CHP MYK ve PM toplantıları bugün CHP Genel Merkezi’nde, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in başkanlığında toplandı. CHP Lideri Özel, PM toplantısının son kısmında; açıklama yaptı. Özel; Anayasa Mahkemesi’nin cezaevindeki Milletvekili Can Atalay hakkındaki ikinci hak ihlali kararının ardından, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ilk hak ihlali kararında olduğu gibi dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne göndermesini; Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin de yine ilk kararda olduğu gibi Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymama kararı almasını değerlendirdi.
Özel; TBMM Genel Kurulu’nu 9 Ocak Salı günü olağanüstü toplantıya çağıracaklarını; 14 Ocak Pazar günü de “sahip çıkıyoruz” sloganı ile Ankara Tandoğan Meydanı’nda miting düzenleyeceklerini açıkladı.
Özel, Parti Meclisi toplantısının son bölümünde şunları söyledi:
ÖN SEÇİM YAPTIĞIMIZ BÖLGELERDEKİ ADAYLARI SANDIK SONUÇLARINA AYNEN UYARAK ADAYLAŞTIRIYORUZ: CHP’nin PM toplantısının son kısmını, basına açarak ve toplantımızda aldığımız kararları halkımıza, milletimize paylaşarak sonlandırmak istedik. Bugün PM’miz toplanarak yaklaşan yerel seçimlere ilişkin belediye başkan adaylarımızın belirlenme sürecinde, yeni adayların açıklanmasına yönelik gündemle toplanacaktı neredeyse her hafta yaptığımız gibi. Ancak ülkemiz, olağanüstü günlerden geçiyor. Ve dün ortaya çıkan bir karar, bugün bizim yerel seçim gündemiyle aday belirlemememiz ve bunun üzerinden biz gündemi takip etmemizi olanaklı kılmadı. Bu toplantımızı önümüzdeki hafta tahminen çarşamba gününe aldık. Ve bugün beklenen kararlar ve o güne kadar belirginleşecek adaylıkları sizlerle paylaşacağız. Ancak ilk bilgi olarak, temel prensip olarak ön seçim yaptığımız bölgelerdeki adayları sandık sonuçlarına aynen uyarak adaylaştırıyoruz. Geçtiğimiz hafta, ön seçimi tamamlanan arkadaşlarımızın aday olarak bildirilmesini bugün karara bağladık. O konuda herhangi bir gecikme yaşamamak adına.
GEZİ DAVASI, RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN KENDİSİNİ MEŞRULAŞTIRMAK İÇİN SUÇSUZ İNSANLARI ŞEYTANLAŞTIRDIĞI BİR DAVADIR: Ancak onun dışında PM’miz tamamen karşı karşıya olduğumuz yargı eliyle Anayasa’yı askıya alma, Anayasa’yı yok sayma ve anayasasızlaştırma suretiyle bir sivil darbe girişimini gündemine almış durumda. Öncelikle şunu söyleyelim: Dün Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin aldığı karar, Hatay halkı tarafından milletvekili olarak seçilmiş olan Can Atalay’ın salıverilmemesine, dokunulmazlık hakkından yararlanmasına, yargılamasının durdurulmasına ve gereğinin yapılmasına yönelik bir karar ve bir kriz olarak görünmekle beraber bunu çok aşan bir noktaya gelmiş durumdadır. Bugün eğer ki Can Atalay, serbest kalmış olsaydı bugün onunla birlikte aynı koğuşta, aynı hücrede esir tutulan Tayfun Kahraman, bir başka hücrede esir tutulan Osman Kavala, Bakırköy Kadın Cezaevi’nde esir tutulan Mine Özerden, Çiğdem Mater yargılandıkları ve delil olmadığı için ikişer kez beraat ettikleri bu davada, ‘Birileri onları beraat ettirmek istedi ancak ben bunu kabul etmiyorum’ diyen Recep Tayyip Erdoğan’ın açık talimatıyla yeniden yargılanıp yine hiçbir delil olmadan, delillerin olmadığı bir ortamda tamamen hukuka aykırı bir şekilde ve bir kişinin husumeti sonucunda cezalandırıldıkları gerçeğini değiştirmezdi. Gezi Davası, baştan aşağıya hukuksuz bir davadır. Gezi Davası, Recep Tayyip Erdoğan siyasi kin davasıdır, siyasi kan davasıdır. Gezi Davası, Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisini meşrulaştırmak için suçsuz insanları şeytanlaştırdığı bir davadır.
