Eğitim-İş Sendikası, Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun geri çekilmesi için ülke genelinde yapacağı ‘Öğretmene Saygı’ eylemlerine Burdur’dan sonra bugün İzmir’de devam etti. İzmir Konak’ta basın açıklaması yapan Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, şöyle konuştu:
“BUGÜN ÖĞRETMENLİK, CUMHURİYET TARİHİ BOYUNCA EŞİ GÖRÜLMEMİŞ BİR SALDIRI İLE KARŞI KARŞIYADIR”
“Bugün, mesleğimize topyekûn bir saldırı niteliği olan Öğretmenlik Meslek Kanunu’na karşı yoğun bir eylemlilik sürecimizin ikinci ayağı İzmir’deyiz. İlk başlangıcımız, sendikal anlamda tarihi önderimiz olan, ‘Öğretmen el açmaz, yalvarmaz, boyun eğmez’ diyen Fakir Baykurt’un kentindeydi. Bugünkü ‘öğretmene saygı’ şiarımızın, o günlerde de Fakir Baykurt’un dilinden döküldüğü gibi ‘Öğretmene hoyrat davranılmaz, öğretmene saygı duyulur’ demek için bütün Türkiye’de alanlardayız, alanlarda olmaya da devam edeceğiz.
Bugün öğretmenlik, Cumhuriyet tarihi boyunca eşi görülmemiş bir saldırı ile karşı karşıyadır. 20 yıldır içerisinde refahımızı aldılar, mesleki haklarımızı kırptılar. Yaşanabilir emeklilik hayalimizi bile çaldılar. Şimdi, çıkardıkları Öğretmenlik Meslek Kanunu ile itibarımızı almak istiyorlar. Bugün, ‘orada dur’ demek için; kanun çıkarırken Meclis’te iktidar vekillerinin yüzüne baka baka söylediğimiz ‘öğretmene parmak sallanmaz’ sözünü alanlarda çınlatmak için buradayız.
“BU, MESLEK KANUNU DEĞİLDİR. BU, MESLEĞİ BİTİRME KANUNUDUR”
‘Öğretmen horlanmaz, öğretmene saygı duyulur’ diyen Fakir Baykurt’un yoldaşları olarak, öğretmene saygı, öğretmene itibar için çıktığımız bu yolda, bizi hiçbir baskı, hiçbir tehdit geri çeviremez. Aynı kararlılık ve inançla bir de öğretmen sorumluluğu ile alanlarda ders vermeye devam edeceğiz. Hepinizin bildiği gibi, öğretmene danışılmadan adeta bir lütufmuş gibi sarayın arka odalarında, kuytu köşelerde yandaş sendika ve onların sözde temsilcileri ile görüşülerek yapılan, sınav başta olmak üzere beraberinde getirdiği angaryalarla mesleğimizin üzerine kabus gibi çöken sözde kanundan bahsediyoruz. Bu, meslek kanunu değildir. Bu, mesleği bitirme kanunudur. Öğretmenleri, zaten fakültelerinden mezun oldukları ve ellerindeki diploma ile uzmanı oldukları konuda yeniden sınava tabi tutmak, en basit tabiriyle ahlaksızlıktır. Bugün, diplomasını belgesi olarak gösterenlere, diploması olmadan kimse ahkam kesemez.
“YENİ UNVANLAR, SADECE ÖĞRETMENLER ARASINDA DEĞİL, VELİLERİMİZ VE ÇOCUKLARIMIZ ARASINDA DA BİR AYRIŞMAYA YOL AÇACAKTIR”
Bu kanun; sözleşmeli, ücretli, kadrolu diye ayrıştırılarak sömürülen öğretmenlerin yeni unvanlar ile bir kez daha ayrıştıracak, okullardaki huzur ortamını ve çalışma barışını bozacaktır. Yeni unvanlar, sadece öğretmenler arasında değil, velilerimiz ve çocuklarımız arasında da bir ayrışmaya yol açacaktır. AKP’nin, yandaş sendikanın torpili ile liyakatsizce atanan yöneticiler için yeni bir pazar haline dönüşecektir. Bu, meslek kanundan çok, bir teneffüs aralığında hazırlanabilecek, göstermelik 12 maddeden oluşan, yürürlük ve âtıl maddeleri geçtiğinizde 3-4 maddelik, öğretmeni kategorize eden sözde bir kanundur. Bugün Avukatlık Kanunu 200 maddeden oluşurken 12 maddelik bir eskiz, bir karalama metni öğretmenlerin önüne koymak, öğretmenlik mesleğine ve bu ülkenin geleceğine ihanettir, saygısızlıktır.
