İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin İstanbul İl Başkanlığı’nın yürüttüğü “Anlat İstanbul” programının sonuçlarını açıkladı. Akşener, İstanbul’da bir otelde düzenlenen programda, İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’nun değerlendirmelerinin ardından şunları söyledi:
“BAŞARI ÖYKÜSÜ TÜRKİYE ADINA OLUŞTURAN SİZLERSİNİZ: İki buçuk yıldır bir çalışma yapıyorum. Türkiye'deki bütün il ve ilçelerde esnaf, esnaf, insan insan dolaşmak. Çözüm odaklı çalışmayla somut çözümler getirmek. Böyle tarif edebileceğimiz uçtan uca bir çalışma biçimi bu. Gözlerinizi kapatın. İYİ Parti kurulmamış olsaydı, biz bugün ne konuşuyor olacaktık? O cesareti, o zorluklara karşı direnmeyi yapmamış olsaydınız; her türlü iftiraya, hakarete, hatta iğrençliğe maruz kalıp ona karşı direnmeseydiniz ve biz bu yolculuğa çıkmamış olsaydık; Türkiye'de İYİ Parti diye bir siyasi organizasyon, bir siyasi parti olmasaydı bugün ne konuşuluyor olacaktı?
BAŞLANGIÇ SİZSİNİZ: Parlamenter sisteme geçişe dair herhangi bir cümle sarf edilecek miydi? Bugün Cumhur İttifakı vardı zaten, Millet İttifakı diye bir başka organizasyon olabilecek miydi? Yeni siyasi yolculuklara çıkan arkadaşlarımızın o yolculukları olabilecek miydi? Başlangıç sizsiniz. Zorluklara görüp dayanıp ve sonuçta bir başarı öyküsü Türkiye adına oluşturan sizlersiniz.
O SEÇMEN BUGÜN UMUTLU: Şimdi bunu şunun için söylüyorum. Çok kolaymış gibi görünen pek çok konu inanılmaz derecede zordu. Millet İttifakı dediğimiz organizasyonun zaten neredeyse 2017’den beri var olan Cumhur İttifakı organizasyonunu geçtiği konuşuluyorsa ve Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı kim olacak diye bir merak varsa bugün İstanbul ve Ankara diğer büyükşehirler de dahil ama en dikkat çekici ikisinin kazanılması olduğu için onlara örnek veriyorum, bu iki büyük şehrin kazanılmasına dair mutluluk, heyecan bugün konuşuluyorsa ve muhalif seçmen diye kabul ettiğimiz hangi siyasi partiye oy verirse versin; o seçmen bugün umutlu ve kendine güvenliyse… Bunun müsebbibi, sahibi sizlersiniz. Siz olmasaydınız, siz dayanmasaydınız, siz direnmeseydiniz, Buğra Başkan ‘sabır’ dedi; ama ben onun içine bir de sebatı koyuyorum, sabır ve sebat olmasaydı ‘bugünkü Türkiye nasıl olurdu’ sorusunun cevabı ‘hiç de iyi olmazdı.’
İNANILMAZ FIRTINALI SİYASİ HAYATI OLAN BİR ŞAHISIM: Şimdi biz şunu yapıyoruz. Dünyada ve Türkiye'de dijital dünya çok önemli. Bunun bir parçası sosyal medya. Yadsınamayacak, reddedilemeyecek derecede önemli. Ama onun yanında, geçmişte ‘taban politikası’ denilen; geçmişte tek tek insanlara ulaşabilmeyi sağlayan, o iletişimin çok daha kalıcı olduğunu benim gibilerin tecrübe ile bildiği bir başka çalışmayı, o dijital iletişimin yanına koyduğunuz zaman sistem tamamlanıyor. Biz bunu nasıl anladık? Defalarca anlattım ama burada da tekrarlamak isterim. Bir gün ben yeni bir genel başkanım. Dolayısıyla politika geçmişim uzun, çok genç bir kadın için o devirlerde çok genç sayılacak bir yaşta başlamışım ve pek çok badireden geçmişim, inanılmaz fırtınalı siyasi hayatı olan bir şahısım.
