CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bir dizi ziyaret için dün geldiği Gaziantep’te bugün, merkez ilçe Şahinbey'de esnafı ziyaret etti. Kılıçdaroğlu’nu, Gaziler Caddesi'nde toplanan yurttaşlar karşıladılar.
“ANTEP DEYİNCE BAKLAVA AKLA GELİYOR”
Esnafın sorunlarını dinleyen Kılıçdaroğlu, ziyaret ettiği tatlıcıya kaç yıldır bu işi yaptığını sordu. Esnaf, “Doğuştan. Baba mesleği” yanıtını verdi. Kılıçdaroğlu da esnafa, “Zaten Antep deyince baklava akla geliyor” dedi. Esnaf, “Halimize şükretmekten başka elden bir şey gelmiyor. Hamdolsun diyoruz. İşler Allah’ın izniyle inşallah daha iyi olur. Antep’e sık sık bekliyoruz sizleri” derken Kılıçdaroğlu da “İnşallah daha iyi olur” karşılığını verdi. Ardından esnaf, “Tatlıcı dükkanına girip de tatlı yemeden olmaz” diyerek Kılıçdaroğlu’na tatlı ikram etti. Esnaf, daha sonra Kılıçdaroğlu’na bir tepsi baklava hediye etti.
“SAYIN CUMHURBAŞKANI'M, HOŞ GELDİNİZ”
Bir ayakkabıcı, Kılıçdaroğlu’nu, “Sayın Cumhurbaşkanı'm, hoş geldiniz” diye karşıladı. Esnaf, “Bunu yürekten söylüyorum. Sizin cumhurbaşkanı olmanızı çok istiyorum” dedi. Kılıçdaroğlu da esnafa teşekkür etti.
“KALBİMİZ SİZİN CUMHURBAŞKANI OLMANIZDAN YANA”
Ekonomiden dert yanan ayakkabıcı, “Ekonominin altında eziliyoruz. Kira üçgeni, market üçgeni, vergiler üçgeninde gidip geliyoruz. Bayağı dipteyiz” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, “İnşallah düzelecek” diye karşılık verdi. Esnaf da “Kalbimiz sizin cumhurbaşkanı olmanızdan yana. Buna yürekten inanıyorum ve istiyorum. Çünkü yakışan sizsiniz” dedi.
“ÇAY, KAHVE ISMARLAYACAĞIM SANA”
Daha sonra bir gözlükçüye giren Kılıçdaroğlu, hangi tarz gözlüklerin tercih edildiğini sordu. Bir çalışan kemiksiz, çerçevesiz gözlerin yetişkin yurttaşlar tarafından tercih edildiğini söylerken diğer çalışan, “Siz de gençsiniz Sayın Genel Başkan’ım” dedi. Kılıçdaroğlu da kendisine genç diyen esnafa, “Teşekkür ederim, çay, kahve ısmarlayacağım sana” diye karşılık verdi.
“HERKESİN HUZUR İÇİNDE İŞİNİ YAPTIĞI BİR TÜRKİYE. EN BÜYÜK ÖZLEMİMİZ O”
Kılıçdaroğlu’na, girdiği bir lokantada esnaf, yiyecek içecek ikram etmek istedi. Kılıçdaroğlu, teşekkür ederek, “Bir gün sade vatandaş olarak gelirsem eğer yemek yer, çay içeriz. Sizin mutfağınız zengin zaten, biliyorum. Ben değil, dünya biliyor” dedi. Esnaf, işlerin sıkıntılı olduğunu söylerken Kılıçdaroğlu, “İnşallah düzelecek. Herkesin huzur içinde işini yaptığı bir Türkiye. En büyük özlemimiz o. Sizin kazanmanız lazım. Orta direksiniz. Devletin direği aslında sizsiniz. Esnaf” diye konuştu.
“KIZINIZI DA SELAM. GÖZLERİNDEN ÖPÜYORUM”
Bir başka ayakkabıcı, alım gücünün zayıfladığından dert yandı. Giyim mağazası işleten başka esnaf, Kılıçdaroğlu ile eşini telefonda görüntülü görüştürdü. Kılıçdaroğlu, esnafın eşine, “Nasılsınız, iyi misiniz? Kızınızı da selam. Gözlerinden öpüyorum” dedi.
