Çünkü avlanması, alımı ve satımı yasak olan balıkları riske etmeden en iyi şekilde pazarlamanın merkezi İzmir’dir. İzmir Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünde görevli denetim memurları her ne kadar ellerinden geleni yapsalar da, denetim memuru sayısı, yeterli araç,ekipman, memurların can güvenliği ve istenilen düzeyde istihbaratın olmaması İzmir’in kaçak balık cenneti olmasına etkendir.
Örneğin Marmara bölgesinde başta İstanbul Valisi Sayın Avni Mutlu’nun bu konuda ki girişim ve çalışmaları başta olmak üzere Greenpeace gibi çeşitli sivil toplum örgütlerinin de girişimleri ile başarı çalışmalara imza atıldığını gözlemliyoruz. Ancak İstanbul’da Sahil Güvenlik Komutanlığı,Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü,Üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve dürüst balıkçılar arasında kurulan iş ve güç birliği anlayışı maalesef İzmir’de bir türlü oluşturulamamıştır.Bu noktada yeterli derecede denetim uygulanamıyor ve paydaşlar da yasalara riayet etmiyor ise Ankara’da kanun çıkarmak sadece teferruattan öte değildir.Bölgemizde sorun sadece İzmir’e dışarıdan getirilip balık tezgahlarında satılan yavru balıklar değildir.Son birkaç yıldır özellikle Çandarlı ve Aliağa körfezlerimizde halk arasında şebeke diye bilinen illegal troller adeta kol gezmektedir. Bu tekneler gelecek nesillere miras bırakacağımız denizlerimizi talan ettikleri gibi 5,6 metre büyüklüğünde ki kayıklar ile körfezlerimizde yasal olarak avlanan kıyı balıkçılarımızın süreli olarak denize bıraktıkları ağlarını sürükleyip denizden başka hiçbir geliri olmayan küçük balıkçılarımıza ekonomik anlamda çok büyük zarar vermektedirler.
Denizin mafyası diyebileceğimiz bu kaçak troller Sahil Güvenlik ekiplerini erkete ile markaj altına alıp kurdukları geniş istihbarat ağınla bölgemizde hüküm sürmektedirler.Kaçak avcılık yapanlar hayattan çok fazla beklentisi olmayan insanlardır.Bu nedenle de dürüst balıkçılar ihbar etmekten ve kamera vs ile suçu kanıtlamaktan çekinmektedirler. Çünkü bir çok balıkçımız ihbarcı kimliğinin gizli tutulmadığını iddia ediyor. Burada yapılması gereken İzmir’de ilgili tüm kurum ve kuruluşlar arasında büyük bir konsorsiyum kurulmalı, karada polisin,jandarma’nın yaptığı gibi denizlerimizde ki kolluk kuvvetlerimizde farklı istihbarat kanallarına yönelmeli ve 1380 Sayılı yasa acilen yeniden düzenlenip orman kanunu misali caydırıcı cezalar getirilmelidir.Öte yandan elbette sezarın hakkını sezara teslim etmek gerekir. Bu anlamda 2002 Yılından buyana hükümet balıkçılık sektöründe devrim niteliğinde girişimlerde bulunup büyük başarılara imza atmıştır.Örneğin balıkçılık sektörüne verilen ÖTV’siz mazot desteği, av baskısını azaltmak için yine devlet desteğiyle endüstriyel teknelerin avcılıktan çekilmesi,Su Ürünleri Genel Müdürlüğünün kurulması ve balık boylarına olumlu düzenlemeler getirilmesi uzun vadede etkisi gösterecek son derece önemli adımlardır."
Eser özellikle balık boylarında getirilen sınırlamalar karşısında hükümetin ciddi adımlar attığına dikkat çekti. Kooperatiflerin yetkilendirilmesi gerektiğinin önemine değinen, Eser yazılı açıklamasındaki ifadelerini şu sözler ile sürdürdü: " Özellikle balık boylarına getirilen sınırlamalar karşısında hükümet oy kaybetme riskini de göze alıp, çok ciddi tepkilere rağmen dik bir duruş sergilemiş ve denizlerimizin geleceği adına geri adım atmamıştır.Ancak, Su Ürünleri Genel Müdürlüğü acilen taşrada da örgütlenmelidir. Balığın her karaya çıkış noktasında bir Su Ürünleri Kooperatifine rastlamak mümkündür. Kooperatiflerimiz yetkilendirilmelidir.
Sosyal medya üzerinden paylaşılan karikatür hakkında da bilgi veren Eser, “Ülkemizde karikatür sanatı halkın sıkıntılarını gündeme getirme noktasında özellikle siyasiler üzerinde her zaman etkili olmuş bir yöntemdir.Bizlerde balıkçılık sektörümüzün sorunlarına daha çok dikkat çekmek düşüncesiyle böyle bir yönteme baş vurduk.Bu yöntemin mimarı da karikatür sanatçımız Şerif Cihan'dır. Sayın Cihan'a hassasiyetinden ötürü şahsım,kurumum ve dürüst balıkçılar adına en kalbi duygularımla teşekkür ederim” diyerek sözlerini noktaladı.