CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM’de Grup Toplantısında; “DİSK emekçileri vergide adalet diyerek yürüdüler. Dediler ki ‘Vergide adalet olmadan; ülkede barış olmaz, sosyal barış olmaz. Vergide adalet olmadan eşitlik olmaz, demokrasi olmaz.’ Bugün asgari ücretten vergi alınmıyor ama asgari ücret, vergi hesabına katılıyor. Yani, maaşınızdaki asgari ücret kadar pay, vergi dilimlerine katıldığı için emekçi ocak ayında aldığı maaşı kaybediyor, kaybediyor, kaybediyor. Biz, onların kanun tekliflerini Meclis’e sunduk. Bugün arkadaşlarımız bu konuda bir araştırma önergesinin oylanmasını ve kanun teklifine dönüşerek komisyonda kabul edilmesini takip edecekler. Biz DİSK’in bu talebini hep birlikte CHP’liler olarak sahipleniyoruz. Ve diyoruz ki ‘Vergide adalet istiyoruz.’ Vergide adalet…” dedi.
Özel’in sözlerinin ardından CHP milletvekilleri; ‘Vergide adalet istiyoruz’ sloganları attı.
ÖZGÜR ÖZEL: HAFTAYA BU SALON, BOMBOŞ OLACAK!
“Haftaya bu salon, bomboş olacak. Bu saatlerde biz burada yokuz. Haftaya 6 Şubat, büyük depremin yıldönümü. Biz, haftaya, 50 bin 783 resmi kayıtlara göre vatandaşımızın hayatını kaybettiği; Kahramanmaraş merkezli, 11 ilimizi etkileyen büyük depremin yıldönümünde, bütün grup olarak, önceki CHP grubu olarak, bütün parti yöneticilerimizle deprem bölgesinde olacağız.”
HARAMİLER, ‘GERİ DÖNELİM Mİ’ DİYORLAR. HARAMİLER GELMEK İSTİYOR. HALKÇI BELEDİYE BAŞKANLARINIZA SAHİP ÇIKIN
“İstanbul’un hiçbir yerinde büyük taşkınlar ve can kayıpları ile sonuçlanan felaketler yaşanmıyor. Çünkü mesele, dirençli kentler yaratma bilincinde olan birilerinin o kente nasıl hizmet ettiği. Şimdi o kentlere geri dönmek istiyorlar. Yani, ‘Bekle bizi İstanbul’ demiştik de, haramilerin saltanatını yıkmıştık da geldik şimdi yüzleri güldürüyoruz ya… Vermez dedikleri sosyal yardımları, İstanbul’da üç katına; Ankara’da dört katına çıkardık ya… Bütün Türkiye’de alınan sosyal yardımlar, toplamda üç buçuk kat arttı ya… Şimdi haramiler, ‘geri dönelim mi’ diyorlar? Aman… İstanbul’a söylüyoruz, Ankara’ya söylüyoruz; Mersin’e, Adana’ya, Antalya’ya söylüyoruz. Elimizdeki bütün büyükşehirlere söylüyoruz. Haramiler gelmek istiyor, halkçı belediye başkanlarınıza sahip çıkın. Onlara, siz şehrinizi emanet ettiniz. Şimdi o çalışkan başkanlarımızı biz tekrar size emanet ediyoruz.”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün TBMM’de partisinin Grup Toplantısı’nda konuştu.
Özel, gündeme ilişkin şunları söyledi:
“Bugün 30 Ocak, 2 ay sonra 81 ilde 973 ilçede, 394 beldede yerel seçimlere gidiyoruz. Birileri bir yandan siyaseti sertleştirme, kutuplaştırma, bizlere hakaretler ederek tahrik etmenin, bu yüzden siyasetin gerginleşmesinin ve esas meselelerin konuşulmamasının hesabında. Bunu Recep Tayyip Erdoğan’ı dinlediğinizde her konuşmasında görüyorsunuz. Bugün MHP’nin grubunu dinlediğinizde Sayın Devlet Bahçeli’nin üslubundan görüyorsunuz. Hani büyüğümüzdür, çok önemli bir görevdedir, kızıp da söylese bir şey değil. Ama propterdan okuyor, camdan okuyor. Dünden hazırlamışlar, bilgisayara yüklemişler, oraya bir kıymetli kardeşimizi oturtmuşlar, o kaydırıyor Devlet Bey camdan okuyor. Camdan bu kadar hakaret olunca, o hakaretlerin gerçekten içten yapılması değil de bir vazife olarak yerine getirildiği çok belli. Bu Meclis’te iki promter kullanılıyor, birini Tayyip Bey kullanıyor, birisini Devlet Bey kullanıyor. İkisinin kablosunu takip edin saraydaki bir odaya çıkıyor. O yüzden biz onlar istedi diye kavga edecek değiliz. Onların hakaretlerine cevap verecek değiliz. Onların seviyesine inecek değiliz, maazallah çıkarken vurgun yeriz. Biz onlara rağmen bu memleketin gerçek sorunlarını konuşmaya devam edeceğiz. Bizim derdimiz emeklilerin hesaplarına yatan aylık, bizim derdimiz yoksulların mutfağında tencerenin kaynayıp kaynamadığı, bizim derdimiz cüzdandaki yangın, pazardaki yangın, marketteki yangın, mutfaktaki yangın. Bizim derdimiz asgari ücretlinin geçin sıkıntısı, bizim derdimiz imkansızlıklardan ötürü evladına yurt verilemeyen, yüksek fahiş kiralardan dolayı evladının barınma sorununu çözemediği için kaydı dondurup evladını memleketine geri getiren ana ve babanın derdi. O yüzden biz Recep Tayyip Erdoğan ile onun üslubu ile değil ama Recep Tayyip Erdoğan’ı üzmeyen İstatistik Kurumu’nun, TÜİK’in ortaya koyduğu rakamlarla, o hileli rakamların yansımadığı zamlar yüzünden kuş kadar kalmış maaşlarla ve geçim sıkıntısı ile meşgul olmanın bunları dile getirmenin peşindeyiz.
“2022 YILI İÇİN EN YOKSUL YÜZDE 20 GELİRİN YÜZDE 5,9’UNU ALIYOR. EN ZENGİNLER YÜZDE 49,8. TAM YARISINI ALIYOR”
TÜİK’in rakamları doğru değil ama farz edelim ki doğru olsun. O rakamlarla bile durumun ne kadar içler acısı olduğunu görmek, göstermek ve anlamak gerekiyor. Basit basit anlatmaya, yalın olarak anlatmaya ve ifade etmeye devam edeceğim. Bu Türkiye’deki gelir durumu. Bütün dünya ülkelerdeki gelir durumlarını 5 kategoriye ayırarak inceler. Bir ülkenin ne kadar gelişmiş olduğu, gelir adaletinin ne durumda olduğunu bu tablodan görür ve bakarsınız. Burası Türkiye’nin en yoksul yüzde 20’si, burası en zengin yüzde 20’si. En yoksulların içinde kim var? Burada sosyal yardımı olmayanlar, yaşlılık aylığı alanlar, dul ve yetim aylığı alanlar, evde bakım maaşı alanlar, hiç geliri olmayanlar, tek asgari ücretle geçinmek zorunda olan çok nüfuslu ailelerin bireyleri var ve en düşük emekli maaşını alanların bir kısmı burada. Burada asgari ücretliler. Asgari ücretin hemen üstünde maaş alanlar da ikinci ve üçüncü kategoride. Burada, burada bildikleriniz var. Burada tuzu kurular, kodomanlar. Bunlar vergiyi öyle maaşını bankamatikten çekmeden kesilenlerden değil de canı isterse vergi ödeyenler var. Burada teşvik alanlar var. Burada kayırılanlar, yüksek gelir grubu var. Bu rakam 2022 yılı için en yoksul yüzde 20 gelirin yüzde 5,9’unu alıyor. En zenginler yüzde 49,8. Tam yarısını alıyor. Bu tablo dünyada eşi ve benzeri görülmemiş bir adaletsizlik tablosu. Hele hele rejimin adı demokrasiyse. Yani başınızdakiler silah zoruyla bir hanedanı elinde tutup da sizi aç ve sefil geçindirip, kendisi bütün varlıkları elinde tutmuyorsa demokrasilerde böyle bir tablo yok.