KILIÇDAROĞLU: SAMANDAĞ’DAN BAŞLAYARAK MERSİN’E KADAR OLAN AKDENİZ HAVZASINI...
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bir dizi ziyarette bulunmak için dün Gaziantep'e geldi. Gaziantep’teki programına dün ‘Güneydoğu Hemşeri Buluşması’ ile başlayan Kılıçdaroğlu, bugün sabah Gaziantep Ticaret Odası'nı ziyaret etti.
Gaziantep Ticaret Odası Başkanı Mehmet Tuncay Yıldırım ve Yönetim Kurulu üyeleri, Kılıçdaroğlu'nu oda binasının önünde karşıladı. Ziyarette Kılıçdaroğlu'na, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç, CHP Genel Başkan Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak ve CHP'li milletvekilleri eşlik etti.
Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“BİRİNCİ YÜZYILDAKİ EKSİKLİKLERİMİZİ TAMAMLAYIP İKİNCİ YÜZYILA DAHA GÜÇLÜ GİTMEZSEK SINIFTA KALIRIZ”
“Biz, yüzüncü yıldan söz etmiyoruz, ikinci yüzyıldan söz ediyoruz. Yüzyıl bitti. Dolayısıyla bizim için ikinci yüzyıla nasıl gireceğiz, ikinci yüzyıldaki hedeflerimiz ne olmalı? İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamemiz var ve ikinci yüzyıla ciddi ve güzel hedefler koymak zorundayız. Eğer ikinci yüzyıla ciddi ve güzel hedefler koymazsanız, yani teknoloji devrimini kaçırırsanız kusura bakmayın, hiçbirimiz bir şey yapamayız. İnsanoğlu, tekerliği 1 milyon yılda keşfetti. Şimdi, her saniyede birden fazla buluş var. Osmanlı’nın batışı, sanayi devrimini kaçırmasındandır. Şimdi teknoloji devrimini kaçırma lüksümüz yok. Benim Amerika’ya gidişim, dünyanın teknolojide bir numaralı üniversitesi olan MIT’e gidişim, İngiltere’ye gidişim, yine İngiltere’de teknoloji konusunda büyük başarılar sağlayan üniversitedeki hocalarla görüşmem, yapay zeka konusunda çalışan hocalarla görüşmem… Acaba bunları Türkiye’yi nasıl getirebiliriz, Türkiye bu konuda üniversiteleri nasıl daha başarılı kılabilir; bunun mücadelesini veriyoruz. Biz, birinci yüzyıldaki eksikliklerimizi tamamlayıp ikinci yüzyıla çok daha güçlü gitmek istiyoruz. Eğer bunu yapmazsak sınıfta kalırız.
“BİR FELAKETİN İÇİNE TÜRKİYE SOKULMUŞ VAZİYETTE VE BURADAN TÜRKİYE’NİN ÇIKMASI LAZIM”
20’nci yüzyılın en temel noktası, -insanlar, ülkeler ve devletler açısından- petroldü. Petrol nerede, kim petrole ulaşacak? Bizim sınırlarımız da petrolün olmadığı sınırlardır dikkat ederseniz. Hemen burnumuzun dibinde, öbür tarafta petrol var. Peki 21’inci yüzyılın ürünü nedir? Çip. Çip üreten ülke, artık dünyada söz sahibidir. Avrupa Birliği’nin (AB) temel tartışma konusu bu. Amerika, en son 400 milyar dolarlık yatırım yapma kararı aldı. Biz neredeyiz? Siyasetçi nerede? Haberi yok bile dünyadan. Hep birbirimizle kavga ediyoruz. Bir gelecek perspektifi çizemiyoruz. Nereye gideceğiz? 