Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak ve Suriye’deki görev süresinin iki yıl süre ile uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, TBMM Genel Kurulu’nda oyçokluğu ile kabul edildi. AK Parti, MHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve DEVA Partisi milletvekilleri, tezkereye “evet”, CHP ve Yeşil Sol Parti “Hayır” oyu verdi.
TBMM Genel Kurulu’nda CHP’nin “Ülkemizde yabancı asker postalları istemiyoruz” diye karşı çıktığı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye ve Irak’taki görev süresini 2 yıl daha uzatan tezkere AK Parti, MHP, İYİ Parti, Saadet Partisi milletvekillerinin oyları ile kabul edildi. Tezkereye CHP ve Yeşil Sol Parti “Hayır” oyu verdi.
“SEBEP OLANLAR SİZLERSİNİZ”
Tezkereye ilişkin konuşan Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Kaya, Büyük Ortadoğu Projesi’nden bahsederek, ABD’nin Ortadoğu’ya müdahale ettiğini söyledi. Kaya, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Suriye, Cumhuriyet tarihinin en büyük güvenlik meselesidir. Suriye’nin bugün bu noktaya gelme sebebi bu iktidarın Suriye meselesinde gösterdiği tutarsızlıktır. Suriye meselesinde 3 ayrı dönemde, birinci dönemde ABD ile işbirliği, ikinci dönemde kafa karışıklığı, üçüncü dönemde Soçi ve Astanalarla beraber ne yaptığını tam olarak bilemeyen iktidarın devamı vardır. Bugün Suriye artık Suriye olmaktan çıktıysa müsebbibi sizsiniz. ABD 10 bin kilometreden çıkıp, bugün Suriye’de bize komşu olduysa sizin yanlış uygulamalarınız neticesindedir. Ortaokul kitaplarında bile Rusya’nın sıcak denizlere inmek gibi bir hedefi var, bize öğretildiyse, bugün Rusya hiç olmadığı kadar Suriye’de güçlüyse buna sebep olanlar sizlersiniz.”
İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu tezkereye “Evet” oyu vereceklerini açıkladı ve şunları söyledi:
"Emperyalist güçlerin stratejik planları ve operasyonları Orta Doğu'da yaşanan jeopolitik gelişmeler ve iktidarın öngörüden yoksun politikaları sonucunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti bin 289 kilometrelik güney sınır hattında önemli milli güvenlik riskleriyle bizleri karşı karşıya bırakmıştır. Türk milletinin varlığının ve birliğinin ilanihaye muhafaza edilmesi, vatandaşlarımızın huzur ve güven içinde yaşaması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bin 289 kilometrelik güney hattının tamamındaki tüm terör unsurlarını yok etmesine bağlıdır. Dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gerek Irak'ın gerekse Suriye'nin kuzeyinde gerçekleştirdiği askeri operasyonlar meşrudur, mecburidir ve vazgeçilmezdir. Uyguladığınız yanlış politikaların kötü sonuçlarını şanlı Türk Silahlı Kuvvetleri, Mehmetçik'in gücüyle sahada telafi etmek mecburiyetinde kalmıştır.
'Türk askeri Suriye'den derhal çıksın, Fırat'ın doğusundan da çekilsin' demek 'bayrağımızı indirip o bölgeyi PKK ve YPG'ye teslim edelim' demektir. Bu durum bu kadar açık ve net bir şekilde ortadayken Suriye'nin kuzeyinde ağır silahlarla donatılmış yüz bin kişilik bir terör ordusu mevcutken Suriye'de bir terör tehdidi yokmuş gibi hareket etmek ve büyük fedakarlıklarla Mehmetçiğimizin canı ve kanıyla teröristlerden temizlediğimiz bölgelerden geri çekilelim demek büyük bir gaflettir, büyük bir delalettir ve büyük bir hıyanettir. Suriye'nin kuzeyinde merkezi otorite yeniden ve tamamen tesis edilinceye kadar Türk Silahlı Kuvvetleri bölgede varlığını sürdürecek ve milli güvenliğimizi tehdit eden unsurlarla son neferine kadar temizlenecektir. Bu gerekçeyle biz İYİ Parti olarak Irak-Suriye tezkeresine dün olduğu gibi bugün de 'evet' oyu vereceğiz.”
