TBMM 27'nci Dönem 6'ncı Yasama Yılı’nın açılışı dolayısıyla TBMM Atatürk Anıtı önünde tören düzenlendi.
Törene; TBMM Başkanı Mustafa Şentop, TBMM Başkanvekilleri Haydar Akar, Nimetullah Erdoğmuş, Celal Adan, Süreyya Sadi Bilgiç; Ticaret Bakanı Mehmet Muş, AK Parti Grup Başkanı İsmet Yılmaz, AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal; CHP Grup Başkanvekilleri Özgür Özel, Engin Altay, İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, çok sayıda milletvekili ve TBMM bürokratı katıldı.
TBMM Başkanı Şentop, Atatürk Anıtı’na çelenk sundu. Ardından İstiklal Marşı okundu.
Törenin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, saat 13.56'te Meclis'e geldi. Erdoğan, TBMM Başkanı Mustafa Şentop tarafından karşılandı. Erdoğan, tören kıtasını selamladıktan sonra TBMM Genel Kurulu'na geçti.
TBMM BAŞKANI ŞENTOP'TAN AÇILIŞ KONUŞMASI
TBMM’nin 27. Dönem 6. Yasama Yılı’na başlaması nedeniyle TBMM Genel Kurulu’nda bugün özel oturum düzenlendi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın açılış konuşmasını yaptığı oturumda, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve İYİ Parti Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu da Genel Kurul’da yerlerini aldı. Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, bakanlar, yüksek yargı üyeleri, askeri erkan ve yabancı ülkelerin diplomatları da açılış oturumunu kendilerine ayrılan locadan takip etti.
AK Parti Genel Başkanvekilleri Binali Yıldırım ile Numan Kurtulmuş, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile selamlaşırken; Kurtulmuş, kısa süre Kılıçdaroğlu ile sohbet etti. İYİ Parti Grubu da Kılıçdaroğlu ile selamlaştı.
Oturumu açarken bir konuşma yapan TBMM Başkanı Mustafa Şentop, şunları söyledi:
“27. Dönem’in 6’ncı ve son yasama yılına girerken bu dönemin tarihe şahitlik ettiğini söyleyebiliriz. Öncelikle bu dönem, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin ilk yasama dönemidir. Yine bu dönem, 2020 yılının şubat ayında başlayıp etkisi yaklaşık iki buçuk yıl hissedilen küresel COVID-19 salgınını yaşamış ve ağır salgın şartlarına rağmen çalışmalarını fedakârca sürdürmüş milletvekillerimizin gayretlerine şahitlik eden bir dönemdir.
Bin yıl önce, Çağrı Bey’in keşif seferleriyle başlayan, 1071 Malazgirt Zaferi ile hızlanan ve bugüne kadar gelen Türkiye tarihini, hoşumuza giden veya gitmeyen yönleriyle bir bütün olarak ele almaya mecburuz. Bizi bu topraklarda var kılan, bu toprakları bize vatan yapan bu bin yıllık tarihin acı ve tatlı olaylarıdır. Bu yüzden, Türkiye’nin coğrafi birliğini bozmak ne kadar yanlış ve kabul edilemez ise, farklı devletlerin, yapıların ve yöneticilerin devamlılık içinde inşa ettiği Türkiye tarihini parçalamak da o ölçüde tehlikeli, yanlış ve gayrımillî bir tavırdır.
“SELÇUKLU, OSMANLI, TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİZİM”
Bu toprakları vatan, milletimizi bayındır kılmak; millî şerefimizi, şanlı bayrağımızı, büyük ve güçlü Türkiye davasını yükseltmek için gayret sarfeden her kim varsa, bizimdir, vazgeçilmez millî değerimizdir. Bu cümleden olmak üzere; Selçuklu da bizimdir, Osmanlı da bizimdir, elbette ve mutlaka, öncelikle Türkiye Cumhuriyeti bizimdir, hepimizindir.
Küresel ölçekte büyük belirsizliklerin yaşandığı, uluslararası örgütlerin, konvansiyonel ilişkilerin ve kamplaşmaların etkisizleştiği, çatışma ve savaş ikliminin siyasi ve ekonomik anlamda zorlayıcı, sarsıcı ve hatta yıkıcı sonuçlar doğurduğu bir dönemden geçiyoruz.
Zira daha önce de bir çok defa ifade ettiğim üzere, Türkiye fikri, Türkiye sınırlarından çok daha büyük bir muhtevaya sahiptir; başta soydaş ve akraba topluluklar ile ortak tarih ve medeniyetimizin çocukları olmak üzere masum ve mazlum milletlerin geleceğe dair duydukları umudun adıdır.