21’inci yüzyılın ekonomi kavramı, bilgi ekonomisidir, yani bilgiye dayalı ekonomi. Bitti, o kadar. Kaba güç bitti. Beyaz yakalılar da bitecek bir süre sonra. Mavi yakalılar zaten aşama aşama sona eriyor. Dolayısıyla artık, bilgiye dayalı bir ekonomi süreci içerisine Türkiye’nin girmesi lazım. Üniversitelerin bilgi üretmesi lazım. Bir arkadaşımız sordu, şu kadar mezun veriyoruz diye. Veriyoruz da bunların kaçı gerçek anlamda üniversite mezunu? Türkiye’de 200’ü aşkın galiba, sayısını bilemiyorum, üniversite var. Bu 200 üniversiteden kaçı, gerçek anlamda üniversite? Kadavra görmeyen tıp fakültesi mezunu, nasıl doktorluk yapabilir? Bir felaketin içine Türkiye sokulmuş vaziyette ve buradan Türkiye’nin çıkması lazım. El birliğiyle ve demokratik yöntemlerle çıkması lazım. Demokratik yöntemlerle. Bu yöntemler uygulanırsa Türkiye geride bıraktıklarımızı yakalama kapasitesine sahip. Bizim en değerli insanlarımız yurt dışına gitti. Yüksek yetenek inşası diye bir kavram var. Bizim siyaset grubunun henüz daha duymadığı, bilmediği bir kavram. Bir toplumu ileriye taşıyan, o toplumun yüzde 2’si, yüzde 1,5’tir. Bunlar, yüksek yetenekli insanlar, yani çok zeki insanlar. Bakın, İngiltere’ye gittiğimizde, üniversitedeki hocayla konuşuyorum, teknoloji üniversitesi, ‘Biz iki şeye bakarız’ dedi. ‘Bir; dünyada en zeki insanlar kim, biz onlara nasıl getireceğiz İngiltere’ye. İki; onun yarattığı teknolojiyi hayata geçirmek için finansörü nerede buluruz.’
“DEMOKRASİSİ GELİŞMEMİŞ HİÇBİR ÜLKE BÜYÜMEMİŞTİR”
Çocuklarımız yurt dışına gidiyor. Tipik örneği vardır. İki vatandaşımız var, Türkiye kökenli, iki Alman vatandaşı, Covid-19 aşısını buldular. Alman ekonomisine katkısı ne oldu? 140 milyar dolar. İki kişi. Koca Gaziantep’in ihracatı ne kadar? 10,5 milyar dolar. İki kişi, 140 milyar dolar. İngiltere, dünyanın en önemli 20 üniversitesini saymış, ‘Bu üniversitelerden mezun olanlara ben doğrudan vatandaşlık vereceğim’ diyor. Biz ne yapıyoruz? 400 bin dolara daire alırsan sana vatandaşlık veriyoruz. Aradaki farka bakar mısınız? Bu karamsar bir tablo, ben bunun farkındayım. Ama bunu aşma kapasitemiz var, biz bunu aşabiliriz. Türkiye’ye yeni bir yol haritası çizebiliriz. İkinci yüzyıla çok farklı başlayabiliriz. Bir şey daha çok önemli. Demokrasisi gelişmemiş hiçbir ülke büyümemiştir. Demokrasinin gelişmesi ne demektir? Düşünce özgürlüğünün önündeki bütün engellerin kaldırılması demektir. Farklı düşünmenin ne kadar değerli olduğunu kabul etmemiz lazım. Farklı düşündü diye insanları suçlayamazsınız. Farklı düşündü diye insanları üniversiteden atamazsınız. Akıl, akıldan üstündür.
En yeteneksiz insanları getirdik, üniversiteye rektör yaptık. Boğaziçi Üniversitesi hem Türkiye hem dünya açısından son derece saygın bir üniversiteydi. O üniversitede profesörlük yapamayacak kişiyi getirdik, rektör yaptık. Olmaz, olmaz. Yanlıştır bunlar. Buradan Türkiye’nin çıkması lazım. Hep beraber çıkaracağız. Göreceksiniz.
Önünüzü görmek istiyorsunuz. Doğru. Ticaret erbabı, sanayi erbabı, önünü görmek ister. Yatırım yapacak da 5 gün sonra ne olacak, 10 gün sonra ne olacak. Bu ülkede Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kapatıldı. Siz, her biriniz saygın iş insanlarısınız. Plan yaparsanız, program yaparsınız, yatırım yaparsınız.
