İzmir İdare Mahkemesinde, Çeşme Yarımadası olarak belirtilen (Çeşme, Urla, Karaburun, Seferihisar) bölgede Rüzgar Enerji Santrali (RES) kurulmaması ve kümülatif etkisi değerlendirmesi yapılması gerektiği iddiasıyla İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne açılan dava ile ilgili gelişme yaşandı. Dava, 'RES projelerinde kümülatif etki değerlendirmesi yapma zorunluluğunun olmadığı, mevzuatta böyle bir hükmün yer almadığı' şeklinde belirtilere reddedildi. Dava sürecinde İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü yanında davaya müdahil olan Çevreci Enerji Derneği (ÇED) Başkanı Tolga Şallı, konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Rüzgar enerjisi yatırımlarıyla ilgili verilen idari kararların iptaline yönelik bilimsel temelden uzak davalar açıldığını öne süren Şallı, "Bu davalar 'ÇED gerekli değildir' kararının, 'ÇED olumlu' kararının, 'EPDK Kurul' kararlarının, üretim lisansının, imar planlarının iptaline yönelik açılıyor. Derneğimiz birçok davada idarenin yanında müdahil olarak yer alıp yargılamalara bir nebze ışık tutmaya çalışıyor” dedi.
Rüzgar Enerji Santralleri (RES)'nin atıkları olmadığını ve havaya karbon salınımında bulunmadığını hatırlatan Şallı, rüzgar enerjisinde kümülatif değerlendirme yapılamayacağını kaydetti.
"Yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretmesi zorunluluk"
Rüzgar enerji türbinlerinin suyun kirlenmesine neden olmadığını veya su tüketmediğinin altını çizen Tolga Şallı, neden kümülatif değerlendirme yapılamayacağını şu sözlerle açıkladı:
“Rüzgar enerji santraline tahsis edilen hazineye ait arazide; türbinlerin, kadastral yol yok ise açılan yolun ve şalt merkezinin kapladığı alan tahsis edilen alanın yüzde 2-3 oranındadır. Geri kalan alan olduğu gibi varlığını devam edecek olup ilgili firmanın üretim lisansı süresi bitinceye kadar (49 yıl) insan eli değmeden, bir çivi dahi çakılmadan doğayı korumuş olacak. Her bir projenin olumlu ve olumsuz etkileri ÇED sürecinde değerlendirilir. Olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi veya en aza indirilmesi için gerekli çalışmalar yapılır. Ayrıca mevzuatımızda kümülatif etki değerlendirmesi yapılması gerektiğiyle ilgili bir hüküm bulunmamaktadır. Her birinin çevreyle olan etkileşimi farklıdır. Rüzgar enerjisi yatırımlarında 50 - 60 kurum ve kuruluştan izin, onay ve görüş alınır. Bu karar ile RES'lerin bulundukları bölgeye olumsuz bir etkisinin olmadığı bir kez daha kanıtlanmıştır. Atığının olmaması, karbon salmaması, su tüketmemesi veya suyu kullanmaması diğer enerji üretim sistemlerinden farklarını ortaya koymaktadır. Tüm dünya ülkeleri kendi kaynaklarından elektrik üretmeye çalışırken ülkemizin de yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretmesi artık bir zorunluluktur."
Türkiye'nin rüzgar enerjisi potansiyeli bakımından zengin sayılabilecek bir coğrafyaya sahip olduğuna ve toplam 131 bin MW potansiyele sahip olduğunu anlatan Şallı, şöyle devam etti:
"Bu kadar gücümüz varken, ülkemizin rüzgar enerjisi kurulu gücü sadece 6 bin 150 MW. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretilmesi gerek ülkemizin enerji bağımsızlığı, gerekse dünyamızın iklim değişikliği yle mücadelesinde en önemli unsurdur. 2005 - 2015 yılları ortalamasına göre her yıl elektrik üretmek için ithal ettiğimiz hammaddelere 46 milyar dolar harcamaktayız. Doğayı, ülkemizi ve dünyamızı savunmanın bir yöntemi de yenilenebilir enerjinin yanında olmaktır. Tüm dünya ülkeleri hızla kendi kaynaklarından elektrik elde etme çabası içinde. Örneğin Almanya’da şuan 28 bin civarında rüzgar türbini bulunmakta. Almanya 48 bin MW’ı, 9,5 milyon nüfuslu İsveç 6 bin MW’ı geçti. İspanya’nın kurulu gücü 25 bin MW oldu. Ülkemizde ise sadece 3 bin civarında türbin bulunmakta. Türkiye geçen yıl devreye aldığı bin 387 MW ile gücüne güç kattı ve Avrupa'da 3'üncü, dünyada ise 7'nci oldu."(İHA)