İzmir'de köklü bir ticaret geçmişine sahip Tire ilçesinde kurulan Kent Müzesi'nde unutulmaya yüz tutmuş meslekler, 8 usta tarafından yaşatılmaya çalışılıyor.
İpek Yolu üzerinde bulunan, Aydınoğulları Beyliği'ne başkentlik yapan ve Osmanlı döneminde de Aydın sancak merkezi olan Tire'de bu tarihin mirası sayılan çok sayıda zanaat, yok olma mücadelesi veriyor.
Son ustalarının küçük atölyelerinde siparişle çalıştığı bu mesleklerin yaşatılması için ilçe belediyesi öncülüğünde eski belediye binasında kurulan Kent Müzesi, tarihe yolculuk yapmak isteyenlerin uğrak noktası haline geldi.
İçinde beledi dokuma, nalın, urgan, hasır, yorgan ve semer atölyeleri ile berber dükkanının bulunduğu müzede görev yapan 8 usta, ziyaretçilere uygulamalı olarak zanaatlarını sergiliyor.
Tarihi çarşıyı andıran müzede dönemin belediye başkanlığı makam aracı olarak kullanılmış 1937 model "Ford Fao" marka otomobil, 1923 yılında kurulan ve Türkiye’nin ilk bandolarından biri olan Tire Bandosu'na ait müzik aletleri, Medeni Kanun'un kabul edildiği süreçte tutulan evlendirme defterleri, mübadele dönemine ait Rumların kayıtları ve Tire Yahudilerinin ikamet ve tapu kayıtları da sergileniyor.
Yılda 10 bin ila 12 bin ziyaretçinin gezdiği müze, aynı zamanda araştırmacıların da ilgisini çekiyor.
Müze, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedbirleri kapsamında her gün 08.00 ile 17.00 saatleri arasında misafirlerini ağırlıyor.
Müze Mihmandarı Fatih Bayrakçı, AA muhabirine, Tire Kent Müzesi'nin tamamen bölge halkından alınmış bağışlarla oluşturulduğunu söyledi.
Müzede 1500'e yakın eser bulunduğunu ifade eden Bayrakçı, atölyelerde mesleklerin yaşatıldığını, ustaların uygulamalı anlatımlarıyla ziyaretçilerin hem bölgenin kültürünü hem de az bilinen zanaatları tanıma imkanı bulduğunu belirtti.
Tire'nin İpek Yolu'nda yer alması nedeniyle ticaret kervanlarının uğrak noktası olduğuna işaret eden Bayrakçı, ziyaretçilerin müzenin yanında Kutuhan ve Bedesten gibi ticaret hanlarını da gezerek tarihte yolculuk yapabildiğine dikkati çekti.
Ziyaretçi ilgisinin memnuniyet verici olduğunu aktaran Bayrakçı, müzede özellikle çocuk ve gençleri görmenin ustaları da sevindirdiğini dile getirdi.
Müzede zanaatını gösteren urgan ustası Raife Baysal, Tire'nin Osmanlı'nın önde gelen urgan üretim merkezi olduğunu, İstanbul'un fethinde de karadan yürütülen gemilerin Tire'den giden halatlarla çekildiğinin rivayet edildiğini söyledi.
Baba mesleği olan urgancılığın yok olmamasını istediğini anlatan Baysal, "Gençlerimiz urganın nasıl yapıldığını bilmiyor. Biz burada bu sanatı göstererek çalışıyoruz." dedi.
Beledi dokuma ustası Gülnur Yaykal da mesleği babasından öğrendiğini ve kendisinin dördüncü kuşak olduğunu dile getirdi.
Beledi dokumanın normal dokumadan farklı olduğunu ifade eden Yaykal, neredeyse unutulmuş bu zanaat hakkında şunları anlattı:
"Çok güzel ve özel bir iş. Normal dokuma tezgahları iki ayaklı oluyor. 13 ayaklı 24 çerçeveli tek tezgah bu kalan. 60'lı yıllarda herkes bırakmış. Babam bu işi bırakmamış ve 45 sene tek başına yapıp satmaya çalışmış. 3 seneden beri ben devam ediyorum. İçinde olduğum için zor gelmiyor ama çok karmaşık ve çok fazla desen çıkaran iki tarafı da kullanılan bir kumaş. Jakarlı dokumanın atası diye geçiyor. Gelecek nesillerin de öğrenmesi için iki kurs açtım. Bu sanat unutulmayı hak etmiyor. 1503 yılında Çırağan Sarayı'nın girişinde kullanıldığı söyleniyor. Döşemelik olarak kullanılıyor. Yeniçeri kıyafetleri yapıldığı biliniyor. 'Derviş sabrının ürünü' derler beledi dokuması için. 1530 tane ip var. Yapan kişi sadece dokuma değil bütün sisteme hakim olmak zorunda."
Semer ustası Nurettin Baysal (66) ise motorlu taşıtlarla unutulmaya başlayan semerciliğin müzedeki atölye sayesinde yaşatıldığını belirterek, "Semerin pek hükmü kalmadı ama biz bu mesleği devam ettirmek istiyoruz. İnşallah ömrümüzün yettiği yere kadar devam ettiririz." ifadelerini kullandı.