CHP Grup Başkanı Özgür Özel, CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısı ile kurultayda Genel Başkan adayı olacağını açıkladı. Özel, 35 sayfalık “Değişimin Yüzyılı Yüzyılın Değişim” başlıklı tutum belgesini de kamuoyu sile paylaştı. Özel’in “Parti kararları çok büyük ölçüde atanmış danışmanların yönlendirmesi ile belirlenmektedir. Örgüt, yalnızca afiş asma, broşür dağıtma, etkinliklere kalabalık yaratma ve seçim günü sandıkta görev alma gibi görevlerin ifa edildiği bir yer haline gelerek her geçen gün kan kaybetmektedir” denilen tutum belgesinde partide yapılacak değişiklikler şöyle sıralandı:
“Üye reformu ile birlikte, parti yönetiminde uygun dijital yöntemlerle, tüm üyelerin sürece dâhil edilmesi sağlanacaktır. Mevcut mevzuatın getirdiği sınırlamaları aşacak şekilde her kademede seçimlerde doğrudan üyelerin etkin söz sahibi olacağı yöntemler geliştirerek, üye iradesi partinin esası kılınacaktır. Genel Başkan tüm üyeler tarafından seçilecektir. Mahalle, ilçe ve il kongrelerinde aktif üyelerin katılımı ile çarşaf liste usulü temel alınacaktır.
"VEKİLLERE 3 DÖNEM KURALI"
Milletvekili, belediye başkan ve meclis üyeleri adayların belirlenmesinde önseçim temel olacaktır. Aday belirleme süreçleri ve adaylarda aranan özellikler nesnel ölçütlerle tanımlanacaktır. İhtiyaç duyulan uzmanlık kadroları için yasadan gelen merkez yoklaması hakkının kullanılması halinde, bu çerçevede bir dönem milletvekili olarak görev alanların bir sonraki dönem önseçime girmesi zorunlu hale getirilecektir. Genel merkez yöneticiliği, milletvekilliği, belediye başkanı ve meclis üyeliği için 3 dönem sınırı getirilecektir, bir sonraki dönem için performans ölçütleri tanımlanacaktır. Kadın, genç ve engellilerin parti organlarındaki ve aday listelerindeki temsilinin arttırılması sağlanacak, adaylıklar fermuar yöntemi ile uygulanacaktır.
"NİSPİ TEMSİL"
Yasal nedenlerle belirlenmesi gereken yönetim ve delegasyonlar, nispi temsil ile belirlenecektir. Partinin en üst karar organı olan Parti Meclisi’nin üye sayısı arttırılacaktır. PM, her ilin büyüklüğüne uygun olarak en az bir temsilcisinin olduğu bir yapıya kavuşturulacaktır. MYK üyelerinin üçte ikisi PM tarafından seçilecek, Genel Başkan tarafından atanan MYK üyelerinin PM’den güvenoyu alması esas alınacaktır. PM, gerçek bir meclis gibi çalıştırılacak, parti politikalarının belirlenmesinde mutlak söz sahibi kılınacaktır. Parti politikalarının belirlenmesinde, mahalleden genel merkeze görüşlerin iletilmesini sağlayacak demokratik tartışma ve karar alma süreçleri oluşturulacaktır. Parti yönetimi seçilmişlerin etkin olduğu bir yapıya kavuşturulacak, danışmanlar uzmanlık alanlarında görüşlerine başvurulan doğal pozisyonlarına çekilecektir.
"İL BAŞKANLARI ANA AKTÖR"
Genel merkez ile il-ilçe yönetimleri arasındaki bağ güçlendirilecektir. İl Başkanlarımız düzenli toplantılar ile siyasal süreçlerimizin aktörü haline gelecektir. İlçe örgütlerimizin politika önerilerinin ve sorunlarının ele alındığı düzenli bölge toplantıları gerçekleştirilecektir. Genel merkez tarafından örgütlerimize gönderilen mali yardımlar yetersiz kalmıştır. Ağırlaşan ekonomik krizle birlikte örgütlerimiz ciddi mali sorunlar yaşamaktadır. Genel merkezde mali disiplin sağlanacak, örgütlerin parti bütçesinden aldığı pay artırılacaktır. Türkiye’nin temel sorunlarının ele alınacağı uzmanlık masalarından müteşekkil bir Parti Akademisi kurulacaktır. Parti Okulu yenilenecek, yetişkin eğitimi alanındaki gelişmelere uygun bir yapıya kavuşturulacaktır. Tüzüğümüzde yer alan Etik Kurul oluşturulacak, işlerlik kazandırılacaktır. Küçük Kurultay yeniden tüzüğe girecek ve işlev kazandırılacaktır. Parti tabanını da sürece dahil edecek bir Program Kurultayı ve Tüzük Kurultayı ivedilikle toplanacaktır.”
