Belediye başkanı, İzmir belediye meclis toplantısını mesut ve memnun şekilde her zamanki gibi yine, “Belediye meclisinin seçkin ve mümtaz üyeleri ”Diyerek açmıştı.
Meclis üyesi işçi Abbas ise gece yarısı toplantı sona erince durmak bileyen sağanak yağmurda evine nasıl gideceğini düşünüyordu.
“Bir pardösüm bile yok” diye iç geçirdi. Sezen Aksu’nun, “Bir kedim bile yok.” adlı şarkısı aklına gelince, kendi kendine sövündü; “Ulan! Abbas, belediye meclis üyeliği senin neyin? Evinin kirasını bile zor ödüyorsun; memleket meseleleri sana mı kaldı'”
Etrafındaki meclis üyesi arkadaşlarına bakındı. Çoğu doktor, mühendis, avukat ve iş adamıydı. Hepsinin İşi düzeni yerindeydi. Gece toplantı sona erince özel otolarına atlayıp güle oynaya dağılıyorlardı hep.
Geçen hafta meclis toplantısı bitince bu günkü gibi yine sağanak yağmur vardı. Koşarak geldiği Montrö’den Karşıyaka’ya kalkan son belediye otobüsüne, başından aşağıya bir kova su boca edilmiş gibi sırsıklam binmişti.
Otobüstekilerin kendisine acıyarak baktığını görünce iç geçirdi, “Hey millet, iyi bakın kentinizin mümtaz ve seçkin belediye meclis üyesine. Nasıl görünüyoru? Bir enayiden, bir budaladan farkım var mı'”
Bu sabah alaca karanlıkta işe giderken camiden evine dönen komşusu Makedonya göçmeni Destan Dayıya yine kıskıvrak yakalanmıştı; işsiz oğlu için. Belediye başkanına birkaç söylemişti; “Bakarız” Diye geçiştiriyordu hep.
Etrafına boyuna gülücükler dağıtarak konuşmasını sürdüren belediye başkanına bir pusula yazıp gönderdi.
“Sayın başkan, biraz sonra görüşülecek faaliyet raporunu oylanırken muhalefet meclis gurubunun meclisi terk edeceğini biliyorsun… Yanımda oturan Hamza Bey de size bozuluyor; oğlunu işe almışsın da kızını almamışsın. Oylanmadan önce “Çekip gideceğim” diyor.
Sayın başkan, gördüğüm kadarıyla durumunuz kritik. Müsaade ederseniz ben de çekip gitmeye karar verdim. Bilgilerinize arz ederim.”
Etrafına gülücükler dağıtarak konuşurken pusulaya göz atan başkanın yüzünde şafak attı birden. Hemen konuşmasını bitirdi. Gündeme geçildi. Faaliyet raporu okunurken, Abbas’a cevaben kısa bir pusula yazıp gönderdi,
“Bana bak! Abbas, otur oturduğun yerde; seninle meclisten sonra görüşelim.”
Abbas başkana tekrar bir pusula yazıp gönderdi. “Sayın başkan şimdi görüşelim sonra geç olur.”
Abbas’ın ikinci pusulasına göz atan başkanın sinirinden dişlerinin birbirine girdiği belli oluyordu.
Abbas’a bir pusula daha yazıp gönderdi. Pusula kısa ve özdü, “Çabuk ne söyleyeceksen söyle.”
Abbas, derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı. Başkana tekrar bir pusula yazıp gönderdi. “Sayın Başkanım, şu bizim Makedonya göçmeni Destan Dayının oğlu için görüşelim diyecektim; pusulanın ekinde çocuğun dilekçesini gönderiyorum… Acilen olurlarınıza arz ederim.”