‘AĞAÇ KESİLMESİN’ DİYENDEN DARBECİ OLUR MU?: Bugün içeride tutulan o suçsuz insanlar, Gezi Olayları sırasında temsil ettikleri meslek örgütleri adına katıldıkları platformlarda, ara buluculuk rolü üstlenmişler ve o günlerde yapılan görüşmelerde, ‘Eğer şunlar yapılırsa Gezi Parkı boşalır’ şartları ortaya sürülürken örneğin hükümetin istifasını istememişlerdir. Dönemin başbakanının yurda gelmemesini talep etmemişlerdir -o zaman yurt dışındaydı-. Bakanların görevden uzaklaştırılmasını istememişlerdir. Onlar şartları çok basittir. Şu anda internete bakan tüm gençler görebilir, tüm vatandaşlarımız görebilir. Bu güzel insanlar; ağaçlar kesilmesin, bu parkın yerine topçu kışlası yapılmasın, Atatürk Kültür Merkezi (AKM) yıkılıp yerine AVM yapılmasın ve haksız yere gözaltına alınan üniversite, lise öğrencisi gençler, haksız yere gözaltında tutulan arkadaşlar bırakılsın demişler. Bunun neresi darbedir? Darbe başbakana, bakanlara, milletvekillerine karşı yapılır; yönetimini, devleti ele geçirmek için yapılır. ‘Ağaç kesilmesin’ diyenden darbeci olur mu? ‘AVM yapılmasın’ diyenler darbeci olur mu? Onlar, o gün bunları istemeseydi bugün orada övündükleri AKM değil, bir yandaşın AVM'si yükselecekti. Hepimiz biliyoruz, kimi kandırıyorsunuz? Orada bir AVM niyetiniz olmasa Taksim Platformu, neden ‘AKM yıkılıp AVM yapılmasın’ desin? Neden ‘Ağaçlar kesilip topçu kışlası yapılmasın’ desin? Bunun dışında ne talep ettiler? O yüzden bir büyük yalanı bir kez daha tarih önünde milletin vicdanında mahkum etmek boynumuzun borcudur.
KİMSENİN AĞIRINA GİTMİYORSA, BU MİLLETİN AĞIRINA GİDİYORDUR: Orada haksız yere yargılananlardan bir tanesi de Can Atalay’dır. Ve Can Atalay milletvekili adayı olmuştur, Can Atalay Hatay’dan milletvekili seçilmiştir. Kararı, kim vermiştir? Hataylılar vermiştir. Can Atalay, milletvekilliği için başvurduğunda ona, milletvekili olabilirsin diye evrak verilmiştir. O evrakla ilgili seçim kuruluna başvurmuştur. Onun ismi birleşik oy pusulasına devlet tarafından etlenmiştir. Daha sonra seçilince adına düzenlenen mazbata avukatına, vekiline verilmiştir. O mazbata, TBMM’ye verilmiş, kayda sokulmuş, milletvekili olarak işlem yapılmış ve yemin töreninde herkes gibi sırası gelince oturumu yöneten en yaşlı üye sıfatıyla, Sayın Bahçeli tarafından; en genç üye katip üyeye verilen talimatla, ‘Hatay, okuyunuz’ denilmiş; Can Atalay’ın ismi okunmuş, ama kürsüye gelmemiştir. Çünkü birileri, Hatay halkına, ‘Siz milletvekili seçebilirsiniz ama siz bilmezsiniz, o bilir, onun talimatı ile biz biliriz’ demiştir. Birileri Can Atalay’a mazbata düzenleyenlere; ‘Biz bilmezsiniz, onun talimatı ile biz biliriz’ demiştir. Birileri, TBMM’yi hepimiz adına yöneten Bahçeli’ye; ‘sen bilmezsin, onun talimatı ile biz biliriz’ demiştir. Daha sonra Can Atalay, 600 milletvekilinin oyları ile İnsan Hakları Komisyonu’na seçilmiştir. Birileri, 600 milletvekiline; ‘Haydi oradan, siz bilmezsiniz, birinin talimatı ile biz biliriz’ demiştir. Mesele bu kadar açık, bu kadar nettir. Kimsenin ağırına gitmiyorsa, Meclis’in geçici başkanı sıfatıyla Devlet Bahçeli’nin ağırına gitmiyorsa; bu milletin ağırına gidiyordur. 