Tutum belgesinde, “CHP’yi değiştirip kendimizi iktidar adayı bir çekim merkezi olarak konumlandırmak, toplumun kendisini temsil edeceğine güven duyarak iktidarı teslim edeceği bir siyasi özneye dönüşmek mecburiyetindeyiz” denildi.
“SAĞ- SOL” İTİRAZI
Tutum belgesinde, isim vermeden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Sağ sol kavramları 18. yüzyıla ait. 18. yüzyılın kavramlarıyla 21. yüzyılın sorunları çözülmez” sözüne karşı da şu yorum yapıldı:
“Cumhuriyet Halk Partisi, bundan böyle emeği ve hakça rekabet koşullarında üretmeyi seçen tüm üreticileri etkileyen yeni gelişmelere kayıtsız kalmamalıdır. Sağ ve sol kavramının 18’inci yüzyıla ait olduğunu ve 21’inci yüzyılın sorunlarını çözemeyeceğini iddia eden yaklaşımı kesin bir dille reddediyoruz. 21’inci yüzyılda emekçilerin, güvencesizlerin, yoksulların, dezavantajlı grupların artan ve ağırlaşan sorunlarına sol / sosyal demokrat kimlikte bir partinin cesur ve kararlı politikalarının çare üretebileceğini ve umut olabileceğini biliyoruz.
Soma’da, Ermenek’te, Zonguldak’ta, Amasra’daki iş cinayetleri, motokuryelerin mahkum edildiği güvencesizlik, sendikal haklarını kullanmak isteyen işçilerin iş akitlerine son verilmesi 21’inci yüzyılda emeğe ve emek sömürüsüne soldan yaklaşmanın önemine dair sadece birkaç örnektir. İş cinayetlerine, işçilerin örgütlenme ve sendikalaşma haklarına yönelen tehditlere, grev yasaklarına karşı tutum almak ve toplumu bu mücadele etrafında örgütlemek sol / sosyal demokrat siyasetin temel sorumluluğudur. Güçlü bir sosyal demokrat siyasi duruşun sendikal hareketlere, güçlü sendikaların da sol siyasete yapacağı katkı bugün mahrum olduğumuz bir sinerjidir. Sosyal demokrat siyaset, tüm toplumsal tabanlı hak mücadeleleri ve örgütlü güçleriyle etkileşim, dayanışma ve yardımlaşma halinde olmalıdır. Akbelen’den Cerattepe’ye, Yırca’dan Kaz Dağları’na sağlıklı yaşam hakkını savunan hem yerel hem örgütlü çevre mücadeleleriyle dayanışmak, desteklemek, büyütmek ve bu hareketlerin siyasetimize yapacağı katkının önünü açmak hedefimizdir.”
“ALTI OK”U TEMSİL EDEN KAVRAMLAR TANIMLANDI
Tutum belgesinde CHP’nin “Altı Oku”nu temsil eden kavramlar ise şöyle tanımlandı:
“Dünya’da otoriter popülist rejimler güçlenmektedir. Özellikle ülkemizde Tek Adam Rejimi ile egemenlik milletten alınıp Saray’a verilmişken, Cumhuriyetçilik yeni dönemin demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet inancının en güçlü siyasal alt yapısıdır. Cumhuriyetçilik ilkeli siyaset demektir. Kısa vadeli taleplere ve çıkar gruplarının baskılarına teslim olmamaktır. Toplumun uzun vadeli çıkarlarında ısrarcı olan siyasettir. Dünyada etnik, dinsel-mezhepsel çatışmalar tahrik edilmektedir. Ülkemizde de bizzat iktidar eliyle toplumu bu eksende bölme girişimleri yaygınlaşmıştır. Çağdaş bilimsel eğitimi yok eden uygulamalar, aklın egemen olduğu yeni bir kuşakla geleceği yakalama fırsatını tehdit etmektedir. Buna karşı Laiklik; din ve vicdan özgürlüğünün, çağdaşlaşmanın, toplumsal barışın en önemli güvencesidir.
“KÜRESEL GÜÇLERİN YERLİ YABANCI ÇIKAR GRUPLARI”
Emperyalizmin, küresel güçlerin, yerli yabancı çıkar gruplarının ekonomik, siyasal ve kültürel olarak hegemonya kurma çabaları yeni biçimleriyle yüzyılımızda da devam etmektedir. Küresel hegemonyaya karşı Milliyetçilik, ekonomik, siyasal, kültürel anlamda tam bağımsızlık davamızın en önemli dayanağıdır. Milli ekonomiden yabancı sermaye ile ilişkilere, maden ve enerji politikalarından dış politikaya her alanda politik söylemimizi kurarken bu ilke temel çıkış noktamız olmalıdır. Milliyetçilik milli kaynakların imtiyazlı çıkar gruplarına aktarılmasına karşı kamu yararını savunmaktır. Aynı zamanda Atatürk Milliyetçiliği etnik bir temele dayanmayan, ayrım olmaksızın tüm toplumu ‘vatanseverlik’ duygusu çatısı altında birleştiren yurtsever milliyetçilik olup, toplumsal barışımızın da güvencesidir.
