CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dün, “Maalesef ilk birkaç gün Adıyaman'da arzu ettiğimiz etkinlikte çalışma yürütemedik. Bunun için sizden helallik istiyorum” sözlerine tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, “Halkına kastetmenin helalliği olmaz. Kastettiniz siz, bilerek yaptınız. AFAD’ın raporları olmasaydı, bilmiyorsunuz diyecektim. Üniversite hocalarının raporları, bilimsel makaleleri olmasıydı bilmiyorsunuz diyecektim. TBMM’nin defalarca çıkardığı, yayınladığı deprem araştırma raporları olmasıydı bilmiyordunuz diyecektim. Biliyordunuz, kastettiniz, 50 bine yakın yurttaşımızın ölümüne neden oldunuz” dedi. Millet İttifakı'nın Ortak Mutabakat Metnine atıf yapan Kılıçdaroğlu, 11 maddelik önerileri sıraladı. "Acil yapılması gerekenler" diyerek 11 madde daha sayan Kılıçdaroğlu, "Diyeceksiniz ki; ‘devleti yönetenler bunun farkında mı?’ Hiç farkında değiller. Onlar çadır satmakla meşguller. Kızılay’ın kanını satmakla meşguller. Kızılay’ın içini boşaltmakla meşguller. Devletin kolonlarını kesmekle meşguller" dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM'de Grup Toplantısı'nda gündeme ilişkin açıklamalar yaptı.
Kılıçdaroğlu, AKP iktidarını, "Devletin kolonlarını kestiler. Bu iktidar, sağlıklı, saat gibi çalışan bir devletin en temel kolonlarını kesti. Liyakat dediğimiz kavram devlet için önemlidir. İşi, ehline vermek… Hem bütün inançlarda hem bütün demokrasilerde temel kuraldır. Devletin direği adalettir, adaleti çürüttüler. Kalmadı bir şey. Devletin kolonlarını keserseniz, işte Kahramanmaraş’ta olduğu gibi Adıyaman’da, Hatay’da olduğu gibi bir tabloya mahkum olursunuz" sözleriyle eleştirdi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün TBMM’de; CHP Grup Toplantısı’nda konuştu. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“BAZEN YANLIŞ TERCİHLER NEDENİYLE ÜLKE KRİZLERE GİREBİLİYOR: Acılı günler yaşıyoruz. Yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. Ciddi sorunlarla karşı karşıyayız. Evet. Ama hiçbir vatandaşımın, bu güzel coğrafyanın neresinde yaşarsa yaşasın umutsuzluğa kapılmasına gerek yok. Güzel bir ülkeyiz. Güzel insanlarımız var. Bazen yanlış tercihler nedeniyle ülke krizlere girebiliyor. Bugün yaşadığımız gibi derin bunalımların içine milyonlar sürüklenebiliyor. Ama kısa sürede toparlanmak, kucaklaşmak hepimizin görevi.
BU CHP OLARAK BİZİM EN BÜYÜK GÜVENCEMİZ: Millet olarak güçlüyüz. Hasletlerimiz var millet olarak. Bunu hiç unutmadık. Birimizin burnu kanasa; kimliğine, inancına, yaşam tarzına bakmadan hemen yanına koşuyoruz. Dolayısıyla siyaset kurumunun ayrıştırıcı yönü milletimizde yok. Bu, CHP olarak bizim en büyük güvencemiz. Beraber, birlikte olmayı; birlikte mücadele etmeyi vatandaşımızın, halkımızın, milletimizin bu ferasetidir. Vatandaşımıza güveniyoruz.
BÜTÜN KAMYON, TIR ŞOFÖRLERİNE TEŞEKKÜR EDERİM: Deprem dolayısıyla direksiyon sallayan bütün kamyon, TIR şoförlerine; insan taşıyan, makine, yiyecek, çadır taşıyan bütün şoförlere kimse teşekkür etmedi, ama ben teşekkür etmek isterim. Deprem bölgesine ilk giden onlardı. En zor koşullarda gittiler. AFAD’ın ve Kızılay’ın çalışanlarına; yöneticilerine değil, fedakârca çalışan bu iki kurumun bütün personeline yürekten teşekkür ederim. Daha önce de teşekkür ettim, bir kez daha teşekkür ederim.
