İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Yargıtay'ın bozma kararının ardından görülen Ergenekon davasında 235 sanık hakkında savcı, cuma günü mütalaasını açıkladı. Mütalaada, aralarında Cumhuriyet Gazetesi'ne el bombası atılması ve Danıştay saldırısı sanıklarının da bulunduğu toplam 32 sanık hakkında ceza talep edildi. Ceza talep edilen Danıştay saldırısı sanıklarından Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım'ın da aralarında olduğu 4 sanık hakkında ise 'Anayasa'yı ihlal' suçundan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası talep edildi. 199 sanığın ise tüm suçlardan beraatine veya açılan davaların zaman aşımı ve ölüm nedeniyle düşürülmesine karar verilmesi, diğer 4 sanık hakkında da bazı suçlardan düşme ve beraat talep edildi.
235 sanık hakkındaki 648 sayfalık mütalaada, "Ergenekon Silahlı Terör Örgütü'nün varlığının kesin ve inandırıcı deliller ile kanıtlanamadığı, bu nedenle de varlığı kanıtlanamayan örgütün liderliği, üyeliği ve örgüt adına suç işlenmesinin de söz konusu edilemeyeceği anlaşılmıştır. Bu haliyle dava kapsamında kovuşturmaya konu edilen, 'Ergenekon' adlı bir terör örgütünün varlığı ispat edilememiştir' kanaati oluşmuştur" denildi.
'BUNLARA SEBEP OLANLAR HİÇ Mİ YARGILANMAYACAK''
Dava kapsamında 'Ergnekon'un kasası' olduğu iddia edilen ve tutuklu bulunduğu cezaevinde yakalandığı kanser sonucu hayatını kaybeden Kuddusi Okkır'ın eşi Sabriye Okkır, Savcının mütalaasından sonra DHA muhabirine açıklamalarda bulundu. Adaletin geç kaldığını savunan Okkır, şunları söyledi:
"Acı bir tebessüm oluşuyor, ister istemez ama Ergenekon terör örgütünün olmadığını biz zaten biliyorduk. Bu artık ayyuka çıktı ki savcılar böyle bir karar vermeyi düşünmüşler. Bu davanın asıl bir savcısı vardı. Delil toplamadan bu kadar insanı yargılamaya çalıştılar. Davanın savcısı ise sonradan kandırıldığını söyledi. Biz o zaman böyle bir örgütün olmadığını söyledik. Bu kadar insan boşuna manevi işkence çekti. Buna ben de dahil. Bugünler yaşanmamalıydı. İnsanlara bu kadar mesnetsiz suçlamalar atıldı. Bunlar çok ayıptı. Nasıl bu duruma gelebildi? Halkımız seyirci kaldı. Ben hala akıl sır erdirmiş değilim. Evet, ben eşimi kaybettim. Tutuklandı, hastalandı ve tedavi ettirilmediği için hayatını kaybetti. Eşimi kaybedeli 10 yıl oldu, dava 11'inci yılında çökmüş. Geç gelen adalet adalet midi? Bu davaya sebep olanlar hiç mi ortaya çıkmayaca? Bunlara sebep olanlar hiç mi yargılanmayaca? Adalet karşısında hiç mi hesap vermeyecekle? O vicdanlar nasıl temizlenecek '"
'SUÇLULAR YARGILANMADIKTAN SONRA DAVA ÇÖKSE NE OLUR''
Her zaman başları dik olarak eşlerinin arkasında durduklarını belirten Okkır, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Çünkü onlar asla öyle bir şey yapmaz. Bu ülkenin suyunu içen, ekmeğini yiyen kimse böyle bir şey yapmaz. Hatta düşmanlarımız bile yapmaz. Bu kadar sorumsuz, bu kadar duyarsız neden bu hale geldi? Ben ülkemde huzur içinde yaşamak istiyorum. Herkes endişe duyuyor. Mutlu değil insanlar. Bugün benim başıma gelenin, yarın kimsenin başına gelmeyeceğinin garantisi yok. Ama benim başıma geldiğinde neden herkes seyirci kaldı' Seyirci kalmamalıydılar. İnsanlar demokrasinin kendilerine verdiği hakları kullansınlar. Soru sormasını bilsinler. Bunun tek sorumlusu bunu yapanlar değil. Hakim ve savcıların suçu var. Basının suçu var. Basın taraflı davranamaz. Böyle bir hakkı yok. Bugün böyle bir hakkı kendinde nasıl buluyo? Hakim ve savcıların nasıl bir vicdanı va? O cübbeyi giyiyorsanız, Allah'ın huzuruna çıkmış gibi oluyorsunuz. Yemin ediyorsunuz, oraya çıkıyorsunuz ve maşa oluyorsunuz. Bugün hangimizin adalete güveni var' Tek dileğim adil bir düzen gelsin. Suçlular adalet önünde yargılansın. Ben kendi ülkemde mutlu, huzurlu yaşamak istiyorum. Suçlular yargılanmadıktan sonra dava çökse ne olu? Bu davanın, örgütün olmadığını biz zaten biliyorduk. Herkes biliyordu. Eşimin ölümünden sonra Türkiye Barolar Birliği bir kitap çıkardı. Eşime uygulanan hak ihlalleri kitap oldu. Biz bu kadar mağdur olduk."
Sabriye Okkır, son olarak eşi Kuddusi Okkır'ın cezaevinde yazdığı şu şiiri okudu:
"Bir gün gelecek 1 yıl kalacak
Bir gün gelecek 1 ay kalacak
Bir gün gelecek 1 gün kalacak
Bir gün gelecek geceler sözünü tutacak
Bir gün gelecek sabah olacak
Güneşi hep o köşede aramayacağım
Yosunlu duvarlarla dost olmayacağım
Kıskanmıştım beton duvarları ve onun dostu demir parmaklıkları
Bir daha sizi hiç anmayacağım
Vefasız değilim dostlara
Unutmuş olsalar da vefayı
Dört bir yan duvar, yalnızlık dolu
Yalnızlık öğretti susmayı ve düşüncelere sevgi katmayı" (DHA)