Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Hilton Bomonti Otel'de düzenlenen TRT World Forum programına katıldı. Erdoğan burada yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:
"TÜRKİYE DAHA FAZLA KAN AKMAMASI İÇİN ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HAZIRDIR"
"Ülkemizin kamu yayıncısı TRT'nin düzenlediği bu forum, farklı coğrafyalardan alanında yetkin isimleri buluşturan bir platformdur. Aralık ayında düzenlenen forum aynı zamanda geride bırakılan senenin muhasebesini yapmak için de önemli bir imkan sunuyor.
Gazze'de devam eden katliam başta olmak üzere küresel ölçekte son derece sancılı bir dönemden geçiyoruz. Rusya-Ukrayna arasındaki savaş gündemde geri plana düşmüş olsa da halen tüm yakıcılığı ile devam ediyor. Savaşın ilk aylarında ülkemizin çabalarıyla ortaya konan barış planının değeri gün geçtikçe daha iyi anlaşılıyor. O dönem ateşi büyümeden söndürmek yerine körükleyenlerin bölgemizle birlikte tüm dünyaya nasıl büyük bir kötülük yaptıkları artık net bir şekilde görülüyor. Küresel barışı ve güvenliği ağlamakla mükellef uluslararası kuruluşların sorun çözme kabiliyetlerinin olmadığını bugün daha iyi anlıyoruz.
Türkiye daha fazla kan akmaması, daha fazla yıkım yaşanmaması, daha fazla gözyaşı dökülmemesi için elini taşın altına koymaya hazırdır. Gerçekten de barışa özellikle adil bir barışa her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz günler yaşıyoruz. Kalıcı barışı tesiste kaybedilen her günün her anın bedelini ateşe benzin döken Batılılar değil maalesef masumlar ödemektedir. Buna artık bir ‘dur’ demenin zamanı çoktan gelmiştir.
"MANŞETLERİNİ VESAYETÇİLERİN ATTIĞI GÜDÜMLÜ MEDYA DÜZENLİ 2002 ÖNCESİNDE TÜRKİYE'NİN ACI BİR GERÇEĞİYDİ"
Basın, bilhassa da kalemini ve ekranını küresel güçlere kiralamayan özgür basın, demokrasiler açısından yeri doldurulamaz bir ihtiyaçtır. İyi işleyen ve sağlıklı bir demokrasi için yasama, yürütme, yargı erklerine ilaveten dördüncü kuvvet olarak basının sayılması boşuna değildir. Güdümlü basın ise halkın haber alma hakkı yanında demokrasi için de açık bir tehdit oluşturur. Ülke olarak 70 yılı aşan çok partili demokrasi mücadelemizde bu hakikati tüm boyutlarıyla pek çok kez tecrübe ettik. Üzülerek ifade etmek isterim ki bir dönem demokrasiye sahip çıkmak yerine, vesayetçilerin yanında hizalanan, darbeye alkış tutan, milli iradeye müdahale çağrısında bulunan bir medya yapısıyla karşı karşıyaydık. Manşetlerini vesayetçilerin attığı güdümlü medya düzeni, bilhassa 2002 öncesinde Türkiye'nin acı bir gerçeğiydi. Elbette bu zor dönemlerde her türlü tehdide rağmen milli iradenin yanında duran, cesur basın yayın kuruluşları ve medya mensupları da vardı. Sayıları kısıtlı olmakla birlikte halka karşı sorumluluğunu yerine getiren bu gazeteciler, isimlerini demokrasi tarihimize altın harflerle yazdırmışlardır. Biz de bu cesur kalemleri daima şükranla yâd ediyoruz, yâd edeceğiz.
Türk demokrasisi ne zaman riske girse hemen vesayetçilerin tetikçiliğine soyunan postallı medya mensuplarını asla unutmayacağız. Esasen kalemini, köşesini, ekranını güç odaklarının emrine verenlerin saldırılarına İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığımızdan itibaren biz de defalarca maruz kaldık.
"MEDYA MENSUPLARIMIZIN FİKİRLERİNİ SERBESTÇE İFADE ETMELERİNDE HİÇBİR MANİ BULUNMUYOR"
Bugünlere manşetlerle çarpışa çarpışa geldik. Gerektiğinde ağır bedeller ödemeyi göze alarak ülkemizde tüm kurum ve kurallarıyla hakiki demokrasiyi tesis ettik. Objektif kriterlere göre değerlendirme yapıldığında herkesin kabul ettiği gerçek şudur: Türkiye, ekonomisiyle demokrasisiyle, basınıyla, gerçekleştirdiği sessiz devrimleriyle 21 yıl öncesine nazaran çok daha ileridedir. Bugün medyamız 2002'den daha zengin, daha çeşitli, toplumun farklı kesimlerinin daha fazla temsil edildiği çoğulcu bir yapıya sahip. Teröre bulaşmadığı, şiddeti övmediği ve başkasına hakaret etmediği müddetçe isteyen istediğini yazabilmektedir. Muhalif veya muvafık fark etmeksizin medya mensuplarımızın fikirlerini serbestçe ifade etmelerinde hiçbir mani bulunmuyor.