“RECEP TAYYİP ERDOĞAN 21 YILLIK İKTİDARI BOYUNCA GELMİŞ, ZENGİNDEN ALMIŞ YOKSULA VERMİŞ DEMEYİ İSTERDİK. BU, TAM AKSİNE YOKSULDAN ALMIŞ ZENGİNE VERMİŞ”
Ama Recep Tayyip Erdoğan, Adalet ve Kalkınma Partisi eliyle en zengin yüzde 20 toplamın yarısını alıyor, kalan yüzde 80’e bunu aranızda paylaşın diyor. Orada da en düşük gelir grubuna yüzde 6’ın bile altındaki bir pay düşüyor. Bu hesap geçen seneye göre bile 1,8. 10 yıl öncesine göre 3,9 puan daha yoksulların aleyhine gelişti. Ne demekmiş? Recep Tayyip Erdoğan 21 yıllık iktidarı boyunca gelmiş, zenginden almış yoksula vermiş demeyi isterdik. Öyledir ya, öyle yapılması gerekir ya siyasette. Zenginden toplayıp yoksula vermen gerekir ya. Bu tam aksine yoksuldan almış zengine vermiş. Az gelirliden almış, üst gelir grubuna vermiş. Emekliden almış saray danışmanlarına vermiş. Asgari ücretliden almış 3-4 maaş alıp doymayanlara vermiş. Esnaftan alıp faizcilere, ücretlilerden alıp servet sahiplerine vermiş.
“YOKSULLARDAN OY ALIP 10 BİN LİRAYA EL KALDIRANLARA DA YAZIKLAR OLSUN”
Geçtiğimiz hafta burada grup başkanvekillerimizin gözünün içine bakarak onlardan bir talebimizi iletmiştik. Dedik ki CHP grubu, bu 7 bin 500 lira olan en düşük emekli maaşı artırılacak, bunu 10 bin lira yapmayı düşünüyorlar, oysa bizim teklifimizi en az asgari ücret kadar olsun. 17 bin 2 lira olsun. Bunun takipçisi olun demiştik. Zira AKP iktidara geldiğinde en düşük emekli maaşı 1,5 asgari ücretti. Bugünkü hesapla 25 bin lira olması lazım. 7 bin 500 lirayı 10 bin lira yapıyorlardı. CHP grubu hiç olmazsa asgari ücret olsun diye önerge verdi. Teklifini verdi ve arkasında durdu. Bu gruptaki milletin seçtiği milletvekilleri 17 bin liraya el kaldırdılar. O çok milliyetçi olan MHP, o çok muhafazakar mahallelerden oy alıp onların yoksulluğunun muhafaza edenler ve kendi varlıklarını muhafaza edenler ret oyu verdiler. Bizim grubumuz halkın vekilleri, yetmez ama 17 bin lira olsun dedi. Onlar 10 bin lira emekliye yeter dedi. Emekliye şimdilik 17 bin lira, en düşük emekli maaşı olsun. İlerleyen dönemde en düşük emekli maaşı 25 bin lira olsun diyen halkın vekillerine, sizlere helal olsun. Milletimiz görüyor. Yoksullardan oy alıp 10 bin liraya el kaldıranlara da yazıklar olsun.
Devam edin arkadaşlar, CHP grubu. İnanç ve kararlılıkla devam edin. Doğruları savunmaya devam edin. Doğrulardan yana el kaldırmaya devam edin. Yoksuldan, emekliden, emekçiden yana, düşük gelir grubunda olanlardan yana olanlara el kaldırmaya, destek vermeye devam edin. Bu halk, millet kendisinin yanında olanı da başkalarının yanında olup emeğini sömürenleri de görüyor. Sizin bu gayretiniz eninde sonunda ama sandığın başına gidince karşılığını bulacak. Bu millet kendisini aç ve sefil bırakanlardan, yoksul bırakanlardan, sandıkta oy alıp Meclis’te sırtını dönenlerden hesap soracak. Ona yüzünü dönen sizlere gereken desteği verecek arkadaşlar, siz devam edin.
“EMEKLİNİN ELİNE VERDİKLERİ 10 BİN LİRAYI SARAYDA 27 SANİYEDE, YARIM DAKİKA OLMADAN HARCIYORLAR”
Toplumun büyük çoğunluğu yoksullaşmaya devam ederken biraz önce söyledim, sarayda işler yolunda. Bu hesap her geçen gün daha trajik bir hal alıyor. Sarayın 1 günlük maliyeti 33,6 milyon lira. Hani 6 sıfır atıldığı için bu 33,6 milyon normal bir para gibi algılanıyor olabilir. Eski para ile milyar da değil trilyon lira. Eski parayla 33,6 trilyonu bir günde harcıyorlar sarayda. Saatlik harcaması 1,4 milyon lira. Bir dakikada 23 bin lira. Bugün asgari ücret 17 bin lira ya, saray 1 dakikada 23 bin lira harcıyor. Bir asgari ücreti 40 saniyede tüketiyorlar. En düşük emekli maaşı 10 bin lira ya. 27 saniyede harcanıyor sarayda. Bir emeklinin eline verdikleri 10 bin lirayı sarayda 27 saniyede, yarım dakika olmadan harcıyorlar. O yüzden rakamları basitleştirmenin, sadeleştirmenin, böyle bakmanın faydası var. İtibardan tasarruf olmaz diyorlar ya. 1300 oda, gece boyunca ışıklarını yakıyor ve onunla övünüyorlar ya orada işte o elektrik parası, ödemedikleri kira parası, yemek parası, şaşalı ağırladıkları konuklarının parası, pandemide millet evden çıkmazken sazlı, sözlü eğlendirdikleri Arap şeyhlerine yaptıkları eğlencelerin parasının toplamı bu. Bir dakikada harcadıkları para 23 bin lira. 1,5 asgari ücret neredeyse. Bunu vatandaşımızın taktirine ve bilgisine sunuyorum. Gelir adaletini sağlamak için bir mücadelenin içinde olmamız hepimizin boynunun borcudur.
