Ege Postası
Geri

Aylin Nazlıaka'dan Bakan Yanık'a; Kaç kayıp çocuğumuz var?

CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka, deprem bölgesindeki kayıp çocuklarla ilgili hükümetten gelen açıklamalara inanmadıklarını belirterek, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’a “Kaç kayıp çocuğumuz var? Bu çocuklar hangi cinsiyetten, hangi yaş grubundan? İllere göre dağılımı nedir? Bu çocuklar içinden kaçı ailelerine teslim edildi? Göçük altından çıkarılan çocukların hastane kayıtları nasıl tutuldu? Bu çocuklar hangi hastanede tedavi altına alındı” diye sordu.
Aylin Nazlıaka'dan Bakan Yanık'a; Kaç kayıp çocuğumuz var?
Haberler / Politika
1 Mart 2023 Çarşamba 15:34
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

CHP Kadın Kolları Başkanı Aylin Nazlıaka, bugün CHP Genel Merkezi’nde, deprem bölgesindeki kadın ve çocukların yaşadıkları sorunlara ilişkin basın toplantısı düzenledi. Nazlıaka, şunları söyledi:

“RANT HIRSI GÖZÜNÜ BÜRÜYEN İKTİDAR, GÜZELİM MEMLEKETİMİZİ KOSKOCA BİR MEZARLIĞA DÖNÜŞTÜRDÜ”

“Büyük bir afet yaşadık ama afeti, felakete döndürmemek mümkündü. Ne yazık ki ülkemizin bir deprem kuşağında yaşadığını bile bile ülkeyi yönetenlerin tedbirsizliği, ülkeyi yönetenlerin beceriksizliği, ülkeyi yönetenlerin koordinasyonsuzluğu nedeniyle bu afet, tam bir felakete, tam bir faciaya dönüştü. Oysaki Gölcük depreminin üzerinden koskoca 24 yıl geçti. Oysaki İzmir ve Elazığ depreminin üzerinden üç yıl geçti. Van depreminin üzerinden 13 yıl geçti. Yaşadığımız bu acılar daha tap tazeyken ders çıkarmak bir yana, göz göre göre bir felaket daha yaşadık.

Rant hırsı gözünü bürüyen iktidar, güzelim memleketimizi koskoca bir mezarlığa dönüştürdü. On binlerce vatandaşımız yaşamını kaybetti. Bu ölümler, Erdoğan’ın söylediği gibi kader planında olan işler falan değil. Bunu buradan bir kez daha ifade edelim. Buna kader denmez. Bu, resmen cinayettir. Katilin kim olduğunu da hepimiz çok iyi biliyoruz.

Evet acımız büyük ama öfkemiz daha da büyük. Bugün 23’üncü gün. Depremin üzerinden 23 gün geçti. 552 saat geçti. Neler oldu şu ana kadar gelin bir hatırlayalım. ‘Altın saatler’ denilen ilk 24 saatte devlet yoktu. İlk 48 saatte devlet yoktu. Birçok ilde de ilk 72 saatte devlet yoktu. İnsanlar enkaz başında yakınlarını kurtarmaya çalıştılar. Kimi elleriyle moloz yığınlarını kaldırmaya çalıştı.

“YÜZÜNCÜ YILINDA CUMHURİYETİMİZ, TEK ADAM REJİMİ TARAFINDAN YURTTAŞINI KİMSESİZ BIRAKTI”

Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesi olarak kurulmuştu ama gördük ki yüzüncü yılında Cumhuriyetimiz, tek adam rejimi tarafından yurttaşını kimsesiz bıraktı. Hepimizin aklına mıh gibi kazınan depremzedenin sözleri var. Diyor ki ‘İlk günlerde sesler vardı ama kurtaracak kimse yoktu. Sonra birileri geldi. Bu sefer de ekipman yoktu. Ekipman geldi ama artık ses yoktu.’ Vallahi bunu duyunca biz utandık; biz kahrolduk ama görüyoruz ki ülkeyi yönetenler, en ufak bir utanç taşımıyor. Bunların ar damarı çatlamış olmalı ki şu ana kadar halen tek bir hükümet yetkilisi, tek bir bürokrat istifa etmiş değil.

