Ege Postası
Geri

"Bu utanç ne kadar sürecek'"

Ergenekon davasından tutuklu yargılanan eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Hürriyet gazetesine yazdığı mektupta kendisi ve arkadaşlarına isnat edilen "terör örgütü" suçunu, "utanç verici" olarak niteledi. Başbuğ, "Bu iddialar devlete yöneltilmiş ağır ithamlardır" dedi.
Haberler / Güncel
6 Ocak 2013 Pazar 12:08
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

İSTANBUL- Ergenekon davasından tutuklu bulunan ve halen Silivri cezaevinde yatmakta olan emekli Orgeneral İlker Başbuğ Hürriyet gazetesine gönderdiği mektupta Silivri'deki yargılamanın adil olduğunu söylemenin mümkün olmadığına dikkat çekti.

İşte o mektup...

Dünyanın hiçbir ülkesinde hem ülkenin Silahlı Kuvvetlerinin Komutanı hem de bir silahlı terör örgütünün yöneticisi olan Genelkurmay Başkanı görülmemiştir.

Ancak, bu utanç verici ayıp 6 Ocak 2012 günü Türkiye'de yaşanmıştır. Türkiye'nin 26. Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurmak ve yönetmek suçlamasıyla tutuklanmıştır.

Türkiye'de yaşanan bu durumu demokrasinin bir zaferi olarak değerlendiren cahiller, aslında bu suçlamanın siyaseten devletimize de yöneltilen son derece ağır ve haksız bir itham olduğunu bile anlayamamışlardır.

İlker Başbuğ ve arkadaşları ne yapmışlar da bu suçlama ile karşı karşıya kalmışlardır'

İşte size bazı deliller!

- Kara Kuvvetleri Komutanlığı döneminde, terörle mücadelenin daha etkin olarak yürütülebilmesi için hayati ve kalıcı adımlar atılmıştır.

Komando tugaylarının profesyonel hale getirilmesine başlanılmış ve bu proje 2010 yılında tamamlanmıştır.

Terör bölgesinde görev alacak bütün personelin Eğirdir'de dünya standartlarında eğitim alması sağlanmıştır.

HERON İnsansız Hava Araçları, ilk defa 2006 yılı sonbaharında kullanılmış ve örgüt üzerinde şok etkisi yaratılmıştır.

Yeni yapılanma, yeni teçhizat ve malzemenin kullanılmasıyla, gömülü patlayıcı maddelerin bulunma oranı yüzde 70'lere yükseltilmiştir.

Ağır kış şartları altında, bütün yabancı orduların gıpta ile takip ettiği, çok başarılı bir sınır ötesi harekat icra edilmiştir.

- Genelkurmay Başkanlığı görevine başlar başlamaz terörle mücadele alanında yapılması gereken çalışmalara hız verilmiştir.

Bu kapsamda;

Başbakanlıkta düzenlenen ve günlerce süren toplantılara katılınmıştır.

Anayasa'ya göre milli güvenliğin sağlanmasından sorumlu Bakanlar Kurulu'na terör brifingi verilmiştir.

 

Demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından birisi olan sivil toplum örgüt yöneticileri ile,  4 Ekim 2008 günü Diyarbakır'da bir araya gelinmiştir.

 

- Terörle mücadelenin ana prensipleri, Türkiye'de belki de ilk defa, ilgili makamlarla ve kamuoyuyla paylaşılmıştır:

 

Terörün ortadan kaldırılması sadece güvenlik alanındaki mücadele ile olmaz. Devlet;  güvenlik, ekonomi, sosyo-kültürel, psikolojik harekat ve uluslararası alanlarda koordineli ve paralel hareket etmelidir. Bu amaçla, müsteşarlık seviyesinde yeni bir yapılanma kurulmalıdır.

 

Örgüte katımların engellenmesi için, katımları organize eden şehir örgütleri ortaya çıkarılmalı ve etkisiz hale getirilmelidir.

 

Dağ kadrosunun örgütten çözülmesini sağlayacak şekilde yasal düzenlemelerde bazı değişiklikler yapılmalıdır.

 

Irak'ın kuzeyindeki PKK varlığının etkisiz hale getirilmesi için, Irak Merkezi Yönetimi ve özellikle Kürt Bölgesel Yönetimi zorlanmalıdır.

 

Türkiye Cumhuriyeti kültürel alanda özgürlüklerin önünü açmalıdır.

Bu süreçte, alınan etkin tedbirler ve yürütülen mücadele neticesinde, 2009 yılı baharında örgüt ciddi sıkıntılar içine girmiştir. Örgüt, bu süreçte bir anket yaparak, örgüt elemanlarına silahlı mücadeleye devam edilip edilmemesini sormak zorunda bile kalmıştır.

 

Gerçekler böyle iken, Türkiye'de neler olmuştu? Maalesef Mahkeme Genelkurmay Başkanı'nı sanık, terör örgütünün bir liderini ise, tanık sandalyesine oturtma başarısını da göstermiştir.

 

Türk Ordusuna komuta etmiş birisinin, arkadaşlarıyla birlikte, "terör örgütü kurmak ve yönetmek" suçlanmasının utanç verici ağırlığını, Türk Milleti adına yargılama yetkisine sahip yargı erki daha ne kadar taşımaya devam edecekti? Yargı erkinin yetkili ve sorumlu makamları bu ciddi durumu sorgulamayacaklar mıdır'

 

26. Genelkurmay Başkanı, aynı zamanda cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmekle de suçlanmaktadır.

 

Bu suçlama bir anlamda, 8 yıldır birlikte çalışılan siyasi iktidarı ve kendisini Kara Kuvvetleri Komutanlığına ve Genelkurmay Başkanlığı'na getiren Hükümeti ortadan kaldırmaya yöneliktir.

