İç Anadolu Bölgesi Akil İnsanlar Heyeti bugün Aksaray Üniversitesi'ne konuk oldu. Üniversitede rektörü Prof. Dr. Mustafa Acar ve akademisyenlerle biraraya gelen heyet süreci konuştu, akla takılan sorulara cevap verdi.
REKTÖR ACAR: TÜRKİYE SIRTINDAKİ KAMBURLARI ATMAK ZORUNDA
Görüşmelerin açılışı konuşmasını yapan Aksaray Üniversitesi Rektörü Mustafa Acar, Türkiye’nin tarihi bir kırılma noktasından geçtiğini ve ülkelerin tarihinde sık aralıklarla olmayan bir dönüşüm sürecinin yaşandığını belirtti. “Türkiye artık sırtındaki kamburları atma sürecinden geçiyor” diyen Rektör, itibarlı ve istikrarlı, barışın, huzurun ve sukûnetin egemen olduğu bir ülke oluşturmanın herkesin boynunun borcu olduğunu iletti. Uzun yıllar ertelenen toplumsal sorunlarla yüzleşme aşamasında olduğundan bahseden Rektör Acar, “Siyasi iradenin inisiyatifiyle başlatılan çözüm süreci önemli bir süreçtir. Bu sürecin sonunda eğer terörü bitirebilirsek ülkenin önü açılacak, rahatlayacak ve Türkiye daha itibarlı ve istikrarlı bir dünya devleti olacak” dedi.
Akil insanlar heyetinin üniversiteye yaptığı ziyaretten memnuniyet duyduğunu vurgulayan Acar, “Hem kişisel olarak, hem bir akademisyen, sosyal bilimci ve iktisatçı olarak, hem de ülkenin siyasal ve iktisadi sorunlarıyla ilgilenen birisi olarak, Kürt sorunu dahil tüm toplumsal sorunlarının barışçıl yollardan çözülmesi gerektiğini savunan ve bu konuda yazan – çizen birisiyim. Bu bağlamda içinde olduğumuz çözüm sürecini hararetle destekliyorum ve geç kalmış olmasına rağmen daha fazla gecikmeden böyle bir sürece girmekten memnunum. Ayrıca Türkiye’de 170’ten fazla üniversite arasında kurumsal olarak süreci desteklediğini bildiren ve Senato kararı alan tek üniversiteyiz” dedi.
POLİTİKACI DEĞİLİZ DUYGU DÜNYASINI TAŞIYORUZ
Akil İnsanlar Heyeti Başkanı Ahmet Taşgetiren’de bu kırılma noktasının Türkiye için hayırla sonuçlanmasını istediklerini ifade etti. 30 yıldan beri yaşanan terör sürecinin Türkiye’yi dünyada layık olmadığı bir yerde tuttuğundan bahseden Taşgetiren, “Türkiye çok daha önemli bir dünya devleti olma potansiyeline sahip. Bunu tarihten getirdiği mirasla da anlayabiliriz. Ortadoğu ve İslam coğrafyasından bakıldığında da bu görülebilir. 30 yıldan beri ayaklarımızda taşıdığımız pranga, evlere genç cenazelerinin gelmesi, en azından 40 bin anne ve 40 bin baba etraflarıyla birlikte düşünüldüğünde çok acı çekildiği görülebilir. Bu acılardan kurtulmak lazım. Bunun için süreç başladı” dedi.
30 yıldan beri silahlı bir yapının olduğunu ifade eden Ahmet Taşgetiren, silahlı yapının tasfiyesinin bile bir projeyi gerektirdiğini kaydetti ve bunun kolay olmadığını anlattı. “Bu, içeride yaşanan bir sancı. Elbette kaygılar, sorular ve hassasiyetler var” diyen Taşgetiren, “Geziyoruz, bazen tepkiler alıyoruz. Pek çok şehit ailesi ziyaret ettik. Onlar “kan dursun acı bitsin” istiyor. Yaşadığımız coğrafyada Türkiye’ye bakarak normalleşme süreci yaşanıyor. Bu nedenle konuşalım, itirazlarımızı söyleyelim. Elbette hükümet yanlış ta yapabilir. Biz tüm görüşleri toplayalım ve iletelim istiyoruz. Biz politikacı değiliz. İnsanların duygu dünyasını taşımaya çalışıyoruz. Korkular bitsin. Memleketin doğusu, batısı rahatça gidip gelinebilecek bir iklime kavuşsun. Birkaç yıl sonrasını düşünüyorum. İnşallah süreç başarılı olur ve çok daha farklı bir Türkiye’ye gözlerimizi açarız” şeklinde konuştu.
Heyetten Erol Göka ise büyük bir imtihan verildiğini, tüm provokasyonlara rağmen yıllardır Türk – Kürt çatışmasının yaşanmadığını ve insanların birbirine girmediğini söyledi. Büyük imtihanın başarıldığını belirten Göka, “Ve fakat bu, arkada tortuların ve biriken acıların olmadığını göstermez. Öyle üniversiteler var ki; öfke içinde sorular soruluyor ve cevaba fırsat verilmiyor” diye konuştu.