“DİSK’İN BU TALEBİNİ HEP BİRLİKTE CHP’LİLER OLARAK SAHİPLENİYORUZ. DİYORUZ Kİ, VERGİDE ADALET İSTİYORUZ. VERGİDE ADALET”
CHP gücünü halktan alan, hizmetin halk için yapılmasını savunan, servete ve zengine düşman olmayan ama onların adil vergilendirilmesini savunan, en düşük gelir grubunun hakkını savunan bir partidir. Bu mücadelenin Türkiye’de en önemli temsilcilerinden bir tanesi de elbette olması gerektiği gibi işçi sendikaları. İşçi sendikalarının içinde kendi emekçileri için, diğerlerinden çok olumlu ve kararlı şekilde ayrışan DİSK. Burada değerli Başkanımız Sayın Arzu Çerkezoğlu var. İstanbul’dan kalktı, Ankara’ya kadar yürüdü. Örgütümüz kasım ayında yapılan bu yürüyüşe yol boyunca eşlik etti. Son metrelerinde de kol kola girdik ve birlikte yürüdük. Arzu Hanım ‘vergide adalet’ diyerek, DİSK emekçileri vergide adalet diyerek yürüdüler. Dediler ki vergide adalet olmadan ülkede barış olmaz, sosyal barış olmaz, eşitlik olmaz, demokrasi olmaz. Bugün asgari ücretten vergi alınmıyor arkadaşlar ama asgari ücret vergi hesabına katılıyor. Yani maaşınızdaki asgari ücret kadar pay vergi dilimlerine katıldığı için emekçi ocak ayında aldığı maaşı, belli vergi dilimlerinden başlayarak kaybediyor. Biz onların kanun tekliflerine Meclis’e sunduk. Bugün arkadaşlarımız bu konuda bir araştırma önergesinin oylanmasını ve kanun teklifine dönüşerek, komisyonda kabul edilmesine takip edecekler. Biz DİSK’in bu talebini hep birlikte CHP’liler olarak sahipleniyoruz. Diyoruz ki, vergide adalet istiyoruz. Vergide adalet. Bu mücadele çok kıymetlidir, DİSK’in bu mücadelesini yürekten sahipleniyor ve alkışlıyoruz. İyi ki varsınız Başkanım, yanınızdayız ve arkanızdayız.
“EY RECEP TAYYİP ERDOĞAN, 11 BİN 250 LİRA ÇAY-SİMİT TUTARKEN EMEKLİYE 10 BİN LİRA VERİYORSUN, SENDE HİÇ UTANMA YOK MU?”
Şimdi hesabı basitleştirerek anlatmak önemli. Çünkü büyük büyük rakamlar uçuşuyor. Bu rakamların içinde Tayyip Erdoğan’ın anladığı bir hesap var. Yola çıkarken dedi ki ‘Benim hesabım simit- çay hesabı. Başkasına bakmam.’ O günlerde yaptığı simit- çay hesabıyla verilen maaş, simit- çay hesabına göre 5 kişilik ailenin neredeyse gelirinin yarısını yutuyordu. Onu gösterdi. Simit dedi, çay dedi hesap yaptı. ‘Yazıklar olsun’ dedi. Oy istedi. Şimdi bakalım o çok bildiği simit- çay hesabında durum neymiş? Diyordu ya ben başka hesap bilmem, simit-çaya bakarım. Bugün Ankara’da 1 tane simit, 10 lira. Hafta içi 15 yaptılar. Seçime kadar yakarsın beni demiş, 10 liraya geri aldılar. 1 Nisan’da yine 15 lira. Emin olun. Çünkü 15 yapıp da 12’ye indirmediler. 10 liraya Tayyip Bey’in sinirli telefonu ve emir yağdırmasıyla geri çektiler. Ama yine de 10 lirayı kabul edelim. Zamdan önceki halini kabul edelim. Çay da 15 lira, toplam 25 lira. 1 çay, 1 simit 25 lira. Aile 5 kişilik. Nasıl 5 kişilik? Bursa’da (simit) 15 liraymış, biz Ankara’daki 10 liradan yapıyoruz. Toplam 25 lira. En düşüğünü hesaplıyoruz. Pastanede 25 liradır, çay doğru. Bir başka yerde 20 liradır. En düşük çay Tayyip Bey’in hesabına göre 15 lira. Zammı geri çekilmiş simit 10 lira. Toplam 25 lira. Aile 5 kişi. Neden 5 kişi? Tayyip Beye inandılar da evlenmişlerdi, 3 çocuk yaptılar. Rabia, Esma, Hamza. Aile 5 kişi. Bir öğünde 5 kişilik aile 125 liralık çay-simit. 3 öğünde 375 lira. Ay 30 gün, 11 bin 250 lira. Tayyip Bey hesap yaparken çay-simit hesabı maaşın yüzde 60’ını yutuyor diye ‘yazıklar olsun’ diyordu. En düşük emekli maaşı 10 bin lira. Tayyip Bey’e güvenip Rabia’sı, Esma’sı, Hamza’sıyla 5 kişilik aileye kavuşup, geçen sene CHP söyledi de yapmayacağım dediği EYT’yi seçim uğrunda yapıp, emekli ettiği Muhammed kardeşim 10 bin lira emekli maaşı alıyor. Çay- simit hesabı 11 bin 250 lira. Ey Recep Tayyip Erdoğan. Diyordun ya rahmetli Ecevit’e, sende hiç utanma yok mu? Ey Recep Tayyip Erdoğan, 11 bin 250 lira çay-simit tutarken emekliye 10 bin lira veriyorsun, sende hiç utanma yok mu?
“RECEP TAYYİP ERDOĞAN ALDIĞI YETKİYLE 18 LİRALIK MAZOTU 42 LİRA YAPMIŞ DURUMDA”
Ayrıca bir de hesap var. Tayyip Bey çay-simide bakar, çiftçi mazot kaç para ona bakar. 14 Mayıs günü oyu verin bu kardeşinize enflasyonun belini kıracağız, fiyatları düşüreceğiz diyordu. O gün benzinin pompa fiyatı 19 lira 75 kuruştu. Bugün 39 lira 60 kuruş. 40 lira. Seçimden bu yana benzin 19 liradan 40 liraya çıktı. Benzin çıktı mı, iğneden ipliğe her şey takip eder. Büyük zamlar yerel seçimden sonra iyice kapıda. Çiftçinin, kamyoncunun, taksicinin baktığı mazot seçim günü 18 liraydı, bugün tam 42 lira. CHP’nin ekonomiyi bunlar düzeltemez, bunlar fiyatları indiremez, enflasyonla mücadele edemez dediğinde yetkiyi verin kardeşinize diyen, bu vaatle küçük bir farkla da olsa milletten yetkiyi alan Recep Tayyip Erdoğan aldığı yetkiyle 18 liralık mazotu 42 lira yapmış durumda.
