Eğitim-Sen’in İzmir Gündoğdu Meydanı’nda “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES)” projesinin iptal edilmesi için 100 kuruluşla birlikte “Laik eğitim, laik yaşam, eşit yurttaşlık" sloganıyla yarın yapacağı miting öncesi basın açıklaması gerçekleştirildi.
Toplantının açılış konuşmasını Eğitim Sen İzmir 5’Nolu Şube Başkanı ve Miting Tertip Komitesi Başkanı Özcan Çetin yaptı.
“EĞİTİM SİSTEMİNİN DİNİ KURALLARA GÖRE BİÇİMLENDİRİLMEK İSTENMESİ KABUL EDİLEMEZ”
Başkan Çetin, şunları söyledi:
“Millî Eğitim Bakanlığı’nın öncelikli gündeminde,öğrencilerin okul masrafları ve beslenme sorunları değil, imam hatip okullarını evrensel alternatif bir model olarak bütün insanlığın hizmetine sunmak, ‘Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum’ (ÇEDES) projesi kapsamında okullarda ‘manevi danışman’ sıfatıyla imam ve vaiz görevlendirilmesi gibi politika ve uygulamalar bulunmaktadır. ÇEDES ile vaiz, imam hatip ve Kur’an kursu öğreticilerinin, ilahiyat fakültesi mezunlarının eğitim kurumu olan okullarda ‘manevi danışman’ olarak görev yapmalarının önü açılıyor. Eğitim sisteminde ve genel olarak toplumsal yaşamda iktidarın kendi dünya görüşüne ve yaşam tarzına uygun nesiller yetiştirme yönündeki uygulamaları tüm topluma yönelik fiili bir baskı ve dayatma haline gelmiş durumdadır. Bu konuda mesai saatlerinin okul ders planlarının Cuma namazı saatlerine göre düzenlenmek istenmesi, karma eğitim ilkesinin ihlal edilmesi ve benzeri girişimler, kısaca eğitim sisteminin dini kurallara göre biçimlendirilmek istenmesi kabul edilemez.”
“PARALEL BİR EĞİTİM SİSTEMİ KURULMAYA ÇALIŞILIYOR”
Çetin’in ardından konuşan Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul ise şunları ifade etti:
“Bir kaygı nedeniyle bugün buradayız. Aylardır çalışıyoruz ve yarın İzmir'de Gündoğdu Meydanı'nda büyük bir toplaşma, büyük bir toplumsal beden inşa etmeye çalışıyoruz. Çünkü ağır baskılar altındayız. Ve bu baskılar 14 Mayıs, 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin ardından giderek arttı. Eğitim alanı, Milli Eğitim Bakanlığı, artık dinci tarikat ve cemaatlere teslim edilmek amacıyla bir anlamda taşeronlaştırıldı. Yani paralel bir eğitim sistemi kurulmaya çalışılıyor. Eğitim alanını tariflerken ne güzel cümleler kurarız Eğitim alanı kamusaldır. Herkese açıktır. Eğitim alanı vergilerle finanse edilir. Ki özelleştirme giderek artmaya çalışıyor. Okullarımızın niteliği kayboldukça okullardaki öğrenciler özellikle emeğin orta katmanları özel okullara doğru yönlendiriliyor. Kamusal niteliğini yitiriyor eğitim alanı. Eğitim bilimsellikten uzaklaşıyor. Dogmaların bir alanı haline getirilebiliyor. Evrim kuramı uzunca bir zamandır ortadan kaldırıldı. 4+4+4 modeliyle eğitim alanı bilimsel niteliğini yitirerek çok küçük yaşta çocuklardan itibaren değerler eğitimi adıyla dinci değerler yani toplumsal her kesimin değerleri var. Eşitlik, özgürlük düşleri değerlerimiz değil mi? Adalet, demokrasi, bizim değerlerimiz değil mi? Bütün bunlar, bu çoklu değerlerin içerisinden kamusal eğitim anlayışı bütün bu değerlere saygıyı içerecek biçimde inşa edilmek durumunda. Bilimsellikten uzaklaşan, parası niteliği giderek ortadan kalkan ticarileştirilen ve aynı zamanda demokratik olmaktan uzaklaştırılmış bir eğitim alanıyla karşı karşıyayız.