“SOYGUN DÜZENİ İLE KARŞI KARŞIYASINIZ”
İktidar olduğumuzda ilk yapacağımız iş, durum ve hasar tespit komisyonu kurmak. Altı lider buna karar verdi. Bilmiyoruz Türkiye ile ilgili rakamları. 15-20 gün içinde diyeceğiz ki hükümetin önüne durum ve hasar tespit komisyonu gelecek, önümüze rakamları koyacak. Bileceğiz yani. Köprüler için ne ödeyeceğiz, yükümlülüğümüz ne? Kamu-özel iş birliği için ne ödeyeceğiz, yükümlülüğümüz ne? Soygun düzeni ile karşı karşıyasınız hepiniz, ben onu söyleyeyim. Bir soygun düzeni ile karşı karşıyasınız. Uçak inmeyen, kalkmayan havalimanları yapıldı, tık yok ya ülkede. Dünya bizimle alay ediyor, biz de kendi kendimize övünüyoruz. Olmaz. Yeni bir evreye Türkiye girmek zorunda. Yeni bir sürecin içine Türkiye girmek zorunda. Yeni bir sürecin içine girmezseniz olmaz, değerli arkadaşlarım. Yürüyemez bu işler. Bakın, yakında iş insanları da Türkiye’yi terk edecek. Herkes Romanya’ya, Bulgaristan’a gidiyor. Büyük yatırımlar oralara gitmeye başladı. ‘AB ile sorunumuz yok’ diyor. Bunları aşmak zorundayız.
Güneş enerji sistemleri, yani GES… Ya Allah’ın güneşi bedava kardeşim. Allah’ı güneşi bedava ya. Petrol alıyorsun dolar, kömür alıyorsun dolar, akaryakıt alıyorsun dolar. Bunlar Türkiye’de yok mu? Yok. E güneş? Niye güneş enerji sistemlerini desteklemiyorsunuz? Neden önündeki bütün engelleri kaldırmıyorsunuz? Şanlıurfa’ya gittim. Elektrik dolayısıyla çiftçiler büyük bir borç içerisinde, ödeyemiyorlar. Dedim, ‘Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı bize verin, en geç 2 yıl içinde biz, Şanlıurfa’daki bütün çiftçilere elektriği vereceğiz.’
2,5 milyon dekar taşlı arazi var; ekilmeyen, biçilmeyen bir arazi var. Yapabilirsiniz bunu. Türkiye, 10 yıl içerisinde enerji ihraç eden ülke konumuna gelebilir. 10 yıl içerisinde. Fakat, doğal gaz lobisi, kömür lobisi izin vermiyor. Ne demek izin vermiyor ya? Siz, ülke için mi çalışacaksanız, 1-2 kişi için mi çalışacaksınız?
“İKİNCİ YÜZYILDA HATA YAPMA LÜKSÜMÜZ YOK”
Eğitim sistemimiz tamamen felç, onu söyleyeyim. Böyle bir eğitim sistemi olmaz zaten. Okula başlayan bir çocuk, ne kadar nitelikli soru sorar ve merak duygusu ne kadar gelişirse o eğitim o kadar başarılıdır. Merak duygusu ve soru sorma yeteneği. Bunların ikisinin olmadığı ve ezbere dayanan bir eğitim, eğitim değildir.