“DEM, DEM, DEM. DEM DİYEREK SEÇİM KAZANMANIN, DEM DİYEREK ENFLASYONU UNUTTURMANIN, ZAMLARI GİZLEMENİN, AÇLIK VE SEFALETE KATLANIN DEMENİN HESABINDALAR”
Diğer taraftan bu sabah Devlet Bahçeli, dün akşam Recep Tayyip Erdoğan, yarın bir diğeri bir tane cümleleri var. 3 harften ibaret. DEM, DEM, DEM. DEM diyerek seçim kazanmanın, DEM diyerek enflasyonu unutturmanın, zamları gizlemenin, açlık ve sefalete katlanın demenin hesabındalar. Diyorlar ki biliyoruz, açsın, susuzsun, yoksulsun ama geçen seçimde dediler tehlike büyük, gelirlerse bayrağı indirecekler, ezanı dindirecekler, vatanı böldürecekler, oyu sen ver, bana güven. Verdi oyu, 18 liralık mazotu 42 lira yaptılar. Ne bayrak iner? O bayrağı dalgalandıran Mehmetçiği de savunan biziz. O ezanı okuyan müezzinin hakkını da savunan biziz. Bu vatana bir şey gelecek olursa bedelli askerliğe kaçmayıp cepheye koşacak olanlar yine biziz. Ama bir yandan Recep tayyip Erdoğan bu hamaseti yaparken Devlet Bahçeli ile birlikte promtere yazmışlar, DEM DEM DEM demek dışında bir çare görmüyor. Gündemi unutturabilmek için. DEM demişken şunu da söyleyelim. Her siyasi parti ile ne kadar ilişkimiz varsa, DEM ile de o kadar ilişkimiz var. Geçen seçimi şununla kazanmaya çalıştılar. Yalan videolar yaptılar. Bunlar DEM ile, o zamanki HDP ile, yok bir sürü terör örgütünün adıyla gizli görüşüyorlar. Yok kardeşim gizli görüşme, göz önünde görüşme. Randevu istediler verdik, görüştük. Tebriğe gittik, randevu verdiler. Gittik ve görüştük. Birlikte DEM, DEM’se, verdiler bir bardak demli çaylarını içtik. Geldiler bir bardak demli çayımızı içtiler. DEM, DEM diye arkada, odada, Meclis’in idari amiriyle, DEM’in Meclis Başkanvekili ile oturup aynı masada yemek yerler. Sohbet ederler, şakalaşırlar, birbirleri ile ilişki kurarlar, kamera önüne çıkınca sahtekarlığa başlarlar. Arkada can ciğer kuzu sarma, burada sahtekar. Milletimize söylüyorum, Özgür Özel’in ve CHP’nin DEM ile olan ilişkisi gözün önünde neyse arkada da odur. Arkada can ciğer olup ön tarafta sahtekarlık yapanlara göre bu dürüst tavrımızı milletimizin taktirine sunuyorum. Devlet Bahçeli DEM diyor, Tayyip Bey zam yapıyor. O DEM diyor, dana eti olmuş 143 lira. Bahçeli DEM diyor, Tayyip Bey koyun etini yapmış 157 lira. Bahçeli DEM diyor, zam yapıyor, patlıcan olmuş yüzde 123, zeytin almış yüzde 141 zam. Geçen seneden bugüne dana etine yüzde 143 zam yapmış, koyun etine yüzde 157 zam yapmış, zeytinyağına yüzde 180 zam yapmış, patlıcana yüzde 123 zam yapmış, zeytini yüzde 141 zamlanmış. 1 kilo etin fiyatı 600 liraya dayanmış. Halen daha Sayın Bahçeli, şunu bil. Milletin derdi DEM değil zam, zam, zam.
“HAFTAYA 6 ŞUBAT. BÜYÜK DEPREMİN YIL DÖNÜMÜ. BÜTÜN GRUP OLARAK, ÖNCEKİ CHP GRUBU OLARAK, BÜTÜN PARTİ YÖNETİCİLERİMİZLE DEPREM BÖLGESİNDE OLACAĞIZ”
Haftaya bu salon bomboş olacak. Bu saatlerde biz yokuz. Haftaya 6 Şubat. Büyük depremin yıl dönümü. Biz haftaya 50 bin 783, resmi kayıtlara göre vatandaşımızın hayatını kaybettiği, Kahramanmaraş merkezli 11 ilimizi etkileyen büyük depremin yıl dönümünde bütün grup olarak, önceki CHP grubu olarak, bütün parti yöneticilerimizle deprem bölgesinde olacağız. Bir kez daha bu büyük felakette hayatını kaybeden, resmi rakamlara göre 50 bin 783 ama her geçen gün rakam artıyor, bütün vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara, tedavisi sürenler var, onlara acil şifalar diliyoruz. Yakınlarını kaybeden herkesin, hepimizin, milletimizin başı sağ olsun. Bu büyük deprem mağduriyetler yarattı. Bu mağduriyetlere değineceğim. Ama ondan önce bu deprem nasıl bir Türkiye’de yaşandı, bunu bir görmek lazım. Bu deprem 21 yıldır tek başına bir iktidarın hüküm sürdüğü bir ülkede yaşandı. Bu deprem kendisinden önceki 79 yılda Cumhuriyet hükümetlerinin topladığı toplam verginin 4 katını toplayan, tam 3 trilyon dolar vergi toplayan bir hükümetin iktidarının 21’inci yılında yaşandı. Bütün yetkileri tek başına kullanan, Meclis’te çoğunluğu olan, yürütmenin başında olan, yargıdaki atamalarla yargıyı bile kendisine bağlamış olan. Yani mazereti olmayan, imkanları tam olan ve hatta olanın üzerinde kullanan bir iktidarın döneminde yaşandı. Kendisinden önceki iktidarı depreme yeterince hazırlık yapmadı diye eleştiren, depremde 3 saatte sokağa çıkamadılar, depremin 3’üncü günü hala çadırı olmayanlar var diye eleştiren bir iktidarın döneminde yaşandı. Kendinden önceki iktidarın geçici olarak çıkardığı deprem vergisini başka isim halinde kalıcı kılan, buradan 40 milyar dolar deprem vergisi tahsil eden. 8 kere imar affı çıkaran. 8 imar affından da 26 milyar lira gelir elde eden ama dirençli kentler yaratmak için, depreme dayanıklı evler yaratmak için, deprem riski olan bölgeleri boşaltmak için bu kaynakları kullanmayan, bu kaynakları kendi iktidarını sürdürmek için kullanan ve yandaşlara peşkeş çeken. TOKİ’yi zenginlere villalar yatıran ama deprem konutlarını yaptırmak için depremin 10 şehri yerle bir etmesini bekleyen bir iktidar döneminde yaşandı. Böyle bir iktidar döneminde 6 Şubat 2023’te 04. 17’de 7,7 ve 13.24’te de 7,6’lık 2 büyük depremle hepimiz yıkıldık. Ben depremden sonra deprem sabahı İstanbul’da televizyon programında olacaktım, 5’te bugün Malatya İl Başkanımız olan, o gün gençlik kolları başkanımız olan Barış’ın telefonu ile uyandım, depremden sonra. Yola çıktık. Akşam vakti deprem bölgesine varabildik. Ertesi gün büyük uğraşlardan sonra Malatya Doğanşehir’e, daha sonra da Kahramanmaraş’ın ilçelerine gittim. Gittiğim her yerde gördüğüm manzara ömrüm boyunca unutmayacağım, ömrüm boyunca rüyalarımdan çıkmayacak bir manzaraydı. Bir belde de 70 kadının öldüğünü gördüm, bir gece önceki depremde sarsılan ama çok yıkılmayan o belde, erkekler toplanmışlar, hep birlikte Nurhak’ta demişler ki vakit o vakittir, tek başına kazan kaynamaz, kara kazanlar kaynasın, aç ve açıkta kimse kalmasın, hep birlikte yemeğimizi pişirip paylaşalım. Hadi herkes evlere girsin, öte beri alsın. 70 kadın Nurhak’ta evlere girdi, 13,24’te 7,6’lık depremde o depremin altında kaldı. Hem onların acılı hatıralarının önünde, hem de 50 binin üzerindeki vatandaşımızın hatırasının önünde bir kez daha saygı ile eğiliyorum. Bir daha Allah bize böyle büyük bir felaketi yaşatmasın, göstermesin. Ama yaşanacağını biliyoruz, tedbir almak dirençli kentler yaratmak, sele karşı dirençli kent yaratıp o kentte insanların viyadüklerde boğulmamasını sağlamak, yangına karşı dirençli kentler yaratmak ve yangına karşı hızla kontrol altına almak. Doğal afetler ve özellikle depreme dirençli kentler yaratmak iktidar partisinin görevidir. Biz o süreçte bir tek şeyi gördük. Bir, depreme hiç hazırlık yoktu. İkincisi, depremden sonraki ilk bir hafta içinde Türkiye’de inanılmaz bir koordinasyonsuzluk, hele hele ilk saatlerinde ihanete varan bir kibir, korku ve alınan kararların yarattığı büyük kayıpları gördük. Duyan herkes bölgeye yöneldi. Arama ve kurtarma ekiplerinin bile, durun talimat gelmeden şehre sokulamaz sözlerini, TIR’ların bekletildiğini, her yardım AFAD’a gidecek, dağıtamazsınız, AFAD dağıtacak dendiğini, bunun için günlerce TIR’ların kuyruklarda beklediğini ve sonra AFAD’ın bu işe kapasitesi yetmeyince çok geç olarak izin verildiğini gördük. Belediyelerden gelen yardımlarda muhalefet partilerine ait belediyelerin engellendiğini, dışarıda bekletildiğini, kolilerinin değiştirilerek dağıtılacağına izin verildiğini, bunun siyasi kaygılarla uzanan dost elini, yardım elinin, sıcak ellerin geriye itildiğini ve geçe bırakıldığını gördük. 3 saat oldu nerede bu ordu diyenlerin, 3 gün boyunca Mehmetçiği kışlalarında tuttuğunu, neden Mehmetçik sokağa çıkmıyor deyince ordu dışarıya çıkar da geriye girer mi bilemeyiz diyerek darbe paranoyası ile koskoca orduyu içeride tutup, aman yarın öbür gün ordu yönetime el koyar, ben iktidardan giderim korkusuyla on binlerce canın enkaz altında telef edildiğin gördük.
