17 aydır Covid-19 pandemisiyle boğuşan Türkiye yeniden patlak veren mülteci kriziyle karşı karşıya…
Afganistan iç savaşından kaçan yüz binlerce mülteci sınırlarımızdan ‘açık kapı’ politikası kapsamında giriş yapıyor.
Peki, Afganistan ile Türkiye arası kaç kilometre? Çok uzak...
3 bin kilometre. Evet yanlış duymadınız 3.000 km.
Komşu da değiliz... Tarihsel bağımız da Atatürk döneminde imzalanan Sadabat Paktı (Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında 1937 tarihinde imzalanan dörtlü saldırmazlık paktı) o kadar...
Sınırlarımızdan giren yüz binlerce genç Afgan erkek sahillerde cirit atarken, milyonların da yolda olduğu konuşuluyor.
Hal böyleyken, ülke gündemi bir anda boyut değiştirdi ve yeniden mülteci krizi bir numaraya yükseldi.
Halihazırda Türkiye’de TÜİK’in resmi rakamlarına göre; yaklaşık 3 milyon 700 bin Suriyeli varken, kaldı ki kayıt dışı olarak bu rakamın 6 milyona yakın olduğu ileri sürülüyor.
Bir de bu göçmen nüfusunun üzerine Afganlar eklenince karamsar bir tablo ortaya çıkıyor.
Oysa Avrupa’nın göçmen politikası nasıl?
Belli sayıda seçip alıyor, kimi zaman da meslek gruplarına göre ayrım yapıyor ve kültürüne kolayca entegre edebiliyor.
Biz de durum nasıl?
Tabiri caizse evimizin kapısını penceresini açıp dışardan geleceklerin yuvamıza akın etmesini uzaktan izliyoruz.
Gelenler evimizin içinde ne yapar, nereye gider, nasıl yaşar, ne yer, ne içer? Yuvamıza incir ağacı mı diker?
Bilinmezken Afgan göçmenler dalga dalga Türkiye’ye gelmeye devam ediyor.
Bu durumda, mülteci krizinde dikkat çekilmesi gereken pek çok nokta varken, ben siyaseten birkaç noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Birincisi, CHP’li başkanların açıklamaları…
İkincisi, AK Partili yöneticilerin konuya getirdikleri “para odaklı ve ucuz iş gücü” bakış açısı…
Üçüncüsü, MHP’nin sorunu uzaktan sessiz sedasız izleyişi…
Dördüncüsü, Kılıçdaroğlu’nun sorunla alakalı net mesajı…
Beşincisi de, Meral Akşener’in Avrupa’ya “3 milyar Euro”lu çıkışı…
Birincisinden başlayalım…
Bolu Belediye Başkanı CHP’li Tanju Özcan, kentte yaşayan yabancı uyruklu kişilerin su faturası ve katı atık vergisi ücretlerine 10 kat zam yapılacağını açıklamış, sözleri büyük tepki çekmişti.
Özcan açıklamasında, “Arkadaş, yardımı kesiyorsun gitmiyorlar. 'İş yeri ruhsatı vermiyorum' diyorsun gitmiyorlar. Biz yeni önlemler almaya karar verdik. Önümüzdeki hafta belediye meclisi var. Yabancı uyruklu kim varsa abonemiz olan, su fiyatlarına, katı atık ücretlerine başta olmak üzere bazı ücretlerde 10 kat zam yapacağız.” Ifadelerini kullanmıştı.
Tabii ki son yıllarda iyiden iyiye belirginleşen ayrışma yani ülkenin kutuplaşması sonucu bir kesim Tanju Özcan’a destek verirken, bir kesim de yerden yere vurdu.
Ardından da Başkan Özcan hakkında jet hızıyla soruşturma başlatıldı.
Bir tarafta işler bu şekildeyken, diğer tarafta İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’li Tunç Soyer’in konuya ilişkin değerlendirmesi tartışmaları daha da alevlendirdi.
Katıldığı bir canlı yayında son dönemde Türkiye’nin gündemine oturan mülteci konusu Soyer’e de soruldu.