 

Peki, bu suçlamanın delilleri nelerdi? İşte bazı deliller!

 

- Her konuşmasında demokrasiden ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin demokrasiye bağlılığından söz etmiştir:

 

17 Aralık 2009, Trabzon:

 

"Türk Silahlı Kuvvetleri demokrasi ve hukuk devletinin yanındadır. Türk Silahlı Kuvvetleri hiçbir zaman hataları örtme ve suçluları koruma durumunda olmamıştır."

 25 Ocak 2010, Ankara:

 "Darbe, darbe iddiaları; hicap duyuyorum. Türkiye'de bazı olaylar yaşandı. Bugün, artık bu olaylar geride kaldı. Demokrasilerde en önemli husus, iktidarların seçimlerle, demokratik yöntemlerle el değiştirmesidir."

 - Hiçbir cebir ve şiddet içeren eyleminin olmaması yanında Hükümeti hedef alan konuşma ve açıklaması da bulunmamaktadır.

 - Anayasa'ya göre sorumlu olduğu, Başbakan ile haftalık görüşmelerin yapılmasını, bizzat teklif etmiştir.

 - Darbe ortamını oluşturmak amacıyla psikolojik harekat faaliyetlerinde bulunulması iddialarına karşılık, Genelkurmay Başkanlığı görevine başlar başlamaz, psikolojik harekat faaliyetlerinde kullanacağı, Bilgi Destek Dairesinin lağvedilmesi direktifini vermiştir.

 - Bir terör örgütünün istekleri ve yönlendirmesi doğrultusunda internet yoluyla kara propaganda yapıldığı iddiası ortadadır. Ancak, ortada kara propagandanın yapılacağı internet siteleri yoktur. Çünkü, görev döneminden önce açılmış ve işletilmiş olan siteler kapatılmış; İnternet Andıcı ile açılması planlanan siteler ise aktif hale getirilmemiş, yani açılmamıştır.

 Gerçek böyle iken, bu gerçeği bile bile, Ağustos 2008-Ağustos 2010 döneminde, internet üzerinden kara propaganda yapıldığını söylemek, en hafif deyimi ile utanmazlıktır.

 - İddia edilen İrtica ile Mücadele Eylem Planının basında yer alması üzerine, hiç tereddüt etmeden hemen Askeri Savcılığa adli soruşturma açılması emrini vermiştir.

 

Askeri Savcılık soruşturma kapsamında o gün ilgili bilgisayarlara el koymuş, imajlarını almıştır.

Bundan sonra iki ilginç durum yaşanmıştır. Birincisi, ilgili Özel Yetkili Mahkeme iki yıl süren bir incelemede Askeri Savcılığın el koyduğu bu bilgisayar imajlarını kullanmıştır. İkincisi ise, inceleme sonunda Ön Rapora da yansıdığı şekilde 2008-2010 Ağustos arasındaki dönemde suç unsuru teşkil edecek bir hususa da ulaşılamamıştır.

 - Türk Silahlı Kuvvetleri Personelinin masumiyet karinesi hiçe sayılarak medyada haksız ithamlarla yıpratılmasına ve itibarsızlaştırılmasına sessiz kalmamıştır.

 Gerçekler işte böyledir.

 Tarafımızdan söylenenlere kulaklarını tıkayanlara, son bir sözümüz olacaktır:

 Sayın Başbakan, 5 Ağustos 2012 günü yaptığı bir konuşmada şunları söylemiştir:

 "Başbuğ paşamızın döneminde de biz çalışmalarımızı gayet başarılı şekilde yürüttük."

Sayın Başbakanın bu sözlerine karşılık, iddia makamının Hükümetin görevini yapmasına engellemeye teşebbüs edildiğini ileri sürmesi ve bu iddianın da kabul görmesi ne büyük bir çelişkidir'

 İddia makamı ve Mahkeme halen bulunduğu noktada durmaya ısrar edecek midir'

Sayın Başbakan, tanıklığı talep edilen bir kişi olmasının dışında, iddialara göre mağdur durumda bulunan Hükümetin de başıdır. Dolayısıyla, Mahkeme "bu sözler bizleri bağlamaz" deme lüksüne sahip değildir.

 Silivri'de bugüne kadar yaşananlara bakılınca, burada adil yargılamaların yapıldığını ve bu yargılamalardan da adil sonuçlar çıkabileceğini söylemek mümkün değildir.

Adil yargılamanın gerçekleştirilmesinden sorumlu olanlar daha neyi beklemektedirle? İnsanların daha fazla eziyet görmelerini mi'

 Bu durum, Türkiye'ye yakışmamaktadır.

 Ayrıca bugün, sivil-asker ayrımı yapmadan ve bütün askerleri potansiyel birer suçlu olarak görmeden, gerçekleri açıkça savunabilecek Emile Zola'ların sayıca giderek artması da en büyük dileğimizdir.

 Aslında, 26. Genelkurmay Başkanı'nın "bir büyük suçu" vardır. İki Barış'lar yazdıkları kitapta, bu "suçu" şöyle tanımlamışlardır:

 

"İlker Başbuğ hayalleri olan, ancak yanlış zamanda dünyaya geldiği aşikar olan bir Genelkurmay Başkanı'dır." (CNNTürk)

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
POLİTİKA YEREL POLİTİKA GÜNCEL İZMİR EGE 3. SAYFA YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SPOR YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ DÜNYA KÜLTÜR - SANAT GENEL MAGAZİN SEÇİM
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Ege Postası