CHP Kocaeli 38'inci Olağan Kongresi, Kocaeli Kültür Merkezi'nde yapılıyor. CHP Grup Başkanı ve Genel Başkan Aday Adayı Özgür Özel, kongreye katılarak bir konuşma yaptı. Özel, özetle şunları söyledi:
“Kocaeli benim, her seçim döneminde davet edildiğimde koşarak geldiğim, kalabalıklarla, meydanlarla buluştuğum ve maalesef hep hak ettiğini alamadığını düşündüğümüz diri bir örgütümüzün olduğu çok önemli bir yer. Bugün burada olmak benim için önemli. Ben, benden önce söz alan, konuşan üç değerli CHP’nin Genel Başkanlığı’na iddia koyan, değerli adaylarımıza başarılar diliyorum.
“GENEL BAŞKANIMIZ KEMAL KILIÇDAROĞLU’NA DA SAYGILARIMIZI SUNUYORUZ”
Uzun yıllar sonra bir kez daha bütün Türkiye’ye, hatta bütün dünyaya, parlamentoda grubu olan partiler içinde Genel Başkanı'na rakip çıkabilen ve Genel Başkanı'nı çoklu yarışla seçebilen tek örnek parti olmaktan dolayı, buna olanak tanıyan, bu yarışa niteliksel olarak değer veren en yeni üyemizden en kıdemli üyemize hepsi birbirinden yetkin adayları can kulağıyla dinleyen sizlere böyle bir yarışta en demokratik bir şekilde yarışılmasına ilişkin irade koyan sizlere ve elbette hem yıllardır verdiği emeğiyle hem bu seçimde adayımız olarak göstermiş olduğu emekleriyle sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na da saygılarımızı sunuyoruz.
“O BABA EVİNDE TARTIŞMA OLUR, O BABA EVİNDE KONUŞMA OLUR. O BABA EVİNİN YÖNETİMİNE TALİP OLUNUR AMA O BABA EVİNDE ZARAR VERECEK KAVGALAR, HIRÇINLIKLAR OLMAZ”
Elbette itirazlarımızı, farklılıklarımızı, eleştirilerimizi dile getireceğiz. Ama kimse CHP’de bunun bir üslupsuzluk, seviyesizlikle geçmiş zamanlarda bazı adaylıklarda gördüğümüz gibi hırçınlıklarla, yakarak, yıkarak veya daha sonunda ayrılarak ilerlenecek bir süreçle bir şey olacağını kimse beklemesin. Ben CHP’de 81 ilde 975 ilçeden aldığım, yetişebildiğim tüm davetlere gitmiş, belde binası açılışlarında dahi gitmiş, konuşmuş birisi olarak en çok şunu söylerim, bugün de öyle bir yerdeyiz. Burası baba evidir. Herkes baba evinde doğar, ilerleyen yaşta kimi gider kimi kalır. Kimi ırakta oturur, kimi yakında oturur. Kimi büyüğünü özler, kimi küçüğüyle yetinir. Ama herkes bilir ki baba evinin çorbası kaynamaktadır, bacası tütmektedir. Öncelikle bu baba evinin çorbasını kaynatanlara, bacasını tüttürenlere selam olsun. O baba evinde tartışma olur, o baba evinde konuşma olur. O baba evinin yönetimine talip olunur ama o baba evinde zarar verecek kavgalar, hırçınlıklar, yakıp yıkmalar olmaz. Çünkü tapusundaki isme saygıdan olmaz. Babaevinin tapusu ne Kemal Bey'e kayıtlıdır, ne Özgür Özel'e. Ne rahmetli Ecevit'in üzerindeydi ne rahmetli İnönü'nün. Baba evinin tapusu bir kişiye kayıtlıdır, o da Gazi Mustafa Kemal Atatürk. O yüzden, nerede, nasıl konuştuğumuzu bilerek konuşuyoruz.
“VERDİĞİM EMEKLERE RAĞMEN, KAYBINDA TOPLU İĞNE BAŞI KADAR KUSURUM VARSA DÜNYANIN EN BÜYÜK ÖZRÜNÜ SİZ ÖRGÜTÜMÜZDEN DİLİYORUM"
Elbette eleştiriyoruz ve elbette hem talip olduğumuz görevin gereği hem geçmişteki sorumluluklarımız gereği eleştiriliyoruz. Eleştirilmeye de açığız. Bu CHP'nin bir eksikliği değil bir zenginliğidir. Son seçime, kampanyasına belki de ilk başlayan siyasetçiyim. 2019 yerel seçimlerine 41 ilde 247 aday tanıttıktan sonra bir gün durmadım. Türkiye'nin neresinden davet aldıysam gittim. 100. yıldaki seçime, önemine, o seçimde Atatürk'e, kurucularına husumeti olanların Cumhuriyet'in 100. yılında görevde olmasının hepimiz açısından yaratacağı sıkıntıyı, riskleri anlattım. Adayımız çıkana kadar aday sizsiniz dedim. Bir oyun önemini anlattık. Sonuçta herhalde tahmin ediyorum, geçmişte çok önemli başarıların elde edildiği ve o başarılara hasret Kocaelimizde de her üyemiz en az benim kadar 28 Mayıs sabahı uyandığı uykusundan bir daha huzurlu bir uykuya dalamayacak yürek acısıyla, vicdan azabıyla ve utançla kalktı. Ben kendi adıma şunu söylüyorum: Verdiğim emeğin, akıttığım alın terimin hepsinin yetmediği bir süreçte bu Cumhuriyet'in 100. yılındaki önemli seçimlere verdiğim emeklere rağmen, kaybında toplu iğne başı kadar kusurum varsa dünyanın en büyük özrünü siz örgütümüzden diliyorum.