KİM TAŞ ÜSTÜNE TAŞ KOYUYORSA ONUN YANINDA DURMAK GİBİ BİR GELENEĞİMİZ VAR: Yerel yönetimlere, hangi partiden olursa olsun, her belediye başkanı elinden gelen çabayı gösterdi. CHP’nin Genel Başkanı olarak ben, CHP’li olmayan belediyelerin yaptıkları, gösterdikleri çaba için de onlara teşekkür ettim, onları da ziyaret ettim. Çünkü bizim ruhumuzda, kimliğimizde, ruhumuzda, tarihimizde ayrımcılık yoktur. Kim taş üstüne taş koyuyorsa onun yanında durmak gibi bir geleneğimiz var. Tarihin bize yüklediği en güzel gelenek budur.
GÜVENLİK GÜÇLERİMİZE DE YÜREKTEN TEŞEKKÜR EDERİZ: Güvenlik güçlerimiz… Zamanında yeteri kadar askeri indirmediler ve bu büyük bir felaketin bir anlamda sorumlusu oldular. Daha sonra gelen güvenlik güçlerimize de yürekten teşekkür ederiz. En büyük teşekkürümüz hiçbir şey beklemeden; parmaklarıyla, tırnaklarıyla ‘bir kişiyi nasıl kurtarabilirim’ diye deprem bölgesine koşan gönüllüler. Onlar hiçbir şey beklemediler. Acaba bir kişiyi daha kurtarabilir miyiz… Bunun mücadelesini verdiler.
BÜTÜN BELEDİYE BAŞKANI ARKADAŞLARIMIZA TEŞEKKÜR ETMEK BİR GENEL BAŞKAN OLARAK BENİM GÖREVİMDİR: Belediye başkanlarımız, depremin olduğu her noktada olağanüstü başarılara imza attılar. CHP Grubu’ndan bütün belediye başkanı arkadaşlarımıza teşekkür etmek bir Genel Başkan olarak benim görevimdir. Onlar, 27 Şubat sabah saat 10.00 itibariyle; deprem bölgesine 8 bin 163 araç gönderdiler. 23 bin 473 çalışan, deprem bölgesindeydi. 6 bin 562 insanı yardım taşıyan kamyonumuz gitti. 142 mobil mutfak oluşturuldu. 153 ikram aracı oluşturuldu. 16 mobil fırın yapıldı, insanlar ekmeklerine rahat alabilirsin diye. 2 milyon 863 bin 636 battaniye gönderildi. 252 bin 303 ısıtıcı gönderildi. 37 bin 96 çadır gönderildi. Hijyen paketi, 4 milyon 139 bin 490. Mobil duş, tuvalet bin 609; jeneratör 2 bin 28; konteyner de 957. Araçla ortaya gidildi, yardım yapıldı. Yapılmaya da devam ediliyor.
NASIL OLUR DA CUMHURİYET’İN EN DEĞERLİ KURUMLARINDAN BİRİSİ OLAN KIZILAY, ÇADIR SATAR: Çadır ihtiyacı hala var. Üçüncü kez gittiğimde ısrarla çadır istiyorlar. Bir felaket gününde, yaşadığımız bir felaket ortamında nasıl olur da Cumhuriyet ile yaşıt olan bir kurum, Cumhuriyet’in en değerli kurumlarından birisi olan Kızılay, çadır satar? Çadır ticareti yapar? Buradan Kızılay yetkililerine sesleniyorum; kardeşim, deponuzda kaç çadır varsa, eğer varsa, satılmadık kaç çadır kaldıysa getirin kardeşim hepsini alacağız ve deprem bölgesine göndereceğiz. Bir yardım kuruluşunun ticarethaneye dönüşmesi ne demektir? Özellikle; vatandaşlarımıza söylemek istiyorum; tarihi kökleri olan bir yardım kuruluşu, öğrenciliğimizde Kızılay kumbarası taşırdık, yardım yapsınlar, götürür öğretmenimize teslim ederdik, onlar da Kızılay Merkezi’ne gönderirlerdi o paraları. Bu kurumun geldiği hale bakın.
