İYİ Parti Sözcüsü ve Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu, partisinin Başkanlık Divanı toplantısının ardından düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi. Zorlu, özetle şunları söyledi:
“Bugün Başkanlık Divanı toplantımızda dış politikadaki önemli başlıkları, özellikle sınır ötesi harekâtları ve Filistin-İsrail hattındaki çatışmaları ele aldık.
Bildiğiniz üzere 25 Ekim 2017 tarihi partimiz ve siyaset tarihimiz için çok önemli bir gün. Bundan altı yıl önce başlayan ‘cesurlar hareketi’, 6. yılını dolduruyor. Bu vesileyle İYİ Partimizin 6. kuruluş yıl dönümü programı 21 Ekim 2023 Cumartesi günü Ankara Ulus Atatürk Spor Salonunda, saat 11.00’de gerçekleştirilecektir. Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in Demokratik Millî Yükseliş Beyannamemizi aziz Türk milletinin takdirine sunacağı buluşmamıza tüm vatandaşlarımız davetlidir. Geride kalan altı yıl içerisinde her türlü engellemelere ve imkânsızlıklara rağmen ortaya koyduğumuz mücadele, milletimizin bizden beklediği hür ve müstakil siyaset anlayışımızdaki kararlılık ile geleceğe taşınacaktır.
Öte yandan Filistin’de Hamas ve İsrail arasında iki gündür devam eden çatışmaları kaygıyla izliyoruz. Ortadoğu’yu, uzun sürebilecek kanlı bir çatışmanın ve krizin içerisine sokacak gelişmelerle karşı karşıyayız. Zira tarafların itidal çağrılarına cevap vermemesi durumunda ortaya çıkacak kaos, sadece iki tarafı değil, bölgesel istikrasızlığı da tetikleyecektir.
“BİR ÇATIŞMA SAHASININ OLUŞMASI BÖLGEDE AĞIR SONUÇLARA NEDEN OLABİLECEKTİR”
İYİ Parti olarak bu çatışmanın Ortadoğu'da, başta Suriye olmak üzere başka ülkelerdeki yeni çatışma dalgalarını etkilemesinden endişe ediyoruz. Zira Irak, Suriye ve Lübnan'ı da içine alabilecek bir çatışma sahasının oluşması bölgede ağır sonuçlara neden olabilecektir.
Biz dış politikayı milli bir mesele olarak görüyoruz. Milli meselelerde doğru bulduğumuz politikalardan desteğimizi de esirgemeyiz. Fakat bölgemiz bir ateş çemberi haline gelmişken Suriye, Irak, İsrail-Filistin meseleleri Türkiye’yi direkt ilgilendiriyor iken, siyasi iktidarın muhalefet partilerini ama bilhassa Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bilgilendirmemesini yadırgıyoruz. Siyasi iktidarın acilen dış siyasette alacağı tavır ile ilgili bizleri bilgilendirmelerini demokratik Türk Devlet geleneğinin gereği olarak talep ediyoruz.
Bu nedenle Türkiye'nin konuyu çok boyutlu değerlendirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla son çatışmaların nasıl başladığı, sebepleri, sivillere yönelik saldırıların boyutları ve olayların arkasında var ise 3. ülkelerin etkisi dikkatle izlenmeli ve irdelenmelidir.
“SİVİLLER SAVAŞIN TARAFI DEĞİLDİR VE HERHANGİ BİR PAZARLIĞA KONU EDİLMEMELİDİR”
Belirtmek isteriz ki Türkiye’yi içerisine çekecek bir kriz senaryosuyla karşı karşıya kalmamak için son derece dengeli ve proaktif bir şekilde hareket etmek gerekmektedir. Türkiye’nin bölgesel düzeyde uyguladığı politikalar yeniden gözden geçirilmeli ve gerek saha gerçekleri ile gerekse ülkemizin güvenlik kaygılarıyla örtüşen politikalar üretilmelidir. Elbette bizim de başından bu yana hassasiyet duyduğumuz Filistin halkının varlık mücadelesi ne kadar haklı ise sivillerin çatışmalardan ve şiddetten korunması bir o kadar vazgeçilmezdir. Siviller savaşın tarafı değildir ve herhangi bir pazarlığa konu edilmemelidir.
“BARIŞ ORTAMININ TESİSİ İÇİN BÖLGEDEKİ ÜLKELERİN İKİLİ VE ÇOK YÖNLÜ MÜZAKEREYE ODAKLANMASI GEREKLİDİR”
Bize göre Kudüs’ün statüsü ve Birleşmiş Milletler kararlarının uygulanması bakımından taraflar mutlaka masada olmalıdır. Çatışma durumunun devam etmesinin ise Filistin'de kalıcı bir barışın tesis edilmesine fayda sağlaması mümkün değildir. Çatışma durumu bir an önce sona erdirilmelidir.