600 milletvekilinin ağırına gitmiyorsa, bu milletin ağırına gidiyordur. Mahkemede tarafsız davranacağına yemin etmişlerin ağırına gitmiyorsa, bu milletin ağırına gidiyordur.
ERDOĞAN, ANAYASAYI ORTADAN KALDIRMAYA ÇALIŞAN BU DARBE GİRİŞİMİNİN BAŞINDA OLDUĞUNU İTİRAF ETMİŞTİR: Mesele öyle Can Atalay meselesi falan filan değildir. Mesele birinin kin davası, kan davası uğruna; kendi yetkilerine aldığı bu anayasanın bir maddesini hiçe sayma meselesidir. O madde bugün, 153. maddedir… Ama birisi, Erdoğan, anayasalar Erdoğan için yapılması gerekirken kendisi için anayasa yaptıran Erdoğan, kendisini bu anayasanın da üstünde görmektedir… 153. maddeyi yırtıp atmıştır. Onun adına beş hakim yapmıştır, ama sonra gelip o karara sahip çıkınca Recep Tayyip Erdoğan, anayasayı ortadan kaldırmaya çalışan bu darbe girişiminin başında olduğunu itiraf etmiştir. Bugün de Yılmaz Tunç, Erdoğan’ın atadığı Adalet Bakanı, kararı hatırlatıp, ‘Meclis’in önündedir’ diyerek, darbe girişiminin yaveri olduğunu, darbe girişiminin komutanının yaveri olduğunu itiraf etmiştir.
BUGÜN DEVLETİ İNKAR ETMEK, DEVLETİ YÖNETMEK İLE GÖREVLENDİRİLMİŞ OLAN BİRİNE VE ONU DESTEKLEYEN DEVLET BEY’E DÜŞMEZ:
Buradaki tehlike şudur: Bugün 153. Maddenin yırtılıp atılmasına ses çıkarmazsanız, bir gün gelirler, 75. Maddeyi yırtıp atarlar, artık biz milletvekili, Sayın Bahçeli milletvekili falan olmaz. Bugün Anayasa Mahkemesi yok hükmündeyse, yarın Millet Meclisi yok hükmündedir. Birgün sen bunu yaptın diye bundan cesaret alan biri, ‘Bence de 101 yok hükmündedir’ der, Cumhurbaşkanı yok hükmündedir. Yapılan iş bindiği dalı kesmektir, hepimizin meşruiyetini tartışmaya açmaktır. Varlığımızı borçlu olduğumuz, rengini bayraktan alan anayasayı tartışmaya açmaktır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, bu toplumun ortak toplum sözleşmesidir. Sınırları korumak da o sınırları koruyan Mehmetçik de Silahlı Kuvvetler de ülke savaşa girse ülkeyi koruyan asker de asayişimizi sağlayan polis de öğrencimizi evladımızı okutan öğretmen de hastamıza bakan doktor da ilacını veren eczacı da bizi günü gelince savunan avukat da yetkisini bu anayasadan almaktadır. Anayasa yoksa devlet yoktur, devlet yoksa düzen yoktur. Bir ülkede iktidar, ama en çok iktidar devleti ve düzeni savunmak durumundadır. Bugün devleti inkar etmek, devleti yönetmek ile görevlendirilmiş olan birine ve onu destekleyen Devlet Bey’e düşmez. Onların görevi devleti korumak, devleti savunmaktır.
