“İstenmeyen kişi” son günlerin moda tabirlerinden…
Şimdi nerden çıktı? Bu diyebilirsiniz…
Biliyorsunuz yargı süreci devam eden Osman Kavala için 10 ülkenin büyükelçisi ortak açıklamayla Kavala’nın serbest bırakılması için çağrıda bulunmuştu.
Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu elçilerin “persona non grata (istenmeyen kişi)” ilan edilmesi için gerekli talimatı verdiğini söylemişti.
Daha sonra gelen tepkiler üzerine geri adım atan büyükelçiler yeni bir açıklama yapmış ve kriz böylece çözüme kavuşmuştu.
Evet, gelelim sebeb-i yazımıza.
Şöyle anlatayım;
Büyük acıların yaşandığı, 117 kişinin hayatını kaybettiği, yüzlerce kişinin yaralandığı ve binlercesinin de evsiz kaldığı 30 Ekim İzmir depreminin 1. yıl dönümü öncesi, CHP Bayraklı İlçe Başkanı Pınar Susmuş hanımefendi mağduriyetine fiyat biçmiş!
Susmuş hanımefendi depremde zarara uğradığını beyan ederek Bayraklı Belediyesi’nin de kusurlu olduğunu iddia ederek, belediyeye 500 bin TL maddi ve 100 bin TL’de manevi olmak üzere toplamda 600 bin Türk Lirası tazminat talep eden bir dilekçe veriyor.
Egepostası olarak biz de bu bilgi ve belgelere ulaşıyoruz.
Doğal olarak biz de haber niteliği taşıyan bu tazminat talebini haberleştiriyoruz.
Hanımefendi bu habere sosyal medyadan kendince akıllar vererek, belgelere nasıl ulaştığımızı sorgulayarak(!) suç işlediğimizi öne sürerek ve bizi mahkemeye vereceğini belirterek, biraz da aba altından sopa gösteren bir açıklama yapıyor.
Açıklaması tam bir fecaat.
Hele hele hukukçu kimliği olan biri açısından daha da fecaat diyebiliriz.
Hanımefendinin ifadeleriyle gazeteci olarak bizlerin belgelere ulaşmamız suçmuş.
Biz gazetecilerin belgelere ulaşması ve de sorgulaması suçmuş!
Bir yaşıma daha girdim. Pes doğrusu.
O zaman bütün gazeteciler bir şekilde suçlu.
Her gazeteci illaki bir belge ve bilgiye bir şekilde ulaşıyor ve bunu da haberleştiriyor.
Ömründe bir haber cümlesi dahi yazmayan sizler, gazetecilik mesleğini bu gibi dayanaktan yoksun cümlelerinizle töhmet altında bırakamazsınız.
Ayrıca hanımefendi açıklamasında bir vatandaş olarak zarara uğradığını belirterek, belediyeden zararının tazminini istediğini söylüyor.
Sıradan bir vatandaş gidip talep edebilir.
Ama sizin öncelikli bir kimliğiniz var. O da cumhuriyetle yaşıt bir partinin ilçe başkanı sıfatını taşıyor olmak. Tazminat talep ettiğiniz belediye de ayrıca sizin partinize mensup. Yabancınız değil yani!
Bu görevi taşıyamıyorsanız… Orasını bilemem. O zaman da yapılması gereken belli.
Sonra istediğiniz kadar para talep edebilirsiniz… Siz işin maddi boyutuna bakıyorsunuz… Neden mi? 500 bin liralık maddi zararınızın yanında 100 bin liralık da “manevi” tazminat istiyorsunuz.
Biz ise mesleki reflekslerle olayın haber değerine! bakıyoruz.
Gelelim açıklamanız son kısımlarına;
“Çok uzatmayacağım” derdim ama açıklama nereden tutarsanız tutun elinizde kalıyor.
Öncelikle, lütfen! Her sıkıştığınızda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’ne lafı getirip kaçış yolu aramayı bırakın.
Kemal Bey’in hak, hukuk, adalet istemini kendi çıkarlarınıza yontmayın.
“Yok, ben Kemal Kılıçdaroğlu’nun her dediğini yapıyorum” diyorsanız.
O zaman işe, “Parti içi kavga istemiyorum” sözünden başlayabilirsiniz...
Buna en çok ihtiyacınız olduğunu düşünenlerdenim.
Göreve geldiğiniz andan itibaren hem belediye ile hem de ilçe yönetimiyle sürekli kavga halindesiniz. Bunu sağır sultan bile duydu zaten.
Buradan hareketle önce parti içi kavgaya son vermeniz gerekmez mi?
Acaba yanlış mı düşünüyorum?
Mesela Kemal Bey şu lafı da çok söyler.
“Partinin kademelerini basamak olarak kullanmayın.”
“Bir yerlere aday olacaklar…” Örneğin belediye başkanlığı gibi bir makamı hayal edenler “kongrelerde aday olmasın”
Ben bu ve buna benzer birçok cümle duydum sayın Genel Başkan’dan.
Ya siz.
Bunu biliyor muydunuz?
Siz biliyorsunuzdur da biz bilmeyenler için hatırlatalım!
Hanımefendinin gerek milletvekilliği gerekse de belediye başkanlığı “adaylık” geçmişini biraz deşersek lafın nereye gideceği aleni bir şekilde ortaya çıkıyor zaten!
Yine mesleki bilgi edinme reflekslerinden kaynaklı olarak öğrendiğimiz ve kulislerde de çokça konuşulan bilgilere istinaden söylüyoruz…
Ne ilçe yönetiminde ne de belediye cephesinde istenmiyorsunuz!
Siz de gayet iyi hatırlarsınız ki birkaç ay önce bazı yöneticileriniz istifanızı bile istemişlerdi.
İlçe yönetiminden 8-10 kişi kalkıp il başkanlığına gitmiş ve İl Başkanı Deniz Yücel ile görüşmüşlerdi. “Ya o istifa edecek ya biz ilçe yönetiminden istifa eder yönetimi düşürürüz” resti çekmişlerdi.
İl Başkanı Deniz Bey ise o dönem “aman kriz olmasın” diyerek istifanızı isteyen yöneticileri ikna etmiş ve krizi tatlıya bağlamıştı. Sizinle de görüşmüştü.
Hep sıkıntı hep sıkıntı.
Partiye yıllarca emek vermiş… Partinin çeşitli kademlerinde görev almış, il yöneticiliği yapmış Kemal Kaygül’ü ilçe sekreterliğinden aldınız.
Almadınız mı?
Neden peki?
Yönetimde size karşı olduğu için.
Seçimle göreve gelmiş mahalle temsilcilerine gece yarısı operasyon yapıp görevlerinden almadınız mı? Bunları yazmayalım mı?
Kaldı ki iyi bir saha çalışması veya parti için önemli bir program yaptınız da haberleştirmedik mi? Yapsaydınız onu da haberleştirirdik. Bizim niyetimiz bağcıyı dövmek değil!
İzmir’in hangi ilçesinde sizin başında bulunduğunuz ilçe kadar problem var?
Tamam hiçbir şey dört dörtlük değildir. Ama siz de öyle bir kriz yönetim metodu var ki; bir krizi çözerken yeni bir kriz patlak veriyor.
Tüm bu yaşananları bütün olarak ele aldığımızda son günlerin moda deyimi “persona non grata” sizin için de biçilmiş kaftan gibi duruyor.
POLİTİKA
Sayfa başına git