Güçlünün hukukunun değil, hukukun gücünün hâkim olduğu bir çözümü hep birlikte yüksek sesle konuşma zamanıdır. Bu kapsamda çatışmaların ve sivillere yönelik saldırıların son bulması, Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olacağı iki devletli adil ve sürdürülebilir bir barış ortamının tesisi için bölgedeki ülkelerin ikili ve çok yönlü müzakereye odaklanması gereklidir.
Bu kaotik gelişmeler yaşanırken Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta PKK-YPG terör örgütüne karşı yürüttüğü operasyonlar devam etmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri ve kahraman Mehmetçiğimizin yanındayız. Ancak bununla ilişkili bir hususta kamuoyumuzun bir konuda dikkatini çekmek istiyoruz. Son bir haftadır Suriye’de İdlib sahasında Rusya’nın havadan ve rejim güçlerinin de karadan yoğun saldırılarının olduğu ve sınırlarımıza yönelik bir göç hareketliliği tetikleyebileceği gözlenmektedir. Bu sürecin güvenlik birimlerimizce ve önleyici bir anlayışla irdelenmesi oldukça hayatidir. Zira gelinen noktada hudut güvenliğinin sağlanması konusu bugün millî güvenliğimiz açısında bir tercih değil zorunluluktur. Milyonlarca kaçak göçmenin hudutlarımızı geçerek ülkeye yayılması terör örgütleriyle verdiğimiz mücadelenin kesintisiz ve çok yönlü icrası bakımından da kritik bir öneme haizdir. Biz bu konuları partiler üstü bir mesele olarak görüyoruz ve uyarılarımızı yapıyoruz. Milletimiz adına siyasi iktidardan da bu yaklaşımı bekliyoruz.
Ne yazık ki bugün milletimizin geçim ve gelecek kaygısı giderek artmaktadır. Siyasi iktidar ekonomiyi öyle bir çıkmaza soktu ki hemen her kesim bu girdabın içine sürükleniyor. Bu umutsuzluğun pençesinde özellikle milyonlarca emeklimizin haklı feryadı duyulmak istenmiyor. “Memura zam gelirken emekliye gelmemesi olacak şey değil.” Bu sözleri hatırlıyor musunuz? Evet sayın Erdoğan memur zammının açıklanmasının ardından kendisi de aynı bizim gibi şaşırmıştı. Buradan tekrar hatırlatalım. Sayın Erdoğan, memura da emekliye de zammı siz yapıyorsunuz… Ama insanların çalışma hayatı sonrası hak ettiği insanca yaşama hakkını bilerek ve isteyerek görmezden geliniyor.
“VERDİKLERİ ZAM, ZAM DEĞİL; NE VERDİKLERİ SÖZ, SÖZ DEĞİL”
Bu hafta, diğer hafta, Ekim ayı derken şimdi de topu yıl sonuna attılar. Peki, neden yıl sonuna? Bakın Nisan ayında seyyanen zam ile en düşük emekli maaşını 7 bin 500 TL düzeyine getirmişlerdi. Sonra Temmuz ayında yaptıkları zam ile en düşük emekli maaşı yine 7 bin 500 TL’yi geçemedi. Oysa Nisan ayında açlık sınırı 10 bin 135 TL iken, 13 bin 334 TL’ye yükseldi. Yani emeklinin cebindeki parayla sadece karnını doyurmak için harcayacağı bütçede son beş ayda yüzde 30’luk bir artış yaşanmış. Aynı şekilde enflasyon da geçen 5 aylık süreçte yüzde 29,7 yani yaklaşık yüzde 30 artmış. Öyle anlaşılıyor ki yıl sonuna gelindiğinde de halkın gerçekleriyle değil, yaklaşan seçimin zoruyla lütfediyormuş gibi davranacaklar. Anlayacağınız ne verdikleri zam zam değil; ne verdikleri söz söz değil.
Tüm bu gerçeklik ortadayken sayın Erdoğan ‘Son 21 yıldır enflasyona ezdirmediğimiz işçi, memur ve emeklilerimize inşallah önümüzdeki dönemde yeni müjdeler vermeye devam edeceğiz’ diye bir cümle kurdu. Gerçekten pes doğrusu…Hayat pahalılığı vatandaşımızın üzerinden asfalt silindiri gibi geçiyor, hâlâ ‘ezdirmeyeceğiz’ diyorlar.
“GÜYA ENFLASYONU YÜKSELTMEMEK İÇİN DE BUNUN ACISINI ÇİFTÇİDEN ÇIKARIYORSUNUZ.”
