Cezaevleri doldu taştı ama af da çözüm değil
YAŞAR Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ruhan Erdem, Türkiye'de cezaevlerinin doluluk kapasitesini aşmasını ve dile getirilen af beklentilerini değerlendirdi. Prof. Dr. Erdem, "Hiçbir sebep yokken kapasite fazlalığını gerekçe göstererek af kanunu çıkarmak, kısa vadede rahatlatabilir ama uzun vadede bunun topluma bedeli çok ağır olur. Bir yıl sonra tekrar dolacağına garanti verebilirim. İnsanların 'nasıl olsa af çıkar' beklentisi olmamalı, cezayı mutlaka çekeceğini bilmeli" dedi.
Sanatçı Deniz Seki'nin cezaevindeyken bir dizide rol alması sosyal medyada da gündem oldu. #DenizSeki hastagiyle 19 bin tweet atıldı, bu tweetler yaklaşık 10 bin kez retweet yapılıp 9 bin kez de beğenilerek trend topic (TT) oldu. Atılan tweetler arasında, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülere yönelik ceza indirimi veya af beklentisine yönelik olanların fazla olması dikkat çekti.
Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ruhan Erdem, beklentileri ve bu beklentiye yol açan sebepler arasında önemli yer tutan cezaevlerinin doluluk kapasitesini aşmasını değerlendirdi.
CEZAEVLERİ DOLDU TAŞTI
Toplam 360 ceza infaz kurumunun 167 bin 620 kişilik kapasitesi olduğunu belirten Prof. Dr. Erdem, "Geçtiğimiz mart ayında bu kurumların kapasitesi doldu. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü verilerine göre de 2 Aralık 2015 tarihi itibariyle, tutuklu ve hükümlü sayısı toplamı, kapasiteyi 8 bin 301 kişi aşarak 175 bin 921 kişiye ulaşmış durumda. Bu birçok sorunu da beraberinde getirecektir. Kısa vadede çözüme yönelik olarak, affı da Türkiye'de her zaman tartışılır hale getirir" diye konuştu.
Suç öncesi ve sonrası için politika geliştirilmezse, yapılanların o günü kurtarmaya yönelik çözümler olarak kalacağını ve affın sağlıklı bir çözüm olmadığını ifade eden Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sürekli çıkan aflar, toplumun adalet duygusunu sarsar. Yeni bir faillik ve mağduriyet yaratır. Bir de çarpan etkisi var. Bu düşünceyi toplumda yayarsan 'nasıl olsa af çıkar, suç işleyeyim' düşüncesi oluşur. Af, ancak ve ancak toplumun bütün kesimlerinin onaylayabileceği, savaş sonrası gibi olağanüstü hallerde yapılır. Almanya'da da var, ancak 2. Dünya Savaşı ve iki Almanya'nın birleşmesi sonrasında yapılmış. Ülkemizde ise 60'a yakın af ve benzeri düzenleme yapıldı. Son çıkarılan af nedeniyle cezaevinden çıkan 43 bin 967 tutuklu ve hükümlünün 3 bin 990'ı yeniden suç işlemiş. Bir de adını af olarak koymadığımız ama dolaylı olarak af sağlayan hemen hemen her yıl çıkan kanunlarımız var. Şartlı salıverilme, denetimli serbestlik gibi. Şartlı Salıverme Yasası'nın çıktığı dönemde her 5 kişiden biri 2 yıl içinde yeniden suç işleyerek cezaevine dönmüş. Bugün neredeyse 250 bin kişinin yararlandığı denetimli serbestlik uygulamasının da doluluğu önleyemediğini görüyoruz."
"SUÇ POLİTİKAMIZ OLMALI"
Suçun, yalnızca adli olay olarak görülmemesi gerektiğini ve topyekun bir mücadele süreci geliştirilmediği sürece toplum olarak bunun altında kalınacağını vurgulayan Prof. Dr. Erdem, "Devletin suç politikası ve 5-10 yıllık eylem planı olmalı. Yineliyorum ceza hukuku son çare olarak görülmeli. Suç öncesi aşama çok önemli. Neden suç işleniyor ve kişiler neden suç işle? Bunun cevabını verirsek, zannediyorum en önemli adımı atmış oluruz, mücadele için" dedi.
Prof. Dr. Ruhan Erdem, toplumun suça karşı bilinçlendirilmesinin bile suç işleyenlerin sayısını azaltabileceğini belirterek, "Büyük ölçüde ekonomik suçlar ağırlıkta. Hırsızlık ve yağma olarak değerlendirmeyin, temeli ekonomik olan suçlara da bakılmalı ve bu problemin üzerinde durmak lazım" diye konuştu.
İNFAZ SONRASI REHABİLİTASYON ÇOK ÖNEMLİ
Tüm dünyada, cezanın infazından sonra da hükümlüyü rehabilite etmeye yönelik ciddi çalışmaların olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Erdem, bu konuda da şunları söyledi:
"Gönüllü kuruluşların ciddi çabaları var. Türkiye'de ne yazık ki yakınıyoruz, 'suçluluk artıyor' diye, ancak rehabilite için gerekli politikaları oluşturma konusunda ciddi bir çabamız da yok. Hükümlünün yeniden topluma kazandırılması için ne yaptı? Bu soru önemli. Cezaevinde meslek sahibi oluyorlar, örneğin çok iyi marangozluk öğrettin, peki bu işsizlik ortamında eski hükümlü damgası da varken kim çalıştıraca? Sürdürülebilir bir kurumsal yapıda infaz sonrası aşama olmalı. Alternatif yaptırımlar uygulanması için gönüllü kuruluşların da aktif anlamda rol alması gerekiyor."
DOLULUK BİRÇOK SORUN YARATIYOR
Cezaevlerindeki doluluğun, temel insan hakları problemleri de yaratabileceğini söyleyen Prof. Dr. Erdem, "Doluluk arttıkça cezaevlerindeki yaşam şartları da kötüleşir. Cezanın her ne olursa olsun insan onuruna yaraşan şekilde infaz edilmesi gerekir. Hükümlülerin birbirine karşı olan davranışları, barınma, beslenme, sağlık gibi temel ihtiyaçların karşılanması da sıkıntıya girer. Amacını aşan yoksunluklar olursa, Anayasa Mahkemesi, olmadı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi süreçlerde Türkiye'nin başını ağrıtacak sonuçlar doğabilir" dedi.
EN ÇOK HIRSIZLIK SUÇLUSU VAR
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü'nün 2 Aralık 2015 verilerine göre, tutuklu ve hükümlülerin işlediği ileri sürülen suç türlerine bakıldığında en fazla hırsızlık suçunun olduğu dikkat çekiyor. Onları sırasıyla uyuşturucu, adam öldürme, yağma veya gasp suçlamaları izliyor.
Cezaevlerinde bulunanların coğrafi bölgelere göre dağılımına bakıldığında Marmara 48 bin 834 kişiyle birinci, Ege 30 bin 456 kişiyle ikinci, Akdeniz 25 bin 470 kişi ile üçüncü, İç Anadolu 23 bin 59 kişiyle dördüncü, Karadeniz 21 bin 966 kişiyle beşinci, Güney Doğu Anadolu 14 bin 496 kişiyle altıncı sırada yer alırken, son sırada ise 11 bin 717 kişiyle Doğu Anadolu bulunuyor. (DHA)