Mevsimler birbiri ardından bir rüzgâr gibi gelip geçerken, zaman acelesi varmış gibi hoyratça alıp götürüyordu yıllarımızı geri dönülemeyen uzaklara, kelebeklerin sessizliği gibi.
Gece erkenden ayaza döndü yine. Körfezin iki yakasındaki evlerin ışıklar sönerken birer birer, ıssız sokaklarda kar tozuyordu inceden inceden kelebeklerin sessizliği gibi.
Kıyılarda yosunlu ıslak kayaların kuytularında, birbirine sokulmuş yavru martılar, gün ışıyınca iskeleden kalkacak ilk vapuru bekliyordu kelebeklerin sessizliği gibi.
Gecenin içinden şafak sökerken aydınlığa kar bulutlarından lapa lapa düşen kar taneleri, beşiğinde uyuyan bebeklere ninni söylüyordu kelebeklerin sessizliği gibi.
Elleri üşüyen gece pencerelerden içeriye bakınırken, bahçeli küçük evinde aksakallı şair komşumuz yalnız kalmışlığın hüznüyle uyuyordu kelebeklerin sessizliği gibi
Gün ışırken ağaçlar, yollar, meydanlar, evlerin çatıları karla örtülürken akasyaların kar yüklü dallarında serçeler birbirini kovalıyordu kelebeklerin sessizliği gibi.
Alaca karanlık aydınlanırken küçük avlumuzdaki kış çiçeklerine gelip kondu sessizce Anka kuşu; Kaf dağından; gizemli masal diyarından kelebeklerin sessizliği gibi.
Gece uykusuz kalmış tenha sokaklarda sabah olunca, tanrının melekleri; rengârenk atkılı küçük çocuklar birbiriyle kartopu oynuyordu koşuşarak kelebeklerin sessizliği gibi.