Geçtiğimiz hafta içerisinde Tarım Bakanlığı şeker pancarı fiyatlarını açıkladı. Bakanlığın açıkladığı rakamlara göre; 2023 yılı şeker pancarı alım fiyatı ton başına bin 855 Türk lirası. Söz konusu fiyata kota tamamlama primi de dâhil. Geçtiğimiz yıl bu rakam neydi biliyor musunuz? Ton başına bin 400 Türk lirası. Ne kadar zam gelmiş? Yaklaşık yüzde 28. Peki bu dönemde çiftçinin tohum maliyeti ve mazotuna ne kadar zam gelmiş? Yaklaşık yüzde 45. Siz bu rakamlarla nasıl oluyor da üretimi destekliyorsunuz? Lafa gelince üreticiye 21 yılda şöyle yaptık böyle yaptık diye övünüyorsunuz. Neden nakliye ücretlerine yeterli desteği vermiyorsunuz? Aslında burada pancara verdiğiniz fiyatla mısır, fasulye gibi diğer ürünlerin fiyat dengesini de bozuyorsunuz. Üretimi bu denli zahmetli olan pancar üreticisinin emeklerini heba ediyor. Güya enflasyonu yükseltmemek için de bunun acısını çiftçiden çıkarıyorsunuz.
“1934 YILINA KADAR 4 ŞEKER FABRİKASI KURULMUŞ, 1956’DA BU SAYI 15’E ÇIKMIŞ VE CUMHURİYET TARİHİ BOYUNCA DEVLETE AİT 33 ŞEKER FABRİKASI KURULMUŞTUR. BUGÜN BU SAYI 15’E GERİLEMİŞTİR”
Fiyatlar açıklandıktan sonra özellikle Afyonkarahisar ve Çorum illerimizdeki çiftçi vatandaşlarımızdan yoğun şikâyetler alıyoruz. Maalesef mevcut iktidar üretim yerine rant ekonomisini öncelemektedir. Üstelik ülkemizin en değerli kuruluşlarını peyderpey sanki büyük iş başarmışçasına satarak bununla da övünüyorlar.
Kurutuluş mücadelesinin ardından 1934 yılına kadar 4 şeker fabrikası kurulmuş, 1956’da bu sayı 15’e çıkmış ve Cumhuriyet tarihi boyunca devlete ait 33 şeker fabrikası kurulmuştur. Bugün bu sayı 15’e gerilemiştir. İlginçtir ki Türkiye’de şeker pancarının en çok üretildiği illerin başında Konya, Eskişehir ve Yozgat gelirken satılan fabrikaların olduğu iller arasında Yozgat ve Konya da var. Anlayacağınız bugün zarar ettiği gerekçesiyle satılan Cumhuriyet değeri bu fabrikalar, liyakatten uzak kadrolar sayesinde bir bir elimizden çıkmaya devam ediyor.”
Zorlu, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
İYİ Parti Ankara İl Başkanı Faruk Köylüoğlu’nun istifası sonrası, ‘AKP’yi bitirmek için gösterdiğimiz çabayı şimdi de CHP ve Yavaş’a kaybettirmek için sergilememiz isteniyor” açıklamasının hatırlatılması üzerine şunları söyledi:
“Bir siyasi parti için esas olan o partinin tüzel kişiliği ve yetkili organlarının kararlarıdır. Bu durum, bu mekanizma kişilerin üzerindedir. Biz hür ve müstakil olarak bu seçimlerde yarışma kararımızı, Genel İdare Kurulu’nda, partimizin en yüksek organında aldık. Bu karara itiraz eden bazı arkadaşlarımız oldu. 5 kişilerdi, biz bunları açıkladık da. Ancak onlar görevlerine devam ediyorlar. Partimizin bu ortak kararının arkasında duracaklarını da beyan ettiler. Çünkü mücadele demek, bu demek. Cesurlar hareketinin attığı bu tohumun, geleceğe yönelik netice vermesini sağlayacak nihai duruş budur. Bu bakımdan Sayın Köylüoğlu’nun istifası bizi açımızdan yerinde ve doğru bir karar olmuştur. Zira ortak kararımızın, siyasi partimizin geleceğe yönelik bu kritik kararının hep birlikte inanarak sürdürülmesi, partimizin geleceği için hayatidir.”
“GEÇMİŞ VE GELECEĞİ BİR ARADA DEĞERLENDİREREK ÜLKEMİZİN MENFAATLERİNİ ESAS ALIYORUZ”
Zorlu, Irak ve Suriye'ye asker gönderme tezkeresinin süresinin 2 yıl daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin TBMM Başkanlığı'na sunulmasına ilişkin soruya şöyle yanıt verdi:
“Biz milli meselelerde, özellikle terör söz konusu olduğunda bu konuyu partiler üstü görüyoruz. Geçmiş ve geleceği bir arada değerlendirerek ülkemizin menfaatlerini esas alıyoruz. Biz daha önce de zaman zaman tezkerelere olumlu oylar verdik. Bahsettiğiniz son tezkereler, TBMM’ye gelse de gruplara sevk edilmedi. Bu konu bize intikal ettiğinde yetkili kurullarımız değerlendirmelerini yaparlar ve kamuoyuna görüşümüzü açıklarız.”