MEMLEKET MUZ CUMHURİYETİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR: Gücün zehirlediği bu şahıs ve güç zehirlenmesindeki bu şahsa kayıtsız destek veren bu yapı memleketi artık yönetilemez bir hale getirmiştir. Memleket muz cumhuriyetine dönüşmüştür. Muz Cumhuriyetlerinde bile kurallar vardır. Ve o muz ticareti bile o kurallara göre yapılmaktadır. Siz burada yazan kuralları terk ederseniz; muz ticareti bile yapamazsınız. Çünkü koyduğunuz kurala neye göre diye sorarlar.
BU ANAYASANIN BİR MADDESİ ARTIK YOK DİYEN; YARIN ’SENİN MALIN DA YOK’ DER: Bu anayasa aynı zamanda senin babandan kalmış 80 metrekarelik dairenin de gücenesidir. Çünkü bu anayasada yazıyor, mülkiyet hakkı. Elindeki paranın, malının ve canının güvencesi bu anayasadır. Bu anayasanın bir maddesi artık yok diyen; yarın ’senin malın da yok’ der, ‘senin canını da korumam’ der, ‘canın da bana emanet’ der. O yüzden Anayasaya sahip çıkmak; bu ülkenin geleceğine, kendi çoluğunun çocuğunun geleceğine, güvencesine sahip çıkmaktır. Anayasayı savunmayan, üyesi olduğu sendikayı, meslek örgütlerini, bu memleketi savunamaz. Bu anayasa, bu memleketin anayasasıdır. O yüzden anayasalar, bu ülkedeki herkesin, bu ülkenin iyiliğini isteyen herkesin canı gibi savunması, malı gibi savunması ve gözü gibi bakması gereken belgelerdir. Hepimizin üzerinde uzlaştığı yapılardır.
Bir gerçek var ki… Neyi unutturmaya çalışıyorlar? Birincisi yapmayın dediğimiz halde Suudi Arabistan’a gidip, Cumhuriyet’in 100. yılında, Cumhuriyet’ten önce kurulmuş iki kulübünün yaptığı Türkiye’nin onuru, gururu bir müsabakayı; Atatürk’e, Cumhuriyet’e saygısı olmayan, geldiğinde Anıtkabir’e gitmeyen, askerimizi Türkçe selamlamaktan imtina eden Suudi Arabistan’a götürenler; orada Atatürk’ü pazarlık konusu yapanlar bu milletin tamamından; CHP’lisinden İYİ Partilisine, MHP’lisinden AK Partilisine, HDP’lisinden bu Meclis’te bulunmayan partililerine herkesi utandırmışlardır.