Sevdiklerini yitirenler, cenazelerde haykırdılar. ‘Seni kurtaramadım’ dediler. Oysaki bu, bireysel bir kurtarma süreci değildi. Devletin ekipleri ve ekipmanlarıyla, doğru zamanlamayla hareket edilmesi gereken bir süreçti. Ama yakınlarını kurtaramayanların bile sorumluluğunu adeta bu kişilere yükleyen bir iktidar anlayışıyla yönetiliyoruz. Peki, bütün bu yaşananların sorumlusu iktidar ne yaptı? Yaşanan vahşete ‘kader’ deyip geçmeye çalıştı. Beceriksizliğini bir kez daha ‘kader’ kılıfı altına sokmaya çalıştı.

Utanarak söylüyorum ki insanlar sevdiklerinin cansız bedenini kavuştuğu için şu anda kendilerini şanslı hisseder hale geldi. Çünkü, halen enkaz bölgesinde olup sevdiklerinin cansız bedenine ulaşamayan birçok yurttaşımız var. Cenazesini istediği gibi istediği gibi gerçekleştiremeyen, usulüne uygun olarak gerçekleştiremeyen birçok vatandaşımız var. Bu konuda ülkeyi yönetenlerden bir duyarlılık beklemiyoruz artık. Çünkü, acıya en ufak bir saygıları bile yok. Bunu, bu süreçte bir kez daha çok net bir şekilde gördük.

“‘ÇADIR, ÇADIR’ DEDİĞİMİZ İÇİN HER TÜRLÜ HAKARETE UĞRARKEN KIZILAY, ÇADIR SATIŞINDAN ELDE ETTİĞİ PARACIKLARI SAYMAKLA MEŞGULMÜŞ”

Ateş düştüğü yeri yakıyor mantığıyla hareket eden tek adam rejimi, sarayın o şaşalı ışıklarından gözleri kamaşmış olsa gerek ki deprem bölgesinde yaşananları görmüyor, duymuyor, anlamıyor ve de görmezden geliyor. İnsanların bir yudum suya, bir lokma ekmeğe muhtaç olduğunu adeta film izler gibi izliyor. Bu da yetmiyor. İnsanlar karda, kışta, açıktayken romantizm yapıp, yandaş kanalları getirip, önceden hazırlanmış olan bir çadıra sokup ‘Bu da çadırın antresi’ diyerek bir gösteri yapıyor; bir şov yapıyor. Bizler onlar adına utanıyoruz ama onlarda utanç falan yok. Bizler, ‘Kızılay nerede?’ diye haykırıyoruz. Çadır bulmak için seferber oluyoruz. Ortada ne çadır var ne Kızılay var. Neyse ki yürekli gazeteciler var da Kızılay’ın çadırlarının akıbetini öğrendik. Meğerse, kanser hastası kızı olan bir baba, evladına çadır bulmak için feryat ederken Kızılay çadır satmakla meşgulmüş. Meğerse bizler, ‘çadır, çadır’ dediğimiz için her türlü hakarete uğrarken Kızılay, çadır satışından elde ettiği paracıkları saymakla meşgulmüş. Bunu öğrenince ben, Erdoğan’ın şu sözlerini hatırladım: ‘Be ahlaksız! Be namussuz! Be adi! Böyle vicdansızlık olur mu?’ Bu sözleri aynen iade ediyoruz.

Deprem bölgesinde seyyar tuvalet, seyyar duş ya da kalıcı tuvalet, kalıcı duş ihtiyacı karşılanmış değil. Neredeyse bir ay olacak depremin üzerinden deprem bölgesindeki imkânlar hâlen çok kısıtlı. Çadırda yemek yapmak, soba yakmak, çocuklara bakmak, yakındaki aşevinden erzak yardımına erişmek gibi işler hâlen kadınların omuzlarına yüklenmiş durumda. Kadınlar bir yandan kayıplarının acılarını yaşarken, bir yandan çocuklarını nasıl doyuracağını, ailede varsa yaşlı engelli onun hayatını nasıl kolaylaştıracağını düşünmek zorunda. Çocuklar bütün bu yıkımın ortasında cansız beden görmüş, çok fazla cenazeye şahitlik etmiş durumda. Tabii çocukların doğal olarak psikolojileri de bozulmuş.

