CHP’de yıllar geçer, isimler gelir gider, koltuklar devrilir, kalkar… Ama bazı isimler vardır ki, ne yaparsan yap, ne kadar görmezden gelirsen gel, o isim sahneden çekilmez. Çünkü o isim “rol” yapmaz… O zaten bizzat hikâyenin kendisidir.
Bakınız mesela Alaattin Yüksel…
CHP’nin İzmir defterinde öyle bir sayfa ki, silmeye kalkarsanız kitabın cildi dağılır.
İl başkanlığı yapmış. Milletvekilliği yapmış. Genel başkan yardımcılığı yapmış. Sadece “genel başkanlık” koltuğuna oturmamış…
E otursa da kim şaşırırdı?
Bir de Deniz Baykal döneminde yaşanan o meşhur görevden alma olayı var… Yurt dışı seyahatinden dönerken, görevden alınmış. Ama İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nda 5 bin kişi tarafından omuzlara alınarak karşılanmış. Yani öyle bir uğurlama değil bu, bildiğin “göreve iade” talebinin halk versiyonu.
Peki ne yaptı o günlerde?
Ağlamadı. Sızlamadı. Küsmedi. Darılmadı. Parti genel merkezine “bayrak açtı”, ama partisine değil.
Ve çizgisini değiştirmeden, eğilmeden, bükülmeden yürüdü. Sonra yine genel başkan yardımcılığı koltuğuna oturdu. Yani: “Ne ben sizi yedim, ne siz beni.”
Kimi siyasetçiler vardır, koltuk yoksa gölgede kalırlar. Kimi siyasetçiler vardır, koltuk olsa da yok hükmündedirler.
Ama Alaattin Yüksel?
Bugün partide resmi bir görevi olmamasına rağmen, miting meydanında, sokakta, broşür dağıtan gençlerin yanında. “Parti çalışması” denince hâlâ sahada, hâlâ ayakta.
Yani…
CHP’nin o meşhur “ceketi koy aday göster, kazanır” hikâyesi var ya…
İşte o ceket varsa, bu adam terzisi.
Ama asıl mesele şu: Bugün CHP içinde niceleri vardır ki, bir tweet’le, bir story’yle, bir danışmanla “siyaset yaptığını” sanır… Oysa Alaattin Yüksel gibi isimler, siyaseti hâlâ sokakta yapar. Ve işin tuhafı… Bu tarz, hâlâ işe yarar!
CHP, bazı isimleri konuşmaktan kaçınarak değil… Bazı isimlerin hakkını vererek büyür.
Ve Alaattin Yüksel?
O sadece bir isim değil.
O, CHP tarihinin yazılmamış cümlelerinde koca bir paragraf.
Ve dün … TV35 ekranlarında Alaattin Yüksel çıktı, yılların siyasetinden süzülmüş kelimelerle konuştu. Lafını esirgemedi. Ne düşündüyse onu söyledi. Ne görüyorsa, onu gösterdi.
Konuşması sadece bir televizyon programı değil, adeta bir “parti içi uyan çağrısıydı”.
Anlattıkları, bugünün CHP’sine ışık tutacak kadar net,
Ders niteliğinde olacak kadar berraktı.
Ama ne acı…
CHP'de kulaklar duymaya, akıllar anlamaya ne kadar açık?
İzmir’de, Ankara’da, genel merkez koridorlarında siyaset yaptığını zanneden bazı “yeni nesil” aktörlerin unuttuğu bir şey var:
Siyaset sadece sosyal medya story’sinden, sloganlardan, ajans destekli afişlerden ibaret değil.
Siyaset, sokakta başlar.
Omuzda taşınmakla büyür.
Ve işte Alaattin Yüksel, bu gerçeğin yaşayan hafızasıdır.
Hatırlayalım:
Bir zamanlar görevden alındığında İzmir Havalimanı’nda binlerce partilinin omzunda karşılanmış bir adamdan bahsediyoruz.
Koltuğunu kaybettiğinde bile itibarından zerre kaybetmeyen bir siyasetçiden.
Bugün CHP, belki de tarihinde ilk kez iktidara bu kadar yakın.
Ama unutmayalım:
İktidar sadece “yakın olmakla” kazanılmaz.
İktidar, doğru kadrolarla, doğru akılla, doğru omurgayla kazanılır.
Ve tam bu noktada şunu açık açık yazalım:
CHP, Alaattin Yüksel gibi isimlerin tecrübesine mecburdur.
Yoksa sadece seçimi değil…
Kendi ruhunu da kaybeder.