YILBAŞI GECESİNDEN DÖNENLERLE SABAH NAMAZA GİDENLERİ SÜRTÜŞTÜRMEDEN BİR TANSİYON BEKLENTİSİNE GİRMİŞLERDİR: O ayıplarını örtemeden 1 Ocak günü sabah erken saatlerde bir miting tertip etmişler. Yılbaşı gecesinden dönenlerle sabah namaza gidenleri sürtüştürmeden bir tansiyon beklentisine girmişlerdir ve sonunda hiç tasvip etmediğimiz bir sonuç ortaya çıkmıştır. Elinde bir bayrak taşıyan bir vatandaşla bir gencimiz arasındaki sürtüşmeden bir yaralanmaya sebep vermiştir. Yaşananları dikkatle takip ettik. Ege'nin babası Zafer Beyi aradım, 'Zafer Bey biz şiddete karşıyız, Ege'nin attığı yumruğu savunamayız ama bir basit yumruklama Türkiye'nin neresinde geçmişinde sabıkası olmayan bir genci nerede tutuklamışlar?' Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, darbe komutanının yaveri Yılmaz Tunç bir açıklasın bakalım. Yumruğun karşısındayız ama Ege'nin tutuklanmasının da karşısındayız. Babası dedi ki, 'Ege 4 üzerinden 3.5 not ortalamalı pırıl pırıl bir çocuktur, nası loldu biz de anlamadık.' Sonra Ege'nin savunmasını okuduk, pişman olmuş, üzgün olduğunu dile getirmiş ama tutup cezaevine koydular Ege'yi. Biz yumruğu savunmayız ama Türkiye'nin dört bir yanında tutup savcıya götürsen, 'Niye bana getirdiniz' diyeceği bir hususta bir gencecik çocuk ailesinden, okulundan koparılıyorsa orada başka bir husumet, başka bir mesaj var. Bunu da görmemezlik etmedik, etmeyeceğiz.
MİLLETİN YOLUNDAN DEĞİL, KENDİ ÇIKARLARININ YOLUNDAN YÜRÜYENLERE 'ARTIK YETER' DEDİK: Cumhurbaşkanı'nın ifadelerinden belli ki dile getirdiğimiz sorular son derece haklı. Gencecik evlatlarımızın şehit edilmesinde 'At imzayı, geç kenarı, sorgulama' diyorlar ya, biz ona 'Artık yeter' dedik o gün. Milletin yolundan değil, kendi çıkarlarının yolundan yürüyenlere 'Artık yeter' dedik. Vatandaşı yoksulluğa mahkum edip sürekli kendi çevrelerini zenginleştirenlere 'Artık yeter' dedik. Devletin temel niteliklerinden olan hukuk devletini ayaklara altına alanlara 'Artık yeter' dedik. Seçilmiş bir milletvekilini bırakmayan, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen 'Aldığım karar budur' diyenlere 'Artık yeter' dedik. Artık ister Gezi'den, ister attığı twetten, ister Furkan gibi aleni mahkeme tutanaklarını haberleştirmekten dolayı saray rejiminin esir tuttuğ herkesin durumuna 'Artık yeter' dedik. CHP olarak halkımızın birlik ve beraberliğine sahip çıkıyoruz. Anayasal düzen içinde bir hukuk devlet olarak var olma inancına sahip çıkıyoruz. Demokrasiye, adalete hep birlikte refah ve huzura sahip çıkıyoruz. Halk ve Meclis iradesine sahip çıkıyoruz. Biz demokrasiye, memlekete, Hatay'a, Türkiye, bu ülkenin geleceğine sahip çıkıyoruz.
SARAYDAN CESARETLE ADALET CELLATLIĞINA YARGITAY'IN BÜTÜN ÜYELERİNİN ORTAK EDİLMESİNİ ASLA KABUL ETMİYORUZ: Anayasa'nın 153. maddesi açıktır: Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme, yargı organlarını, irade makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamamak, Anayasa'yı fiili olarak askıya almaya teşebbüs etmek anayasal düzene karşı bir kalkışmadır. Bu sebeple anayasal düzene karşı işlenen suçla mücadele etmeleri için hukuki ve siyasi hiçbir adımdan kaçınmayacağız. CHP tüzel kişiliği olarak bu suçu işleyen İstanbul 13. Ceza Mahkemesi üyeleri hakkında HSK'ya, Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyeleri hakkında Yargıtay'ın Birinci Basamak Kurulu'na başvurularımızı yapıyoruz. Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu'nun bu 5 hakim için görevden el çektirme kararının bir an önce almalarının kendi anayasal görevleri olduğunu hatırlatıyoruz. Ayrıca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na bu kararı bu şekilde 5 hakimin uygulamasının Yargıtay'daki ilgili dairedeki diğer 13 hakim ve Yargıtay'da görev yapan tüm hakimler açısından bir suçta ortaklaşma zarureti gibi algılatılıp bunun bir Yargıtay kararı olarak dayatılması bu hukuk insanlarının her birinin mesleki geleceklerine ve onurlarına lekedir. Bu yüzden cımbızla Üçüncü Daire'den çekilen bu beş celladın bu kararlarına diğer 13 hakimin iştirak etmediğini biliyoruz. Ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nı bu kararı, görüşülmek üzere ceza genel kuruluna götürmeye davet ediyoruz. Götürün Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na, bakalım oradan, Anayasa Mahkemesi kararı uygulanır mı, uygulanmaz mı? Bu ayıba, bu rezalete, bu hukuk tanımazlığa, bu saraydan cesaretle adalet cellatlığına Yargıtay'ın bütün üyelerinin ortak edilmesini asla kabul etmiyoruz.
