Hep kaybettikten sonra anlarız kaybedilenin değerini nedense. Yapılacak bir şey kalmayınca onlar için boş yere sızlanırız; tarihi dokusunu ve tanrının bizlere armağan ettiği muhteşem doğal güzelliklerini koruyamadığımız Karşıyaka gibi. Geçmişe dönüp baktığım zaman Şemikler’in kenarları kargılıklı toprak yollarında çocukluğumuzun dayanılmaz düşleriyle sevinç içinde oyun oynarken nerden bilecektik elli-atmış yıl sonra bu verimli topraklar üzerindeki uçsuz bucaksız güzelim sebze ve meyve bah-çelerinin birer beton tarlasına dönüşeceğini.
Mitolojide “En mavi gökyüzünün şehri.”Diye betimlenen Karşıyaka’nın Şemikler, Nergiz, Goncalar, Demirköprü, Fikri Altay, Kara Bostanlısı ve Soğukkuyu semtleri sebze, meyve ve çiçek bahçeleriyle yemyeşil birer cennetti. Başta Kadife patlıcan, sa-kız bakla, enginar, taze fasulye, barbunya, bamya, lahana, dolmalık biber, domates, marul’un yanı sıra maydanozun, dereotunun, rokanın, ekşi can eriğinin, sarıeriğin, kayasının, armudun, elmanın, narın, mandalinanın ve İtalyan eriği olmak üzere Karşıyakalılar, sebzenin ve meyvenin en güzelini yerdi. Penceresindeki saksılarda, açelyaların, manolyaların, mimozaların, güllerin, kasımpatıların ve yaseminlerin salkım saçak açtığı güzelim bahçeli evlerin unutulup gitmişliğinin hüznüyle acı çektiğini hissetmemek mümkün mü'
Şimdi kaç yıl oldu tam hatırlamıyorum; belki elli belki de daha fazla yıl önce geceleri pırlanta bir gerdanlık gibi ışıldayan İzmir Körfezinin en güzel sahilindeki Karşıyaka yalıların önünde denize uzanan küçük ahşap iskeleler vardı. Bunlara deniz banyoları denirdi. Bu iskeleler yalnız denize girmek için değil üstünde oltayla balık tutmak için de kullanılırdı. Pek çoğu 1960’lı yıllarda aileleriyle birlikte Karşıyaka’yı terk eden Le-vantenlerden kalma bu muhteşem yalıların etrafında rumbalı-cumbalı kıskanılacak güzellikte müstakil taş evler vardı. Akdeniz mimarisine özgün bu sakız evleri yıkılarak yerlerine Çin Seddi gibi dikilen çok katlı apartmanlar, İzmir körfezinin dillere destan imbat rüzgârlarını Karşıyaka’nın içlerine sokmuyor artık. Bir de yüzlerce yıllık parke taşlı yolların üstüne asfalt dökerek, modern kentlerde çağdaşlığın simgesi bu gelenek-sel kültürü de acımasızca yok ettik.
(Devam edecek