“YAŞAM HEDEF ALINIYOR”
Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Hakkı Saruhan Oluç tezkereye “Hayır” oyu vereceklerini açıklayarak, gerekçesini şöyle anlattı:
“İki yıl önce olduğu gibi bir kez daha Irak- Suriye tezkeresini tartışıyoruz ama bugün tartıştığımız orta doğu konjonktürü geçmiş yıllardan çok farklı. Çünkü bugün Filistin ve İsrail topraklarında binlerce insanın öldüğü bir savaş ve işgal politikası sürüyor. Çünkü gelişmeler, bu savaşın ve şiddetin büyümesi ve tırmanması ihtimalini içinde barındırıyor. Çünkü, bu durum savaşın Ortadoğuda yayılması ve adeta bir tür üçüncü dünya savaşı provasına dönüşmesi ihtimalini büyütüyor. Ateşin ateşle söndürmenin mümkün olmadığını ve Ortadoğu halklarının yaşamını hedef aldığını gördüğümüz günler yaşıyoruz.
Halkların yüzlerce yıl bir arada ve barışçıl yaşama deneyimine sahip olduğu bu coğrafyada huzuru tesis etmenin en doğru yolunun demokratik ve barışçı çözümü esas almak olduğunu düşünüyoruz. Orta doğuda şiddetin, ölümün değil ve bir arada barışçı demokratik yaşamanın tarafındayız. O nedenle Irak-Suriye tezkeresine hayır oyu vereceğimizi belirtmek istiyorum.
Sorunların değil çözümlerin tarafı olmak gerekiyor. Bunun için bir kez daha tekrarlıyoruz. Suriye, Arabı, Kürdü, Türkmeni’yle Suriye halklarınındır. Öncelikle bu halkların iradesini hiçe sayan her girişim yanlıştır. Yıkım yerine inşa politikalarına ihtiyaç vardır. Barış ve müzakere tek geçerli yoldur. Türkiye elindeki bütün imkanlarla bu yöndeki adımları desteklemelidir. Komşusunun geleceğini barış içinde inşa edebilmesini kolaylaştırmalıdır. Savaşın korkunç yıkımını bilmeyenler barışın kıymetini de bilmez. Bizler savaşın, çatışmanın, tezkerenin ülke ve toplum yararına olmayacağını bildiğimiz için karşı çıkıyoruz.”
CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan da 2012 yılına kadar CHP’nin tezkereye desteğinin devam ettiğini ve daha sonra tezkereye “Suriye” ifadesinin eklenmesinin ardından desteklerini çektiğini kaydetti. Tan, “Komşularımızın iç işlerini karışmama ilkesinin daimi savunucusu olarak, Türkiye’nin Suriye’de devam eden çatışmalara dahil edilmesi fikrine başından beri karşı çıktık. Üstelik o tarihte Suriye’deki çatışmalar yeni başlamıştı. Ne YPG bugün olduğu kadar ön plandaydı, ne karşısındaki cephede IŞİD gibi oluşumlar güç kazanabilmişti. O günlerde Başbakanlık görevini yürüten Sayın Erdoğan’ın Türk devleti ve hariciyesinin geleneksel üslubu ile bağdaşmayan ifadeleri, Emevi Camii’de namaz kılacağını ifade ederek daha ileri giden gayri ciddi söylemi, AKP hükümetlerinin Türkiye’yi Ortadoğu’da sonu hayırlı bitmeyecek maceraya sürükleyeceğinin ilk işaretlerini vermekteydi. Nitekim giderek tek adamlaşan Erdoğan, devletimizin siyasi geleceğinin dışına çıkarak, dünya nezdinde meşruiyeti olmayan bir takım örgütleri Suriye’nin resmi temsilcisi olarak tanımakta beis görmedi” dedi.