HAYATIMDA, DEVLETİ TANIMAYAN BİR İKTİDARI İLK KEZ GÖRÜYORUM: Deniyor ki… ‘İktidar depreme hazırlıksız yakalandı.’ Bunu söyleyenler aslında devletin ne olduğunu bilmiyorlar. Devlet dediğiniz kurum, bütün risklere önceden hazırlık yapan kurumdur. Ordumuz niye vardır; bir savaş çıkarsa harekete geçecektir. Savaş çıkmazsa hiçbir sorunumuz yok. Ama ordu savaş karşısında her zaman hazırdır. Devlet, hastaneleri niye yapar; bir hasta çıktığı zaman baksın diye. Hiç hasta gelmezse hastaneler yine orada duracak. Dolayısıyla devlet bütün risklere karşı hazırlık yapmak zorundadır. Bu iktidar, yani enkazın altında kalan bu iktidar, deprem konusunda efendim tahminleri yanlış olmuş. Ne imiş, İstanbul’da bekliyorlarmış, Kahramanmaraş merkezli çıkmış… Hayatımda bu kadar devlet geleneğinden uzak, devlet söyleminden uzak ve devleti tanımayan bir iktidarı ilk kez görüyorum. Devlet dediğiniz kurum, bütün risklere karşı önceden hazırlığını yapan kurumdur. O nedenle, ‘devlette liyakat, esastır’ diyoruz.
DEVLETİ YÖNETENLERİN BUNLARDAN HİÇ HABERİ BİLE YOK: Ne yapacağımızı bilmiyoruz, şimdi öğreniyoruz… Hayır efendim. Bakın şu raporlar (Elinde depremlere ilişkin yazılan raporları göstererek) deprem nedeniyle değişik zamanlarda yazılan raporlar. Bunların içinde TBMM var, AFAD’ı var, Kızılay’ı var, üniversite hocaları var, CHP’li belediyeler var, bilim insanları var. Herkes var. Söylenmesi gereken her şey söylenmiş. Yeni bir şey keşfetmeye gerek yok. Akıl bir, bilim bir, fay hattı var. Her şey söylenmiş. Hangi önlemlerin alınması gerektiği konusunda her şeyin altı çizilmiş. Bilmeyenler kim? Devleti yönetenler. Devleti yönetenlerin bunlardan haberi bile yok. Bunlar bir kısmı. Gidin üniversitelere dünya kadar görürsünüz. Açın bilim dergilerini orada dünya kadar görürsünüz.
BU İKTİDAR, SAĞLIKLI, SAAT GİBİ ÇALIŞAN BİR DEVLETİN EN TEMEL KOLONLARINI KESTİ: Liyakat dediğiniz kavramı tamamen yok ederseniz devlette… Devletin kolonlarını kestiler. Bu iktidar, sağlıklı, saat gibi çalışan bir devletin en temel kolonlarını kesti. Liyakat dediğimiz kavram devlet için önemlidir. İşi, ehline vermek… Hem bütün inançlarda hem bütün demokrasilerde temel kuraldır. Devletin direği adalettir, adaleti çürüttüler. Kalmadı bir şey. Devletin kolonlarını keserseniz, işte Kahramanmaraş’ta olduğu gibi Adıyaman’da, Hatay’da olduğu gibi bir tabloya mahkûm olursunuz. Devletin kolonlarını kestiler. En yetkin insanları kapının önüne koydular. Devlette liyakati değil, sadakati esas aldılar. Aksi düşünceyi mahkûm ettiler. Farklı düşüncelere kulaklarını kapattılar. Devlet o kadar sağlıklı işliyordu ki hangi bölgede kaç şiddetinde deprem olacağı yazılmış, çizilmiş, söylenmiş zaten. Kaç can kaybının olacağı da söylenmiş. Devletin geleneklerinde, arşivlerinde bunların tamamı var. Ama devleti yönetenler nerede? Onlar için bir kişi, 5 kişi, 5 bin kişi, 50 bin kişi ölmüş hiç önemli değil. Bakmayın ağladıkları, ağlamıyorlar. Para dağıtarak acaba insanları yanımıza çekebilir miyiz diye. Para ile insanın iradesi satın alınır mı ya. En acılı günde sana para vereceğim denir mi Allah aşkına ya. İnsanlıktan çıkanlar ancak bunu yapar. İnsanın ne olduğunu bilmeyenler ancak bunu yaparlar. Emin olun izlerken utanıyorum. Nasıl bir devlet yönetimi bu, nasıl bir çürümüşlüktür bu. Nasıl her şeyi para ile gören bir anlayıştır bu. Anlamakta zorlanıyorum.
