Erdoğan, Kanal 7’de dün akşam, “Gerçekten bu vatanın sevdasıyla yaşayan nice Kürt kardeşlerim var, Lazı, Çerkezi, Romanı, Abazası var, bunlar yerlidir, millidir. Milli olmak için illa Türk olmak gerekmiyor” dedi ve şöyle konuştu:
NE YERLİ NE MİLLİ OLAMAZ
“Polisi, askeri öldürenler bu ülkenin ne yerli ne milli evladı olamaz, onlar bu ülkenin düşmanıdır, katilidir. HDP onların desteğiyle ayakta kalmaya çalışıyor. Zulme rıza zulümdür. Burada bir zulüm, katliamlar var, bunlara destek verenler de ortağıdır. 15 yaşındaki Yasin Börü’yü, 12 yaşındaki bir evladımızı bu şekilde öldürenler yerli milli olabilir mi. Ölen de Kürt öldüren de, bunlar Kürtlüğün istismarını yapıyor. Benim Kürt kardeşlerim adına bunların bu ülkede yaptıkları bir şey yok, Kürt kardeşlerime kazandırdıkları bir şey de yok.
MERKEZDEN DAHA ÖZERKLER
Ne demek öz yönetim. Yerel yönetimlerde özerklik. Bir defa şu anda yerel yönetimler öyle özerk ki; kendi meclisinde kararını alabiliyor mu alabiliyor, istediği gibi planını yapabiliyor mu, yapabiliyor, yerel yönetimler merkezi yönetimden daha özerktir. Yatırımlarda bütçede çok daha rahatsınız, merkezi yönetimde bu kadar rahat karar alamazsın. Bunlarda o özerklik olduğu için iş makinalarıyla o hendekleri açıyor, mayınları döşüyorlar, tamamıyla terörü kullanıyorlar.
NE BAKAN GİREBİLİR NE VEKİL
(Cizre) Ne bakan girebilir ne milletvekili, oraya böyle bir giriş olduğu zaman ‘ben teröristim’ demektir. Burada güvenlik güçleriyle tedbirini almış, herkesin can güvenliğini sağlamakla bunlar mükelleftir, niye giriyorsun. Orada bir yasak varsa ne işin var, yasak kalktığında girersin. Teröristi gerçek vatandaştan ayırt etmek için sokağa çıkma yasağını getirdik ki; gerçek vatandaş huzur içinde olsun. Zaten vatandaş diyor ki; bizi bunlara bırakmayın diyor. Artık herkes bunlardan illallah demiş. Gereği neyse biz sonuna kadar yapacağız. Bu cumhurbaşkanlığı makamını onlar tarafından farklı yorumlara sevk ediyorsa, bilsinler ki cumhurbaşkanı bu kararlılığında devam edecektir.
YÖNETİMİN DE EKSİKLERİ OLABİLİR
Valilere bir talimat verildi, ama örgüt bu süreci istismar etti. Yönetimin de bazı eksikleri olmuş olabilir. (Örgüt) Kendilerine göre bir güç devşirdiler. Şimdi de kararlı bir şekilde üzerlerine gidiliyor. Çözüm süreci buzdolabındadır, ne zaman şartlar normale döner, o zaman hayata geçer.”
İstifa eden bakanlara: Çok çok çirkin ithamlar
Erdoğan, Geçici Seçim Hükümetinden istifa eden HDP’li iki bakanla ilgili olarak da şu ifadeleri kullandı:
“Öncelikle bu zatların malum bakan olması, hükümet kurma görevini en fazla milletvekiline sahip olan AK Parti’nin genel başkanı Davutoğlu’na vermiştim. Gerek ana muhalefet gerek diğer muhalefet partileriyle görüşme yaptı. Hükümet kurulamayınca malum 45 günlük süre sebebiyle 5 gün kala görevi iade etti. 5 günlük süre içerisinde ikinci bir hükümet kurma görevini vermedim. Yaklaşım tarzları zaten belli. Anlaşamadıklarına göre yeni bir süreci başlatmak zaman kaybı olacağı için bu adımı attım. Parlamentodaki temsile göre hükümet kurma görevini verdiğim Başbakan, o partilere de onların milletvekillerine, burası önemli, genel başkanından, yöneticilerinden izin alma diye bir şey yok, parlamentoda olanlara Başbakan teklif götürür. Olumlu veya olumsuz cevap verirler. AK Partili 11 milletvekili, Sayın Türkeş, iki HDP’li milletvekili, iki bağımsız. Bugün aldığımız haber manidardır. İstifa edebilirler. Kalmaya mecbur değiller. Suçlamaları, bunlar çok çok ağır ithamlar, çirkin ithamlar. Öncelikle bu tür ifadeleri Başbakan'a kullanmadılar, Bakanlar Kurulu’nda kullanmadılar. Bunların önüne metin nereden geldi. Kalkıp sarayı, Cumhurbaşkanlığı makamını lekelemeye çalışıyorlar. Çirkin alışkanlıkları devam edip gidiyor. Burada çok çok çirkin ifadeler var.