Eksiklerimiz yok mu? Tabii ki var. Dünyadaki her ülkede olduğu gibi bizim de çözmemiz gereken meseleler olduğunun farkındayız. Şu anda Gazze'de 70'i aşkın medya mensubu öldü. Nerede dünya? Dünyanın o meşhur basın yayın organları nerede, niye sesleri çıkmıyor, niçin öldürülen bu basın mensuplarına yönelik manşetlerini atmıyorlar? ABD'nin o meşhur gazeteleri nerede? İngiltere'nin o meşhur gazeteleri dergileri nerede? Fransa'nın o meşhur gazeteleri nerede? Almanya'nın o meşhur gazeteleri nerede? Hiç birinin sesi çıkmıyor. İnşallah önümüzdeki dönemde atacağımız adımlarla bu zorlukların hep birlikte üstesinden geleceğiz.
"HER GÜN 1 GAZETECİ KATLEDİLİYOR, BİZE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDEN DEM VURAN KURUMLARIN HİÇBİRİNİN GIKI ÇIKMIYOR"
İsrail Gazze'de sadece kadın ve çocukları değil çok zor şartlarda görevini yapmaya çalışan basın mensuplarını öldürmüş ve öldürmeye devam ediyor. İsrail saldırılarında hayatını kaybeden gazeteci sayısı 70'den fazladır. Daha vahimi, uluslararası basın kuruluşlarının bu tabloyu kabullenmesidir. Düşünebiliyor musunuz, her gün 1 gazeteci katlediliyor, ancak yıllardır bize basın özgürlüğünden dem vuran kurumların hiçbirinin gıkı dahi çıkmıyor.
"BİR KAMERAMIZ GİDER, BİN KAMERAMIZ GELİR"
Bugün Gazze'deki gazeteci ölümlerine ses çıkarmayanların yarın başka bir konuda söz söyleme hakları olamaz. Asıl olan bugün konuşmak, bugün yazmak, gerçekleri bugün anlatmaktır. Asıl olan mazlum ve mağdurların feryatlarını bugün duyurabilmektir. Türk basın yayın organları işte bunu yapmanın, işte bunu başarabilmenin gayretindedir.
Her türlü riski göze alarak Gazze'den dünyaya hayati bir iletişim koridoru açan TRT'mizi, Anadolu Ajansı'mızı ve diğer basın kuruluşlarımızı canı gönülden tebrik ediyorum. İsrail'in yalanlarla örülü propaganda makinesine karşı yürütülen dezenformasyonla mücadele çalışmalarını takdirle karşılıyorum. Şu anda bizim Anadolu Ajansı'ndan şehidimiz var. Yaralı, gazi kameramız var. Nerede, Gazze'de. Merkezimizin çalışmalarıyla 130'un üzerinde İsrail yalanını ifşa etmesi bu çabaların ne kadar kıymetli olduğunu göstermiştir. İsrail güçleri basın mensuplarımızın hakikate ayarlı kameralarını kırmış olsa da hakikatlerin ortaya çıkmasına engel olamamıştır. Bir kameramız gider, bin kameramız gelir.
"NE HOLOKOST DRAMI NE ANTİSEMİTİZM İTHAMI İSRAİL'İN SUÇLARINA SESSİZ KALMANIN BAHANESİ OLABİLİR"
Holokost mağduriyetini bir mazeret olarak kullanan mevcut İsrail yönetimi maalesef dünyayı bununla susturmaya çalışıyor. Bizim her fırsatta insanlık dışı bulduğumuzu söylediğimiz antisemitizm, siyasi çıkar hesabıyla Netanyahu ve ortakları tarafından körüklenmektedir. Oysa ne Holokost dramı ne antisemitizm ithamı İsrail'in işlediği suçlara sessiz kalmanın bahanesi olabilir. Gazze'nin, genel olarak Filistin halkının geleceği borçluluk psikolojisi içine girenlerin İsrail'e verebileceği bir tazminat değildir. Böyle kirli, kanlı, ahlaksız bir senaryoyu meşrulaştırmak medyanın hoyratça kullanılmasını kesinlikle kabul etmiyoruz. Buradan, pervasızca işlenen insanlık suçlarına ortak edilmeye çalışılan medya kuruluşlarına sesleniyorum: Akılla, izanla, vicdanla, mantıkla, basın ahlakıyla hiçbir bağı olmayan bu aklama çabasından, kandan beslenen bu retorikten, bu zalim iddiadan, bu ahlaksız dayatmadan kurtulun.
Batı, üzerine titrediği güvenlik ve refah düzenini kökten sarsacak bir sınamadan geçtiğinin hâlâ farkında değil. Türkiye olarak, biz yaklaşan tehlikeyi görüyoruz ve 'Dost acı söyler' prensibiyle açık açık ifade ediyoruz: Birileri rahatsız olsa da hakkı ve hakikati haykırmaktan vazgeçmeyeceğiz. Ama bu anlayışla hem ikaz görevimizi hem de mazlumların yanında yer alma vazifemizi yerine getirmenin gayreti içindeyiz."