“TAM ORADA MİLLET ONLARDAN YARDIM BEKLERKEN, DEVLETİN SICAK ELİNİ BEKLERKEN, ÇADIR BEKLERKEN, KONTEYNER, ÇORBA, ÇAY BEKLERKEN, BİR KURU ÇORAP, SICAK BATTANİYE BEKLERKEN MİLLETE İBAN GÖNDERDİLER”
Böyle günlerden geçtik, bunları hepiniz yaşadınız, hatırlatmakta fayda var. Ecevit Hükümetine 3 saat geçmiş, ordu niye çıkmadı diyenler 3 gün sonra orduya parça parça izin verdiler. İş işten geçmişti. Ecevit hükümetine 3 gün olmuş, daha çadır dağıtamıyorsun diyenlerin 35’inci günde Hatay’da çadır dağıtamadığını, Maraş’ta, Malatya’da çadır dağıtamadığını gördük. Kendi ettikleri, iftiraları, hakaretleri ile sınandılar, tarih önünde mahcup oldular. Ama maalesef en ağır bedeli yine yoksullar, güvencesizler, kimsesizlere ödettiler. Tam orada millet onlardan yardım beklerken, devletin sıcak elini beklerken, çadır beklerken, konteyner, çorba, çay beklerken, bir kuru çorap, sıcak battaniye beklerken millete IBAN gönderdiler. Bu hesaba para yatırın dediler. Deprem bölgesinde yaşayan enkaz altındaki vatandaşın cep telefonuna IBAN gönderecek kadar şuursuz ve kötü niyetli davrandılar. Bu süreci hep birlikte yaşadık. O sırada çadır yok derken Kızılay’ın çadır satmakta olduğunu, Türk Eczacıları Birliği’ne çadır sattığını, sahra hastanesi kurmak isteyenlere çadır sattığını gördük. Sadece bunu Kızılay Başkanını süreç içinde görevden el çektirerek, sonra başka yerlerde çaktırmadan yine taltif ederek, ödüllendirerek bu utanmazlığın içinde bile halen daha kendi hırsız ve yolsuzuna, kendi beceriksizine sahip çıkıp milletin evlatlarını yalnız bırakan bir iktidarı gördük.
“SÖZ VERİLEN KONUT SAYISI 650 BİN. GELECEK HAFTA 46 BİN KONUT TESLİM EDECEKMİŞ. GERÇEKLEŞME ORANI YÜZDE 7”
Depremden 2 gün sonra daha insanlarımız enkaz altındaydı, Recep Tayyip Erdoğan, laf olsun diye 2 gün diyor değilim. Tarih 8 Şubat ve 10 Şubat tarihlerinde, 8-9-10 Şubat’ta yaptığı pek çok açıklamada şunu söyledi. 1 yıl içinde yıkılan tüm konutları yapıp teslim edeceğiz. Sonra bu söylemini, belki duyduk, bütün ülke yıkıldı ama tahayyül edemedi, akıl edemedi, herkese 1 yılda ev yapacağım dedi ama bunu bilmeden söyledi derseniz, sonra 15 Mart’ta. Depremden 5 hafta sonra çıktı ve dedi ki toplamda 650 bin konut ihtiyacı var, 1 yıl içinde, ilk ifadesine göre geri vites, 319 bin konutu inşa edeceğiz. Şimdi 1 yıl gelecek hafta doluyor. Bundan sonra bu tabloyu çokça göreceksiniz. Bu tablo anlık olarak her hafta ya da her ay, onlar veriyi güncelledikçe güncelleyeceğimiz tablo. 1 yılda 319 bin konut yapılacak dedi, temeli atılan konut sayısı 250 bin. Şu ana kadar teslim edilen 47 tane köy evi var. Gerçekleşme oranı yüzde 0,01. Ama diyor ki gelecek hafta konut teslim edeceğim. Edeceği konutları tam olarak ettiğini kabul ediyorum. Söz verilen konut sayısı 650 bin. Gelecek hafta 46 bin konut teslim edecekmiş. Gerçekleşme oranı yüzde 7, teslim edilmeyen konut 604 bin. Buradan Osmaniye’nin değerli valisine seslenelim. Ben Osmaniye’ye gittiğimde şöyle dedim, bilgi aldım milletvekilimiz ve il başkanımızdan. Görünen o ki dedim, ihtiyaç olan konut bu kadar, temeli atılan bu kadar, 1 yıl dolduğunda yüzde 10’unu zor vereceksiniz. Açıklama yaptı, hayır diye. Verdiği rakamlar beni doğruluyordu. Antep’e gittim, yüzde 10 görünüyor. Malatya’ya gittim, yüzde 10 görünüyor. Tayyip Erdoğan’a sorduk, gerçekleşme yüzde 7. Onlar 1 yılda 650 bin konutun önce tamamını teslim edeceğini söyledi, sonra 319 bin dedi. 46 bin konut veriyor. Bundan sonra verilen sözlerin ne kadar tutulup, tutulmadığını takip etmek, deprem bölgesindeki vatandaşın hakkını ve hukukunu savunmak yine benim, sizlerin boynunun borcudur arkadaşlar. Depremi unutmayacağız, söz verenlerin sözlerini takip edeceğiz.
