Evet, yine CHP’de kriz sürüyor.
Krizin sebep sonuç ilişkisini incelediğimiz zaman yine başrolde Kemal Bey (Kılıçdaroğlu) var.
Bu kez iddialar vahim!.
Aslında her şey 7 Şubat’ta canlı yayına çıkıp konuşmasının ardından başladı.
4-5 Kasım 2023’te yapılan CHP 38. Olağan Kurultayı’na yönelik Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘şaibe’ iddialarında bulunmuştu.
Kemal Bey, ise katıldığı canlı yayında iddianın kendisine sorulması üzerine “Bu her tarafa çekilebilecek bir şaibe.
Nedir şaibe?
"Ya çık açıkla" diyecekler ya da "Böyle bir şey yoktur" diyecekler. Parti yönetiminin açık ve net açıklama yapması lazım. Yapmıyorsanız, “e sükut ikrardan gelir” o zaman başka bir şey var demektir burada. Bir şey varsa, kesinlikle partinin kirlilikten arınması gerekir" demişti.
Düşünün Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğuna oturan ve 13 yıl Genel Başkanlık yapan Kemal Kılıçdaroğlu partisiyle ilgili bu açıklamayı yapıyor, yapabiliyor.
Bunu hangi akla hizmet yapıyor. Anlamak mümkün değil.
Kemal Bey’in bu açıklamalarının hemen bir iki gün sonrasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) 2023 yılında yapılan 38. Olağan Kurultayında "para karşılığı oy kullandırıldığı" iddiasıyla ilgili soruşturma başlatıldığını açıkladı.
Ayrıca Kemal Kılıçdaroğlu ve eski CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi tanık sıfatıyla ifadeye çağrıldı.
O gün Kemal Bey’in avukatı Celal Çelik, “Genel Başkanımızın özel bir bilgisi yoktur, savcılığa gelmeyecek ve ifade vermeyecek." dedi.
İfade vermeye gitmeyeceği açıklanan Kılıçdaroğlu’nun oysa ki; Gidip CHP eski Genel Başkanı’na yakışan bir tavırla “38. Olağan Kurultayımızda benim gördüğüm, duyduğum herhangi bir şaibe yok. Bizim delegelerimiz kendi özgür iradeleriyle değişimi gerçekleştirdi” diye ifade verse soruşturmalar belki de boşa düşecek.
En azından kamuoyunda “iş birliği yapıyor” iddialarını boşa çıkaracak ancak sessiz kalarak kuşku yaratıyor.
Bu duruma ne denir?
Kendi deyimiyle; “E sükut ikrardan gelir o zaman başka bir şey var demektir burada.”
Evet, daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi CHP’de bu hizipçilik olduğu sürece partinin iktidar olması zor gibi görünüyor…
İktidar ise yüz yıllık çınarın, ana muhalefet partisinin şifrelerini çözmüş, DNA’sını ezberlemiş, psikolojik olarak nasıl yıpratacağını öğrenmiş. Ona göre taşlarını hareket ettiriyor.
Gelelim Kemal Bey ve etrafındakilerin parti yönetimini tekrar ele geçirmek için yaptıkları hırsa… Bu çabalarını iktidar olmak için harcasalardı zannımca iktidar olurlardı.
Genel Başkanlığı döneminde çokça seçim kaybeden en önemlisiyse ‘ısrar’ ile aday olup kaybettiği 14-28 Mayıs seçimlerinin sonucunda kimilerine göre rejimin bugünkü durumunu almasına neden olmuştur.
Şimdi de sanırım son seçimin birinci olan partisine olası bir erken ya da zamanında yapılacak seçimi kaybettirmek için ekipçe uğraşıyorlar. Bu yapılanların başka bir açıklaması yok.
Dün ise CHP'nin Kurultay iptal davası görüldü. Dava 30 Haziran tarihine ertelendi. Ancak 'mutlak butlan' mahkeme kaydına geçirildi. Eğer mahkeme kurultayın bu şart ile iptaline karar verirse CHP yönetiminin Özel'den alınarak Kılıçdaroğlu'na verileceği ifade ediliyor…
Şimdi Kılıçdaroğlu ile ilgili vahim iddia ise bir gazeteciden geldi.
Gazeteci Nevşin Mengü’nün iddiaları şöyle:
Mengü, Youtube kanalı üzerinden yaptığı yayında soruşturma için "Edindiğim bilgiye göre savcı, Kılıçdaroğlu'na mesaj göndererek 'Gelir ifadesinde kurultayda yolsuzluk yoktur, ben böyle şeyi görmedim, şahit olmadım' derse dosyayı kapatırız demiş" diyor…
İddialara ilişkin Kılıçdaroğlu sessizliğini korurken, açıklama avukatından geldi. Ama öyle böyle açıklama değil… İçinde hakaret ve tehdide varan açıklama ile karşılık veriyor. Avukat bu kadar öfkeliyken, böyle vahim bir iddia karşısında Kemal Kılıçdaroğlu’nun sessizliği ise kamuoyunda kafaları karıştırıyor.
“Neden gidip ifade vermiyor.
Çekincesi mi var?
Bir beklentisi mi var?” vs vs vs…
Şimdi hal böyleyken kenara çekilip tüm bu olanları film izler gibi izlemek bir eski genel başkana yakışmaz.
Ya çıkıp; “Böyle bir şaibe var. Gördüm. Elimde bilgi, belge var” demeli ya da gidip ifade vermeli; “Partimizin kurumsal kimliğini zedelemeyi amaçlayan açık bir saldırı var. Ben görmedim. Böyle bir şey olacağına imkan vermiyorum.” demesi gerekir.
Geri kalan her şey üzerine yapışır. Yani sessiz kalması, kenardan izlemesi, kapı ardında durması vs.
Diyelim ki;
30 Haziran’da mahkeme kurultayı iptal etti ve “Mutlak butlan” kararı verdi. Kemal Bey tekrar gelip o koltuğa oturduğu gün seçmenin onun genel başkanlığını kabul edeceğini mi düşünüyor… Tam tersine CHP seçmeni tarafından ciddi anlamda linçe uğrayacaktır. İkincisiyse 13 yıl genel başkanlık yaptığı parti baraj altı kalır. Kimseyi de ikna edemez.
Kısacası; Bir başarı yakalaması zor…
Sonsöz: Bazı sosyal medya kullanıcıları, kendilerini ‘siyaset bilimci’ olarak addedenler Kemal Bey’e hakaret ederek eleştiriyorlar. Bu ifadeleri kınıyorum. Eleştirinin her türlüsünde sonuna kadar varım. Ancak hakaret kabul edilemez.
Ayrıca bunlara cevap veren, Kemal Bey’e yakın birçok milletvekili ise cevap hakkı sınırlarını fazlasıyla aşarak, hakaret ve tehdit boyutuna taşıyorlar.
Bu milletvekillerini de kınıyorum.
Hani gazetecilik özgürce yazıp çizmekti. Ne oldu sizin “özgür basın” haykırışlarınıza?
Sözlerinde hakaret olmadığı sürece bırakın gazeteci istediği gibi yazsın. Siz onun yazdıklarını dert edineceğinize, partinize sahip çıkın.
Bu gidişle 100 yıllık çınar parça parça olacak.