“RENCİDE EDİCİ SÖYLEMDE BULUNAN YÖNETİCİLER, EĞİTİME DAİR AĞIZLARINI AÇMAK İÇİN NE KADAR YETERSİZ OLDUKLARINI BİR KEZ DAHA GÖSTERMİŞLERDİR”
Cumhuriyet kavramlarını yerli yersiz kullanarak içini boşaltmayı yöntem olarak belirleyen iktidar, aynı taktik için bu kanunu da rezil etmiştir. Kanundaki kariyer başmaklarından birine ‘başöğretmen’ adının verilmesi, tartışılmaz bir hadsizlik. Bu ülkenin bir tane başöğretmeni olduğunu; bizlerin onun sıfatını paylaşmayı değil, onun bıraktığı mirası korumayı yegâne saydığımızı idrak edemeyen zihniyete küçük hesapların yansımasıdır ve buradan bir kez daha haykırıyoruz: bu ülkenin, Eğitim-İş’li öğretmenlerin, tüm aydınların bir tek başöğretmeni vardır; Mustafa Kemal Atatürk’tür. Oysa öğretmenlerin yeni unvanlara değil, insanlık onuruna yakışır bir ücrete çalışmaya, liyakatsizce atanan yöneticilerin mobbinglerinden ve keyfi soruşturmalarından kurtulmaya, anayasal bir hak olan güvenceli istihdama erişmeye, uydurulmuş kriterlere göre değil kıdeme göre ücret artışı almaya, öğrencilerini iktidarın sırtını sıvazladığı tarikatların elinden kurtarmaya ihtiyacı vardır. Öğretmenin eve boynu bükük, sınıfa düşünceli bir şekilde girmemeye ihtiyacı vardır. Üstelik, kanunun dayattığı ezbere dayalı sınava ‘yeterlilik’ adı verilmesi bile öğretmene üstten bakışın göstergesidir. ‘Öğretmen sınavdan korkuyor’ ya da ‘korkmayın, sınav kolay olacak’ gibi rencide edici söylemde bulunan yöneticiler, eğitime dair ağızlarını açmak için ne kadar yetersiz olduklarını bir kez daha göstermişlerdir.
Bize zorunlu kılınan videolarda, hayatında bir kez bile öğretmen odası görmemiş, öğretmen odasında ücretli öğretmenin gözlerinin içine bakmamış kişiler, bize üst perdeden akıl veremez. 20 yıldır şaibelerle gündemden düşmeyen, şaibelerin karışmadığı tek bir sınav yapamayan kurumlar, bizim yeterliliğimizi, liyakatimizi ölçemez. Sayın Bakan, bugün 1 milyona yaklaşan atanamayan arkadaşlarımız adına, her yıl 100 bin arkadaşımızı asgari ücretin altında ve devletin kurumlarında ‘ücretli öğretmen’ adı altında emeğini sömürdüğünüz öğretmenlerin adına ve bugün yoksulluk sınırları adı altında bir ücrete mahkum ettiğiniz geleceğin mimarları adına bir öğretmen olarak buradan haykırıyoruz. Yeterliliğiniz ‘sıfır’, o koltuktan derhal ayrılın.
“BU MÜCADELE SADECE ÖĞRETMENLERİN ONURU İÇİN DEĞİL, AYNI ZAMANDA EĞİTİM SİSTEMİMİZİN İYİCE İŞLEMEZ HALE GELMESİNE ENGEL OLMAK İÇİNDİR”
Buradan bütün meslektaşlarıma sesleniyorum: Sizin haklarınızı, size bu kanunu ve bu rencide edici sınav mekanizmasını reva gören Bakan’ın kulağına ‘sınavsız olmaz’ diye fısıldayıp, hemen sonra sınavı hazırlama yarışına giren, sizin alın terinizi gizli masalarda iktidarın memnuniyetine satan, yani Anadolu tabiriyle ‘kurtla avlanıp, kuzu ile avlayan’ sarı sendikalar savunamaz. Bilinsin ki kara bir bulut gibi mesleğimizin üzerinde beliren bu meslek kanununun soğuk gölgesi, milli eğitim sistemimizin üzerine düşmektedir. Bu mücadele, sadece öğretmenlerin onuru için değil, aynı zamanda eğitim sistemimizin iyice işlemez hale gelmesine engel olmak içindir. Öğretmenler, bugün ile yarın arasındaki en güçlü köprüdür. Bu köprüyü yıpratmak isteyenler, ülkenin yarınlarını katletmektedir. “
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Mehmet Balık ise şöyle konuştu:
“Eğitim-İş’imiz, mücadeleyi 17 yıl önce başlattı, devam ediyor. Sanmayın ki bu mücadele bugünün mücadelesi. Bizim mücadelemiz, Türkiye Cumhuriyeti mücadelesi, kuruluş mücadelesi, Atatürk’ün yolu mücadelesi ve mücadelemiz AKP iktidarı bitene kadar devam edecek. AKP iktidarından sonra da Cumhuriyet rejimini sağ salim yaşamak ve Cumhuriyet rejiminden faydalanmak için alanlarda olacağız. Eğitim-İş’in mücadelesi bitmedi, bitmeyecek, devam edecektir.”