ARKADAŞLARIMA ‘BU İŞ BÖYLE OLMAZ’ DEDİM: Birincisi hataları görmek hem kendi hem içinde bulunduğum sistemin hatalarını görmek ve o hataları düzeltip bir daha tekrar etmemektir. İkincisi somut analizi denilen her daim kendinizi çek ettiğiniz her daim kendinizi kontrol ettiğiniz o alana inanmalıdır. Bir diğeri ise birey olarak öğrenen bir bireyim. Yani hatayı tespit ederiz. O hatayı düzeltir ve bir daha tekrarlama ayız zaten tekrar. Tekrarladığınız zaman çirkin bir hal alır. O çirkin bir hal alır ama herkes hata yapar ama onu düzeltmektir esas. İkincisi ise biz öğreniriz. Şimdi yeni bir genel başkan olarak gerçekten harika bir konuşma yaptığına inanıyorum. Grupta yüzüm şöyle çıktım, büyük bir mutluluk. Basın mensubu kardeşlerim dizilmişler, kameralar bana bakıyor ‘ah dedim şimdi.’ Nasıl mutluyum ama anlatmam mümkün değil. ‘Sayın Erdoğan, Sayın Kılıçdaroğluna şöyle dedi, Sayın Kılıçdaroğlu da Sayın Erdoğan'a böyle bir cevap verdi, sen ne diyorsun?’ Ağzıma gelen şu; ‘elinin körü.’ Diyemedim, ayıp olacak diye, ‘bana ne kardeşim’ dedim ama nasıl kaçtığımı bilmiyorum. O günden beri orada durmuyorum. Yani bunu niye sordunuz demiyorum yani sistem öyle oturmuş ki bunun üzerinden yürümek çok kolay. Siyasetçi açısından tembel işi. Bunun üzerine geldik, partiye, arkadaşlarıma dedim ki ‘bu iş böyle olmaz.’ Klasik, dijital dünya üzerinden yapılan bir iletişim bu.
ESNAF BU ÜLKENİN EKONOMİSİNİN BEL KEMİĞİDİR: ‘Ne yapacaksın’ denildi dedim ki ‘ben esnafa gezeceğim.’ Niye kapı zili değil de esnaf? Esnaf bu ülkenin ekonomisinin bel kemiğidir de onun için. Esnaf Türkiye'de başka ülkelerde farklıdır ama bizdeki sistemi söylüyorum.
ORADA ÖĞRENDİKLERİM, BİLMEDİĞİMİ ORTAYA KOYDU: Şöyle bir küçücük ilçenin ana caddesinden karşılıklı dükkanları gezin. Oradaki istihdam oranı kallavi bir fabrikanın istihdamı kadardır. Yani ne yapıyor? Bir işçinin sanayicinin ürettiğini tüketiciyle buluşturuyor. Dolayısıyla çok önemli bir iş yapıyor. O bunun üretilmesinin devamını sağlıyor. Şimdi o dükkanların içinde, yani ekonominin bel kemiği olan o dükkanların içinde hem üretimi hem üretimin arzını hem de vatandaşın alım gücünü görürsünüz. Başladığımız zaman, 20 Ocak 2020, pandemi yok, ekonomi bu halde değil ve o dükkanları gezmeye başladık. O dükkanlarda öğrendiğimi herhalde, bu ülkede, en uzun süre siyaset yapan tek kadınım ben, yani dijitalin hayatımızda olmadığı bir dönemde politikaya başlamışım, kapı zili çalarak başlamışım, tam on bin evin kapısının zilini şu parmağımla tek başıma kendim kalmışımdır. Dolayısıyla söylemeye çalıştığım şey şu. Bildiğimi zannettiğim hiçbir şeyi orada öğrendiklerim, bilmediğimi ortaya koydu.
BİZ DOĞRU YOLDAYIZ: O geziler tamamlanınca, bir şey fark ettim. Ev kadınlarının hali perişan. Hayvan üreticilerinin inanılmaz hikayeleri var. Mesela Kayseri’de gözleri yaşlı, seslendi, ‘abla ben mallarıma oruç tutmayı öğretiyorum.’ Yem o kadar pahalı ki. Ben bunu birkaç yerde söyledim. Manisa’da AK Parti yöneticisi olan bir arkadaşımız… Geldi, ‘Meral hanım, hayvanlar oruç tutmaz biliyor musunuz’ dedi. Ben de dedim ki, ‘evet, hayvanlar oruç tutmaz ama yem bu kadar pahalı olursa sevgili kardeşim…’ Öyle mizahı olur, ağlayarak mizah olur. Yani kara mizahı olur. Şimdi bu ne biliyor musunuz? Seçmen iknasına ilişkin bir birikimin kalmadığını, böyle bir siyaset anlayışının kalmadığını somut olarak görüyorsunuz. Anlayıştan kopan, seçmenden kopan ve inandıklarımız üzerinden aidiyetlerimiz üzerinden hâlâ dönüştürmeye gayret eden o tembel zihniyetin somut hali. Buradan çıkardığımız da şudur. Biz doğru yoldayız. Biz İYİ Parti olarak, merkezde miyiz, orada mıyız, burada mıyız, bütün tarifler değiştiği için ona bir şey diyemeyeceğim; ama net bir tarifimiz var o da makulün temsilcisiyiz. Ve makulün peşinden yürümeye devam edeceğiz.