Tan, "ÖSO’cuların Zeytin Dalı Operasyonunda Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ile yan yana operasyon yapmasına göz yumulduğunu” ifade ederek, şunları söyledi:
“Sırça köşkte oturan komşusuna taş atmamalı' derler. Siz kendi ülkenizdeki birçok farklı terör örgütünün dışarıdan destek gördüğüne inanıyorsanız yabancı ülkeleri hukuki meşruluğu olmayan oluşumlara destek vermekle suçluyorsanız bir başka ülkede faaliyet gösteren meşruluğu tartışmalı, Türkiye hariç kimse tarafından tanınmayan bir siyasi örgüte destek olamazsınız. Üzülerek gördük ki Adalet ve Kalkınma Partisi ve ortağının sözde Özgür Suriye Ordusuyla iş birliği inadı azalacağına yıllar geçtikçe güçlendi. İş öyle bir hâle geldi ki Zeytin Dalı Operasyonu’nda bu meşruluğu tartışmalı çete bozuntusu unsurların Türk Silahlı Kuvvetleriyle yan yana operasyon yapmasına göz yumuldu. Sözde Özgür Suriye Ordusuna destek, Hükûmetin tek ayıbı da değildi; ülkemizde SADAT adında alenen silahlı militan eğitimi yapan bir şirketin kurulmasına ve faaliyet göstermesine göz yumuldu. Üstelik bu şirketin kurucusu Adnan Tanrıverdi isimli şahıs Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlığına atandı. İş bununla da sınırlı kalmadı, Amerika Birleşik Devletleri’yle yürütülen ve 'eğit-donat' adıyla anılan son derece sorunlu bir uygulama da Erdoğan'ın Suriye politikasında bir başka utanç sayfası oldu. Türkiye topraklarında kurulan kamplarda, Suriyeli birtakım sözde muhaliflere silahlı eğitim verildi. Ardından bu eğitilen kişilerin Suriye sınırını geçer geçmez IŞİD’e katıldığına yönelik haberler Türkiye ve dünya medyasında manşetlere çıktı. Bizler, bütün bu yanlışları ilk aşamada tespit ederek uyarılarımızı yaptık ve 2015 yılına kadar tezkereye “hayır” demeyi sürdürdük ancak o dönem terör sarmalının Türkiye'yi ciddi şekilde kıskaca alması üzerine 2015 yılında mevcut Hükûmete destek olmayı uygun gördük. En başta vurguladığım üzere terörle mücadelede sergilenen samimi ve kararlı duruşa parti olarak desteğimizi esirgemedik. Üstelik konuyla ilgili tezkere birer yıllık uzatmalar için Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna her geldiğinde bu desteğimizi 5 kez daha yeniledik. Biz parti olarak bu desteği verirken biraz önce dile getirdiğim hataların devam etmeyeceği umuduyla tavrımızı belirledik. Tezkereye de bu nedenle “kabul” oyu verdik fakat özellikle meşruiyeti tartışmalı 2017 referandumuyla ülkemizin tek adam yönetimine dönüştürülmesinin ardından hatalı politikalar ısrarla devam etti. Hatırlayacağınız üzere Suriye'nin kuzeyinde IŞID’e karşı Fırat Kalkanı, YPG’ye karşı ise Zeytin Dalı ve Barış Pınarı olmak üzere toplam 3 operasyon gerçekleştirildi. Bu operasyonlar sırasında çok sayıda evladımızı şehit verdik ancak aradan geçen zaman içerisinde Suriye'nin kuzeyindeki askerî varlığımızın terörü sonlandırmak bakımından Türkiye'ye ne sağladığı tartışma konusu olmayı sürdürdü. Yıllar boyunca “Şu kadar terörist etkisiz hâle getirildi.” şeklinde haberlerin ve açıklamaların yer almadığı bir gün dahi olmadı. Güvenlikten sorumlu siyasetçilerimiz dağlarda terörist saymaktan yorulmadılar ancak bu teröristlerin sonunu getirmeye de muvaffak olamadılar."
"HANGİ ÜLKE ASKERLERİ?"