Bir yandan çok kısıtlı barınma koşulları var. Orada çocuklarını iyileştirmeye çalışan kadınlar, diğer taraftan da barınma, tuvalet, banyo sorunlarını çözmeye çalışıyor. Günlerce banyo yapamadığı için birçok kız kardeşimizin saçı keçe gibi olmuş.  Tabii bu arada salgın hastalıklar da giderek yaygınlaşıyor.

“SALGIN HASTALIK RİSKİNE KARŞI HÜKÜMET ÖNLEM ALMADIĞI İÇİN ÇOCUKLAR ŞİMDİDEN HASTALANMIŞ DURUMDA”

Salgın hastalık riskine karşı günlerdir uyarılar yapılıyor ama hükümet önlem almadığı için çocuklar şimdiden hastalanmış durumda. Bazı çadırlarda kadınlar ve çocuklar balık istifi gibi yatıyor. Öksürük, aksırık çok olağanlaşmış. O çadırda bir çocuk hastalandığı zamandan itibaren çadırda kalan herkesin de hastalandığını söylemeye gerek bile yok.

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun yapmış olduğu bir çalışmaya göre deprem bölgesinde 226 bin hamile kadın var. Deprem bölgesinde hayat hamile kadınlar için iki katı zor. Hem psikolojileri etkilenmiş durumda hem de muayeneleri aksamış durumda.

“SAĞLIKLI OLMAK ADETA BİR LÜKS GİBİ GÖRÜNÜYOR”

Enfeksiyon kapan kadınlar ise, sağlık imkânlarından asla faydalanamıyorlar. Hamile kadınlar, stres ve yaşam koşullarının zorluğu nedeniyle düşük yapma ihtimalinden korkuyor. Lohusa kadınlar ise sütten kesilmiş durumda. Bebekli anneler, çocuklarına bez yetiştiremiyor. Kronik rahatsızlığı olanların tedavileri de bu süreçte aksıyor. Çölyak hastaları gibi nadir hastalıklara sahip olanların mağduriyeti ikiye katlanmış durumda. İnsanlar en temel ihtiyaçlarına muhtaçken, sağlıklı olmak adeta bir lüks gibi görünüyor. Bölgede yaşam koşulları o kadar kötü ki, çadır bulanlar kendini şanslı olarak tanımlıyor.

Bir kez daha iktidara haykırıyoruz: Öncelikli olarak barınma ihtiyacı karşılanmalıdır. Geçici barınma ihtiyacı olan çadır ve konteynırlar derhal temin edilmeli ve kalıcı barınma ihtiyacına yönelik olarak da vatandaşlarımıza bir gelecek perspektifi sunulmalıdır. Ancak yapılacak konutlar, bir seçim rüşveti gibi sunulmamalıdır.

Gittiğim her enkazın başından yükselen feryatta, iktidarın enkaz altında kaldığına şahitlik ettim. Bu süreçte yaşanan tüm bu aksaklıklara, koordinasyonsuzluğa, liyakatsiz kadrolara, yeteneksizliğe rağmen bizim yüreğimizi ısıtan bazı şeyler de oldu. Bugün belki Kızılay gibi kurumlarda bu değerler yitirilmiş ama hâlâ halkımızda olan, sivil toplum örgütlerinde, meslek örgütlerinde olan dayanışma ve yardımlaşma ruhuydu.

“NE SAYIN YANIK’A NE DE BU DÖNEMDE BU TÜR VERİLERİ AÇIKLAYAN HÜKÜMET YETKİLİLERİNE GÜVENMİYORUZ ARTIK”