BİR ÜLKEDE UYUŞTURUCU UCUZSA HER ŞEY TATİLDİR: Bu çalışmanın çıktıları, mesela uyuşturucu diye bir meselenin, benim gezdiğim yerlerde de İstanbul’da da ne kadar önemli olduğunu gördük. Gördüğüm, annelerin söylediği, ‘aman öldük bittik çocuklarımız uyuşturucu.’ Bunu gördüğün, anladığın andan itibaren; görevini yapmak zorundasın, polemik yapamazsın, tumturaklı sözlerle konuşamazsın. Bir ülkede uyuşturucu ucuzsa, bilin ki her şey tatildir. Bir ülkede uyuşturucu pahalıysa bilin ki görev yerine getirilmektedir. 100 liraya uyuşturucu satılıyorsa bu ülkede, o zaman bu uyuşturucu ucuz demektir, ve bu ülkenin içine giriyor demektir ve bazıları da görevini yerine getirmiyor demektir. Her yerde annelerin şikâyeti uyuşturucu, demek ki bir yerlerde bir bozukluk var. Bunun düzeltilmesi gerekiyor. Bu çok önemli bir bilgi bence.
ARKADAŞIMIZ ‘HANIM KIZ’ DEYİNCE KIZIYOR, ‘SÜRTÜK’ DENİLİNCE PROBLEM YOK: Esnaf gezdik, mahallelere girdik. Hepsi tamam ama bir eksiğimiz vardı. Şimdi kişisel olarak önce ben başlıyorum sonra diğer arkadaşlarımız peşimizden geliyor. Biz bunun adına kapı siyaseti demiştik. Şimdi bir yere evrildi bu kapı siyaseti. İlçe teşkilatlarımızın çalışmasıyla yani izin bir eve girmek mümkün değil, konusunda uzman bir hanım arkadaşımız, kadın arkadaşımız ‘hanım kız’ deyince kızıyor, ‘sürtük’ denilince problem yok, hanım kız derseniz problem var… Dolayısıyla iki genç kadın arkadaşla sadece ben geziyoruz. Ama doğrusunu söylüyorum izin alarak. İstanbul’da bazı mahallelerinde bazı sokaklarında tahmin edemeyeceğiniz problemler var, acılar var, işte bir beka sorunu da buradadır.
SOSYAL DEVLET HAKİKATEN ÖLMÜŞ: Hem Ankara Belediyesi hem İstanbul Belediyesi'nin yardım yaptığı yani insanlar var. Mutlaka öncelik sıralamaları değişiyor insanların. Et hiç değilse ayda bir kilo et almalarını sağlamak lazım. Hani her şeyin ötesinde et almalarını sağlamak lazım. Şimdi bu çerçeve içerisinde bakıldığı zaman sosyal devlet hakikaten ölmüş, sosyal devlet gitmiş attaya. Mutlaka tanıdığınız olması gerekiyor. Dün girdiğim Mamak'ta bir evde evin sahibi olan hanımefendi dedi ki, gecekonduda otururken ‘kömür için tanıdığımız yoktu.’ Bu şöyle bir durum, güç sahibi yani onu veren el olmanın bakın bir partiyi falan suçlamıyorum, iktidarı da suçlamıyorum; o veren el olmanın psikolojik gücünün insanların nasıl yansıtıldığını anlatıyorum. Hala bu mevcut. Şimdi söylemeye çalıştığım şu; kurallar kaybolduğu zaman yardımların sistemi değişmiş.
AÇINI DOLDURACAKSIN ÇIPLAĞI GETİRECEKSİN: Bir sosyal devlet olma halinin mecburiyeti şudur. Açını doyuracaksın, çıplağını giydireceksin. Sen mecburiyetin, istihdam sağlayacaksın. Buralardaki insanların verdiği vergiyi efektif kullanacaksın ve o onun hakkıdır. ‘Benden misin, değil misin’ diyerek olmaz.
Kurumsal kültür, kurumsal mantık, kurumsal sistem yerle bir olmuş, darmaduman olmuş. Bütün bu bilgilerin ışığında ne yapılması gerektiğini, bu siyasi parti olarak İYİ Parti çalışıyor. Sadece sahada görüp ‘vah vah vah’ demiyoruz. Hem kurumsal çözüm üretme üzerinden hem oraya ulaşma açısından hem de bu problemleri kamuoyuna mal etme açısından bir görev. İnanılmaz bir derin yoksulluk var o ev kadınlarının mücadelesini anlatmam mümkün değil. Bunu devam ettireceğiz. Bitmeyecek bu iş. Seçime kadar seçimden sonra da devam edecek.”