Morca Mağarası’nın Türkiye’nin 3’üncü en derin mağarası olduğunu belirten Prof. Dr. Özbek, “Ülkemiz mağaralar bakımından oldukça zengin bir coğrafyada yer alıyor ve 200’den fazla mağaraya ev sahipliği yapıyor. Bu mağaralardan bazıları dikey mağaralar olup, oldukça derin olabilir. Dikey ve yatay olabilen mağaraların özellikle içinde su bulunanlarında bu ortamlara uyum sağlamış ilginç sucul canlılar bulunabilir. Bu canlılar arasında böcek türleri olabildiği gibi, yangıçlar, sucul top böcekleri ve hatta balıklar bile olabilir.
Derin ve uzun mağaralardaki bu habitatlar genellikle de bilim camiası tarafından henüz tanımlanmamış canlılara ev sahipliği yapıyor. Morca Mağarası Anamur sınırları içinde 2 bin 100 metre rakımda yer alan bir dikey mağaradır. Son yıllarda yapılan çalışmalarla keşfedilen mağara, kendine özel bir yapıya sahip olup, yaklaşık bin 260 metre derinde küçük gölcükler barındırır. Bu özelliğiyle Morca Mağarası Türkiye’nin 3’üncü en derin mağarası olup, dünyada da sayılı derin mağaralardan biridir” dedi.
“Endemik canlı sayısının artışına katkı”
Keşfin buluş sürecini anlatan Prof. Dr. Özbek, “Yerli ve yabancı profesyonel mağara araştırıcıları tarafından incelenen mağaranın en derin yerinde yer alan gölcüklerde yaşayan yangıç bireyleri olduğu görülmüştür. Bireylerden alınan örnekler, kendisi de profesyonel bir mağaracı olan Prof. Dr. Gökhan Aydın tarafından bana iletildi. Yaptığımız mikroskobik ve taksonomik incelemeler sonucunda, bu örneklerin yeni bir yangıç türüne ait olduğunu tespit ettik ve bu yeni canlıya yaşadığı mağaraya ithafen ‘Gammarus morcae’ ismi verdik. Dünyada sadece Morca Mağarası’nda yaşayan bu canlı türünün tespit edilmesiyle birlikte ülkemize özgü endemik canlıların sayısı bir tane daha artırılmış oldu. İki araştırıcının ortak çalışması şeklindeki makale ülkemizin saygın bilimsel dergilerinden biri olan Turkish Journal of Zoology dergisinde yayınlandı” diye konuştu.
Tespit edilen canlının göl ve akarsularda yaşayan akrabalarında gelişmiş gözleri bulunduğu halde, yeni keşfedilen türde gözler bulunmadığını belirten Prof. Dr. M. Özbek, “Bu durum derin yeraltı sularında yaşamaya uyum sağlamış canlılarda sıklıkla görülen bir özellik. Bir canlının gözlerinin adaptasyon sonucu kaybolması için ortalama yüz bin yıl geçmesi gerekiyor. Işık olmayan bir ortamda yaşayan canlılar gözlerinin yerine kimyasal reseptörler ve uzamış ekstremiteler geliştiriyor. Bu yaptığımız keşif yeni bir tür tanımlamanın yanında, yeraltı sularında yaşayan canlılar arasında en derinden raporlanmış çalışmalardan biri olması bakımından da önemlidir” ifadelerini kullandı.
“Mağara aydınlatmaları canlı türüne zarar verebilir”
Prof. Dr. Özbek, “Dünyada biyolojik çeşitlilik açısından bazı önemli alanlar vardır. Bunlar sıcak noktalar olarak tanımlanmışlardır. Ülkemiz biyolojik çeşitlilik açısından bu önemli alanlardan üç tanesinin ortasında yer alır ve bu yüzden de biyolojik çeşitlilik açısından çok önemlidir. Son yıllarda özellikle akarsu ve göllerimizde çok büyük kirlilik sorunları var. Canlıların yaşamı için çevre bilincinin önemine dikkat etmeliyiz” dedi.
Bazı mağaraların turizme açılması nedeniyle, içeride aydınlatma yapılmasının orada yaşayan canlıların yaşam ortamlarında suni bir değişime sebep olduğunu, bu nedenle de orada yaşayan ve karanlıkta yaşamaya uyum sağlamış canlıların oradan kaçtığını veya tamamıyla ortamdan yok olduğunu belirten Prof. Dr. M. Özbek, “Bu durum ülkemiz biyoçeşitliliği açısından olumsuzluklara neden olmaktadır çünkü bir mağaraya endemik olan bir canlı türü başka bir mağarada genellikle bulunmaz. Mağara ekosisteminde meydana gelen bu değişimler genellikle türün tamamen yok olmasıyla sonuçlanabilir ki bu hiç istemediğimiz bir durumdur” şeklinde konuştu.