İzmir Milletvekili ve DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Seda Kaya Ösen, geçtiğimiz hafta Plan Bütçe Komisyonu’nda Ticaret Bakanlığı 2025 yılı bütçe görüşmelerinde söz alarak Ticaret Bakanı Ömer Bolat’a eleştirilerini sunmuştu. Milletvekili Ösen, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde düzenlediği basın toplantısında bütçe görüşmeleri üzerinden ekonomik programın eksikliklerine ve reel sektörün sorunlarına dair tespitlerde bulundu. Milletvekili Ösen, enflasyon, döviz kurunun baskılanması ve ekonomi programları nedeniyle özellikle ihracatçılar ve turizmcilerin zor durumda kaldığını belirterek şöyle konuştu:
“2024 senesinin başından bu yana enflasyon yüzde 35 ila yüzde 40 arasında seyrederken, üreticilerin ve hizmet satanların maliyetleri enflasyon oranında artarken, döviz kurunun baskılanması sonucu, fiyatların belirlenmesinde ihracatçılar ve turizmciler zor durumda kalmıştır. Fiyat rekabetçiliğini rakip ülkelere karşı kaybetmek istemeyen üreticilerimiz, çözümü öz sermayelerinden harcamakta bulmaktadır. Elbette dezenflasyon döneminde fiyat artışlarının engellenmesi adına baskılanan döviz kurunun, toplumun büyük bölümünün mutfak ve yaşam enflasyonuna doğrudan etki yaptığını biliyoruz. Ancak ekonomik krizden çıkışın yöntemi üreticiden kısarak, karları düşürerek, kobinin üzerine giderek gerçekleştirilmesi ne kadar doğru olduğunu sorgulamaktayız. Hükümet kendi ihalelerinden vazgeçmezken, kamuda tasarrufu sağlayamazken, kamu ihale kanununu bile değiştiremezken, krizi çıkartanların, yaptıkları yanlışların bedelini öderken, hatalarına suçsuz halkı ortak etmesi en hafif tabiriyle aymazlıktır, vicdansızlıktır.”
“Cari açığın azalmasının sebebi üretimin azalması ve hammadde ithalatının yavaşlamasıdır.”
Plan ve bütçe komisyonunda yapılan Ticaret Bakanlığı 2025 yılı bütçe görüşmelerinde açıklanan ticaret rakamlarını ve beklentileri değerlendiren Milletvekili Ösen, cari açıkta yaşanan düşüşünün bir yanılsamadan ibaret olduğunu belirterek “Türkiye’nin cari açığının düşmesinin sebebi, dezenflasyon ve yüksek faiz politikalarından dolayı tasarrufun ön plana çıkarılarak, ithalatın düşürülmesinden kaynaklanmamaktadır. Cari açıktaki düşüş doğrudan ekonomik durgunlukla alakalıdır. Türk ekonomisi ne zaman yavaşlamışsa cari açık o zaman azalmıştır. Bu durum ilk kez yaşanmamış, tarihimizde birçok kez örneği vardır. Cari açığınız ekonomik durgunluğun etkisiyle yavaşlarken, turizm gelirleriniz de akmaya devam ederse cari açığınız elbette düşecektir. Buna ek olarak cari açık Türkiye’nin altın ithalatına getirilen altın ithalat kotası ile birlikte düşüş eğilimindedir. 2023 yılında 25.7 milyar dolarlık altın ithalatı yapan Türkiye, 2024 yılının Ocak - Ağustos döneminde 10 milyar dolarlık altın ithalatı yapmıştır. Cari açıktaki düşüşün asıl sebebi budur. Düşüşteki bir diğer sebep ise enerji ithalatındaki azalma ve enerji fiyatlarının uluslararası piyasalarda geriye gitmesidir. Bugün Brent petrolün varil fiyatı 70 ila 73 dolar arasında değişmektedir ve gidişat daha da azalacağı yönündedir.” diye konuştu.
“Kırılgan ekonomik yapıdan kurtulmanın anahtarı yüksek teknoloji ürünlerine yönelik yatırım ve ihracatının teşvik edilmesidir.”
