ANKARA- AB Uyum Komisyonu şu sıralar TBMM’de en yoğun hareket gözlenen merkezlerden biri oldu. Başkanlığını Ak Parti İzmir Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu’nun yaptığı komisyon, Adaletten enerjiye kadar birçok alanda yapılacak yasal düzenlemeleri genel kurul ve ana komisyondan önce tartışıp rapor hazırlıyor. Güney Kıbrıs’ın dönem başkanlığı sürecinde Türkiye-AB ilişkileri bir anlamda dinlenme odasındaydı. İrlanda’nın başkanlığı devralması ile AB ilişkilerinde bariz ilerlemenin olacağı düşüncesi öngörü olmaktan çıkıyor, gerçeklik kazanıyor. Önümüzdeki süreçte gündemin merkezindeki ana konulardan birinin AB ilişkilerimizin seyri olacağı şimdiden belli. Bu bağlamda İstanbul’dan bir grup üniversite öğrencisi, bilgilenmek maksadı ile komisyonu ziyaret etti. Genç öğrencileri makamında ağırlayan Tekelioğlu öğrenci misafirlerinin sorularını bir hoca yakınlığı ile cevapladı.
“AB ile ilişkilerimizin nihai sonucunun katılıma kabul edilmekle sonuçlanacağından emin olabilir miyiz'” şeklindeki bir soruya “Tarih boyunca yönümüz, yürüyüşümüz hep bu tarafa, batıya doğru olmuştur. Asya’dan Anadolu’ya, Balkanlardan Viyana’ya uzanmışız. Şimdi de işçilerimiz Avrupa’nın her yerindeler. Oradaki insan potansiyelimizin niteliği her geçen gün yükselmektedir. Ayrıca global bir olgu yaşanmaktadır. Bir yer her yerle, her yer bir yerle irtibatlıdır. Burada olan orada bir karşılık görüyor, orada olan burayı etkiliyor. Bu olgu avantajları, dezavantajları ile etkisini sürdürüyor. Şartları iyi yönetir, önümüze çıkan imkanları iyi değerlendirir, dahası o imkanları biz var edersek, büyük sıçramalar yapabiliriz. Buna globalleşme diyoruz. Globalleşmemiz gerekiyor. Bu her şeyi batıdan almak demek değildir. Bir ayağımız burada diğer ayağımız orada olacak. Buradan güç alarak oraya sıçrayacağız. Yerli değerlerimize küresel bir boyut kazandırabiliriz. Glokalleşme işte böyle durumları tanımlamak için kullanılan bir kavram. Glokalleşmek durumundayız. Bu hiçbir zaman benliğimizi kaybetmek anlamına gelmez. Yerli kalarak globalleşebiliriz.”
Tekelioğlu PKK ve teröre karşı AB’nin izlediği politika hususundaki görüşlerini şöyle ifade etti: “Avrupalılar ilkesel bazda teröre karşı olduklarını söylüyorlar. Söylüyorlar ama El Kaideye gösterdikleri şiddetli tutumu, PKK için göstermiyorlar. Biz her platformda konuyu gündemde tuttuk. Bu konudaki hassasiyetimizi, terörün vicdanının olmadığını, bumerang gibi, gün gelip destekleyen ülkeleri vuracağını ifade ettik. Şu anda PKK, her ülkenin terör listesine aldığı bir örgüttür. Bu yeterli midir, gereği yapılıyor m? Avrupa’nın kimi ülkelerinde örgüte karşı gevşek bir tutumun izlendiği haksız bir tespit değildir. Örgüt yanlılarının finans ve insan kaynakları konusunda yardım gördükleri bilinmektedir. Avrupalıların PKK ilişkilerinde her zaman iyi niyet maalesef gözükmüyor. Onlar bir özgürlük-güvenlik dengesinden, bahsediyorlar. Avrupa’nın özgürlükler coğrafyası olduğunu, her görüşün kendini ifade hakkı olduğunu, bizim de bu anlayış ve uygulamada olmamız gerektiğini söylüyorlar. Biz biri için diğerinden vazgeçilsin demiyoruz. Ama bunun bir dengesi vardır. Terörist faaliyetleri insan hak ve özgürlüğü kapsamında görmek asla doğru değildir.”
