ERMAN ŞENTÜRK/HABER SERVİSİ- 18 Mart 2016 tarihinde AB ile imzalanan Geri Kabul Anlaşması kapsamında Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye yönelik mülteci iadesi devam ederken, İzmir’de Halkların Köprüsü Derneği sürecin ölümleri arttırdığını açıkladı. Dernek tarafından yapılan açıklamada insanlık için korkutan bilanço gündeme gelirken, Türkiye’deki mülteci sayısının 3,5 milyona dayandığı ve umut yolculuğu rotasının Ege’den Akdeniz’e kaydığı vurgulandı. İnsanlık dramının son bulması
İçin ayrıca 8 maddelik bir bildiri yayınlayan dernek, geçtiğimiz bir yılda 649 mültecinin denizlerde yaşamını yitirdiğini duyurdu.
İNSANLIK İÇİN UTANÇ TABLOSU
Geçen yıl 18 Mart’ında Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanarak yürürlüğe giren ve 4 Nisan’da mültecilerin Türkiye’ye iadesi ile uygulamaya konan Geri Kabul Anlaşması birinci yılını doldurdu. Uluslararası sözleşmelerle yer alan mültecilerin geri gönderme yasağını ihlal ederek uygulamaya konulan Geri Kabul Anlaşması’na tepki gösteren Halkların Köprüsü Derneği yaptığı basın açıklamasıyla anlaşmanın utanç verici olduğuna dikkat çekerek iptalini istedi ve AB’ye kritik çağrılarda bulundu.
DERNEK KORKUTAN RAKAMLARI AÇIKLADI
Halkların Köprüsü Derneği Başkan Yardımcısı Yıldırım Şahin, yaptığı açıklamada söz konusu anlaşmansın resmi insan kaçakçılığı anlamına geldiğini belirterek şunları kaydetti: “Anlaşmadan sonra Türkiye’den Yunanistan’a geçişler dramatik bir düşüş gösterdi ve yüzde 98 oranında azaldı. AB, bu anlaşmayı Ege Denizi’nde mülteci ölümlerinin azaldığı gerçeği ile de meşrulaştırmaya çalışıyor. Anlaşmadan bu yana Ege Denizi’nde yaklaşık 70 ölüm ve kayıp saptandı. 2015-2016 dönemimde bu rakam 1100 idi. Ancak, AB’nin Ege Denizi yolunu kapatması ile çok daha riskli ve ölümcül olan merkezi Akdeniz yolundaki mülteci geçişleri ve ölümleri arttı. Bu rotada ilk 3 ayda ölen 649 kişiden hiç kimse bahsetmiyor… Türkiye’nin sığınmacılar ve mülteciler için güvenli 3’üncü ülke olmadığı çok açıktır: Türkiye Avrupa dışından hiç kimseye mülteci statüsü vermemektedir. 3,5 milyon Suriyeli Türkiye’de geçici koruma altında, misafir statüsündeler. Diğer ülkelerden gelen yüz binlerce insanın durumu daha da kötüdür. Hiçbirinin mülteci başvurusu kabul edilmemektedir. Ayrıca Türkiye, iskan kanunlarına göre Türk soyu ve Türk kültüründen olmayan kişileri ülkeye yerleştirmede bulunmuyor. Avrupa’ya göçü AB sınırları dışında tutmak amaçlanmış, insan hakları ve AB değerleri ve hukuk göz ardı edilmiştir. Sayıları azalsa da halen Ege Denizi’nde geçişler ve ölümler sürüyor.”
TÜRKİYE’DEKİ MÜLTECİ SAYISI 4 MİLYONA YAKLAŞTI
Başkan Yardımcısı Şahin Türkiye’deki resmi mülteci sayısının 3,5 milyona dayandığını kaydederek, Bu anlamda dünyada en çok mülteci barındıran ülke konumunda olduğuna dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Avrupa Komisyonu’nu rakamlarına göre 1 yılda Yunanistan’dan geri gönderilen insan sayısı bin 487’dir. Türkiye’den AB ülkelerine ise sadece 3 bin 565 Suriyeli alınmıştır. Bunun toplam 72 bin kişilik hedefe kıyasla çok düşük bir rakam olduğu, anlaşmanın yürütülemediği ortadadır. Üstelik Türkiye’de 3,5 milyon Suriyeli olduğu gerçeği göz önüne alındığında anlaşmanın sorumluluk paylaşma gibi hiçbir niyetinin olmadığı gibi 72 bin kişi gibi küçük bir grubu bile Avrupa’ya kabul etmekte çok isteksiz olduğu açıktır. Kabaca Almanya, Fransa ve Hollanda dışında AB’nin mülteci kotalarını kabul eden ülke yoktur ve bu konuda AB, üye ülkelere bir baskı yapmamaktadır. Anlaşma bu yönüyle tamamen tıkanmış durumdadır. Öte yandan diğer büyük tıkanıklık Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanmaktadır. Bu anlaşmada Türkiye’ye gösterilen iki havucun biri, uzun zamandır rafa kaldırılmış olan Türkiye’nin AB üyelik görüşmelerini canlandırmaktı ve diğeri Türkiye’ye mülteciler için 3 milyar Euro vermekti. AB üyeliğinde yol kaydetmek şöyle dursun, trajik komik biçimde, şu anda Türkiye’nin gündemine, AB üyeliği başvurusundan vazgeçmek üzere referanduma gitme arzusu Cumhurbaşkanı tarafından sokulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize serbestisi konusu ise hiç konuşulmuyor artık. En çok gündemde olan mültecilerin kirli siyasi pazarlıklara ve tehditlere konu olmasıdır. Her gün ‘’Mültecileri göndeririz ha!’’ şeklindeki açıklamalar ile mülteci yaşamları alt üst olmaktadır. Bu anlaşma mültecilerin hakkını arama hakkını elinden aldı. En önemli ve vahşi sonucu budur. İnsan hakları ve varsa AB değerleri büyük bir erozyona uğradı. Mülteci meselesini AB sınırları dışında tutma politikası insan hakları temelli politikaları sildi. Bu anlaşma sadece Suriyeli mültecileri içermektedir ve diğer ülke menşeili mültecilerin durumunun daha da ağırlaşmasına yol açmıştır.
