini aktardı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, "Müslüman olsun, Hristiyan olsun, Kürt olsun, Arap olsun, Sünni olsun, Nusayri olsun bütün mağdur ve mazlumların yanında olmaya devam edeceğiz." ifadesini kullandı.
Toplantıda, Irak, Suriye, terörle mücadele, ekonomik durum ve bundan sonraki süreçle ilgili değerlendirmelerde bulunulduğunu belirten Kalın, "Bildiğiniz gibi özellikle güvenlik notasında Türkiye, aynı anda üç terör örgütüyle mücadele etmeye devam ediyor. Bir tarafta terör örgütü PKK ve uzantısı PYD/YPG diğer tarafta DEAŞ diğer taraftan da FETÖ'ye karşı mücadelemiz devam ediyor. Bunula ilgili genel bir değerlendirme yapıldı. Güvenlik noktasında Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve MİT Başkanlığının sunumları oldu. Bundan sonraki süreçle ilgili de terörle mücadele kararlılığımızın tam olarak devam edeceği vurgusu güçlü bir şekilde yapıldı." ifadelerini kullandı.
Terör örgütü PKK'ya çok ciddi darbeler vurulan Pençe harekatlarının süreceğini, İçişleri Bakanlığınca yürütülen Kıran Harekatı'ndan da netice alınmaya devam edildiğini söyledi.
Toplantıda bölgedeki gelişmelerin de etraflı bir şekilde ele alındığını söyleyen İbrahim Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dışişleri Bakanımızın da bu konuda bir sunumu söz konusuydu. Burada da özellikle Suriye sahasındaki gelişmeler, Fırat'ın hem doğusu ve hem de batısındaki gelişmeler ele alındı. Geçtiğimiz hafta ABD ile güvenli bölgenin tesisi konusunda bir mutabakata varıldı. Bu doğru yönde atılmış pozitif bir adımdır. Bunun fiiliyattaki uygulaması, süreci ve kapsamıyla ilgili görüşmeler devam etmektedir. Ama genel olarak ana çerçeve üzerinde mutabık kaldığımızı ifade edebiliriz. Bununla ilgili gerek Dışişleri Bakanlığımızın gerek Milli Savunma Bakanlığımızın ve ilgili diğer birimlerimizin görüşmeleri de devam ediyor. Tabii bunun sahadaki uygulaması son derece önemli. Daha önce Sayın Dışişleri Bakanımızın da ifade ettiği gibi Münbiç yol haritasında yaşanan oyalama taktiklerini kabul etmemiz mümkün değildir.
Öte yandan bu adımla birlikte Fırat'ın doğusunda bir güvenli bölgenin tesisi için önemli bir adım atılmış bulunuyor. Bu hem Türkiye'nin Suriye ile sınır güvenliğini sağlama, hem Suriye'nin toprak bütünlüğünün sağlaması konusunda, hem de Suriyeli mültecilerin evlerine dönmesini sağlayacak koşulların oluşturulması noktasında yeni bir süreci ifade etmektedir. Fırat'ın batısına geldiğimizde ise özellikle Türkiye'nin Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekatı operasyonlarıyla bildiğiniz gibi Cerabulus, Afrin, İdlib arası zaten güven altına alınmıştı. Burası büyük oranda bizim desteklediğimiz gruplar tarafından bir asayişle yönetilmeye devam ediyor. Bu bölgeye geçtiğimiz yıl içerisinde yaklaşık 400 bin Suriyeli mülteci geri döndü. Benzer sürecin güvenlik şartları oluşturulduğu zaman Fırat'ın doğusunda da gerçekleşeceğini öngörüyoruz."
"TEPKİLERİMİZİ RUS TARAFINA İLETTİK"
İdlib konusunda da değerlendirmelerin yapıldığını belirten Kalın, "Oradaki durumun kritik bir hassasiyet arz ettiğini ifade edebilirim. Bununla ilgili özellikle 9'uncu gözlem noktamızın intikal yoluna yapılan saldırı ve o konvoyda hayatını kaybeden Suriyeliler ve yaralanan siviller konusunda da tepkilerimizi Rus tarafına ilettik. İlgili birimlerimiz görüşmelerini sürdürüyorlar. Önümüzdeki günlerde Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Putin ile bir telefon görüşmesi olacak. Bu konuyu da etraflı şekilde orada konuşma imkanları olacak." ifadelerini kullandı.