“SINIFSAL UÇURUM”
Gelir ve servet eşitsizliği toplumda büyük yarılmalara neden olmuş, halk içinde derin bir sınıfsal uçurum oluşmuştur. Eğitimde, sağlıkta eşitsizlik, bölgesel dengesizlikler, fırsat eşitliğinin olmaması, kır ve kent yoksulluğu, orta sınıfın erimesi, toplumsal barışı ve sosyal adaleti temelinden sarsmıştır. Bütün bu risk ve eşitsizlikleri önlemenin yolu Halkçılık ilkesi çerçevesinde yeni üretim ve bölüşüm modelleri yaratmaktan geçer. Pandemiden sonra bir kere daha, ekonomik ve toplumsal dengesizliklere karşı kamucu müdahalelerin büyük bir ihtiyaç olduğu net olarak ortaya çıkmıştır. Sınıfsal, toplumsal eşitsizlikleri gidermeye yönelik kamucu politikalar, Devletçilik ilkesinin günümüzde güçlü bir şekilde gündemde olacağını göstermektedir. Devletçilik, sosyal adaleti sağlayacak güçlü sosyal devleti oluşturmanın ve kalkınmanın güvencesi olacak üretim dönüşümlerini yaratmanın tek yoludur. Kalkınmacı devletçilik kamu yararını merkezine alır. Verimli ve güvenceli istihdamı hedefler. Üretimde yeşil dönüşümü, teknolojiye eşit erişim ve yaygın kullanımını garanti eden bir yaklaşımı benimser.
“DEVRİMCİLİK İLKESİ”
Çok boyutlu bir değişim ve dönüşüm çağındayız. Dördüncü Sanayi Devrimi üretimden bölüşüme, iş yapma biçimlerinden yaşam tarzına her alanda hızlı ve köklü dönüşümlere yol açmaktadır. Kentler, yaşam alanları, üretim ilişkileri, eğitim ve sağlığın biçimi, onlara ulaşma imkânları gibi birçok alanda yeni bir bakış açısına ihtiyaç olacaktır. Aynı şekilde örgütlenme biçimleri, siyasal sistemin yeni dönemde demokratik biçimde nasıl kurgulanacağı gibi bir dizi sorun siyasetin merkezinde yer alacaktır. Devrimcilik ilkesi, Atatürk devrimlerini sürdürme kararlılığının yanında bütün bu dönüşüme çağdaş bilim ve akıl süzgecinden doğru çözümleri bulmanın anahtarı olacaktır. Dünyada, ülkede, toplumda, partide yani hayatın her alanında devrimci bir yaklaşım, çağı yakalamanın temel düsturu olacaktır. Sosyal demokrasinin evrensel ilkeleri, doğayla, çevreyle uyumlu, eşitlikçi, özgürlükçü, dayanışma ilkeleri etrafında bir yaşamı öngören politikalarımızın temeli olacaktır. Eşitsizliklerin, doğa kıyımının, haksız rekabetin ideolojik temeli olan neoliberalizm veya başka kılıf altında ortaya konan neoliberal politikalar terk edilmelidir. Çözüm sosyal demokrasi ve altı ok programının kalkınmacı devletçilik, sosyal devlet ve halkçılık ilkelerinin kapsayıcı ve çağdaş yorumundadır.”
“PARLAMENTO DIŞI ETKİN MUHALEFET YÖNTEMLERİNİ DESTEKLEYECEKTİR”
Tutum belgesinde siyasetin sokakta yapılacağı açıklanarak şunlar belirtildi:
“CHP, yeni dönemde toplumun hak taleplerinin yalnızca Parlamento’da değil, sahada ve sokakta da sözcüsü olacaktır. Bir yandan Meclis’te sivil toplumun sesini yükseltecek, diğer yandan sivil toplum ile etkileşim içinde Parlamento dışı etkin muhalefet yöntemlerini destekleyecektir. Tek adam rejiminin bütün demokratik kanalları tıkadığı, medyayı kontrol ettiği, büyük bütçelerle güçlü bir kara propaganda ağına sahip olduğu bilinen bir gerçektir. Saray rejiminin, sesimizin duyulmaması, önerilerimizin anlaşılmaması, yaptıklarımızın görülmemesi için çok yoğun ve profesyonel bir çaba içinde olduğu aşikardır. Bu durumun tespitini seçimden sonra ve seçim yenilgisinin gerekçesi olarak ifade etmek yerine, bu kuşatmayı kırmak için parti örgütümüzün demokratik, etkin katılımını harekete geçirmek zaruridir. Toplumla bağ kurabilme, toplumu örgütleyebilme ve propaganda için elimizdeki yegâne ve en güçlü güvence örgütümüzdür.”