İktidarın sorumsuzluğu nedeniyle, bir de refakatsiz çocuklar ve kayıp çocuklar sorunuyla karşı karşıya kaldık. ‘Kayıp çocuklarımız nerede?’ diye bizi arayanlar oldu. ‘Evladım enkaz altından çıkmadı ama başka yerdedir bulamıyorum. Ne olur bize yardım edin’ diyenler oldu. Kayıp çocuk ihbarları sağanak olup üzerimize yağdı. Hayatta kalan aile bireyleri, il il hastane hastane arayış içine geçtiler. Kimi zaman da sosyal medyadan medet umdular. Bizim de bu süreçte, gözümüz kulağımız Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’a çevrildi. Ne diyecek Sayın Yanık? ‘Üzerine düşeni yapıyor mu, ne yapıyor?’ diye onu izledik. Öyle ya, kaç çocuk kayıp? Bu çocuklardan kaçı ailelerine teslim edildi? Kendisi bu konularda bizi aydınlatmalıydı. Bu konuda birinci derecede sorumluluğu ve yetkisi olan kişiydi. Sayın Yanık, depremden iki gün sonra, yani 8 Şubat’ta bir açıklama yaptı ve dedi ki: ‘Şu an bilgimiz dâhilinde kayıp çocuk bulunmamaktadır’. Bizim duyduklarımız neydi o zaman? Sonrasında kendisi peş peşe başka açıklamalar yaptı. Birtakım verilerle ailesine teslim edilen, takipte olan, kimliği olmayan çocukların sayılarını paylaşmaya başladı. Biz ne Sayın Yanık’a ne de bu dönemde bu tür verileri açıklayan hükümet yetkililerine güvenmiyoruz artık.

Derya Yanık, ‘Bizim Bakanlığımızın da Sağlık Bakanlığı’nın da bebek ve çocuklarımızla alakalı hiçbir ihtiyaç noktasında çağrımız olmadı. Şükürler olsun, şu anda böyle bir ihtiyacımız yok” dedi ve bölgeye ulaştırılan yardımların da bir nevi durdurulmasını sağlamaya çalıştı ve gerçekleri manipüle etmeye çalıştı.

Biz CHP olarak ne refakatsiz çocuklarımızı ne de kayıp çocuklarımızı asla ve asla ortada bırakmadık. Her bir çocuğumuz bize emanettir diyerek bu meselenin peşine düştük. Çocuklara rakam gözüyle bakmadık. Derya Yanık her gün çıkıp açıklamalar yapıp, ‘Şu sayıda çocuk bulundu’, ‘Şu sayıda çocuk ailesine teslim edildi’ diyordu ya, biz onlara rakam diye yaklaşmadık.

“HLEN 9 ÇOCUĞUMUZUN AKIBETİNİ BİLMİYORUZ”

Bu süreçte bir skandal daha ortaya çıktı. Gaziantep’ten Sakarya’ya 9 çocuk getirilmişti ve bu çocuklar bir cemaat yurduna yerleştirilmişti. Oysaki bulunan çocuklar, refakatsiz çocuklar Bakanlığın himayesi altında olmak zorundadır. Kanunları buradan kendisine hatırlatmama gerek bile yok. Haber kamuoyunda yankılandı. Bunun üzerine Bakan, habere ilişkin 24 saat sonra yazılı bir açıklama yaptı ve ‘İddialar kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır’ dedi. Oysaki Sakarya İl Müftüsü bu skandalı doğruladı. Kurs görevlisi, ‘Çocuklar Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na teslim edildi’ açıklamasını yaptı. Fakat biz hâlen bu 9 çocuğumuzun akıbetini bilmiyoruz.

CHP olarak deprem sonrası refakatsiz çocuklar ve kayıp çocuklar ile ilgili iddiaları araştırmak üzere bir ekip oluşturduk. 4 milletvekilimiz bu araştırmalar için çabalıyor, çalışıyor. Kayıp ihbarlarının tek tek üzerine gidiyoruz. Aynı zamanda Meclis Grubumuz, kayıp insanlar sorununun hak ihlâli yaşanmadan çözülmesi amacıyla, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun bir alt komisyonu olan Çocuk Hakları Komisyonu’nda bu konunun bir an önce değerlendirilmesi gerektiğini söyleyerek komisyonu göreve davet etmiştir.

Buradan bir kez daha çağrı yapmak istiyorum. Eğer bir kayıp çocuk ihbarı varsa ya da refakatsiz çocuk ihbarı varsa, bulunan çocuk varsa lütfen 0312 207 41 31 hattımızı arayınız. Yalnız değilsiniz, biz varız.

“KAÇ KAYIP ÇOCUĞUMUZ VAR?”