Bu evler yapılmayınca ne oluyor? Bu evler yapılır nasılsa olmuyor. Bu evler yapılmayınca ailesi önce çadır, sonra derme çatma kendilerinin yaptığı drolitten bir baraka ve geçici ev. Sonra bir yangın. 1,5 yaşındaki Doğa, 4,5 yaşındaki İsa Can yanarak ölüyor orada. Çadırda kimse kalmadı diyorlar, sonra Kahramanmaraşlı evladımız şehit oluyor Müslüm Özdemir, Allah rahmet eylesin. Sonra hemen bayrağı çıkarıyorlar, gidin şehidin evine asın diyorlar. Bayrak bir çadıra asılıyor, bütün Türkiye hem deprem gerçeğini, hem şehit ailesi gerçeğini görüyor. O yüzden hem Mehmetçiğe sahip çıkmak, hem deprem bölgesine sahip çıkmak, yoksulumuza, işsizimize sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Çünkü biz CHP’liyiz. Cumhuriyetin kurucu partisiyiz, Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir arkadaşlar.
Yerel seçimlere gidiyoruz. Bu iktidar 25 yıl boyunca şehirlerimizi kötü yönetti. Şehirlerimizin tarihi dokularını tahrip etti, yeşil alanlarını yok etti. Düzensizlik, karmaşa, kötü yapılaşmaya şehirlerimizi terk etti. Depremde yıkılan, sellerde boğulan, yangınlarda korunmayan güvensiz ortamlara dönüştü şehirlerimiz. Buna karşı 2019 yılında bir gelişme oldu. 2019 yılında artık canına tak edenler, İstanbul’un üstünde o uçan helikopterden pata pata geziyor ya. Karşısında İstanbul il başkanı. Bir tarafından İstanbul Valisi, yanında Şehircilik Bakanı, bu arsa kimin? Efendim İETT’den kalmış. Bu arsa kimin, buna Arap şeyhine söz verdim. Bu arsa kimin, krala, veliaht prense söz verdim. Not alıyorlar. Her boş arsayı Katarlılar, Arap şeyhlerine, zengin hanedanlara veren, artık verecek alacak kalmayınca ne yapsak acaba diye çılgın proje, ya buraya bir boğaz daha yapsak da etrafını mı satsak diye söylemeden satan ve sonra da İstanbul’un boğazına hançeri dayayıp, ‘Kanal İstanbul’u açacağım ‘diyen birine şükürler olsun ki İstanbullular ‘dur’ dedi. Ankara’yı kendi başbakan yardımcılarının, Bülent Arınç’ın ifadesiyle parsel parsel satan, yalandan dinazorlara trilyonlar yatıran, dinazor ticaretinden yolunu bulan, etrafına yolunu bulduran bir anlayışa şükürler olsun ki Ankaralılar ‘dur’ dedi. Türkiye’de 11 büyükşehirdeki israfa, talana, yandaş kayırmacılığına, kent suçlarına, rantın bir kaynaktan bir partinin finansmanına aktarılmasına ‘dur’ dediler. O günden beri bu şehirleri CHP’li ve Millet İttifakı tarafından seçilmiş, Millet İttifakı’nı aşan İstanbul ittifakı, Türkiye ittifakı tarafından seçilmiş belediye başkanlarımız yönetiyor. Namusluca yönetiyorlar. O kadar kendilerine güveniyorlar ki ilk günden kimsenin aklına gelmeyen bir şey aklına geldi. Melih Bey’in kapalı kapılar ardında yaptığı ihaleleri Mansur Bey canlı yayında yapmaya başladı. İstanbul’da gizli kapaklı yapılan ihaleler, hatta Meclis toplantıları canlı yayında verilmeye başlandı. Şeffaf, namuslu yönettiler. Dürüst yönettiler. Önümüzdeki günlerde lansmanını izleyeceksiniz, budur dedim. İstanbul’da harcanan kaynak yarıya düşmüş, çünkü gırtlağımıza basıyorlar. Ama yapılan iş iki katına çıkmış. Arada 4 kat fark var.
İstanbul’u Recep Tayyip Erdoğan belediyeciliği yönetirse 2 kat para ile yarısı kadar iş yapıyor. İstanbul’u İstanbullunun belediye başkanları yönetirse yarı paraya 2 kat iş yapıyor. Aradaki 4 katın 4’ü de bu milletin evlatlarına temiz belediye başkanlarını seçen İstanbullulara helal olsun. Meydan okuyoruz, meydan. Eskiden İstanbul görüntüleri. Yağmur yağar Üsküdar göl olurdu. İstanbul’da bütün viyadükler yüzme havuzuna dönerdi. İçinde arabalar yüzerdi. Pandemide her aradığımda Ekrem İmamoğlu, belediye başkanlarımız hep sokaktaydılar. Ne yapıyorsunuz? Şunu yapıyoruz, ‘İstanbul’da görülmemiş altyapı çalışması yapıyoruz. Biz bu işi bitirdiğimizde İstanbul’da sel olmayacak’ dediler. Nasıl büyük yağmurlar yağıyor, İstanbul’da artık Üsküdar yağmur yağdığına bir adaya dönüşmüyor, yukarıdaki evleri ile. İstanbul’un hiçbir yerinde büyük taşkınlar ve can kayıpları ile sonuçlanan felaketler yaşanmıyor. Çünkü mesele dirençli kentler yaratma bilincinde olan birilerinin o kente nasıl hizmet ettiği. Şimdi o kentlere geri dönmek istiyorlar. Bekle bizi İstanbul demiştik de haramilerin saltanatını yıkmıştık da geldik şimdi yüzleri güldürüyoruz ya. Vermez dedikleri sosyal yardımları İstanbul’da 3, Ankara’da 4 katına çıkardık ya. Bütün Türkiye’de alınan sosyal yardımlar toplamda 3,5 kat arttı ya. Şimdi haramiler geri dönelim mi diyorlar. Aman İstanbul, Ankara’ya söylüyoruz. Mersin, Adana, Antalya’ya söylüyoruz. Bütün elimizdeki büyükşehirlere söylüyoruz. Haramiler gelmek istiyor, halkçı belediye başkanlarımıza sahip çıkın. Onlara siz şehrinizi emanet ettiniz, onlar dört dörtlük yönettiler. Şimdi o çalışkan başkanlarımızı biz tekrar size emanet ediyoruz.