“BUNUN ARKASINDA DİNCİ VAKIF VE DERNEKLER, ONLARLA İÇ İÇE GEÇMİŞ TARİKAT VE CEMAATLERİN OLDUĞUNU BİLİYORUZ”
Çevreme duyarlıyım. Hani biz ekolojiyi anlıyoruz tarihi ve kültürel varlıklarımızı, doğal varlıklarımızı korumak anlamına geliyoruz. Ama doğa yıkıma uğrarken, çevreme duyarlıyım diye başlıyorlar. Değerlerime sahip çıkıyorum diyorlar. Ama bunun arkasında kazıdığımız da o süslü, ışıltılı sevimli görüntüyü, bunun arkasında dinci vakıf ve dernekler onlarla iç içe geçmiş tarikat ve cemaatlerin olduğunu biliyoruz. 19 milyon çocuğumuzu hiçbir ayrım gözetmeden, hepsinin nitelikli, kamusal, bilimsel, laik, parasız bir eğitim, demokratik bir eğitim alabilmesinin koşulları ve olanakları adeta ortadan kaldırılmak üzere. Bu nedenle biz okullarımız eğitim emekçilerinin, öğretmenlerimizin idari, teknik, yardımcı personel, destek personelinin alanıdır. Bu alan düzenlenmiştir, kamu eliyle birtakım sorunları olsa da ama bu alana din görevlilerini, imam, vaiz, aynı zamanda manevi danışman altında görevlilerin okula girmesi, bu görevlilerin okulda çalışmalar yürütmesi, ne kadar kalacaklarını bilmiyoruz. Kaç saat kalacaklarını bilmiyoruz. Buradan öğretmenler eliyle ki iktidara yakın sendikadan kişiler seçilecek muhtemelen koordinatör öğretmen olarak. Koordinatör öğrenciler eliyle ki biz bunu Gülen cemaatinden hatırlıyoruz biliyorsunuz. Abiler, ablalar burada çalışma yürütülecek. Milli Eğitim Bakanı'nın dediği gibi okulun içinde başlayacak bu süreç okul dışı faaliyet diye kendisi tanımlıyor biliyorsunuz. Okul dışına çocuklarımız taşınacak. Belki bu yıl bir milyon, belki seneye iki milyon, bilemiyoruz. Dolayısıyla bu rakam giderek artabilir.
“TEHDİT ALTINDA OLDUĞUMUZU HİSSEDİYORUZ”
Ve tehdit altında olduğumuzu hissediyoruz. Çocuklarımızın üstün yararı birinci önceliğimizdir. Gerçekten çocuklarımızın eğitim hakkı birinci önceliğimizdir. Ve çocuklarımızı ve bizleri kuşkusuz bu süreç hepimizi etkileyecek. Çünkü eve gelen çocuktur diyorlardı ya; cemaatlerden gelen çocuğum geldi, tanıyamaz durumdaydım çocuklarımı. . Çocuklarımız etkileşerek kendi yollarını çizerler. Bizlere düşen görev okullardaki öğretmenlerimize düşen görev onların hayatlarında pencereler açmaktır. Yollar açmaktır. Gökyüzünü güneşi göstermektir onlara. Onlar kendi yollarını bulurlar. Özgürlükleri içerisinde. O yüzden bizim buradan çağrımız tüm eğitim emekçilerine, tüm velilerimize aynı zamanda kuşkusuz ve İzmirlilerimize çünkü burada başladı süreç. Buradaki tepkiyi eğer yeterli görmezlerse bu süreç tüm kentlere yayılacak. Ve başladı Adana'da başladı. Diğer kentlerimizde başladı. O yüzden burada dur deme görevi bize verildi. Biz diyeceğiz ki bu protokolü kaldır. Karma eğitim ilkesini ihlal etme. Bunları düşüneceğine, bunları aslında konuşmalar yürüteceğine bir öğün öğle yemeği çocuklarımıza bir buçuk litre günlük sağlıklı içme suyu ver ki geleceklerine yatırım olsun. O derslere, o nitelikli bir eğitim sisteminin içerisinde kendini var etsin, öğretmeni için ve çok daha nitelikli bir eğitime kavuşabilsin çocuklarımız.
“TÜM YURTTAŞLARIMIZI GÜNDOĞDU MEYDANI’NI DOLDURMAYA DAVET EDİYORUM”
Ben bu duygu ve düşüncelerle yarın tüm İzmirlileri ve tabi yakın kentlerdeki tüm yurttaşlarımızı Gündoğdu Meydanı'nı doldurmaya davet ediyorum arkadaşlarım. Orada var olacağız, tek tek sözlerimizi yan yana getireceğiz ve çok güçlü bir toplumsal beden oluşturacağız. Ve iktidara sesleneceğiz; bu protokolü geri çek. Önümüzde bir bütçe süreci var. Bu bütçe sürecinde başka hiçbir yerde harcanmamak üzere bir öğün, öğle yemeği ve bir buçuk litre suyu çocuklarımız için hazır diyeceğiz. 2024 yılına böyle başlamalıyız değerli arkadaşlarım. Çünkü yoksulluk ve sefalet inanılmaz biçimde hayatımızı etkiliyor.”