Bütün organize sanayi bölgelerinde (OSB) teknoloji liseleri kuracağız. Teknoloji liselerinin yönetimini OSB yönetimi ile Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ortak yapacak. Donanımını OSB yapacak. Avukat, mühendis çok fazla; daha birçok sorun çıkacak. Asgari ücretin yarısıyla iş arayan avukatlar göreceksiniz. Nerede boş bir bina gördülerse hukuk fakültesi yaptılar, profesörü olmayan hukuk fakültesi. Kabahat kimde? Çocuklarda değil. Anneler babalar ne umutlarla gönderdiler? O çocuklar ne umutlarla başladılar hukuk fakültesine? Şimdi bir avukat arkadaş anlattı burada, çok sayıda genç avukat bürosunu kapatmış. Ne yapsın? Eğitimin de planı olması lazım. Kaç mühendise ihtiyacımız var, kaç veterinere ihtiyacımız var; kaç avukat, kaç akademisyene ihtiyacımız var, kaç doktora ihtiyacımız var? Bütün bunların planlanması lazım. Ama dediğim gibi, Devlet Planlama’yı kapattılar, herkes başına buyruk. Rekabette bile kural vardır. Gelişmiş ülkeler, aynı sokakta yan yana iki berbere izin vermezler. İki berbere bile izin vermezler. ‘Sen burada berberlik yapıyorsun, senin kazanman lazım. Öbür berber, sen şuraya gideceksin, senin de kazanman lazım.’ Çünkü kaybetmenin milli gelirde düşme yarattığını biliyor eli oğlu. Biz serbest bırakıyoruz her şeyi, bu olmaz. Bunun kalkması lazım.
İkinci yüzyılda hata yapma lüksümüz yok. Geçmişin hatalarını bir tarafa bırakalım. Niye ben helalleşelim dedim? Artık kavgadan bıktık. Artık Türkiye’yi düşünmeliyiz, evlatlarımızı düşünmeliyiz. Gencecik, fidan gibi evlatlarımız asıldı. Biri sağdan, biri soldan asıldı. Artık bunları bırakmalıyız, geçmişten ders çıkartıp geleceğe bakmalıyız ve yeni bir gelecek inşa etmeliyiz.
“STRATEJİ VE PLANLAMA TEŞKİLATINI YENİDEN KURACAĞIZ”
Strateji ve Planlama Teşkilatı’nı yeniden kuracağız, hasar tespit komisyonu oluşturacağız. Çiftçilerin ve esnafın ciddi sıkıntıları var, kısa vade içerisinde faizlerini hemen sileceğiz ve onlara yeni bir ufuk açacağız. Enerji politikaları… Güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi üzerine inşa edeceğiz. Çok sayıda enerji elde edebileceğimiz pek çok alanlar var. Kısa, orta ve uzun vadede teknolojiye yoğunlaşacağız ve üniversitelerin bilgi üretmesini sağlayacağız. Bilgi üretmeyen bir üniversitenin, teknoloji üretme şansı yoktur. Bütün bunların hepsini yapmak mümkün, bütün bunların hepsini hayata geçirmek mümkün. Yurt dışından en nitelikli hocalarımızı yeniden üniversiteye getirmemiz lazım. Dünyanın her tarafındaki en zeki çocukları Türkiye’ye getirmemiz lazım. Onları üniversiteye hoca yapmamız lazım, onların yeni buluşlara imza atmalarını sağlamamız lazım.
“KADIN SAYISI ORANSAL OLARAK EN YÜKSEK OLAN PARTİ HDP”
Kadınların statüsü… Maalesef hem iş dünyasında hem de siyaset dünyasında yeni yeni var olmaya başladılar. Onların önündeki engellerin kaldırılması ve onlara yeni bazı alanların açılması, pozitif ayrımcılık yapılması lazım. Biz, kadınların siyasette yer alması için kanun teklifi verdik TBMM’ye, yüzde 50 cinsiyet kotası olsun diye. Fakat reddedildi, kabul edilmedi. Parti olarak bizim yüzde 35 olarak kotamız var. Biz bunu uyguluyoruz yönetimlerimizde ama milletvekilliğinde bunu uygulayamıyoruz. Çünkü Siyasi Partiler Yasası buna izin vermiyor. Hem yerel yönetimlerde hem parlamentoda kadın sayısının fazla olmasını isterim. Kadın sayısı oransal olarak en yüksek olan parti HDP. Bu gerçeğin de altını özellikle çizmek isterim. Siyasi Partiler Yasası’nın değişmesi lazım. Siyasi Partiler Yasası, 12 Eylül askerlerinin çıkardığı bir yasa. Türkiye’nin bu hale gelmesinin temek nedeni de o. O yasanın değişmesi ve demokratikleşmesi lazım.