HALKINA KASTETMENİN HELALLİĞİ OLMAZ: İş birliği… Devlet dediğiniz aynı zamanda iş birliği yapar. Devletin kurumları ortak hareket eder. Gönüllü vatandaş katılır. Bir koordinasyon olur. Düğmeye basarsınız her şey yerli yerine oturur. Efendim 2 günde bir şey yapmadık, helallik istiyorum… Halkına kastetmenin helalliği olmaz. Kastettiniz siz, bilerek yaptınız. Bunlar olmasaydı, bilmiyordunuz diyecektim. AFAD’ın raporları olmasaydı, bilmiyorsunuz diyecektim. Üniversite hocalarının raporları, bilimsel makaleleri olmasıydı bilmiyorsunuz diyecektim. TBMM’nin defalarca çıkardığı, yayınladığı deprem araştırma raporları olmasıydı bilmiyordunuz diyecektim. Biliyordunuz, kastettiniz, 50 bine yakın yurttaşımızın ölümüne neden oldunuz. Daha acı olanı büyük bir kısmı donarak öldü. Güçlü silahlı kuvvetlerimiz var. Bölgenin en büyük gücü. Düğmeye basıldığı anca en geç 6 saat içinde ulaşamayacakları Türkiye coğrafyasında hiçbir yer yoktur. Kutup çadırları soğuğa karşı; sahra hastaneleri, sahra mutfakları… Her şeyi en geç ilk 6 saat içinde yapabilirdi. Yaptırmadılar. İnsanların ölümünü beklediler. Göz göre göre, bağıra bağıra ölümü gördüler.
DONARAK HAYATINI KAYBEDEN VATANDAŞTAN NEYİN HELALLİĞİNİ İSTEYECEKSİN: İki koca gün geçecek, insanlar ölecek, kalkıp diyeceksiniz ki ‘Ben sizden helallik istiyorum.’ Kimin helalliğini istiyorsun. Nasıl bir helallik anlayışı… Donarak hayatını kaybeden vatandaştan neyin helalliğini isteyeceksin? Tırnaklarıyla, elleriyle, kollarıyla bir şekliyle bir kişiyi kurtarabilir miyim diye çırpınan insanlardan sen neyin helalliğini isteyeceksin? Gerçekten de devlet yönetilmiyor.
ECEVİT, ULUSAL DEPREM KONSEYİ’Nİ KURDU. BAŞINDA DA TÜBİTAK VARDI, BİLİM İNSANLARI VARDI: Bugün karar almışlar. Cumhurbaşkanlığı bünyesinde bir Deprem Kurulu oluşturulması kararı almışlar. Rahmetli Ecevit, Marmara Depremi’nden sonra Ulusal Deprem Konseyi’ni kurdu. Başında da TÜBİTAK vardı, bilim insanları vardı. Ve onun ilk genelgesi de bu. Ne yaptılar biliyor musunuz? 2007’de ilk yaptıkları iş bu kurulu kapatmak oldu. Şimdi kurul açıyorlar. Devlette devamlılık esastır, diye bir kavram var. Bunlar devlet benimle başladı, diyor. Benden önce devlet yoktu diyor. Bence öncekileri tümüyle sileceğim, devleti yeniden başlatacağım diyor. Devleti bir felaket ile karşı karşıya getirdi.
YA SEN CUMHURİYET’TEN İNTİKAM MI ALMAK İSTİYORSUN: Milli Güvenlik Kurulu’nun da gündeminde vardı deprem. Onların raporlarında da geçti. Sen Milli Güvenlik Kurulu’nun başkanısın kardeşim, Kızılay’ın onursal üyesi, başkanısın, Türk Hava Kurumu’nun onursal başkanısın. Cumhuriyet’in kurduğu bütün kurumların içini boşalttılar ve çürüttüler. Ya sen Cumhuriyet’ten intikam mı almak istiyorsun, Cumhuriyet’in kurumlarını yok etmek mi istiyorsun. Açıkça söyleyeyim ne senin ne senin dayandığın bütün varlıkların buna gücü yetmez.