ADAY OLURSAN ÖLDÜRÜLECEKSİN
Bir defa çözüm sürecini başlatan benim, mensubu oldukları parti değil, yıkan onlardır. Arkasındaki Terör örgütü ile birlikte ayakta kalmaya çalışıyorlar. Arkalarında terör örgütü olmasa zaten buraya da gelemezler. Ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde olaylar yaşıyoruz. Mayınlama kimler tarafından yapılıyor. Bütün hendekler kazılıyor. Bunlar HDP’li belediyeler tarafından kazılıyor. İş makineleri onlara ait. Esnafa tehdit var, halka tehdit var. Esnaftan belli haraçlar toplanıyor. ‘Şu kadar para göndereceksin’ diyorlar. Gönderemeyeceğim dersen o zaman yargılanacaksın diyorlar. Kendilerine göre mahkemeler kuruyorlar. Daha da kötü, ola ki AK Parti’den aday olduğun anda bilesin ki sen öldürüleceksin. Yeni bu, bundan önce de bunlar yaşandı. Benim aziz milletimin bunları bilmesi ve dersi vermesi lazım. Savaş konsepti diyor. Bunlardır ellerinde silahla dolanan. Bunlardır evlerinde silahla yakalanan. Bunların evlerinden çıkıyor. Bunlar kendi partilerini bile yapacakları işin koordinasyon merkezi olarak kullanıyorlar. Bunlar ne zavallı insan ya.
PARTİMLE GÖNÜL BAĞIM VAR, GELENLERLE GÖRÜŞÜRÜM
“Tabi ki kurucu genel başkanı olduğum AK Partiyle benim şu anda herhangi bir hukuki bağım yok. Sadece olsa olsa gönül bağım olur. Herhalde o gönül bağımı koparmamı da kimse beklemesin. Bunu da mı saklayayım. Yalan bir haleti ruhiye içinde mi olayım. Bundan sonraki süreçte de bunu sürdüreceğim, Partimin yetkilileri genel başkanından bakan ve milletvekilleri zaman zaman ziyaretime gelir, benimle görüşmelerinden doğal ne olabilir. Görüşmüyorlar diyebilir miyim. Bir partili olmaktan koptum, resmi partili değilim ama dünya, Türkiye siyaseti içinde cumhurbaşkanı olarak bir yerimiz var, bunu da koruyacağız. Partimden yetkililer de bana gelebilir, diğer partilerden de gelenler oluyor, istişare ederiz, kapım her partiliye açık. Ama bazıları Beştepe’ye gidilmez, burası kaçaktır falan deyip gelmediler, sonra gidebiliriz diye laflar da söylendi, biz gelene kapımızı kapatmadık, kim olursa olsun açık tuttuk. Ama cumhurbaşkanı listeleri yapıyor diye bir anlayış doğru bir anlayış değil, bu AK Parti’nin başındaki genel başkan ve ekibine haksızlık, hakaret olur.
7 HAZİRAN’DAKİ GİBİ MEYDANLARA ÇIKMAYACAĞIM
7 Haziran öncesinde devlete ait toplu açılış törenleriydi katıldığım, bu süreçte o tür pek açılış paketleri yok, çok az sayıda var ama özel sektörden bazı davetler geliyor, yatırımlarının açılışını yapmam için. Sinop’taki nükleer santralle ilgili Japonya’ya seyahatimin olma durumu var, ayrıca Avrupa’da bir nişan meselesi var, bir ödül verecekler, Brüksel’de ona katılacağım, Strazburg, ardından Almanya’da kapalı salon toplantısı, bunun dışında 7 Haziran programları gibi bir program olmayacak.