“ÇOCUĞUN OYUN İÇİNDE MATEMATİĞİ ÖĞRENMESİ LAZIM, SAYILARI ÖĞRENMESİ LAZIM”
Özel okullarda sıkıntı var, biliyoruz. Hem hocalar açısından sıkıntılar var; öğrenciler, veliler açısından sıkıntılar var. Ama özel okulların büyük bir kısmı kapanma tehlikesi ile karşı karşıya. O da başka bir felaket. Orta kesim çocuklarını özel okullara veriyor, ama onlarda maalesef artan fiyatlar karşısında çocuklarını alıp kamu okullarına veriyorlar. Kamu okullarına güven duyulmuyor. Çünkü iyi bir eğitim sistemi yok. Yazılım sektöründe Hindistan, dünyanın en önemli ülkelerinden birisidir. Biz, bir ekip gönderdik. Hindistan neden yazılımda bu kadar önemli? Gelen rapor çok enteresandı. Okul öncesi eğitimde çocuklara oyun içinde matematiği öğretiyorlar ve çocuk mukayese yeteneğine kavuşuyor. Ve ondan sonra yazılım sektöründe bir patlama yaşanıyor. Bizde maalesef okul öncesi eğitim son derece zayıf. Kreşlerin olması lazım. Çocuğun sosyalleşmesi lazım. Çocuğun oyun içinde matematiği öğrenmesi lazım, sayıları öğrenmesi lazım. Bunların yapılması gerekiyor.
“CUMHURBAŞKANI, DEVLETİN SİGORTASIDIR”
TBMM’de çoğunluğu sağlayabilirsek anayasa değişikliğini gerçekleştirebiliriz. Ben eminim, kazandıktan sonra, AKP de buna ‘evet’ diyecektir, eğer demokrasiyi savunduğunu iddia ediyorsa. Yoksa biz, parlamentoda çoğunlukla bunu yapabiliriz. Bir kişinin iradesine devlet teslim edilemez, yoktur böyle bir şey. Siyasi partiler ile devlet ayrı kavramlardır. Devlet bakidir, siyasi partiler ise devleti 5 yıl yönetmek üzere halkın verdiği rıza ile devleti yönetir. Devletin kuralları vardır. Devlet, adalet ile yönetilir. Devlette liyakat vardır. Liyakat olmadan devlet olmaz. Liyakatin çöktüğü sistemde devlet çöker. Kurumları yeniden inşa etmemiz lazım ve hepimiz bu konuda kararlıyız. Yeni bir inşa sürecini başlatmak lazım ve devlet ondan sonra çalışabilsin, önünü görebilsin, ona göre yatırım yapabilsin.
Anayasa’da yetkiler var. O yetkilerin bu şekliyle kullanılması, bir ülkeyi felakete götürür. Biz, kral istemiyoruz. ‘Kralı değiştirelim, yerine yeni bir kral getirelim.’ Öyle bir şey yok. Biz, gerçek anlamda Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem olsun, cumhurbaşkanı olsun… Cumhurbaşkanı, devletin sigortasıdır. Nasıl sigorta gevşediği zaman elektrikler sönerse birisi gelir sigortayı değiştirdiğinde elektrik yanar. Dolayısıyla devletin sigortasıdır. Uyuşmazlık halinde başvurulan kaynaktır. Çağırır herkesi ‘Niye kavga ediyorsunuz, barışın’ diyecek kişidir. Dolayısıyla bu pozisyonda olması lazım. Her şeye müdahale eden değil, ülkenin çıkarlarını savunan bir pozisyonda olması lazım.
