Eğitim-İş, İzmir’de üniversitelerde gerçekleştirilen geçici görevlendirmelerle ilgili basın açıklaması yaptı. İzmir Demokrasi Üniversitesi önünde yapılan açıklamada, sendika üyeleri “Üniversitelerde 13/b-4 keyfi görevlendirmelere ve mobbinglere son verilsin” yazılı pankart açtı. Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
"BİLİM YUVALARINDA İNSANLAR KENDİ REKTÖRLERİNİ, DEKANLARINI SEÇEMİYOR: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda açıkça tarif edildiği üzere demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Bugün ülkemizdeki demokrasi tarifi sandıkta ne kadar oy çıkarsa o yetkiyi alan kardeşinizden yetkiyi görün haline gelmiş durumda... Türkiye Cumhuriyeti adeta bir genelge devletine dönüşmüş durumdadır. Tam adıyla şahsım devletine... Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetim anlayışına sirayet eden bu yapı maalesef ki bilim yuvası olması gereken üniversitelere de sirayet etmiş durumda. Aydın insanların bulunduğu üniversitelerde bilim yuvalarında insanlar kendi rektörlerini, dekanlarını seçemiyor. Bugün Türkiye'nin ilk 500'de üniversitesini bulamıyoruz.
İZMİR DEMOKRASİ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ SENDİKAL ÖRGÜTLENMEYE KARŞI SUÇ İŞLEMEKTEDİR: Her kamu görevlisinin de dilediği sendikaya üye olma hakkı vardır ve bu hak anayasa ve yasa ile korunmaktadır. Hukuka bağlı olmak ve hukuk kuralları doğrultusunda hareket etmek zorunluluğundaki İzmir Demokrasi Üniversitesi Rektörlüğü bizzat Rektör Prof. Dr. Bedriye Tunçsper sendikal örgütlenmeye karşı özellikle de Eğitim İş’e karşı çeşitli eylemlerin odağında bulunarak suç işlemektedir. Öyle ki, rektör Bedriye Tunçsper ve Genel Sekreter Dilek Karaman sendikamız üyelerinin bulunduğu iş yerlerinde, bürolara giderek üyelerimizi istifaya zorlamıştır. Korku ve baskı ortamı yaratmaya çalışmıştır. Üyelerimizden istifaya zorladıkları olmuş, açıkça suç işlemiştir. Rektör bununla yetinmemiş zarar vermek ve yıldırmak amacı ile sendikamız iş yeri temsilcisinin görev yerini keyfi bir gerekçe ile değiştirerek örgütlenme çalışmalarını durdurabilmek için uzak bir ilçeye görevlendirmiştir. Bu görevlendirmeye karşı açmış olduğumuz dava sendikamız ve temsilcimiz lehine sonuçlanmış ancak rektör bu kez de yargı kararlarını uygulamayarak yeni bir suça daha imza atmış ve temsilcimizi bu kez başka bir yerde görevlendirmiştir.
REKTÖR HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNACAĞIZ: Yargı kararlarını uygulamamak açıkça suçtur. Bu suç nedeni ile rektör hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı ilan ediyoruz. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nı ve Yükseköğretim Kurulu'nu bu hukuk tanımaz rektöre karşı yaptırımları uygulamak üzere göreve çağırıyoruz. Yasa tanımaz rektörü siz kamuoyuna da deşifre ediyoruz. İzmir Demokrasi Üniversitesi’ndeki hukuksuzluklar ve keyfi davranışlar bunlarla da sınırlı değildir. Atanma kriterlerini tamamlamalarına rağmen görece muhalif olduğu kanısındaki öğretim üyelerinin kadrolarının verilmemesi yanı sıra yine muhalif olduğu düşünülen öğretim üyelerinin yeniden atanma sürelerinin 3 yıl yerine 1 yıl olarak belirlenmesi, böylelikle her yıl baskı altında tutulmaları, akademik araştırmaların saatle sınırlı olmadığı, çoğu akademisyenin araştırma ve üretim aşamasında sağlığından dahi özveride bulunarak çalıştığı bilinmektedir. Yargı kararlarında da bu durum yer almakta iken akademik iş görenlere zorla mesai uygulanmaya çalışılmakta, garip bir tutumla aşırı kalabalık bir düzende başarılı çalışmalar yürütmeleri beklenmektedir.
SENDİKAMIZIN VERDİĞİ DİLEKÇELER DİKKATE ALINMAMAKTADIR: Sendikamızın verdiği dilekçeler dikkate alınmamakta ve hiçbir iyileştirme yapılmamaktadır. Üniversiteye yönetimi birkaç kişiden oluşmakta, ortak akıl uygulanmamaktadır. Hiçbir şekilde ne daire başkanları ne dekanlar yetki sahibi olamamaktadır. Rektör ve genel sekreter tarafından üniversite yönetilmektedir. Üniversitenin adı 'demokrasi' olmasına rağmen üniversitenin demokrasiyle hiçbir şekilde uzaktan yakından alakası yoktur. Üniversite yönetim birkaç kişiye verilmektedir Bunlardan en bariz örneği birden fazla daire başkanlığına vekalet eden doktor Dilek Karaman’ın sahip olduğu yetkilerdir. Birçok daire başkanlığı onun tarafından yönetilmektedir. 'Üniversite benim' diyen rektör, üniversitenin sahibi olduğunu düşünmekte ve üniversiteyi kendi şirketi gibi kullanmaktadır.
DEMOKRATİK BİR ÜLKEDE REKTÖRLER ATANMAZ, SEÇİLİR: Eğitim-İş olarak altını çiziyoruz, üniversiteler özerk ve her türlü siyasi baskıdan muaf olması gereken bilim ve düşünce kaleleridir. Ancak bugün akademi baskılarla şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Bilimsel ve özerk şekilde faaliyet göstermesi gereken üniversitelerde siyasi baskı artmış, antidemokratik yöntemlerle liyakatsiz rektörler atanmış, üniversitelerin uluslararası alanda saygınlığı ve başarı oranı daha da düşürülmüştür. Demokratik bir ülkede rektörler atanmaz, seçilir. Türkiye’nin son yıllarda dünyanın en başarılı 500 üniversitesi listesine neden giremediğini soranlar, cevabı bilimin, aklın, özgür düşüncenin yuvası olması gereken; özerk, bağımsız ve çağdaş formda kalmaları sağlanması şartken sistematik olarak gericileştirilen üniversitelerimizin getirildiği bu halde aramalıdır. Üniversitelerimizin yaşaması ve toplumsal işlevlerini yerine getirebilmeleri için özgür düşünce ve özerklik şarttır."