ON BİR MADDE HALİNDE BUNLARI SAYACAĞIM: Ortak Mutabakat Metni’nde de vardı, bu. Millet İttifakı’nı oluşturan altı siyasi partinin kamuoyuyla paylaştığı Ortak Mutabakat Metni’nde de vardı. Çünkü biz bu gerçeği görüyorduk. Depreme karşı hiçbir hazırlık yapmadıklarını görüyorduk. Orada da kuralları koyduk. Bu konuda nasıl çalışacağımızı bütün kurallarıyla bir şekliyle belirledik. Devletin yeniden inşa edilmesi ve bu konuda sağlıklı bazı kararların alınması ve bazı yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. On bir madde halinde bunları sayacağım.
Bir; müteahhitliğin bir kriteri, temel ilkeleri olmalı. Elini kolunu sallayan ben müteahhidim diye geziyor. Kimsin sen ya. Berbere gidiyoruz tıraş olmak için, ustura cildimizi kesmesin diye belge istiyoruz berberden. Apartman yapıyorsun; onlarca, yüzlerce kişi orada, istediğini yapıyorsun. Bir Allah’ın kulu çıkıp, arkadaş bu nedir, sen müteahhitsen belli kriterlerin, kuralların olmalı, belli bir eğitimin, ahlakın olmalı senin. Elini kolunu sallayan müteahhit. Bunu kaldıracağız.
İki; müteahhitler için mesleki sorumluluk sigortası getireceğiz. Ne demek mesleki sorumluluk sigortası… Hata yaptığın zaman daireyi, iş yerini satan alan dava açabilmeli. Hemen sonuçlanmalı dava. Onun parası yoksa sigorta o parayı karşılamalı. Doktorlar öyle yapmıyor mu? Doktor hata yaptığı zaman kişi davasını açıyor, parasını alıyor.
Üç; yapı denetim elemanları var. Müteahhit bina yapıyor, onlar da denetliyorlar bina kurallara uygun olarak yapılıyor mu yapılmıyor mu diye... Onlar için de mesleki yeterlilik belgesi getireceğiz. Ne demek? Mezun oldu doktor. Gel kalp ameliyatını yap diyor musun? Hayır ne olması lazım. Tıpta Uzmanlık Sınavı’na girmesi lazım. Kazanması lazım. O branşta dört yıl uzman hekim olarak çalışması lazım. Ondan sonra kalp, damar cerrahı oluyorsunuz. Mesleki yeterlilik belgesi bunun için önemli. Mühendis, yeni mezun oldu, git binaya bak. Usta kadar bile bilmiyor. Onun pişmesi lazım. Eğitilmesi, belli bir sınavı geçmesi lazım. Sınavı kazandıktan sonra da mesleki yeterlilik belgesi alması lazım. Evet bu kişi bu binayı sağlıklı denetler, diye.
Dört; yapı denetim elemanları için de mesleki sorumluluk sigortası olması lazım. Çünkü müteahhit ile denetleyen aynı sorumluluğu paylaşacaklar.
Beş; bu bağlamda yapılacak bütün yeni yapıların bir kimliği olacak. Yapı kimlik belgesi olacak. Bu yapı kimlik belgesi, tapuya kaydı yapılacak. Evimizde beslediğimiz köpeğin bile kimliği var. Bina yapıyorsunuz izleyen yok. Devlet oluyor, yıkılıyor; kimse, ya hangi önlemi alalım, diye düşünmüyor.
Altı; kamuya hizmet veren okullar, hastaneler, AVM’ler, konser salonları, yani halkın gittiği çalıştığı, gittiği, eğlendiği, gezdiği yerlerde bunlar için deprem güvenliği sertifikası olacak. Evet, bu AVM depreme dayanıklıdır diye deprem güvenliği sertifikası olacak. Özel okul, özel hastane… Deprem güvenliği sertifikası olacak. Olmadığı halde yapılmayacak. Çünkü buraya toplu olarak halk gidiyor.
Yedi; Kızılay, AFAD, DASK gibi doğal afet sigortaları… Bunlar yeniden yapılandırılacak. Eski ruhlarına kavuşacaklar. Kızılay, Cumhuriyet’in ilk yıllarında hangi ulvi amaçlarla yola çıktıysa aynı ulvi amaçlarla yola çıkılacak. Orayı bir rant merkezi yapmayacağız. Yaptırmayacağız da zaten. Başındaki kişi 5, 6, 10 yerden aylık alıyor. Ya orası yardım kuruluşu. Orası rantın bölüşüldüğü alan değildir.