Kalın, "İdlib mutabakatı çerçevesinde Türkiye'nin 12 gözlem noktasının bulunduğu yerlerde güvenliğin tam olarak sağlanması ve buralarda herhangi bir askeri operasyonun olmaması konusunda mutabakat vardı, buna uyulmasını bekliyoruz. Bununla ilgili girişimlerimiz devam etmektedir. Özellikle o bölgede silahtan arındırılmış ve çatışmasızlık bölgesi olarak ilan edilmiş sınırların korunması büyük önem arz ediyor. Aksi halde hem bu mutabakatın ihlali hem de buradan doğacak bir insani dram kaçınılmaz hale gelecektir. Bununla ilgili de çok yönlü değerlendirme ve girişimlerimiz devam ediyor. Buradan özellikle rejimin bu ihlallerine son vermesi çağrımızı da yenilemek istiyoruz." dedi.
"ENFLASYONDA BELİRGİN BİR DÜŞÜŞ ÖNGÖRÜYORUZ"
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Hazine ve Maliye Bakanlığının dengeleme politikası çerçevesinde pozitif yönde ilerlemeye devam edileceğini vurgulayarak "Hatta son 12 aydaki ihracatımız 180 milyar dolar sınırına yaklaşarak başarısını yeniden ispat etmiş bulunuyor." dedi.
Turizm alanında yaşanan pozitif gelişmelere de dikkati çeken Kalın, şöyle devam etti:
"Yılın ilk yarısında Türkiye'ye gelen turist sayısı 21 milyonu aşmış durumda bu trendin yıl sonuna doğru da bu şekilde devam edeceğini öngörüyoruz. İthalattaki azalmanın da etkisiyle cari açıkta ciddi bir düşüşün olduğunu, hatta cari fazla verildiğini memnuniyetle ifade edebiliriz. Bu çerçevede ekonomimiz, istikrarlı, güçlü, potansiyeline yaraşır bir şekilde yoluna devam etmesi için de TBMM'ye kabul edilen kalkınma planımız da disiplinli bir şekilde uygulanmaya devam edecek. Bir diğer gelişme doğrudan yatırımların artma trendini muhafaza ediyor olması. Yurt dışından Türkiye'ye gelen uluslararası sermayenin ivmesini koruyor olması hatta bir yükselme trendi göstermesi son derece memnuniyet verici. Bu da Türk ekonomisinin temellerinin güçlü olduğunu teyit eden önemli bir gösterge. Önümüzdeki aylarda enflasyonda belirgin bir düşüşün yaşanmasını öngörüyoruz. Bunun istihdama da olumlu yansımaları olacaktır."
Bir gazetecinin "Güvenli bölge ve müşterek harekat merkezi ile ilgili çalışmaların sürdüğünü" belirtip "Müşterek harekat merkezi bu hafta çalışmaya başlayacak m? Güvenli bölge noktasında bölgede ilk fiziki adım ne zaman atılaca? ABD ve Türk askerleri beraber devriyeye çıkacak m? Derinlik ve uzunluk konusunda son bir karara varıldı mı'" şeklindeki sorusunu yanıtlayan Kalın, bununla ilgili belirli bir takvimin bulunduğunu belirtti.
Belirli periyotlar içerisinde harekat merkezinin kurulması, ortak devriyelerin başlaması ve gerekli askeri planlamaların Suriye sahasında yapılmasıyla ilgili 3-4 aşamalı bir takvimin söz konusu olduğunu ancak takvimin detaylarını şimdi paylaşmayacağını aktaran Kalın, şöyle devam etti:
"Uygulama gerçekleştikçe onları zaten göreceksiniz. Ama bu plan çerçevesinde önümüzdeki haftalar içerisinde aylar değil, bunun somut uygulamalarını hep birlikte göreceğiz. Suriye tarafında Fırat'ın doğusunda Türk ve Amerikan askerleriyle birlikte ortak devriyeler yakın zamanda başlayacak. Zaten şu anda İHA'larımız orada uçmaya başladı. Bununla ilgili başka uygulamalar da söz konusu olabilir. Derinlik ve kapsamla ilgili olarak da müzakereler hala devam etmekle birlikte bizim zihnimizdeki çerçeve son derece net. Daha önce Sayın Trump'ın da ifade ettiği 20 mil yani yaklaşık 30-32 kilometrelik bir alan, biz belki bunun daha ileri gitmesini de görebiliriz. Bu da olabilir. Coğrafyanın şartlarına göre burada birtakım daralmalar, genişlemeler söz konusu olabilir. Çünkü biz orada özellikle yerel halkın huzurunu, barışını dikkate alacak şekilde de bir planlama yapıyoruz. Buranın kontrolü bu güvenli bölge çerçevesinde bize geçtiğinde de yerel halkla beraber koordinasyon halinde buranın yerel yönetimini sağlamaya devam edeceğiz ki bu hem orayı güvenli bir bölge haline getirecek hem de Suriyeli mültecilerin oraya gönüllü, onurlu, izzetli bir şekilde kendi evlerine, vatanlarına, köylerine, kasabalarına dönmelerini sağlayacak."