Tan, tezkerede yabancı askerlerin Türkiye’de bulunabilmesinin önünü açan hükümlere de dikkat çekerek, şunları söyledi:
“Size hiçbir şekilde güvenmiyoruz. Bu şartlarda partimizden hangi yüz ve gerekçeyle destek istediğinizi de biliyoruz. Genel Başkanımızın grup konuşlasında değindiği yabancı askerler konusu var. Tezkere metninde yabancı askerlerin görevlendirileceğine dair bir ifade olduğunu görüyoruz. Bu ifade o kadar yersiz ve gerekçesi o kadar muğlak ki, anlamakta zorluk çekiyoruz. Bütün kamuoyu bu askerlerin kim olduğunu sorguluyor. Öncelikle hangi ülke Türkiye’nin terörle mücadelesine destek verecek? Türkiye dünyanın en güçlü silahlı kuvvetlerinden birine sahipken, kimden, hangi gerekçeyle terörle mücadelede yardım isteniyor?
Suriye’nin kuzeyinde, İdlip bölgesinde hapsolmuş, Rusya destekli Şam hükümeti tarafından sürekli bombalanarak, etki alanı küçültülen bir grup İslamcı cihatçı militanı mı kullanmayı planlıyorsunuz? Daha önce YPG’ye karşı mücadele etmesi amacıyla burada silahlı örgütlere tarafınızca destek verildiği de biliniyor… Gayri meşru unsurları yabancı asker sıfatıyla Türkiye sınırlarına sokmayı planlıyorsanız, bizden buna ortak olmamızı bekleyemezsiniz."
“BİRAZ DEĞİL, İYİCE SESSİZ”
AK Parti Kayseri Milletvekili Hulusi Akar, tezkerede yabancı askerlerin Türkiye’de bulunmasının önünün açılması konusunda “Bilgi yanlışlığı var, okuyun ve öğrenin. Hakaret olsun diye söylemiyorum. Gerçekten buradaki hatiplerin bilmediği açık ve belli” dedi. CHP sıralarından itiraz geldi. Akar’ın sözünün kesilmesi üzerine, TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder “Biraz sessiz arkadaşlar” diye uyarıda bulundu. Akar ise “Biraz değil, iyice sessiz. Dinlemezseniz, öğrenemezsiniz. Dinleyin, öğrenin. Sonra konuşun. Önce öğren, sonra konuş” dedi.
“PAZARYERİNE ÇEVİRDİNİZ”
Akar, CHP sıralarından gelen itirazlar üzerine “Burayı pazaryerine çevirdiniz, burası pazaryeri değil. Dinleyin beni” diye sataşmasını sürdürdü.
CHP Grup Başkanvekili Burcu Köksal, Türkiye’ye yabancı asker gelmesinin istemediklerini açıklayarak, “Bu yabancı askerler kim? ABD, Rusya olmayacağı açık. Zaten 3 milyondan fazla Suriyeli göçmene ev sahipliği yapan bir ülkeyiz. Ekonomimiz gün geçtikçe kötüye gidiyor. Mülteciler ülkenin dört bir yanına giriş yapmış. Şimdi de yabancı asker diyorsunuz, yabancı asker dediğiniz ÖSO mu? Özgür Suriye Ordusu mu? Nasıl bir tehdit algısı var ki, Türk Silahlı Kuvvetleri, polis ve jandarma kuvvetlerinin yetersiz olabileceğini, gerekirse dışarıdan yardım alabileceğini ima ediyorsunuz. Ne olursa olsun biz bu ülkeyi yabancı askerlerin postallarına çiğnettirmeyeceğiz” diye konuştu.
"YABANCI İFADESİNİ ÇIKARIN, 'EVET' OYU VERELİM"
CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol da söz alarak, şunları söyledi:
“Yabancı asker ifadesini çıkarın, biz ‘Evet’ oyu verelim. Bazı meseleler devlet politikası olmalı. Mesela kim iktidar olursa olsun Finlandiya’nın eğitim politikası değişmez. Kim iktidar olursa olsun ABD’nin dış işleri politikası değişmez. Kim iktidar olursa olsun Hollanda’nın tarım politikası değişmez. Almanya’nın sanayi politikası değişmez. Birinci önceliğimiz terörle mücadele ve güvenlikse, terörle mücadele ve güvenlik bu ülkenin devlet politikası olmalı. Ben kendi bakış açıma göre bir siyaset üretiyorum anlayışı doğru bir anlayış değil. Olmuş olsaydı, bu 40 yıllık süreçte dönüp dolaşıp aynı noktaya gelmezdik. Bu tezkere görüşülürken, silahlı kuvvetlerimize yetki vereceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Cumhurbaşkanı demiyorum, Cumhurbaşkanımız diyorum. Siyasi parti genel başkanlarını çağırsaydı, bir toplantı düzenleseydi veya Meclis’te grup başkanvekilerimiz bir araya gelselerdi, bu konuyu enine boyuna tartışıp, sakıncalarını kendi aralarında tartışarak, silahlı kuvvetleri sınır ötesine giderken, anlaşılmış bir tezkere üzerinde bir birliktelik kararıyla, Meclis’in ortak iradesiyle verilen bir karar daha iyi olmaz mıydı? Ulusal güvenliğimiz için daha sağlıklı olmaz mıydı?”