Bunun üzerine son zamanlarda içeride ve dışarıda hemen her kesimin ilgiyle izlediği İmralı sürecinde AB’nin etkisinin olup olmadığına ilişkin bir soru yöneltildi. Başkan Tekelioğlu bunun mümkün olabileceğini, genel anlamda AB’nin bu sorunun çözümünden kaygılanmayacağını, hatta mutlu olacağını, ancak özellikle Fransa’daki son olaydan sonra İsrail’in ne yapacağını bilemediğini ifade etti. “İsrail’le ilişkilerimiz sıkıntılıdır. Fransa’daki olayların arkasında kim var bilmiyoruz. Bu olayların karşılıklı anlayış ve araştırmayla çözümlenmesi gerekir. Biz her yerde, her zaman barışın, dostluğun, kardeşliğin, dayanışmanın dili, tarzı egemen olsun istiyoruz. Türkiye’nin yaptığı köklü açılım ve atılımın nihai amacı barışı olabildiğince sağlıklı, kusursuz sağlamaktır. Başbakan’ın öncülüğünde gelişen toplumsal kardeşlik açılımı son zamanlarda her kesimin özlemini, umudunu karşılamaktadır. Bununla beraber barışı inşa etmek zordur. Türkiye’nin kararlılığını baltalayanlar, sabote etmek isteyenler olabilir. Varmak istediğimiz menzilden alıkoymak veya geciktirmek için yolumuza çıkanlar, çıkacaklar olabilir. Üç kadın PKK’lının öldürülmesiyle sonuçlanan Fransa’daki kanlı eylemle bu amaçlandı. Türkiye’nin sinir uçları kanatılmak, toplumsal öfke köpürtülmek istendi. Oyun tutmadı. Doğulusuyla batılısıyla millet bu oyuna itibar etmeyerek sağduyusunu ve olgunluğunu bir kez daha gösterdi. Gelişmeler tersi bir durum ortaya çıkardı. Şehit aileleri bile ‘Terör bitmeli’dediler. Hiç yere, yok yere varlığımızı, heyecanımızı telef ettiğimiz yetsin artık. Enerjimizi başka yerlere harcamalıyız. Hem kafa hem para olarak varlığımızı boş yere tüketmemeliyiz. Bu siyasi riski olan bir süreç. Başbakan bu riskleri bilerek, sonuçlarını göze alarak bu süreci başlattı. Bu terörü bitirme kararlılığındayız. ‘Terörle niçin konuşuyorsunuz'’ diye sözde milli hassasiyetlere dayanarak bizi eleştiren bazıları, barışı yaşanılması gereken bir değere dönüştüren sağduyu karşısında marjinal bir çizgiye savruluyorlar. Sözüm ona milli hassasiyet gösterileriyle siyaset yaptıklarını sanıyorlar. Kardeşliğin kime ne zararı olabili? Kanın durması mı, insanların güvende olması, yatırımların artması mı milli hassasiyete aykırı'”
AB’nin 80 milyonluk Müslüman nüfusa hazır olup olmadığı gündemin odağını oluşturan başka bir soruydu. Mehmet Tekelioğlu, bu soruya “Standartlar ölçüsü ve etrafında birliğe hazır olduğumuzu söylüyoruz.” diye başladığı cevabını şöyle tamamladı: “Hem Avrupa’da hem burada bu olgu etrafında kuşkulu düşünceler oluşturanlar vardır. Ancak biz standartlara önem veriyoruz. Ne Avrupa’yı Türkleştirmek ne kendi benliğimizden uzaklaşmak söz konusudur. İnsan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi uygarlık değerlerini önemsiyoruz. Fransa’daki Lé Pen veya Rusya’daki Jirinovski gibilerinin söylemlerine itibar etmemek gerekir. Avrupalılar da itibar etmezler.
Başkan Tekelioğlu’nun, AB ilişkilerimizin eskisi gibi yoğun olmadığı konusundaki görüşü entelektüel düzeyde tartışılanları yansıtmasıyla önemliydi: “AB’nin, doğası gereği dinamik bir yapıya sahip olması gerekiyor. AB içinde sürekli kendini gözden geçiren ve yeni kriter arayışları içinde olan hareketler eksik değil. Acaba AB, dünyayla rekabet edebilir m? Bu sorulara entelektüel düzeyde cevaplar aranıyor. Şöyle cevap veriliyor: Hızla değişen dünyayı izleyip gereken uyumu gösterecek mekanizmalar kurulmalıdır. Birliği değişime hazır hale getirmek için yeni kurumsal veya kuramsal yapılar oluşturulabilir. Sonuç itibariyle eski etkisi ve etkinliği kalmamış olsa bile, bugün hala en etkin birliktelik AB’dir. Bizce, Sarkozy veya Merkel gibi siyasetçilerin, etraflıca düşünülmeden verilmiş talihsiz beyanatları ile orantılı olarak kamuoyunun desteği artıyor veya azalıyor. Bizim öncelikli hedefimiz standartları yakalamaktır. Bu biraz zaman alacak. Gelişmelerin yarınlarda nasıl seyredeceğini şimdiden kestirmek kolay değil. Belki de 2020’de AB üyeliğine gerek görmeyen taraf biz olacağız.”