DAVUTOĞLU İLE BAZEN YORUM FARKIMIZ VAR
(Başbakanın performansını nasıl bulduğu sorusu üzerine) 13 ayın 5 ayı sıkıntılı geçti, bir de 7 Haziran öncesi söz konusu, bütün bunlara rağmen bir gayretle, koşturmacayla emek sergileniyor. Temennimiz 1 Kasım’daki kırılma noktası aşılabilirse o zaman çok daha farklı bir süreç olacaktır. Hep tek başına iktidar olduk, onun sağlamış olduğu heyecan, coşku, güç birliği yaparak tek ses, söylem birliği içinde çalışmaları yürüttük, onun için 1 Kasım’ı önemsiyorum. Bizim Davutoğlu ile ilişkilerimizde bir sıkıntı zaten söz konusu değil, bazen olayları yorumlamada farklılıklar olabilir, genelde hamdolsun iyi giden bir süreç var. 1 Kasım kırılma noktasıdır, eğer istikrar, güven, huzur, yerli ve milli bir yapı istiyorsak milletçe vereceğimiz oyun neyi belirleyeceğini çok iyi düşünmemiz lazım. İnanıyorum ki benim halkım kararını daha farklı vermelidir, çok iyi düşünmelidir, terör örgütünü arkasına almak suretiyle siyaset yapmak isteyenlere benim halkım meydanı bırakmayacaktır. Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır, buna bakılıp buna göre adım atılmalıdır.”
Doğan Grubu'nu hedef aldı
“(Sizin iktidarınızda özgürlük daha geriye mi gitti') Buna ancak ben gülerim. Özgürlüğün bu kadar istismar edildiği bir dönem olmamıştır. Tek parti döneminde, yazılı medya, kitaplar nasıl toplatılırdı, şimdi şahsım başta olmak üzere aileme her türlü hakareti yapıyorlar, bu hakaretler karşısında sineme çekecek değilim, yargı yoluyla hesabının sorulmasını hukuk içinde istiyorum, başka başvuracağım bir yol yok. Diktatör diyorlar, diktatörün olduğu bir ülkede bu tür yayınlar yapılabilir mi, adamı yazdırmazlar, adam o ülkede barınamaz. Bizim ülkemizde ise istedikleri gibi cirit atıp ailemizin her türlü haremine giriyorlar, yapmadıkları hakaret kalmıyor, bir de utanmadan sıkılmadan bu kadar baskı olmadı diyorlar. 15 yıl önce ülkeyi medya patronları yönetirdi, hükümet kurup yıkarlardı, eli cebinde başbakanlarla konuşanları görmedik mi, ben kendisiyle görüştüm, biz dedi öyle dönemler oldu hükümet getirdik hükümet götürdük, bizzat söyledi, sayın Demirel, Özal, Tansu Hanım için bu tür şeyleri söyledi. Ben de Conrad Oteli’ndeki görüşmede, ‘Kusura bakma ben doğma büyüme Kasımpaşalıyım, hak bildiğim şeyden taviz vermem’ dedim. Şu ana kadar devleti isteğiniz gibi yönettiniz, hakkınız olanı alırsınız olmayanı da hiçbir zaman alamayacaksınız, bunu bilesiniz... Birçok yerlerde bu tür şeyleri yapmak istediler ama alamadılar, bundan dolayı da şurada terörle ilgili mücadele verilirken devletin yanında yer almıyorlar, maalesef bölücü örgütü arkasına alanlarla birlikte hareket ediyorlar, bu kadar açık net, gazeteleri de televizyonları da böyle çalışıyor. Paralel yapı da aynı şekilde, bölücü terör örgütünü arkasına alan bir siyasi partiyle nasıl içli dışlı olduklarını görmemek için kör olmak gerekir. Can tende olduğu sürece bu mücadeleyi sürdüreceğim. Bu ülkeye en üst şekilde zararlı olan örgüttür.”