“BİZ 28 MAYIS GÜNÜ BİR SONUCU TEKRAR ETTİK. O SONUÇ, 52'YE 48'LİK DENGEDİR. 52'YE 48, REFERANDUMUN DA SONUCUDUR. YİNE DEĞİŞTİREMEDİK”
28 Mayıs sabahından sonraki, öncesine dair yetkili kurullarda belli uyarılarımız, itirazlarımız... Ama kamuoyu önünde partiyi tartıştırmamak için elbette susmalarımız oldu. Bazen dediğimizde haklı çıktık, bazen endişemiz yersiz çıktı. Ama 28 Mayıs tarihinden itibaren gördüğüme ve ona nasıl tepki vermemiz gerektiğine yönelik bir ayrım ve bu noktada artık farklı düşündüğümü örgütümüzle paylaşma ihtiyacı ortaya çıktı. Biz 28 Mayıs günü bir sonucu tekrar ettik. O sonuç, 52'ye 48'lik dengedir. 52'ye 48, referandumun da sonucudur. Yine değiştiremedik. O zaman artık bir şeyin yanlış yapıldığını ve siyaset yapma biçiminin değişmesi gerektiğini gördük. Karşımızda dayatılan bir siyasi anlayışa, siyasi rekabete teslim olmayı gördük. Karşıda dikine kesen bir siyaset var. Enine kesen bir siyasete ihtiyaç var. Bildiğimizi yapmamıza ihtiyaç var. Dünyaya baktığımızda, dünyada sol siyaset nasıl başarılı olmuş? Başarılı sosyal demokrat hareketler nasıl büyümüşler? Ne zaman sol kaybetmiş? Türkiye'de solun şahlanışı hangi dönemlere denk geliyor? Solun zayıflayışı hangi dönemlerdedir? Türkiye'de kurumsal olarak sol ya da kişisel olarak sol liderlerin hangi başarı öykülerini takip ettiğini izlediğimizde karşımıza kendi siyasetini yapan, yani üzülerek eleştireceğim ki ben, bunun yanında durmalıyım, kesin bunun karşısındayım, buna çok yanaşırsam bu taraftakiler kızar diyerek rakiplere ya da müttefiklere ya da siyasi yelpazenin diğer aktörlerine göre yer ve yön tayin etmek yerine seni var eden değerlere göre kendi yerini belirleyip ancak bununla birlikte dünyadaki ve Türkiye'deki soldan gelen rüzgarı bekleyen, bugün yalnız olan, bugün sessiz olan, bugün kendini güvencesiz, korumasız ve sömürülen hisseden, o kestiğimiz siyasette enine AK Partili'nin, İYİ Partili'nin, HDP'li'nin, oy kullanmayanın, işsizine, yoksuluna, güvencesizine, hepsine birden sahip çıktığınızda, altta bambaşka ve koskocaman konuşabileceğimiz, anlaşabileceğimiz bir kitle var.
"KIRARAK DÖKEREK DEĞİL, BU PARTİYİ GÜÇLENDİREREK, GENÇLEŞTİREREK VE DEĞİŞTİREREK ÇIKACAĞIZ”
Ben bütün bir sürecin başında partiden bu değişimin önünün açılması için sayın Genel Başkan'la ve siyaset arkadaşlarımla konuştum ama baktım ki hiçbir şey yokmuş gibi davranmak isteyen bir grup, partinin genel yönelimine etki ediyor. Orada ayrıştım. Kardeşim sen de oradaydın... Ben haziran ayının başında şunu söyledim: 'Kaybeden takımda santrfor oynayacağıma, şampiyon olacak takımda her mevkiye razıyım.' Bu partinin bir evladı olarak derseniz ki Özgür orta saha, orta saha... Kale, kale. Top toplamaya razıyım. Ama derseniz ki bu sürecin sonunda 'Özgür sana ihtiyaç var, geç takımın başına' ona da varım. Ben bu takımı şampiyon yaparım. İki aylık süreyi, partide konuşmam gereken herkesle konuşarak, yetişemeyip konuşamadıklarım kusura bakmasın ve birinci sözüm şuydu: 'Değişim kararlı ama vefalı olmalıdır.' Ben sorumluluk almaya da fedakarlık yapmaya da hazırım. Kırarak dökerek değil, bu partiyi güçlendirerek, gençleştirerek ve değiştirerek çıkacağız.
“KALKIN AYAĞA, BU PARTİYİ KALDIRIN AYAĞA. BEN SİZE İNANIYORUM, SİZE GÜVENİYORUM. BEN BU TAKIMI ŞAMPİYON YAPARIM BUNA İNANIN”
Yapabilir misin? Delegemiz inanır, görev verirse yaparım. Özgür Özel kardeşiniz olarak, bir evladınız olarak gözünüzün önünde büyümüş, bu partinin bir evladı olarak bana derseniz ki: 'Özgür tamam. Geç takımın başına, hepimiz arkanızdayız', ben sizinle birlikte bu takımı şampiyon yapmaya talibim. Kalkın ayağa, bu partiyi kaldırın ayağa. Ben size inanıyorum, size güveniyorum. Ben bu takımı şampiyon yaparım, buna inanın.” (ANKA)