Çözüm sürecini başlatanlara teşekkür eden Erol Göka, aklı selim olan herkesin 30 senenin mutlu mesut geçmediğini bileceğini söyledi. Silahların susmasının sürecin sadece ilk aşaması olduğundan bahseden Göka, “Konuşmayı becerebilen, dertlerini onarabilen bir toplum olmayı da başarabilmeliyiz. Silahların susması siyasi iradenin kararıyla olmuş bir şey. Bizim adımıza ordumuz savaştı, birileri de birilerini kendi savaşçısı ilan etti. Biz yetkiyi savaşanlara devrettik. Silahlar sustuktan sonra toplum olgunlaşmasını, ferasetini, basiretini göstermek durumundadır. Biriken çok acı var. Biriken öfke var. Öfke bir yerde biriktiğinde onu tutmak kolay olmuyor. Bize akil dediler ama biz bunu asla kabul etmiyoruz. Olması icap eden kavram bu değildi. Ama biz akilliği göstermek istiyorsak önce birbirimize tahammül edebilmeliyiz. Protestolar da kaçınılmaz ve meşrudur ama ideal konuşma ortamını sağlamak zorundayız” diye konuştu.
BU YÖNTEM DÜNYADA BAŞARI SAĞLADI
Niğde’de karşılaştıkları manzaradan sonra Aksaray’daki tablonun sevindirici olduğunu ifade eden Cemal Uşak, sürecin özetinin tarafların doğrudan müzakereleri ile sorunların çözümü olduğunu söyledi. Uşak, şunları söyledi: “Yoksa ne bizler, ne de üniversite müzakerelerin ilerleyen safhalarında farklı yönlere evrilme ihtimali olan kararların tüm muhtevasının kefili değiliz. Olmak durumunda da değiliz. Ama bizim arkasında durduğumuz nokta yöntemdir. Bu yöntem ki; dünyanın başka yerlerinde benzer sorunlarla yüzleşen ülkelerin denediği ve sonuç aldığı bir yöntemdir.”
ELİ GÜÇLÜ OLAN TARAF TÜRKİYE'DİR
Görüşme esnasında ‘Süreç için Türkiye bir şey veriyor mu'’ şeklinde sorulan bir soruya cevap veren Beril Dedeoğlu, devletin tüm kurum ve kuruluşlarının epey zamandır PKK’nın daraltılması ve etrafının çevrilmesine çalıştığını söyledi. Komşu ülkelerle görüşüldüğünü ve barışın sağlandığını anlatan Dedeoğlu, “Avrupa bağlantılarıyla görüşüldü, bağlar kopartılmaya çalışıldı ve sonunda örgüte taraftarlık yapanların kulak vereceği insan sayısı teke indirildi. Bu çok uzun bir süre aldı ve meşakkatli olduğunu kabul etmek gerekir. Akıl gereği, kimsenin ulaşamayacağı, sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin ulaşabileceği bir kişiyle şiddetin bırakılmasını görüşmek gayet anlamlıdır. Adaya Türkiye’den başka kimse gidemiyor. Ama herkesin ulaşabileceği yerlerde muhatabımız olursa herkes gidebilir. Bu çerçevede ‘Türkiye bir şey vererek mi bu süreci halledebilir'’ soruları geliyor. Benim gördüğüm kadarıyla Türkiye’nin bir şey vermesine gerek yok. Böyle bir pazarlık var olduğu düşünülüyorsa eli güçlü olan taraf Türkiye’dir. İçinde bulunduğumuz uluslararası konjonktür PKK’nın şiddet baskısı altındaki Kürtleri bir arada tutup yönlendirme sürecinin tamamlandığını gösteriyor.” dedi.
'BİZE DÜŞÜN, KEŞFET BUL DENMEDİ ÖL DENDİ'
Doğu Ergil ise kalıcı barıştan ve bu barışı sağlayacak yüksek değerlerden, birbirine saygıdan ve buna dayalı birbirini kabulden daha yüksek bir değer olup olmadığını sordu. Ergil şunları ifade etti: “Hepimiz aynı tezgahın ürünleriyiz. Bize “ülken için öl” dendi. Düşün, üret, bul, keşfet dendi mi biz? Öl dendi. Bu yüksek fedakarlığı yapan insanlara saygı göstermek lazım. Çünkü bu beklentiyi yerine getirdiler. Ama biz bu düşük beklenti düzeyini aşmak zorundayız. Çünkü ölerek ve öldürerek bir arada yaşamayı sürdürmek mümkün değil.” Yapılan konuşmaların ardından heyet karşılıklı sohbet etti ve sürece dair fikir alışverişlerinde bulundu. Akil insanlar tüm söylenenleri not edip rapor haline getirdiklerini ve Başbakan’a sunacaklarını ifade etti. ASÜ’deki toplantı sorunsuz biçimde tamamlandı.