Başkan Soyer de “İzmir’de 150 bin civarında göçmen var. Kentsel Adalet Daire Başkanlığı kurduk. Gündelik hayatlarını kolaylaştırmak için. Onların adalet arayışları, sosyal hayata entegrasyonları ne varsa bunlarla ilgileniyor. Bir biçimde hayatın içindeler ve beraber yaşıyoruz. Dolayısıyla bunu herkesin hazmetmesi ve bununla devam etmeyi öğrenmemiz lazım” ifadelerini kullanmıştı.
Bu sefer de tepkilerin odağına Soyer’i oturttular.
Bir baktım Twitter’da bir numaralı gündem maddesi ‘Tunç Soyer’ oluvermiş.
Yorumlara baktım. Yine bir kesim Soyer’e yerden göğe kadar destek verirken bir kesim de “hazmetmeyeceğiz” cümlesiyle tepkilerini dile getiriyorlardı.
CHP'li iki başkanın mülteci krizine iki farklı yaklaşımı... İkisi de eleştiriliyor...
Gelelim ikinci konuya;
AK Partili yönetcilerin dikkat çeken açıklamaları var.
AK Parti Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay’ın, “Çok önemli bazı yerlerden Suriyelileri bir çekin, Suriyeliler bir gitsin ülke ekonomisi çöker" açıklamasının yanına AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki’nin açıklaması eklendi.
Özhaseki, Aktay’ın açıklamalarına cila etkisi yaratan ifadelerle mültecilerin kimse gönderemeyeceğini belirterek, “Şimdi bazı şehirlerde sanayiyi onlar ayakta tutuyorlar.” demişti.
Peki, Türkiye’nin ekonomisini gerçekten mülteciler mi ayakta tutuyor, ülkenin ekonomisi Suriyelilere bel bağlayacak kadar mı kötü?
Gelelim üçüncü başlığa…
Neredeyse her konuyla alakalı özellikle konu ülkenin bekası olunca sert çıkışları olan MHP lideri Devlet Bahçeli ve kurmaylarının bu konuda sessiz kalmaları bir yorum dahi yapmamaları siyasi arenada olduğu kadar kamuoyunda da dikkat çekti.
Dördüncü başlığa gelirsek…
Belki de soruna ilişkin en net mesaj CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan geldi.
Kılıçdaroğlu üst üte yaptığı açıklamalarla konuya CHP iktidarı odaklı yaklaştı ve 2 yıl içinde sorunu çözeceklerini belirtirken, “Ben ne mültecilerin sömürülmesine ne de güzel ülkemizin emperyalistlerin mülteci hapishanesine dönüştürülmesine razıyım! O demiş, bu söylenmiş önemli değil. 2 yılda çözülecek bu mesele” dedi.
Gelelim son başlığımıza…
4 tarafta konuyu ülke içinde ele alıp birbirlerine mesaj verirken, konunun en önemli bileşenlerinden Avrupa’ya mesajı veren tek lider İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener oldu.
Avrupa’nın mültecilerle ilgili Türkiye’ye gösterdiği para kozuna Akşener, ‘‘Biz size 3 milyar Euro verelim, sen bizdekilerin tamamını alın’’ restini çekti.
Mülteci krizine ilişkin siyasi aktörlerin farklı görüşlerini ve tavırlarını ele aldım.
Sonuç olarak yine ayrışmıştık…
Ülkenin en önemli konularından birinde bile ortak bir dil geliştiremiyoruz. Belki önümüzdeki 20-30 yılın en büyük problemi olacak bir konu üstelik mülteci konusu.
Sosyolojik olarak ele alınması lazım bir olayı, iç siyasete kurban ediyor ve Türkiye’nin geleceğini uzmanların görüşlerine göre tehlikeye atıyoruz.
Ülkenin ekonomisi, her gün daha da zorlaşan hayat şartları, siyasi iklimi, salgın ve keskin hatlarla ayrışmış halk ortadayken, varın bu sorunun tsunami etkisi yaratacak ekonomik ve sosyolojik sonuçlarını siz düşünün.