Tezkere, görüşmelerin ardından, oyçokluğu ile kabul edildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı tezkere metni şöyle:
“Türkiye'nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan gelişmeler ve süregiden çatışma ortamının milli güvenliğimiz açısından taşıdığı risk ve tehditler, artarak devam etmektedir. Türkiye, komşumuz Irak'ın toprak bütünlüğünün, milli birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük önem atfetmektedir. Diğer taraftan, Irak'ta PKK ve DEAŞ unsurlarının varlığını sürdürmesi, etnik temelli ayrılıkçılığa yönelik girişimler bölgesel barışa, istikrara ve ülkemizin güvenliğine doğrudan tehdit oluşturmaktadır. Suriye'de, sınırımıza mücavir alanlarda, PKK/PYD-YPG ve DEAŞ başta olmak üzere mevcudiyetini sürdüren terör örgütleri ülkemize, ulusal güvenliğimize ve sivillere yönelik eylemlerini sürdürmektedir. PKK/PYD-YPG Suriye'de bölücü faaliyetlerine devam etmektedir. Harekât alanlarımızda tesis edilen sükûnet ve istikrarı korumak amacıyla meşru ulusal güvenlik çıkarlarımız doğrultusunda önlemler alınmaktadır. İdlip'te Astana süreci çerçevesinde istikrar ve güvenliğin tesisine yönelik faaliyetlerimizi hedef alan risk ve tehditler devam etmektedir.
Bütün bu gelişmeler çerçevesinde, terör ile Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü bozmaya ve sahada gayrimeşru oldubittiler oluşturmaya yönelik, milli güvenliğimize tehlike oluşturabilecek her türlü risk, tehdit ve eyleme karşı, uluslararası hukuktan doğan haklarımız doğrultusunda gerekli önlemlerin alınması milli güvenliğimiz açısından hayati önem arz etmektedir. Ayrıca, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2170 (2014)2178 (2014)2249 (2015) ve 2254 (2015) sayılı kararlarıyla, Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve bağımsızlığının teyit edilmiş olmasının ve yine 2170 (2014) sayılı Kararda bu ülkelerdeki terör faaliyetlerinin kınanarak DEAŞ ve benzeri terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülkelere 1373 (2001) sayılı Karar ve uluslararası hukuk çerçevesindeki sorumluluklarına uygun şekilde gerekli tedbirleri alma çağrısında bulunulmuş olmasının ışığında, Türkiye'nin DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle mücadele amacıyla oluşturulan uluslararası koalisyon bünyesinde iştirak ettiği faaliyetlerin sürdürülmesi de önem taşımaktadır.
“AYNI AMAÇLARA MATUF OLMAK ÜZERE YABANCI SİLAHLI KUVVETLERİN TÜRKİYE'DE BULUNMASI, BU KUVVETLERİN CUMHURBAŞKANININ BELİRLEYECEĞİ ESASLARA GÖRE KULLANILMASI”
Bu mülahazalar ışığında, Türkiye'nin milli güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı milli güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye'nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilebilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 2/10/2014 tarihli ve 1071 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile verilen ve son olarak 26/10/2021 tarihli ve 1310 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile 30/10/2023 tarihine kadar uzatılan iznin süresinin 30/10/2023 tarihinden itibaren iki yıl uzatılması hususunda gereğini Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca bilgilerinize sunarım.”