Şimdi buradan Bakan Yanık’a bazı sorular yöneltmek istiyorum: Kaç kayıp çocuğumuz var? Bu çocuklar hangi cinsiyetten, hangi yaş grubundan? İllere göre dağılımı nedir? Bu çocuklar içinden kaçı ailelerine teslim edildi? Göçük altından çıkarılan çocukların hastane kayıtları nasıl tutuldu? Bu çocuklar hangi hastanede tedavi altına alındı? Ampüte olan çocukların tedavileri nasıl sağlanacak? Protez kol ve bacaklar çok yüksek bedel ödemeyi gerektiriyor. Bu konuda devlet bu çocuklara nasıl yardımcı olacak? İçişleri Bakanlığı ya da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bundan sonraki süreçte nasıl bir yol izleyecek? ALO 183 hattına kaç kayıp ihbarı geldi? Kaç çocuk bulundu, kayıp çocuklarımız nerede? Bunları da öğrenmek istiyoruz. Bütün bu koordinasyonsuzluk, bütün bu beceriksizlik, bütün bu yetersizlik içerisinde hâlen o koltukta oturmaya devam edecek mi diye de sormak istiyorum. Artık istifa etmek, bu iktidar döneminde literatürden kalkmış görünüyor. En azından affını istemesini bekliyoruz kendisinden.

“HELALLİK İSTEYEREK BU İŞİN İÇİNDEN SIYRILAMAZLAR”

Yaşadığımız bu acının, bu beceriksizliğin bedelini sorma konusunda kararlıyız. Bundan asla ve asla bir adım geri atmayacağız. Yaşananlara ‘kader’ diyerek, helallik isteyenlere de asla inanmıyoruz ve helallik isteyerek bu işin içinden sıyrılamazlar. Kimden istiyorlar helalliği? Henüz cansız bedeni dahi bulunmayanlardan mı? Siz önce; Adıyaman’da enkaz altından çıkarılan sonra da koşa koşa ailesinin yanına gelen, Gaziantep Nurdağı’nda annesini, babasını ve üç kardeşini kaybetmiş olan Zeynep’ten helallik isteyin. Bakalım Zeynep size helallik verecek mi. Siz önce; 56 canını, yakınını kaybetmiş olan, ailesinden 56 kişiyi kaybetmiş olan Kadın Kolları MYK Üyemiz Fevziye Pehlivan’dan da helallik isteyin. 7 yaşındaki yeğeni enkazdan çıkarıldığında tek bir çizik bile yokmuş üzerinde ama çocuk donarak hayatını kaybetmiş. Siz önce; enkaz altında annesini, babasını, kolunu, bacağını kaybeden çocuklardan helallik isteyin. Bakalım, size helallik verecekler mi?

“BAŞTA KIZILAY OLMAK ÜZERE, LİYAKATSİZ KADROLARIN OLDUĞU KURUMLARI YENİDEN İNŞA EDECEĞİZ”

Bizler bu süreçte, iktidarın yaptığı gibi ‘ah, vah’ diyerek, ‘inşallah, maşallah’ cümlesi kurarak, Bakan Derya Yanık’ın yaptığı gibi ‘şükürler olsun’ diyerek bu sürecin yönetilmeyeceğini biliyoruz. Bizler, depremde yok sayılan depremzedelere, öyle elden ulufe dağıtır gibi para dağıtarak, onların sorunlarının, yaşanan rezaletin üstünün örtülmeyeceğini haykırıyoruz. Bu vatandaşlarımızın yaşadığı mağduriyetin, iktidara gelir gelmez hesabını soracağımızın sözünü veriyoruz. İlk seçimlerden sonra iktidara gelir gelmez, insanca yaşanan kentler inşa edeceğiz. Hiçbir çocuğumuzu bile sahipsiz bırakmayacağız. Fay hattı üzerinde yeniden ölüme sebebiyet verecek olan yerlere binaların kurulmasına asla ve asla izin vermeyeceğiz. Liyakatsiz kadroların kol gezdiği birçok kurum, başta Kızılay olmak üzere yeniden inşa edeceğiz ve bu kurumları Cumhuriyet’in kurucu felsefesine, o ruha kavuşturacağız. Hiç şüphesiz bu çürümüş düzeni yıkacağız ve yeni, herkesin huzur ve refah içerisinde, geleceğe umutla bakabildiği bir düzeni milletimizle birlikte kuracağız.”

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
POLİTİKA YEREL POLİTİKA GÜNCEL İZMİR EGE 3. SAYFA YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SPOR YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ DÜNYA KÜLTÜR - SANAT GENEL MAGAZİN SEÇİM
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Ege Postası