Sekiz; merkezi ve yerel yönetimlerle iş birliği objektif kurallara bağlanacak. Bu depremde bir acıyı daha gördük. CHP’li belediye… Aman gidelim, o orada olmasın, önünü keselim, engel çıkaralım. Ya belediye kardeşim ya. Deprem için, senin yapamadığını yapıyorlar ya. Bu depremde hepimiz oturup kalkalım CHP’li belediyelere teşekkür edelim. Ulaşılamayan her yere ulaşıldı. Önünü kesmeye çalıştılar, engel olmaya çalıştılar. Ya insanda biraz vicdan olur ya. Enkazın altında vatandaş bekliyor, ben gideceğim sen gidemezsin diyor. Niçin, CHP’li belediye olduğu için. Kaldı ki hiçbir CHP’li belediye, ben CHP’liyim CHP logosuyla ortaya çıkmadı. Bir arkadaşımız anlattı; deprem bölgesini gezerken ‘ya burada hiç CHP yok, neredesiniz siz’ diye sormuş. Demiş ki ‘bak bu kaldığın çadırlar CHP’li belediyeye ait, ama biz buraya siyaset yapmaya, CHP’liyiz demeye gelmedik. Ama biz buraya sizin sorunlarınızı çözmeye geldik.’ Özür dilemiş adam. Biz böyle bir gelenekten, ahlaktan, erdemden geliyoruz. İnsanlar acı içinde. Çoluk çocuk, yaşlı, kadın, genç enkaz altında.
Dokuz; deprem, binalar, yapılar dolayısıyla özel ihtisas mahkemelerinin kurulması lazım. Açıyorsunuz davayı 50 yıl sürüyor, 20 yıl sürüyor, 30 yıl sürüyor. Kardeşim bir an önce sonuçlanması lazım. Varsa bir haksızlık ihtisas mahkemesini kurarsınız. Dediğim kurallar olduğu takdirde kimin sorumlu olduğu da gayet net çıkacak ortaya.
On; Türk Silahlı Kuvvetleri, afet sırasında neler yapacak, bu konuda yine oturulacak bir protokol hazırlanacak. Dünyanın bütün ülkelerinde, bütün demokrasilerinde böyle bir olayla karşılaşıldığında ilk hareket eden askerdir. Çünkü onların eğitilmiş personeli vardır. 99 depreminden sonra özel bir birlik, özel bir tabur kuruldu. Nerede bu tabur? Bunu ben değil planlama söylüyor. Kendi raporlarında söylüyorlar.
On bir; toplanma alanları, arsalar deprem için ayrılan… Bunlar da asla ve asla imara açılmayacak, asla yapılaşma olmayacak. Kuralı koyacağız. Onun takipçisi olacağız.
DEVLETTE YENİ BİR PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİNE İHTİYAÇ DUYUYORUZ: Bu anlattığım 11 kural ne demektir? Devlette yeni bir paradigma değişikliğine ihtiyaç duyuyoruz. Büyük felaketler karşısında bu toplumun nasıl hareket etmesi gerektiği konusunda bir paradigma değişikliğine gidiyoruz. Devleti yönetemiyorlar, devletin nasıl yönetilmesi gerektiğini hem kendi halkımıza hem bütün dünyaya anlatmak istiyoruz.
KİMSE ‘NEREDE BU DEVLET’ DEMEYECEK: Herkesin can ve mal güvenliğinin güvence altında olduğu bir devleti inşa etmek istiyoruz. Herkesin deprem karşısında yıkılmayacak sağlam binalarda oturmasını istiyoruz. Hiç kimse enkaz altında kalmayacak ve kimse ‘Nerede bu devlet’ demeyecek. Topyekûn depreme karşı hazırlık yapacağız.
VADESİ SEÇİMLERE KADAR OLAN BİR İKTİDARLA KARŞI KARŞIYAYIZ: İnşallah Allah nasip eder kısa süre içinde bunu gerçekleştireceğiz. Çünkü vadesi seçimlere kadar olan bir iktidarla karşı karşıyayız. Seçimlerden sonra vadesi dolacak. Bizim üzerimize yükler düşecek. Acil konular var. Hala enkaz altında kalanlar var. Hala enkazlar tümüyle kaldırılmadı. 50 bine yakın insanımız hayatını kaybetti. Yaşlısı, genci, çocuğu… Bazı aileler tümüyle yok oldu. Bunun sorumluluğunu siyasi iktidar ne kadar ruhunda hissediyor? 50 bine yakın insan hayatını kaybetti, ya Allah rızası için bir kişi ben bu işin sorumlusuyum diye istifa etmedi ya. Akıl var mantık var.