Kırılgan ekonomiden korunmanın yolunun yüksek teknoloji ürünlerine yatırım yapmak ve ihracatını arttırmak olduğunu vurgulayan Ösen, bu ürünlerin Türkiye’nin toplam ihracatında yalnızca %3’lük bir yer kapladığını belirterek şöyle devam etti:
“Hükümet ihracat rakamları üzerinden rekor kırdığını ifade ederken yapılan ihracatın hangi sektörler üzerinden yapıldığına dair tartışmalara girmemektedir. Türkiye ihracatta en önemli alan olan yüksek teknolojili ürünlerin ihracatı noktasında toplam ihracatının yalnızca yüzde 3’ünü yüksek teknoloji ürünlerinden sağlamaktadır. Oysa ki gelecek buradadır. Gelecek, yüksek teknolojili ürünlerdedir. Bu ürünlerin üretilmesi için ciddi bir beşeri sermayeye sahip olunması gerekmektedir. Türkiye gibi beyin göçü vermeye meyilli bir ülkenin yerinde saymaması için akla ve özgürlüğe önem vermesi gerekmektedir. Türkiye bir gün yüksek teknoloji ürünleriyle ihracatının büyük bölümünü gerçekleştirdiği takdirde, uluslararası siyasi krizlere, iklim değişikliğinin etkilerine, lojistik krizlerine maruz kalmadan kırılgan ekonomik yapıdan kurtulma şansını bulacaktır. “
“Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları tarafından yapılan not arttırımı bir illüzyondur”
Milletvekili Ösen, Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları tarafından Türkiye’nin kredi notunun arttırmasının altında yatan gerçek nedenin yüksek faizler olduğunu belirtti:
“2023 yılında hükümetin “rasyonel ekonomik politikalara dönmekten başka çare kalmamıştır” itirafıyla birlikte başlayan ekonomi politikaları uluslararası çevrelerde olumlu karşılanmış ve üst üste kredi derecelendirme kuruluşlarından not artırımı gerçekleşmiştir. Bu durum hükümet yetkilileri tarafından devamlı olarak memnuniyetle karşılanırken halkın geliri ve alım gücü yönünde olumlu bir değişim yaşanmamaktadır. Kredi derecelendirme kuruluşları elbette size yüksek puanlar verecekler sayın hükümet yetkilileri. Bu kadar yüksek faiz verirken, dövizi baskılarken, carry trade yapanlara cennet gibi bir ortam sunarken, elbette size ağam - paşam diyecekler. Her geçen gün biz Türk Lirası kaybederken yabancı serseri para sahipleri elbette mutluluk duyacaklar.”
“Almanya ve İngiltere ekonomisinde beklenen küçülme, Türk ekonomisini doğrudan doğruya etkileyecektir.”
Milletvekili Ösen, Avrupa ülkelerinin ekonomiklerinde yaşanan yavaşlama ve durgunluğun Türkiye’nin ihracat pazarını olumsuz etkileyeceğini belirterek “En fazla ihracat yaptığımız ülkelerden olan Almanya ve İngiltere ekonomisinde 2024 yılında küçülme beklentisi ve 0 büyüme rakamları gözlemlenmiştir. En önemli pazarlarımız olan bu ülkelerin yaşayacağı ekonomik problemler Türk ekonomisini doğrudan doğruya etkilemektedir. Hal böyleyken Türkiye’de ticareti ve ekonomiyi yönetmekle yükümlü Ticaret, Sanayi ve Teknoloji ve Hazine ve Maliye Bakanlıklarının karşılaşılacak zorluklara karşı önlemler alınması gerekmektedir. Şimdiden ilgili kurum bakanlarını buradan uyarıyorum. Türkiye komşularıyla birlikte ticaretini geliştirmek, lojistik yollarını güçlendirmek için çeşitli koridor anlaşmaları yapmaya çalışmaktadır. Irak ile birlikte Kalkınma Yolu, Azerbaycan ile birlikte Zengezur Koridoru gibi adımlar atılmaya çalışılmaktadır. Yakın çevremizde ekonomik anlamda Türkiye’ye rakip olamayacak, enerji kaynaklarına sahip olan ülkelerle bu tür adımların atılması başarılı sonuçlar doğurabilir. Bu projelerin bir benzerini de Çin “Kuşak Yolu Projesi” ile yapmak istemektedir. Proje kapsamında Uzak Doğu’dan başlayan tedarik zincirlerinde harcanan sürenin kısaltılması amaçlanmaktadır. Bu konu birçok ülkede heyecan uyandırırken, Türkiye’nin bu hususta temkinli olması gerekmektedir. Uluslararası ticaret güzergahlarında yaşanan krizler batıdaki ülkeleri coğrafi olarak yakın bölgelerinden mal tedarik etmeye yönlendiriyor. Süveyş’te Kızıldeniz’de son yıllarda yaşanan gelişmeler bize bunu gösterdi. Eğer bu proje hayata geçerse Türkiye’nin acil durumlarda mal tedariği için başvurulan ülke sıfatını kaybetme riskinin ortaya çıkma ihtimali vardır. Ekonomik korumacılık seslerinin ABD eliyle yükseldiği bir ortamda, Türkiye’nin hızlı ve güvenilir bir pazar olma yolunda önüne çıkacak fırsatlar, kendi değer ve üretimini, kendisi pazarlayarak ortaya çıkartabilir. Türkiye üzerine yüklenmek istenen “Çin’in AB’ye açılan köprü ülkesi” misyonunu yıkmalıdır.” dedi.