Bayraklı Belediyesi Meclis Üyesi Latif Aydemir’in "kadın cinayetlerinde ölenler de en az öldürenler kadar suçlu olabilir" şeklindeki talihsiz açıklaması ortalığı karıştırdı. Elbette, bu sözler haklı olarak büyük tepki topladı, kınandı ve istifası istendi ve en son dün mecliste protesto edildi. ve işi ilginç tarafı ise, AK Parti sılarında da bu protestoya eşlik edildi...
Enteresandı...
AK Parti içindeki "hassasiyet" rüzgarına bakınca, insan gerçekten sormadan edemiyor: Bu hassasiyet acaba ne kadar samimi?
Herkes bu sözleri kınarken AK Parti İzmir Milletvekili Eyüp Kadir İnan’ın açıklaması ise tam anlamıyla bir fırtına etkisi yaratmıştı.
Beklide ilk defa AK Parti içinde bu kadar yüksek tondan sert hatta hakarete varan bir açıklama olmuştu. İnan, sosyal medya üzerinden Aydemir’e karşı oldukça sert bir dille çıkıştı: “Sen ne hakla, hangi cesaretle hayatını kaybeden gençlerimize, kadınlarımıza karşı bu ifadeleri kullanabilirsin? Bu ifadelerin partimizde yeri yoktur!Esefle kınıyor ve lanetliyoruz!"
İnan’ın bu sözleri bir “kınama” açıklamasından çok daha fazlasını barındırıyordu.
Çünkü bu açıklama, yalnızca Aydemir’in talihsiz sözlerine yönelik bir eleştiri değildi.
AK Parti içinde bir hesaplaşmanın şiddetini hissettiren bir açıklamaydı… Eyüp Kadir İnan’ın öfkesini yalnızca Aydemir’e yüklemek, bu açıklamanın derinliğini gözden kaçırmak olur. gibiydi.
Bir meclis üyesinin sözlerine karşı böylesine şiddetli bir tepki görmek, aslında birçok soruyu da beraberinde getiriyor. AK Parti, cemaatler ve vakıflarla ilgili skandallar ortaya çıktığında aynı öfkeyi, aynı hassasiyeti sergiliyor mu?
Çoğu zaman hayır...
Bu tür olaylarda, partide böylesine “esefle kınama” açıklamaları duymuyoruz.
Olaylar “münferit” deyip geçiliyor.
Vekil İnan’ın öfkesinde bir haklılık elbette var; bu sözlerin partide yeri olmamalı. Öyle görünüyor ki, Aydemir vakası, aslında partinin kendi içindeki hesaplaşmasının bir yansıması.
Elbette, Aydemir'in açıklamaları oldukça yanlış anlaşılabilir bir niteliğe sahipti.
Ancak burada gözden kaçırmamamız gereken çok daha derin bir çelişki var. AK Parti, Latif Aydemir gibi bir meclis üyesine karşı anında sesini yükseltirken, Türkiye’nin dört bir yanında dini cemaatler ve vakıflarda yaşanan istismar iddialarına karşı aynı duyarlılığı ne zaman gösterdi?
2011’den beri cemaatler, vakıflar, dergahlar ve özel yurtlar hakkında ardı ardına çıkan 'istismar, taciz ve tecavüz' haberleri, çoğu kez "münferit olay" diyerek geçiştirildi. Yetkililerin en sık duyduğu söylem ise “araştırıyoruz,” “inceleme başlatıldı,” ya da daha beteri “soruşturma sonucunu bekleyin” oldu.
Ancak işin aslına baktığımızda, dosyaların çoğu tozlu raflarda unutulmaya terk ediliyor; mağdurların çığlıkları duyulmuyor, adalet arayışı her defasında erteleniyor. Ve konu Latif Aydemir gibi, cemaat desteği veya vakıf güvencesi olmayan bir kişiye gelince aniden “vicdanlar” harekete geçiyor!
Peki, neden cemaatlerin suçlandığı olaylarda aynı duyarlılık sergilenmiyor?
Neden vicdanlar sessizliğe bürünüyor?
Çünkü mesele, “dost” cemaatlerin kapısına dayanmak olduğunda vicdanlar da dilsiz oluyor. Bir Latif Aydemir’in birkaç yanlış sözü herkes için kolay bir hedef olurken, geniş destekçi ve koruma duvarı olan cemaatlere yönelik iddialarda "münferit olay" söylemi devreye giriyor ve konu kapanıyor. Yani, her şey görmezden gelinerek üstü kapatılıyor.
Şimdi buradan açıkça soralım: Eğer AK Parti, Aydemir örneğinde olduğu gibi çocuk istismarı ve dini suiistimal konularında da aynı cesareti gösterseydi, bugün toplumda bu denli derin vicdan yaraları olur muydu?
Sadece AK Parti değil; CHP’den de bu konuda anlamlı bir ses duyulmadı. Karşılıklı siyasi hesaplar içinde çocuklar, kadınlar ve diğer mağdurlar ne yazık ki yalnız bırakılıyor. Ama Latif Aydemir gibi bir “küçük balığı” kolayca yutmak mümkün olunca, herkesin sesi gür çıkıyor!
Burada asıl dikkat edilmesi gereken nokta şu: Hem AK Parti hem de CHP tepki verirken farklı nedenlerle olsa da aslında aynı çifte standardı yansıtıyor. AK Parti, iç hesaplaşmalarının faturasını keserken, CHP de bu durumu yağlı bir siyasi malzeme olarak kullanmakta sakınca görmüyor. İki tarafın da asıl niyeti, büyük sorunları gölgelemek, eleştirileri yüzeyde tutarak “küçük balığı” kolayca yutmak.
Asıl mesele şu: Gerçek mağdurlar, büyük balığın gölgesinde kaybolanlar, sessiz bırakılanlar ne zaman aynı dikkati görecek?
AK Parti’nin içinde bir meclis üyesinin yanlış ifadesi için ortalık ayağa kalkarken, cemaatlere yönelik iddialarda vicdanlar ne zaman uyanacak?
Ya da CHP, konuyu yalnızca AK Parti’ye muhalefet etmek için kullanmak yerine gerçek bir toplumsal duyarlılık geliştirebilecek mi?