DEVLETİ YENİDEN İNŞA EDECEĞİZ: Millet İttifakı olarak biz bu sorunları çözeceğiz. Millet İttifakı olarak akılla, bilgiyle, birikimle, adaletle, liyakatle bu sorunları çözeceğiz. Ortak Mutabakat Metni’mizin felsefesi de budur zaten. Devleti yeniden inşa edeceğiz. Kesilen kolonları yeniden inşa edeceğiz. Adalet dediğimiz kurumu güçlendireceğiz. Hiçbir yargıç, sultanın sofrasına oturmayacak. Vicdanı ile baş başa adalet ile karar verecek. Bunu yaptığınız zaman devleti devlet olarak inşa eder, devlette liyakati öncelersiniz.
Saray iktidarı diyordu; ‘her şeyi not ediyoruz’ diye. Az önce söyledim 11 madde halinde. Bir daha deprem felaketi ile karşılaşırken bir tek kişinin bile canı kaybolmasın, bir kişinin bile burnu kanamasın diye 11 temel ilke devlette büyük bir paradigma değişikliğini sağlayacak 11 maddeyi açıkladım. Seçimlerden sonra bize yük düşüyor. Acil olarak yapacağımız şeyler var. Acil yapılacak listesini paylaşmak isterim:
Bir; kentte evi ve işyeri yıkılan veya yıkılacak olan tüm hak sahipleri bankalardan veya esnaf kefalet kooperatiflerinden aldıkları kredilerin ana paralarını ve faizlerini silin. Zaten evi başına yıkılmış vaziyette. Hala faiz, para mı istiyorsunuz. Bir bankamız bunu gayet güzel örneği verdi. Bütün hayatını kaybedenlerin bankamıza olan borçlarını siliyoruz dedi. Diğerlerinden de bekliyoruz. İktidar bu konuda ön alsın. Ne istiyorsunuz daha.
a; yeni konut ve iş yeri yapımında depremzedelerden hiçbir bedel alınmasın. Neyi alacaksın zaten. Bir depremzede söylüyor, bütün birikimimiz evdi, o da başımıza yıkıldı. Ne alacaksınız şimdi siz? Sosyal devlet zor günde kendini gösterir. Evini yapacaksın, anahtarını teslim edeceksin, huzur içinde depreme dayanıklı evinde oturacak. Beş kuruş almayacaksın. Senin maaşını o kadın veriyordu. Ekmek alırken, su içerken vergi veriyordu. Şimdi evi yıkıldı. Sosyal devlet ona ev yapacak.
b; yıkılan evlerin projelerini onaylayanların yargılanması ve maliyetlerin onlardan alınması lazım. Mahkemeye vereceğiz onları, haklarını arayacağız. Onlar bu işten sorumluysa onlar ödeyecekler. Kamu alacakları var. Vergi borçları olabilir, bunların faizsiz ve uygun koşullarla taksitlendirilmesi lazım.
İki; kırsalda evi ve çiftliği olanlar…
a; bankalardan ve tarım kredi kooperatiflerinden aldıkları kredilerin kendileri ve faizleri silinecek. Yok zaten. Neyi alacaksın.
b; üreticiye ivedilikle gübre, tohum, sulama, ilaç ve yem desteği nakden ödensin. Tarım Kanunu var. Milli gelirin en az yüzde 1’ini ödeyeceksin. Kardeşim hakkıdır. Veterinerlik hizmetlerini de ücretsiz vereceksin. Ekilmesi gerekiyor tarlaların, gübre atılması gerekiyor, ilaca ihtiyaç var. Ama ortada bir şey yok.
c; üreticilerin elektrik borçları. Onları da kamu ödeyecek veya elektrik dağıtım şirketleri. Ya sizde hiç vicdan yok mu ya. Depremde evi yıkılmış, hala oradan elektrik parasını kesiyor. Çiftçi kayıt sistemine göre bütün çiftçilerin, besicilerin ürünlerine maliyet artı makul kar eşittir taban fiyat garantisi verilsin.
Üç; deprem yönetmeliklerine göre güçlendirilmesi gereken tüm yapıların güçlendirilmesi için hak sahiplerine uygun koşullu ve uzun vadeli finansman sağlansın.