“SAMANDAĞ’DAN BAŞLAYARAK MERSİN’E KADAR OLAN AKDENİZ HAVZASINI, ORTA DOĞU’NUN VE AKDENİZ’İN EN BÜYÜK ÜRETİM ÜSSÜ HALİNE GETİRMEYİ PLANLIYORUZ”
Son 10 yılda milli gelirde düşme oldu. 12 bin dolardan 8 bin dolara düştü. Şimdi 12 bin dolar hedefi veriyorlar. Bizim düşündüğümüz çalışma hayata geçerse biz, 10 yıl içinde Türkiye’de kişi başına geliri 25 bin dolara çıkarmaya hedefliyoruz. Şöyle bir projemiz var; Samandağ’dan başlayarak Mersin’e kadar olan Akdeniz havzasını, Orta Doğu’nun ve Akdeniz’in en büyük üretim üssü haline getirmeyi planlıyoruz. Ayrıca, dünyanın en büyük lojistik merkezlerinden birisi haline getirmeyi istiyoruz. Anadolu’dan herhangi bir fabrika, ürününü deniz yolu ile ihraç etmek istiyorsa demir yoluyla taşımak kaydıyla bütün ürünlerini, bütün yol masraflarını kamu olarak biz karşılayacağız. Böylece fabrikanın Gaziantep’te, Yozgat’ta olmasının hiçbir önemi olmayacak. Fabrika burada Mersin Limanı’ndan veya İskenderun Limanı’ndan demir yolu ile malını ihraç etmek istiyorsa nakliye masrafı kamu tarafından karşılanacak. Eğer projeyi hayata geçirirsek 2 milyon, İstanbul nüfusu azalacak ve o bölgeye büyük nüfus akını olacak. Biz, bunu düşünüyoruz ve yapacağız.
Yine aynı şekilde, Doğu Akdeniz’de karbon yataklarının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasını da sağlayacağız. Dün ABD ve İngiltere, Yeni Zelanda ve Avusturya büyükelçileri ile görüştüm. Bir önceki gün AB büyükelçileri ile görüştüm. Büyükelçilere de bunu anlattım. Eğer bu projeyi hayata geçirirsek Türkiye, Avrupa’nın en güçlü ülkelerinden birisi olacak ve bölgede istikrarı sağlamış olacağız. Türkiye istikrarı sağlayacak. Türkiye istikrarı sağlamazsa Avrupa Birliği’nin de istikrarı olmaz. Türkiye’nin jeopolitik konumu bu istikrarı sağlamaya çok elverişli bir ülkedir diye ifade ettim.
“ORTA DOĞU HALKLARI İLE BİZİM KADER BİRLİĞİMİZ VAR”
Suriye konusunda dört aşamalı bir planımız var. Bir; oturacağız ve büyükelçilikleri karşılıklı açacağız. İki; buradaki Suriyelilerin geldikleri bölgedeki yolu, okulu, kreşi, hastanesi, evi; hepsini yapacağız. Avrupa Birliği fonları ile bizim müteahhitler yapacak. Üç; buradan gidecek olan Suriyelilere tekrar saldırı olmaması için onların can ve mal güvenliğini sağlanması lazım. BM ve Türkiye’nin bu konuda garantör ülke olarak ortaya çıkması lazım. Esad yönetiminin de bunu tanıması lazım. Dört; Gaziantepli iş insanları olur, çok sayıda fabrikalar var; fabrikalarını açsınlar, istihdam yaratsınlar, bol miktarda gelir elde etsinler, onlara özel vergi ayrıcalıkları tanıyacağız. Böylece Suriye ile kavga etmeden… Suriyeliler zaten bizim akrabamız, Iraklılar da bizim akrabamız. Orta Doğu halkları ile bizim kader birliğimiz var, tarihte de kader birliğimiz var. Kürtler, Araplar, Ezidiler burada da var. Niye kavga ediyoruz? Bölgedeki bütün sorunların çözüm adresi Türkiye olarak görülmeli. O zaman göreceksiniz Türkiye, bölgesinde mükemmel bir ülke olacak. Sizler çalışacaksınız, üreteceksiniz, ihracat yapacaksınız. Onlar ne yapacak? Onlar da gelir düzeyi yükselince hafta sonları gelip bizim lokantalarda yemek yiyecekler, otellerimiz de yatacaklar, düğünlerini burada yapacaklar. Suriye ile kavga çıkmadan önce hafta sonları Hatay’da otellerde yer yoktu. Suriyeliler düğünlerini orada yaparlardı. İranlılar geliyor Van’a, Van’da otellerde yer yoktu. Hafta sonu tıklım tıklım dolu. Kavga bize ne fayda sağladı? Kavga, bizim gelirimizin düşmesine yol açtı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk çok büyük adam… Yurtta barış, dünyada barış.”