'Sayın Meclis Üyem'
Akşamüstü belediye meclis toplantısı yeni başlamıştı. Dışarıda sağanak yağmur olanca gücüyle devam ediyordu. Belediye Başkanı,“Yüce meclisin seçkin ve mümtaz üyeleri, kentimize yapılan hizmetlere verdiğiniz destek ve katkılarınız için hepinize teşekkür ediyorum” Diyerek açılış konuşmasını sürdürürken, bir fabrikada işçilik yapan Belediye Meclis Üyesi Abbas, meclis toplantısı sona erince, sağanak yağmurda evine nasıl gideceğini düşünüyordu, “Bir pardösüm bile yok” diye hüzünlendi...
Sezen Aksu’nun, “Bir Kedim Bile Yok” adlı şarkısı geldi usuna: kendi kendine sövündü:
“ Ulan! Abbas, belediye meclis üyeliği senin neyin? Oturduğun evin kirasını zor ödüyorsun. Çoluk çocuğunun üstü başı yarı çıplak… memleket meseleleri sana mı kaldı'”
Etrafındaki belediye meclis üyesi arkadaşlarına göz gezdirdi, bir çoğu doktor, mühendis, avukat, müteahhit ve iş adamıydı. Hepsinin İşi düzeni yerindeydi. Meclis toplantısı sona erince özel otolarına atlayıp, bir eğlenceden ya da bir tiyatrodan çıkıyorlarmış gibi güle oynaya dağılırlarken, kendini orta yerde kalmış gibi hissederdi hep.
Dün gece meclis toplantısından sonra aniden sağanak yağmur bastırmıştı. Fazla ıslanmamak için koşarak geldiği Montrö’den, belediye otobüsüne, başından aşağıya bir kova su boca edilmiş gibi sırsıklam binmişti. Otobüsteki yolcuların kendisine acıyarak baktığını görünce iç geçirdi:
“Hey millet, iyi bakın, kentinizin seçkin ve mümtaz belediye meclis üyesine… Nasıl görünüyoru? Bir enayiden…
bir budaladan farkım var mı'”
Konuşmasını sürdüren Belediye Başkanının keyfi yerindeydi, “Sayın meclis üyeleri, bu dönemin son toplantısını yapıyoruz. Biraz sonra faaliyet raporunu görüşüp oylayacağız...”
Başkanın bu son sözleri, biraz sonra mecliste kopacak fırtınanın habercisi gibiydi. Muhalefet meclis üyeleri günlerdir bu anı bekliyordu. Çoğu söz alıp, politikaları gereği başkanı eleştirerek yerden yere vuracaklardı. Başkan da bunu bildiği için hazırlıklıydı. Hepsinin ağzının payını verecekti. Herkes kınında bilenmiş bıçak gibiydi. Basın mensupları, parmakları fotoğraf makinelerinin deklanşörlerinde pusudaydı.
İşçi Abbas’ın ise aklı evindeydi. Bu sabah kör karanlıkta fabrikadaki işe gitmek için evden çıkarken karısı yine sesini yükseltmişti:
“Evde, odun kalmadı... Kömür de bitti; bir kovalık ya var… ya yok.”
“Tamam. Tamam hallederiz,”
“Dün sabah yine, “tamam hallederiz” demiştin. Hep aynı şeyleri söylüyorsun”
“Hanım, gözünü seveyim, biraz yavaş konuş, sabahın köründe konu komşuya rezil olacağız.”
Karısı oralı değildi:
“Beden eğitimi hocası kızı yine azarlamış, ağlayarak geldi, “Bir daha eşofmansız, spor ayakkabısız gelirsen dersten kovarım” demiş.
Belediye Başkanı, konuşmasını espriler yaparak uzattıkça uzatıyor…
Biraz sonra görüşülmeye başlanılacak faaliyet raporu için havayı yumuşatmaya çalışıyordu. Meclis salonundaki belediye bürokratları, basın mensupları, izleyiciler başkanın esprileriyle kahkahadan kırılıyordu. Herkesi bir, “Hah ha hah.. huh hah ha.” almış giderken., Abbas’ın aklına Makedonya göçmeni Destan dayı gelmişti.
Askerden yeni gelen üniversite mezunu oğlu için aylardır belediyede iş diye tutturmuştu. Dün sabah işine giderken sabah namazından evine dönen Destan dayının karşıdan geldiğini görünce, karşılaşmamak için yolunu değiştirerek sıvışmak istemişti ama başaramamıştı. Destan dayı ondan atik davranarak yine kıskıvrak yakalanmıştı:
“Sayın Belediye Meclis Üyem, şu bizim oğlanı belediyede bir işe aldırıver artık. Çocuk kahrından ölecek; nişanlısıgil, düğün, dernek diye tutturdu; iki de bir “Ayrılırız” diye sıkıştırıyorlar.”
Destan Dayının oğlu için birkaç kez belediye başkanıyla konuşmuştu. Hep, “Hallederiz bakalım” diye geçiştiriyordu. Oysa, meclis toplantılarında kendisini eleştiren, bazı meclis üyelerinin bir dediğini iki yapmıyordu. Çoğunun eşini dostunu belediyede işe almıştı.
Meclis salonundaki görevli memurlardan biriyle, etrafına boyuna gülücükler dağıtarak konuşan belediye başkanına bir pusula yazıp gönderdi. “Sayın başkan, biraz sonra görüşülecek faaliyet raporunun oylanmasına sıra gelince…
Meclisin çoğunluğu düşürmek için muhalefet gurubunun meclisi terk edeceğini biliyorsun. Bizim guruptan bazı arkadaşlarımızın, “Başkanı şap’a oturtacağız” diye meclisi terk edeceğini de biliyorsun. Yanımda oturan Hamza Bey de sana bozuluyor; oğlunu işe almışsın…
Kızını almamışsın. faaliyet raporunun oylanırken,“Çekip gideceğim” diyor. Sayın başkan, gördüğüm kadarıyla durumunuz çok kritik… müsaadenizle, ben de çekip gitmeye karar verdim. bilgilerinize saygıyla arz ederim.”
Etrafına gülücükler dağıtarak konuşurken, Abbas’ın gönderdiği pusulaya göz atan başkanın yüzünde aniden şafak attı. Sesi çatallaştı.
Konuşmasını keserek hemen gündeme geçti. Önündeki faaliyet raporunu, başkanlık divanındaki yaşlı bayana okuması için uzattı. Meclis üyesi yaşlı bayan, ayağa kalkıp, gözlüklerini takarak faaliyet raporunu okumaya başladı.
Belediye başkanı… meclis üyesi Abbas’a kısa bir pusula yazıp gönderdi,
“Bana bak Abbas, otur oturduğun yere…meclis toplantısından sonra görüşelim.”
Abbas, başkana tekrar bir pusula gönderdi. “Sayın başkan şimdi görüşelim; sonra geç olur.”
Abbas’ın ikinci pusulasını okuyan başkanın gözleri yuvasından fırlayacak gibi oldu... yüzü pancar gibi kıpkırmızı kesildi. Dişlerinin birbirine girdiği uzaktan belli oluyordu. Abbas’a yeniden bir pusula yazıp gönderdi. Pusula kısa ve özdü:
“Çabuk ne söyleyeceksen söyle.”Abbas, son pusulasında:
“Sayın başkan, şu bizim Mekodonya göçmeni Destan Dayının üniversite mezunu oğlumun işini görüşelim diyecektim. Pusulanın ekinde çocuğun dilekçesini gönderiyorum. Acilen olurlarınıza arz ederim.”