“CHP’Lİ BELEDİYELERİN SOSYAL BELEDİYECİLİĞİNİ ANLATACAĞIMIZ KAMPANYAYI TEKNİK OLARAK YILMAZ BÜYÜKERŞEN YÖNETECEK”
Türkiye’de nüfusun yüzde 50’sinden fazlasına CHP’li bir belediye dokunuyor. Ya büyükşehir, ya şehir, ikisi birden. En yaşanılabilir kentler sıralamasında hepsi en üstte. Memnuniyet anketlerinde en üstte. CHP’li belediyeler en çok üniversite sınavında tercih edilen belediyeler. Kendi alanlarındaki üniversiteler en çok tercih edilen belediyeler. En çok göç alan belediyeler. En çok turist alan belediyeler. Herkes gördüğünüz gibi CHP’li belediyelere gitmek istiyor. Nereden ayrılıp? Cumhur İttifakı’nın belediyelerinden ayrılıp CHP’li belediyelere gelmek istiyor. Biz bütün vatandaşlarımızı, bütün misafirperverliğimize rağmen hepsini birden Beşiktaş, Karşıyaka, Nilüfer, Yenişehir’de ağırlayamayız. Ama bütün vatandaşlarımız verecekleri oylarla kendi ilçelerine, beldelerine, şehirlerine çalışkan, dürüst CHP belediyelerin getirebilirler. Kadıköy’ü, Karşıyaka, Konak, Alsancak, Bodrum, İzmir, Tekirdağ’ı memleketinize getirmek istiyorsanız bu seçimde CHP’li belediyelere oy verin, gelelim size hizmet edelim. Bugüne kadar 900’e yakın aday açıkladık. Bu şu anda Türkiye’de seçime giren siyasi partiler içinde en üst rakam. 900’e yakın aday açıkladık, içlerinde bizim dışımızdaki partilerde yanına yaklaşan yok. Yani aman hak CHP geç kalıyor diye bir tezvirat var. Buna kimse ihtimal vermesin. Zaten bu hafta sonunda çok büyük oranda adayların tamamı açıklanmış olacak. Rakiplerimiz yarı rakamlarımızda, biz 900 yerde adayımızı açıklamış durumdayız. Hafta sonu Eskişehir’deydim, Eskişehir’de müthiş vefalı bir vedayı hep birlikte gerçekleştirdik. Yılmaz Hoca ile ilgili eski öğrencileri İstanbul’da film şirketinde çalışan öğrencileri film hazırlamışlar. Onu sosyal medya hesaplarımızda var izleyin. Bu şehir hiç eskimiyor, bilmeyenler eski diyor, bu şehir hiç eskimiyor diye biten, muhteşem bir Eskişehir filmi. Bozkırın ortasındaki terk edilmiş, içinden çamur akan bir şehri bir Avrupa kenti haline getiren, dünyanın en çok merak edilen kentlerinden biri haline getiren, son 25 yılda dünyada gelişme kat sayısı en yüksek olan kent haline getiren. Öyle gidilecek hiçbir yeri yokken, şimdi 1 milyon turist ağırlayan. Her sene. Eskişehir’i yaratan Yılmaz Büyükerşen’e. Gözlerimiz yaşlı filmlerini izledik. O konuştu. Ben ağladım. Ben konuştum. O ağladı. Elini öptük, helalleştik. O kentini çok iyi yönetmişti ama bir de kentte birisini hazır etmişti. O kenti teslim edeceği, Cumhuriyet kadını da oradaydı, salondaydı. 50’lili yaşlarının başında Ayşe Ünlüce Başkanımıza, gözü arkada kalmadan o şehri teslim etti. Geçmiş dönem bir kadın büyükşehir belediye başkanımız vardı. Topuklu Efemiz. Hepimiz gurur duyuyoruz. Şu ana kadar Tekirdağ’da, Eskişehir ve Aydın’da 3 kadın belediye başkanımızı, büyükşehir adayı olarak emanet ettik. Önümüzdeki haftalarda da göreceksiniz ama dün hep birlikte bir şeyi yaşadık. Buradan şunu söyleyeyim de, arkadaşlar müdahale edince cümle yarım kaldı. Yılmaz Hoca ne yapıyor, Yılmaz Hoca artık dosyalarını topluyor, eve dönecek, bir odada anılarını mı yazacak sanıyorsunuz? Bir an öyle dediler. Hocaya vefasızlık, yine aday yapın. Hoca dedi, 88 yaşındaydı ama enerjisi vardı. Hocanın bir eli Eskişehir’in belediyelerinin üzerinde bir eli, sağ eli Ayşe Hanımın omzunda, sol eli CHP’li bütün belediyelerin üzerinde. Kendisi CHP’li belediyelerin yaptığı iyi hizmetlerin ortaklaştırıldığı, birbiri ile benzer hizmetlerin tek tipleştirildiği iyi yönetimde birleşilecek olan kurulda belediyelerimizin baş koordinatörü. Bundan sonra genel koordinatör sıfatıyla belediyelerimizi izleyecek. Denetleyecek, denetlettirecek, bir araya getirecek, onların eş güdüm halinde en iyi hizmette birleşmesini, halk memnuniyetini arttırmasını sağlayacak. Bugün İstanbul’da belediyecilikle ilgili bir konferansta konuşuyor, yarın saat 11’de 11 büyükşehir belediye başkanımızla, 11 büyükşehir belediye başkanımızın görevlendirdiği kampanya yöneticilerinin katılacağı toplantıda 5 ayrı masayı kontrol edecek. CHP’li belediyelerin sosyal belediyeciliğini anlatacağımız kampanyayı teknik olarak Yılmaz Büyükerşen yönetecek. Yarın başlıyor hocamız, ellerinden öpüyoruz.
“30 BELEDİYE BAŞKANI AÇIKLADIK: 9 TANESİ KADIN. VE 30 BELEDİYE BAŞKANI AÇIKLADIK: 12’SI 40 YAŞ ALTINDA. BUNDAN SONRAKİ SÜREÇTE DAHA ÇOK KADININ VE GENCİN OLDUĞU LİSTELERI GÖRECEKSİNİZ”
Şimdi tabii kolay bir iş yapmıyoruz. Hep söyledim kadınların başının üstünde camdan bir tavan var. Yani gelmiş, üye olmuş, aday olmuş, adaylaşamamış. Bu bir süre sonra ‘nasıl olmuyor’ yılgınlığını da beraberinde getirir. İlk geldiğim günden beri söylüyorum: Gençler ve kadınların iddialarının arkasında genel başkan olarak ben varım. Belediye meclislerinde ön seçim yapıyoruz, kota koymuşuz, kadın kotası. Kadınlar son üç sırada oluyor seçilemiyor. Şöyle yaptık: Pencere sistemiyle. Her üç sıraya bir kadın seçilecek, seçilmezse aşağıdan kaydıracağız dedik. Her beş sıraya bir genç seçilecek dedik. Seçilmezse aşağıdan kaydıracağız. Kadınlara aday olun arkanızda biz varız dedik. Çok yeterli olmayan başvurular ve belli dinamikler yüzünden her zaman istediğimiz gibi olmuyor ama bundan sonra sonuna kadar gayret edeceğiz. ‘Değişim diyordunuz ne olacak diyenlere, dün ilan edilen İzmir listesine bakın diyorum. Değişim orada. Dün İzmir’de Cumhuriyet Halk Partisi tam 30 belediye başkan adayı açıkladı. Adaylarımızın yaş ortalaması: 46. 30 belediye başkanı açıkladık: 9 tanesi kadın. Ve 30 belediye başkanı açıkladık: 12’si 40 yaş altında. Bundan sonraki süreçte daha çok kadının ve gencin olduğu listeleri göreceksiniz. Geçmişte Cumhuriyet Halk Partisi tarihi boyunca İzmir’de 6 tane kadın belediye başkanı vardı. Listelerimizde 9’da 9 istiyoruz ama aday gösterildikleri yer itibariyle mevcut 3 kadın belediye başkanımız vardı şimdi 9 belediye başkanı gösteriyoruz ama öyle kıyıda köşede küçük ilçelere kadın koymadık. İzmir’in en büyük ilçelerine, Konak’a, Karabağlar’a, Karşıyaka’ya, Çeşme’ye Buca’ya, Karaburun’a, Menemen’e ve Kınık’a kadın koyduk. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Karşıyaka’da 5 yıl görev yapan tecrübeli, vizyoner, önemli, dürüst, çalışkan bir arkadaşımız Cemil Tugay’ı İzmir Büyükşehir Belediyesi ve 30 arkadaşımızın takım kaptanı olarak görevlendirdik. Hayırlı uğurlu olsun, kendisine kolay gelsin. Her birisini ayrı ayrı saymak isterim ancak bazı adaylıklardan bahsetmek isterim. Örneğin Karabağlar için aday gösterdiğimiz Emine Helil İnay Kınay Çevre Mühendisleri Odası’nın İzmir Şbe Başkanlığını yürütmüş, çevre mücadelesinde önemli görevler üstlenmiş. Sao Paulo gemisinin denizlerimizi kirletmesine izin vermemiş, hem İzmir’de hem Türkiye’nin dört bir yanındaki çevre mücadelesine ve kente karşı işlenen suçlara direnmiş bir arkadaşımız. 46 yaşında. Bunun yanında yine Konak’ta yüksek mimar Nilüfer Çınarlı Mutlu arkadaşımız. Onun bu kentte bir tarih yazacağına inanıyoruz. Yine çok genç yaşında bir kadın arkadaşımız. Karşıyaka’ya bir borcum vardı benim, Karşıyakalılara. 1994’ten beri 30 yıldır Karşıyaka’da doğmuş, burada büyümüş bir belediye başkan adayı olmuyordu. Diyorlar ki ‘Karşıyakalı istiyoruz’. Karşıyaka’ya Behice Yıldız İşçimenler’i aday gösterdik. İşçimenler ailesi Karşıyaka’nın Levantenlerin yaşadığı dönemdeki iki yerli ailesinden bir tanesi. Büyükdedesi Karşıyakaspor’un kurucu başkanı. Dedesi en uzun süre görev yapmış ikinci başkan. Babası Karşıyakaspor Başkanı. Kendisi Karşıyaka’da basket oynamış ve diğer dallarda spor yapmış bir sporcu ve çok başarılı İzmir Sanayici İş Adamları Derneği’nin seçilmiş ilk kadın yöneticisi, İzmir’deki Eğitim Vakfı’nın başında, Teknoloji Vakfı’nın başında. Karşıyakaya’da Karşıyakalı genç bir kadını, Karşıyaka’yı ona, onu da Karşıyaka’ya emanet ettik. Hayırlı uğurlu olsun. 38 yaşında Çağatay Güç Aliağa’ya, 40 yaşında Onur Yiğit kardeşim Balçova’ya, 39 yaşındaki İrfan Önal’ımız –gençlik kollarından gelen- Bayraklı’ya, 35 yaşındaki Ömer Ekşi Bornova’ya, 32 yaşındaki Uygar Yıldırım Çiğli’ye, 38 yaşındaki İlkay Çiçek Menderes’e, 33 yaşındaki Erman Uzun Narlıdere’ye hizmet edecek. Bir dahaki sefere listenin başına oturanlar İzmir’e kadın büyükşehir belediye başkanı ararsa önünde aslan gibi 9 seçenek var. Genç büyükşehir belediye başkanı ararsa 14 tane aslan gibi seçenek var. Bu partide kadınların ve gençlerin önünü açacağız. Bu partiyi Cumhuriyet Halk Partisi’ni Atatürk’ün istediği gibi kadınların ve gençlerin partisi yapacağız. Söz veriyoruz.
“BAHÇELİ, BİZ TCG ANADOLU’NUN YANINDAYIZ. BİZİM KARŞISINDA OLDUĞUMUZ 6. FİLO’YDU. SENİN YANINDA DURDUKLARIN ONUN KARŞISINDA NAMAZA DURDULAR, NAMAZA”
Şimdi geldik Sayın Devlet Bahçeli için hazırladığımız özel bölüme. Sayın Bahçeli’nin en beğendiği hiç kaçırmadığı dilinden düşürmediği bölüm. Sayın Bahçeli için gururla sunarım: Türkiye İttifakı. Sayın Bahçeli Türkiye İttifakı’ndan rahatsız olmuş. Sayın Bahçeli biz bize dünya kadar laf eden, dünya kadar laf ettiğimiz, bu ülkede ‘Herkes cumhurbaşkanı olur sen olamazsın’ dediğimiz birinin peşine takılıp da Saray İttifakı’na girmedik. Partinde bir kadın aday olup da kongreyi kazanacakken gidip de yargı oyunlarıyla partimizi saraya teslim etmedik. Her türlü oyuna, Cumhuriyet Halk Partisi’ne karşı yapılan her türlü engellemeye rağmen bir tek şeye inandık. Neye inandık? Halkımıza inandık. Şimdi hem bizdeki şehirlerde hem olmayan şehirlerde herkesin karşısında net bir ayrım var. Sayın Bahçeli bugün söylemiş. Efendim ‘Biz TOGG’un yanındayız bunlar karşısında’. Vallahi yalan. Meclis’e Bakan TOGG’la geldi. ‘Anahtarı bırak’ dedim. Milletin malı, babanın malı değil. Bırak anahtarı biz de binelim. Reklamını yapalım, Meclis’te dolaşalım millete tavsiye edelim. Ben TOGG’a neden karşı olayım ya? Almanya’da BMW’ye sosyal demokratlar biniyor da Hristiyan demokratlar binmiyor mu? Mercedes’e Yeşiller biniyor da sol parti binmiyor mu? Babanın malı, partinin malı gibi bakıyorsun. TOGG milletindir, hepimizindir. Geç kalmıştır, sahip çıkacağız. TOGG da bizim bu ülkenin bütün değerleri bizim. Efendim “Doğal gaz ve petrol keşiflerinden biz yanayız, bunlar karşı.” Ben doğal gazın keşfinden değil, o doğal gazın en doğru şekilde çıkarılıp yoksul insanlara en ucuz şekilde ulaştırılmasından yanayım, sen bir takım şirketlere peşkeş çeken Recep Tayyip Erdoğan’dan yanasın. Bu ülkede hangi değer varsa, milli savunma alanında. Gemileri söylemiş, TCG Anadolu’nun o yanındaymış, biz karşısında. Ya kardeşim, Sayın Bahçeli, biz TCG Anadolu’nun yanındayız. Bizim karşısında olduğumuz 6. Filo’ydu. Senin yanında durdukların onun karşısında namaza durdular, namaza. Şunu bilsinler, bize savaş ilan edenlere barış ilan etmeye, muhalefete muhalefet edenlere inat sadece iktidara muhalefet etmeye, muhalefetin seçmenini en yürekten duygularla selamlamaya ve kucaklamaya, Saray’dan yılmış, Devlet Bahçeli’nin yaptıklarına şaşırmış ama gerçekten bu düzene itirazı olan herkesle birlikte olmaya, yakasında güneş taşıyan iyi insanlarla kucaklaşmaya, MHP’li olduğu halde bu işlerden utanan, sandığa gitmeyenlerle sadıkta buluşmaya, AK Parti’nin yoksullaştırdığı işçiyi, çiftçiyi, esnafı sahiplenmeye, pandemide unutup bizimkilerin sahip çıktıklarıyla kucaklaşmaya devam edeceğiz. Sayın Bahçeli, Sayın Erdoğan siz Saray İttifakı’sınız, siz çıkar ittifakısınız, siz rantın ittifakısınız. Biz Türkiye İttifakı’yız. Biz Türkiye’yi kucaklıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’yi kucaklayacak, Türkiye İttifakı 31 Mart seçimlerini kazanacak. Ben size güveniyorum, size inanıyorum. Gidin ve bu seçimi alın. Türkiye İttifakı kazanırsa Türkiye kazanır, yoksullar kazanır, biz kazanırız. Gidin ve bu seçimi alın arkadaşlar.”