Ege Postası
Geri

"Atatürk'ün leblebilerini yürüten çocuk" o hatırayı anlattı

İZMİR'in Ödemiş İlçesi'ndeki Dünya Koleji'nde gerçekleştirilen 'Başöğretmen Atatürk' konulu söyleşiye, "Atatürk'ün leblebilerini yürüten çocuk" olarak anılan 86 yaşındaki Hanri Benazus katıldı. Benazus, o hatırayı bir kez daha paylaştı.
Haberler / İzmir
27 Kasım 2015 Cuma 18:46
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Altay'ın sembol isimlerinden olan bir dönem başkanlığını yürüten Hanri Benazus, Ödemiş'te, Dünya Koleji'nde gerçekleştirilen 'Başöğretmen Atatürk' konulu söyleşine katıldı. Atatürk hakkında yazdığı kitaplar ve binlerce Atatürk fotoğrafı koleksiyonuyla tanınan Hanri Benazus, son olarak Atatürk'e ait iki kitabı satın almak için Amerika'ya gittiğini söyledi. Atatürk Vakfı kurma çalışmaları olduğundan bahseden Benazus, Atatürk'ü gören son kişilerden biri olduğunu belirtip, hatıralarını paylaştı. Bir saat süren söyleşide, "Bizler suçluyuz, Atatürk'ü yok ettik. Tabulaştırdık. Bizler Türk'ün Atatürk'ü olalım" sözleriyle dikkati çeken Benazus, "Atatürk'ün leblebilerini yürüten çocuk" olarak anılmasına yol açan hikayeyi de paylaştı. 



Benazus'un ağzından işte bu leblebi hatırası:

"9 Ekim 1937 yılında, o zaman için 7 yıl 7 aylıktım. Yani 8 yaşındayım. Atatürk o günlerde Nazilli Basma Fabrikası'nı açıyor. O zaman, Basma Fabrikası Türkiye için büyük bir sanayi idi. Atatürk, Ege manevraları, askeri manevraları izlemek üzere Aydın'ın Ortaklar, Çamlık ve Söke beldelerine geldi. Ortaklar o zaman 40 haneli küçücük bir köydü. Biz de orada yaşıyorduk. Babam, oranın incir kooperatifinin katipliğini yapıyordu. Atatürk'ün geleceği duyulunca, köyde hemen bir karşılama heyeti hazırlandı. Okuryazar olarak buldukları, istasyon müdürü, muhtar, öğretmen ve kooperatifte katiplik yapan babam toplandılar. Babam, hemen eve gelip elbisesini değiştirerek karşılamaya gideceğini söyledi. Ben ağlamaya başladım. Ben de gideceğim dedim. O zamanlar evde olsun, okulda olsun, biz Atatürk'ten başka bir şey konuşmuyorduk. Dolayısıyla, Atatürk'ün geleceğini duyunca, dünyayı ayağa kaldırdım. Neyse ki, annem araya girdi. Bağıra çağıra ben de babamın ceketinin eteğine yapıştım. Beraber istasyona Atatürk'ü karşılamaya gittik. Akşam hava kararmıştı. Atatürk'ün treni geldi. Atatürk istasyona indi. Köylüler koşuştular. Yalnız bizim köy değil, civar köylerden de karşılamaya gelenler vardı. Atatürk, uzun uzun konuşmalar yaptı. Ve onlarla sohbet etmeye başladı. Sonradan da ben bu anlattıklarımı olur da çocuk aklıyla kendime göre yorumlamışımdır diye Profesör Şaban Gökovalı arkadaşımıza anlattım. Atatürk'ün nöbet defteri dedikleri ve kayıtlarını Cevdet Tolay'ın tuttuğu kayıtları açtı ve buldu. Ondan sonra, benim bu anım görsel ve yazılı basında yayınlandı. O günden beri, benim adımda 'Atatürk'ün rakı masasından leblebisini aşıran çocuk' olarak kaldı. Atatürk, köylülerle konuşurken, ben babamın elinden kaçtım. Doğruca Atatürk'ün yanına gittim. Atatürk sevinçle beni görerek yanına aldı ve saçlarımla oynamaya başladı. O zaman kıvırcık saçlarım vardı. Saçlarımı okşadı ve konuşmayı bitirince elimden tuttu, trenine bindirdi. Kendisi karşımda oturuyordu. Atatürk'e bermutat rakı ve leblebi getirdiler. Ben o yaşlarda, onun rakı olduğunu bilmiyordum. Anlamıyordum da, sonradan öğrendim. Atatürk kadehini hiç kimseden gizli içmediği için, camı açtı oradaki köylülere bakıp, 'Adın ne seni? Ahmet. Ahmet senin şerefine' diyor bir yudum içiyor. Dönüyor başkasına soruyor: 'İsmail'. İsmail senin şerefine, Mehmet senin şerefine' derken; gelen o çini kasedeki leblebilerinin hepsini yemişim. Hafif gülümseyerek bana işaret etti. Yeni bir kase geldi. O, gene Mehmet, Süleyman, Ahmet falan derken, onu da cebime indirdim. Üçüncü kaseyi de gömleğimin cebine doldurdum. Sonra, ben bunu niye yaptım diye düşündüm. Emin olun o zamanlar leblebi bile lükstü bize. Yoksul bir millettik. Kimseye borcu olmayan kimseye karşı gebe olmayan, onurlu bir millettik. Biz beş kardeştik. Ben, kardeşlerime leblebiyi götüreyim diye düşünmüşüm. Hakikaten de eve geldiğim zaman, onları kardeşlerimle paylaştım. Her neyse Atatürk, Ahmet, Mehmet faslını bitirdi. Bana döndü. Atatürk'te bir kere korkunç bir çocuk sevgisi vardı. Yani, olağanüstü bir çocuk sevgisi vardı. Bir kere, beni elimden tutup götürmesinden belliydi. İlk sorduğu sorular, 'Okul nasıl. Neler öğreniyorsunu? Bir eksiğiniz var mı' oldu. Kırk hanelik bir köyümüz vardı. Okul, dört duvarı olan bir hayvan damının boşaltılarak eğitim yuvası haline getirilmişti. Çatısı akıyor, iki üç tane penceresi vardı, camı yoktu. Kapıyı zaten söküp götürmüşler. Yer toprak. Soba yok, su yok. Elektrik yok. Ben Ata'ma yalnızca köyümüzdeki bu sefaletti gördüğüm için en iyisi bu zannediyordum. Bu bakımdan, Atatürk'e okulumu met ettim. Benim Atatürk'le ilişkim bu kadar. 1 yıl sonrada vefat etmiştir. Tabi ki çok üzgünüz." 



Söyleşinin ardından Benasuz, Atatürk fotoğraflarının sergilendiği salonda hazırlamış olduğu "Özel Anılarla Atatürk ve Çocuk Fotoğrafları Albümü'nü de imzaladı. (DHA)

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
POLİTİKA YEREL POLİTİKA GÜNCEL İZMİR EGE 3. SAYFA YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SPOR YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ DÜNYA KÜLTÜR - SANAT GENEL MAGAZİN SEÇİM
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Ege Postası