Sonuç olarak, bu anlaşma 1 yıl sonra, anlaşmanın imzalandığı gün kadar utanç vericidir.
Taraflar her geçen gün biraz daha insan haklarından uzaklaşmıştır. AB, mültecilerin Türkiye’deki durumuna sorumluğu paylaşmamak üzere gözlerini kapatmıştır.”
ÖLÜMLER BİTMİYOR, ROTA EGE’DEN AKDENİZ’E DÖNDÜ
Türkiye’de yaşayan milyonlarca mültecinin tam anlamıyla bir hayat dramıyla karşılaştığını vurgulayan Şahin, “Anlaşma Türkiye-AB ilişkilerini çok olumsuz etkilemiş eskisinden daha kötü hale getirmiştir.
Suriye’de kalıcı bir barış sağlanmamıştır. Suriye’den dışarıya göç sürmektedir. Türkiye Suriye sınırında geçişleri engellemeye 2016’da da devam etmiştir. 424 bin 641 kişi sınırda Suriye tarafında tutulmaktadır. Sınıra 911 km uzunluğunda duvar örülmekte ve duvarın bu yıl sonunda bitirilmesi planlanmaktadır. AB’nin sınırlarını militarize etme politikası Suriye ile komşu ülkelere de kötü örnek olarak bulaşmıştır. Türkiye-Suriye sınırdaki 18 geçiş noktasından sadece ikisi açıktır ve sadece ağır hasta Suriyeliler sağlık hizmeti için Türkiye’ye alınmaktadır. Türkiye’den Suriye’ye şimdiye kadar ciddi bir dönüş olmamıştır. 2016’da Cerablus’a dönen Suriyeli sayısı sadece 23 bin 926’dır. 4 milyon mülteciyle Türkiye yeryüzünde an çok mülteci barındıran ülke haline gelmiştir. Bu durum ülkenin iç siyasetini, ekonomisini, dış siyasetini her geçen gün olumsuz etkilemekte, kalıcı, sürdürülebilir bir çözüm geliştirilememekte, mülteciler bir siyasi koz olarak kullanılmaya devam edilmektedir. AB mültecilere hiçbir insani çözüm sunmamıştır. Sorun olduğu yerde durmaktadır. Sadece kısmen ve şimdilik AB sınırları dışındaymış gibi yapılmaktadır” diye konuştu.
DERNEKTEN 8 MADDELİK ÇAĞRI
Şahin son olarak dernek olarak hazırladıkları 8 maddelik talep listesini açıklayarak AB ve Türkiye hükümetine şu sözlerle seslendi: “Suriye’de emperyalist devletlerin vekalet savaşı son bulmalı ve kalıcı barış sağlanmalıdır. AB ve diğer uluslararası kurumlar, ABD, Avrupa devletleri benzeri ülkeler başta Suriye’de askeri aktivasyon gösteren devletler olmak üzere tüm devletler mülteci sorumluluğunu paylaşmalı ve mülteci kabul etmelidir. AB ülkelerinin göçmen ve mültecileri içerideki düşman olarak tanımlayan söylem ve politikalardan vazgeçmesi, son yıllarda artan biçimde Birliğin kültür, etnik köken ve din açısından farklı aidiyetleri dışlayan bir çeşit yeni-ırkçılık olarak işlev gören politikalara teslim olmaması gereklidir. AB’nin üye devletleri sözde yasadışı göçten korumak için yürüttüğü siyaset başarısızdır ve sadece göçmen ve mültecilerin yaşamlarını değil AB’nin geleceğini, üye devletlerin demokrasi ve insan hakları temelini de tehdit etmektedir. Mülteci ve göçmenler için sınırlar açılmalı ve güvenli geçiş sağlanmalıdır. Türkiye, Suriyelilere ve diğer ülkelerden gelmiş olan tüm mültecilere mülteci statüsü vermelidir. İsteyenlere vatandaşlık yolu açılmalıdır. Birlikte yaşam yani sosyal entegrasyon için vatandaşlık dışındaki kalıcı oturma izni gibi vatandaşlığa en yakın güvenli hukuki statüler sağlanmalıdır ve sosyal entegrasyon için diğer çalışmalar yani çalışma hayatı, aile birleştirmesi, eğitim, sağlık, barınma, ayrımcılıkla mücadele, kendi kimlik ve kültürünü koruyabilme, siyasete katılma hakkı gibi alanlarda ciddi çalışmalar yapılmalıdır. AB-Türkiye ilişkisi mülteciler üzerinden yürütülen kirli pazarlığın dışına çıkarılmalı açık ve şeffaf zeminlerde demokrasi ve insan hakları alanlarında ilerleme temelinde yürütülmelidir.”