TBMM'Yİ KENDİ İRADESİNE KARŞI YAPILAN BU DARBE GİRİŞİMİ İÇİN ÖNÜMÜZDEKİ SALI GÜNÜ SAAT 15.00'TE OLAĞANÜSTÜ TOPLANTIYA ÇAĞIRIYORUZ: Bu yol hep açık ama böyle bir hukuk tanımazlığa ilk kez birileri başvuruyor. Nerede itiraz edilecek? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itiraz edecek. Neresi karara bağlayacak? Yargıtay Genel Kurul'u kararını alacak. Güveniyorsanız kendinize, Yargıtay Genel Kurulu çıksın, 'Bu karar hukukidir, anayasaya uygundur' desin. Beş tane; üçü saraydan, ikisi ortağından talimatlandırılmış beş tane celladın hukuku katletmesine, geleceğimizi karartmasına sessiz kalmayacağız. Ayrıca elimde tüm muhalefet partilerinin toplandığında katılacaklarını bildirdikleri Cumhuriyet Halk Partisi ve Gelecek Partisi, Saadet Partisi, Türkiye İşçi Partisi, Demokrat Parti, Deva Partisi tarafından imzalanan, İYİ Parti ve DEM tarafından da toplandığında oturuma katılacakları ifade edilen 9 Ocak 2024 Salı günü saat 15.00'te Genel Kurul'u olağanüstü toplantıya çağırdığımız başvurumuz burada. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni kendi iradesine karşı yapılan bu darbe girişimi için önümüzdeki salı günü saat 15.00'te olağanüstü toplantıya çağırıyoruz.
DEMOKRASİYE, ANAYASAYA VE GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKACAĞIMIZ BÜYÜK MİTİNG İÇİN 14 OCAK PAZAR GÜNÜ SAAT 13.00'TE TÜM VATANDAŞLARIMIZI TANDOĞAN MEYDANI'NA DAVET EDİYORUM: Cumhuriyet Halk Partisi olarak toplumda, sivil toplumda bu darbe girişimine karşı hangi demokratik çağrı varsa, o demokratik çağrılara en yürekten katkıyı, katılımı sağlayacağımızı ifade ediyoruz ve gelecek hafta 14 Ocak Pazar günü 'Geleceğimize sahip çıkıyoruz' diyeceğimiz, demokrasiye, anayasaya, geleceğimize, emeğimize, ekmeğimize, ülkemize, vatanımıza sahip çıkacağımız büyük miting için 14 Ocak Pazar günü saat 13.00'te tüm vatandaşlarımızı, tüm siyasi partileri, tüm meslek örgütlerini, tüm sivil toplum örgütlerini ve bu ülkenin geleceğine sahip çıkmak isteyen her ferdini, bilhassa gençlerini Tandoğan Meydanı'nda saat 13.00'te geleceğimize, adalete, hukuka ve ülkemize sahip çıkan mitingimize davet ediyorum."