Dört; oluşturulacak hasar tespit komisyonlarında çalışanlara güvence ve sorumluluk verilsin. Yani hem güvenceleri hem sorumlulukları olacak.
Beş; konutları veya iş yerleri yıkılan ya da yıkılacak tüm ailelerin yeni yaşam alanlarındaki internet hizmeti en azından üç yıl süreyle kamu tarafından karşılansın. Çünkü internet artık bir insan hakkıdır.
Altı; depremde otomobil, kamyon, kamyonet, tır, otobüs, motosiklet, traktör, biçer döver, pulluk gibi ulaşım ve hizmet araçlarını kaybeden depremzedelere yeni araç alımlarında faizsiz, uzun vadeli kredi sağlansın. Ayrıca motorlu taşıtlar vergisine ve ÖTV’ye tabi araçlarda da bir sefere mahsur olmak üzere vergi alınmasın.
Yedi; deprem bölgesinde işçi olarak çalışanların ücretleri bir yıl süreyle vergi dışında bırakılsın. Böylece tekrar deprem bölgesine dönüp fabrikalarında daha rahat daha uygun koşullarda çalışabilirler.
Sekiz; depremzede ailelerin üniversitelerde okuyan, vakıf üniversiteleri dahil çocuklarından öğrenci harcı ve yurt ücretleri alınmasın.
Dokuz; deprem bölgesindeki yerel yönetimlerin yıkılan veya kullanılamaz hale gelen alt yapı inşaatlarını merkezi hükümet yapsın. Gerçekten de çok büyük bir maliyet, zaten bu maliyetin altından yerel yönetimler kalkamaz. Bunun mutlaka merkezi hükümet tarafından yapılması lazım.
On; özellikle kırsal bölgelerdeki kamu personelinin lojman ihtiyacı var. Bununda süratle karşılanması lazım.
On bir; deprem bölgesinin yeniden yapılanmasında kamudan ihale alan firmalara bölgede yürüteceği işlerde, kullanacağı personelin en az yüzde 25’ini o bölge halkından alma zorunluluğu getirilsin. Böylece onların da işleri güçleri olsun, gelir elde edebilsinler.
HİÇ FARKINDA DEĞİLLER. ONLAR ÇADIR SATMAKLA MEŞGULLER: Saydığım on bir madde acil yapılması gereken düzenlemelerdir. Diyeceksiniz ki; ‘devleti yönetenler bunun farkında mı?’ Hiç farkında değiller. Onlar çadır satmakla meşguller. Kızılay’ın kanını satmakla meşguller. Kızılay’ın içini boşaltmakla meşguller. Devletin kolonlarını kesmekle meşguller. Akıl var mantık var. Acil yapılması gereken on bir maddeyi de saydım. Çünkü biz; bunlar yapmazlarsa vadesi seçimde dolacak olan bir iktidar var ve Millet İttifakı olarak biz geleceğiz, deprem bölgesindeki bütün vatandaşlarım emin olsunlar. Bu on bir maddeyi ve bir önceki on bir maddeyi bir tarafa yazsınlar. Görecekler tamamını yapacağız. Hak nasıl aranırmış, yolsuzluk yapanlardan hak nasıl alınırmış tamamını görecekler.
O, 418 MİLYAR DOLARI, BEŞLİ ÇETELERDEN ALACAĞIM HERKESİ DEPREMLERDE YIKILMAYACAK BİNALARDA OTURTACAĞIM: Ben bunları saydığımda belki, ‘parayı nereden bulacaksın’ diyecekler. Türkiye zengin ülke, söyledim yine söylüyorum: O, 418 milyar dolar parayı, beşli çetelerden alacağım herkesi depremlerde yıkılmayacak binalarda oturtacağım. Hiç kimse endişe etmesin. Para var, saray için var. Bizim gözümüzde saray yok. Biz vatandaşın derdine çözüm bulacağız. Onun derdine çözüm üreteceğiz. Para var vatandaş için çünkü o parayı veren vatandaş. Şimdi vergiyi ödeyen vatandaşa hakkını teslim etme günü. Büyük bir paradigma değişikliğini hayata geçirme günü. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihinde de bu var zaten. Zor günlerde beraber olma, dirençli olma, kararlı olma ve zorlukları aşma. Göreceksiniz Türkiye bütün bunları kararlılıkla aşacaktır.”