Dünyanın bütün güçleri, özellikle de bölgemizdeki devletler, Türkiye’nin uluslararası hukuka, tarihî ve coğrafî haklarına dayanan taleplerine kayıtsız kalma hatasına düşmemelidir. Aziz milletimizin toprağının tek bir karışından, Mavi Vatan’ın tek bir damlasından vazgeçebileceğini düşünmek, böyle düşünenler için ölümcül ve yıkıcı bir yanlışlık olacaktır.
YUNANİSTAN’A TEPKİ
Geçtiğimiz günlerde, sorumsuz bir Yunanistanlı siyasi, yüzü kızarmadan ve insanlığından utanmadan bize atalarının faili olduğu Mora ve Tripoliçe katliamını hatırlatmıştır. 1821’de, bir ay içinde 50 bin sivil Müslüman Türk ve Arnavut'la beraber Yahudilerin katledildiği Mora soykırımını hatırlatanlar, yaşananları bir an bile olsun aklımızdan çıkarmadığımızı bilmelidirler. Yunanistan’da sorumluluk mevkiinde bulunanlar, 100 yıl önce emperyalizmin aparatı olmuş Yunan politikacılar yüzünden yaşanan, kendi deyimleriyle, ‘Küçük Asya Felaketi’nden ders almalıdırlar. Maalesef bugün de tarihten ders çıkarmayan bazı politikacıların aynı yöntemlerle hareket ettiğini görüyoruz. Mesailerini Yunanistan vatandaşlarının sorunlarını çözmeye harcamaları gereken Yunan politikacılar, eğer emperyalizmin buyruğuyla Türkiye’ye saldırganca yönelmek niyetindeyseler bilsinler ki, bu hamleleri 100 yıl önceki gibi yine kesin bir şekilde Türkiye'nin zaferiyle ve onlar için felaketle sonuçlanacaktır. Üstelik felaketin bu sefer gerçekleşeceği yer ‘Küçük Asya’ olmayacaktır.
Herkes bilmelidir ki ülkemizin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ ideali ekseninde şekillenen dış politika anlayışı hiçbir zaman düşman çoğaltmayı amaç edinmemiş, her zaman ve her vesileyle dostlarımızı çoğaltmayı öncelemiştir. Dostluğu, diplomasiyi ve barışı önceleyen bu hassasiyetimiz elbette bundan sonra da devam edecektir. Ancak bu hassasiyet, iyiyi şefkatsiz, kötüyü cezasız bırakmayan milli karakterimizin, Türkiye’ye düşmanlık eden hadsizlere had bildirmekten geri durmayacağı gerçeğini değiştirmemektedir.
“KKTC’NİN YANINDA DURMAYA DEVAM EDECEK”
Doğu Akdeniz ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile alakalı gelişmelerde de çok önemli bir döneme giriyoruz. Türkiye, uluslararası hukuk çerçevesinde sahip olduğu bütün hak ve menfaatlerini her zaman ve her yolla korumak ve savunmak konusunda kararlıdır. Kıbrıs adasında, iki farklı halk ve iki farklı devlet bulunduğu gerçeğinden hareket eden bir yaklaşımla, Türkiye, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar'ın yaklaşımını desteklemektedir. Adada Türk toplumun varlığını ve haklarını inkar eden Rum yaklaşımının çözümün önündeki en büyük engel olduğunu biliyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisimiz her zaman Kıbrıs davasında siyasi görüş farklılıklarını bir kenara bırakarak ortak tutum belirlemiştir. Bundan sonra da KKTC yanında durmaya ve haklı davasını desteklemeye devam edecektir.
“DEMOKRATİK YARIŞI TEMSİL TEMEKTEDİR”
Bugün ilk günü vesilesiyle bir araya geldiğimiz bu yasama yılının sonuna doğru dünyanın son derece gergin günlerden geçtiği bir süreçte ülkemiz, Cumhurbaşkanı ve milletvekili genel seçimlerine gidecek; bir yıldan kısa bir zaman dilimi içinde milletimiz, bir kere daha iradesini temsil edecek milletvekilleri ile devletin başı olan Cumhurbaşkanını tercihleriyle belirleyecektir. Bu süreç, seçime katılacak tüm siyasi partilerimiz açısından, 'barış ve huzur içinde, güçlü ve tam bağımsız Türkiye’ idealinin gerçekleşmesinde rol alabilmek adına gerçekleştirilecek demokratik bir yarışı temsil etmektedir.
“ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİMİ DE DEMOKRATİK OLGUNLUKLA HİTAMA ERDİLECEĞİ KONUSUNDA İNANCIM TAM”
Türkiye’nin önümüzdeki bu seçim dönemini de bugüne kadar geçirdiği diğer seçimlerde olduğu gibi, büyük bir demokratik olgunlukla hitama erdireceği konusunda inancım tamdır. Bu vesileyle 6’ncı yasama yılının sonunda gerçekleştirilecek seçimlerin şimdiden ülkemize, milletimize ve devletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.”