"Zorla gönderme" diye bir şeyin söz konusu olmadığını ancak zaman zaman bu tür propagandaları da gördüklerini anımsatan Kalın, şu anki uygulamanın, Türkiye içerisinde kayıtlı olunmayan şehirlerden kayıt bulunan yerlere intikal ettirilmeleri şeklinde olduğunu anlattı.
Suriye'de güvenlik ortamı sağlandıkça mültecilerin kendi köylerine, şehirlerine dönmeleri için Fırat'ın doğusunda ve batısında devam eden siyasi sürecin büyük önem arz ettiğine dikkati çeken Kalın, "Bu çerçevede Sayın Cumhurbaşkanımızın ev sahipliğinde 16 Eylül'de Ankara'da üçlü bir zirve gerçekleştireceğiz, Rusya Federasyonu ve İran'ın da katılımıyla. Bu zirve de daha önce başlattığımız Astana toplantılarının bir devamı olarak Ankara'da Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında gerçekleştirilecek. Burada da bu konuyu özellikle İdlib Mutabakatı'nın uygulanmasını, Anayasa Komisyonunun kurulması ve bundan sonraki siyasi sürecin nasıl işleyeceğine dair ana parametreleri etraflı bir şekilde ele alma imkanımız olacak." bilgisini paylaştı.
"ORMAN YANGINLARINA MÜDAHALE 10-12 DAKİKAYA İNDİ"
Kalın, bir gazetecinin "Orman yangınlarına ilişkin Türk Hava Kurumunun uçakları ile ilgili süren bir tartışma var. Geçtiğimiz ay Türk Hava Kurumu, benzeri yangında yaptığı açıklamada uçakların faal olduğunu açıklamıştı ancak dün Sayın Bakan, uçakların bazı sıkıntılarının olduğunu ve kullanılamayacağını söyledi. Bu konuda süren tartışmalara ilişkin değerlendirmeniz nedir'" sorusu üzerine, bunu bir tartışma olarak ifade etmek yerine önceliklerinin orman yangınlarının en hızlı bir şekilde söndürülmesi olduğunu belirtti.
Toplantıdaki sunumda bu konuda verilen rakamlara değinen Kalın, daha önce orman yangınlarına müdahale süreleri 30-35 dakikalarda iken bugün 10-12 dakikaya indiğini aktardı.
Coğrafyanın şartlarına göre karadan ve havadan müdahale biçimleri ve ayrıca gece devam eden yangın söndürme operasyonlarının bulunduğunu anlatan Kalın, gece uçma kabiliyetine sahip helikopterlerin ve uçakların kullanıldığını, suların göletlerden ya da denizden alınıp getirilmesinin de teknik bir kabiliyet meselesi olduğunu vurguladı.
"Bu uçak kullanıldı, kullanılmadı" şeklindeki tartışmadan ziyade önceliğin bütün imkanların seferber edilmesi ve orman yangınlarının en hızlı şekilde söndürülmesi olduğunu belirten Kalın, şöyle konuştu:
"Tabii ki eksikler varsa bunlar mutlaka giderilecektir. Bu süreç içerisinde güzel de bir koordinasyon sağlandı. Orman Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığımız hızlı bir koordinasyon halinde, İçişleri Bakanlığının emrinde olan birtakım helikopterleri bu sürece dahil ettiler. Türk Hava Kurumunun elinde ya da başka yerlerde uçaklar, helikopterler varsa arazinin durumuna göre hangisi öncelikli kullanılmayı gerektiriyorsa bunlar bugüne kadar kullanıldı, kullanılmaya da devam edecek.
Burada kasıt var veya yok, orman yangınlarının önlenmesi konusunda bir toplumsal farkındalığın, bilincin oluşması da son derece önemli. Bu mücadeleyi verirken devlet imkanlarını tabii ki seferber ediyor, 24 saat bu olayın başında ama aynı zamanda vatandaşlarımızın da dikkatli olması büyük önem arz ediyor. Özellikle bu sıcak yaz aylarında bu tür yangın hadiselerine de sıkça rastlamak mümkün. Bunu önlemek, minimize etmek için de el birliği ile bir çaba içinde olmamız önem arz ediyor."
