Günlük yaşamımızdaki aşk’ın adı, “Seni seviyorum; senin için canımı bile veririm” Demektir. Siyasi yaşamda ise politikacılara duyulan aşk’ın anlamı ise,“Günü gelince senin canına okurum.”demektir.
Aklın, mantığın egemen olması gereken siyaset arenasında, politikacılara duyulan aşk; sevgiye, yürekten bağlılığa dönüşmedikçe doğruların, güzel duyguların ön plana çıkması zordur.
Siyaseten bir politikacıya körü körüne bağlanmış bir kişiyi, ne yaparsanız yapın; gönül verdiği o politikacının büyüsünden, sevgisinden, inancından ve ona duyduğu politik aşk’ından vazgeçirmeniz asla mümkün değildir.
Böylesine duygusal bir siyaset ortamında, herhangi bir konuda kişilerin birbiriyle konuşarak, tartışarak düşüncesini açıkça ortaya koyarak sağlıklı ve doğru karar vermelerini beklemek fazla iyimserliktir.
Herkesin aynı düşüncede ve aynı yapıda aynı anlayışta olması insanın yaradılışına aykırıdır. Genellikle hep kendi doğrularımızı savunuruz. Duymak istediklerimizi söyleyen politikacıların peşinden gideriz. Düşüncelerimize yakın yayın yapan televizyonları izler, inançlarımız doğrultusunda haber yayınlayan gazeteleri okumayı tercih ederiz hep.
Bir de politikacılara duyulan güvenin ve inancın giderek azalmasında gözden düşmesinde vatandaş olarak bizim de sorumluluğumuz hiç yok m? Bu konuda bizler öyle çok masum değiliz.
“Aşkın gözü kördür.” betimlemesi gibi Milletvekili, Belediye Başkanı, İl genel ve Belediye Meclis Üyesi seçimleri öncesi, bu koltuklara layık gördüğümüz politikacılara duyduğumuz politik aşk nedeniyle onlarda bulunması gereken tartışılmaz niteliklerini neden önemsemiyoru? Bu soruyu kendimize hiç sorduk m?
Not:
Karşıyaka Belediye Başkanı H.Mutlu Akpınar’a Bizden söylemesi:
Gençliğinde, (1970’li yıllarda) simsiyah sürmeli menekşe rengi gözleri, bol rimelli uzun kirpikleri, derin göğüs dekolteli tişörtüyle Karşıyaka Çarşısında kırıta kırıta yürürken yaşlısından gencine herkesin yüreğini hop indiren hop kaldıran Karşıyaka Çarşısının Yüncü Güzeli Perihan Abla ile önceki gün Karşıyaka Çarşısında o yaşlı sevimli haliyle ayaklarını sürüye sürüye torununu gezdirirken karşılaştık. Kısa bir hoşbeşten sonra her zaman yaptığı gibi yine verdi veriştirdi, ”Bana bak, meclis üyem, (Beni hala Belediye Meclis üyesi sanıyor.) o yakışıklı genç başkanına söyle; şu çarşıda biraz dolaşsın. Halkın arasına karışsın. Yoksa ona bir daha oy vermem.”