"9. GÖZLEM NOKTASI YERİNDE DURUYOR"
Bir gazetecinin "9. gözlem noktasının Esed rejimi güçlerinin arasında kaldığı konusunda bir bilgi var. 9. gözlem noktasının başka bir noktaya taşınması söz konusu m? Türk Silahlı Kuvvetlerinin aynı bölgede yeni bir gözlem noktası oluşturması gibi bir durum söz konusu mu'" şeklindeki sorusu üzerine İbrahim Kalın, "9. gözlem noktasının kapatılması, yahut bir başka noktaya kaydırılması diye bir şey söz konusu değil. 9. gözlem noktası yerinde duruyor, başta planladığımız ve İdlib Mutabakatı çerçevesinde kurduğumuz bütün gözlem noktaları bulundukları yerlerde faaliyet göstermeye devam edecekler." açıklamasında bulundu.
Güvenliği artırmak, etrafın asayişini sağlamak için tahkimatların sürdüğünü bildiren Kalın, bu konuyu Rusya ve diğer aktörlerle paylaşmayı ve koordine etmeyi sürdüreceklerini dile getirdi.
Kalın, "Orada önceliğimiz, askerlerimizin bulundukları yerlerde kalmaları ve güvenlikleri sağlamaları. Dolayısıyla başka bir yere intikal veya oranın kapatılması diye bir şey söz konusu değil. Öyle bir arayış içinde değiliz. Yaptığımız bir anlaşma var, bu anlaşma çerçevesinde sadece 9'uncu değil bütün gözlem noktaları bulundukları yerlerde faaliyet göstermeye devam edecektir. Buradan tekrar tabii ki rejime ve ona destek veren Rusya Federasyonu'na da bu ihlalleri sonlandırmaları yönünde çağrımızı tekrar etmek istiyorum. Bununla ilgili Rus makamları ile görüşmelerimiz devam ediyor, bundan sonra da devam edecek." ifadelerini kullandı.
"Yüksek Askeri Şura'nın çalışmalarını tamamladığı ancak bazı atamaların hala yapılmadığı" belirtilerek, "Bir aksilik mi va? Bu atamalar ne zaman olacak'" diye sorulması üzerine Kalın, şöyle konuştu:
"Herhangi bir aksilik falan söz konusu değil. Zaten Yüksek Askeri Şura bildiğiniz gibi çalışmalarını tamamladı. Sayın Cumhurbaşkanımızın onayıyla da kararlar alındı bunların imzalanması yani evrakın imzalanması süreci var. Onun da önümüzdeki birkaç gün içerisinde tamamlanmasını bekliyoruz. Ondan sonra da zaten gerekli açıklamalar ve fiili atamalar da yapılmış olacak."
"KONTROLÜN TÜRKİYE'DE OLMASI GÜVENLİ BÖLGENİN TANIMI GEREĞİ OLMALI"
Kalın, "Güvenli bölgede derinlik konusunda ve kontrolün kimde olacağı noktasında uzun süreli bir tartışma var. 'Kontrol bize geçtiğinde' ifadesini' kullandınız. Kontrolün Türkiye'de olacağına dair bir anlaşmaya varıldı mı'" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Bu, bizim bu anlaşmayla ilgili temel beklentimiz ve öngörümüz. Müzakere dediğim de zaten bu unsurları da ihtiva eden bir şey. Derinlik meselesi de öyle. Şu anda tabii ki bir adım atıldı. Önemli bir adım. Beklentilerimizi belki bütünüyle karşılamamakla beraber olumlu yönde atılmış bir adım. Cerablus, El-Bab ve Afrin bölgesinde olduğu gibi bu bölgenin de kontrolünün Türkiye'de olması güvenli bölgenin tanımı gereği olması gereken bir şeydir. Buranın başka terör örgütleri için bir güvenli bölge ya da bir güvenli geçiş alanı haline gelmemesi için bu kontrolün Türkiye'de olması esastır. Türkiye'de olması derken, bazen birileri bunu alıp işte 'Türkiye işgale geliyor.' gibi yerlere çekmeye çalışıyorlar. Biz Cerablus'u, El-Bab'ı, Azez'i işgal etmedik. Afrin'i de İdlib'i de işgal etmedik. Oraları teröristlerden temizledikten sonra buraların yönetimini yerel halka bıraktık. Orada aslında güzel bir fiili güvenli bölge alanı oluşmuş durumda. Adı her ne kadar böyle konmasa da bu bölge güvenli bölge haline gelmiş durumda. Nede? Burada PKK, PYD, YPG, DEAŞ yok. Burada rejim de yok. Burada yerel halk kendi imkanlarıyla orada kendini yönetmekte, asayişini sağlamakta. Fırat'ın doğusunda da bizim temel öngörümüz ve beklentimiz, benzer bir modelin orada da hayata geçirilmesi."