Dün İzmir siyaseti açısından tarihi bir gündü...
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu Mart 2019'daki yerel seçimler için 'yokum' dedi.
Başkan'ın aldığı karar her şeyden önce bu zamanda koltuk meraklılarına da bir ders niteliğindeydi...
“Gerektiğinde zirvedeyken bile bırakmasını bilmek gerek. İzmir’e son örneğim de bu olsun” dedi.
Bu gidiş pek çok insana Can Yücel’in o muhteşem dizelerini hatırlattı.
“Gittin mi büyük gideceksin!
Ayrılık bile gurur duyacak seninle..
Gittin mi ayakların onun yakınından bile geçmeyecek..
Gölgen bile kalmayacak ardında..
Gittin mi onurunla gideceksin;
"Haklıysan gidecek, gitmişsen dönmeyeceksin..”
Gerçekten de Kocaoğlu büyük gitti.
Ama onun gölgesi her zaman İzmir’in üzerinde olacak.
Neden mi'
Türkiye'de bir ilk olan İzmir Sosyal Yaşam Kampusu İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin sosyal belediyecilik uygulaması anlamında en büyük yatırımı…
Yine Türkiye'de ilk kez bünyesinde "Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı" kuran ve yine Türkiye’de ilk “sözleşmeli üretim” modelini uygulayan yerel yönetim…
Ve Süt Kuzuları…
Büyükşehir’in evlere dağıttığı sütleri içerek büyüyen on binlerce çocuk.
Sosyal yaşamdan sanata, tarihten spora insana dokunan, kenti geleceğe taşıyan yüzlerce binlerce proje, yatırım.
Kocaoğlu’nun 14,5 yıllık icraatını anlatmaya gerek yok.
Bilen bilir.
Gelelim işin özüne
Başkan Kocaoğlu'nun 3 dönemdir sürdürdüğü görevi boyunca ortaya koyduğu çalışmaları, projeleri beğenilir veya beğenilmez...
Ancak şu bir gerçek ki bu süre içinde adı ne bir yolsuzluğa ne bir şaibeye karıştı.
Taraflı, tarafsız herkesin hem fikir olduğu nokta bu.
Kumpas kuruldu, belediyeye kirli eller tarafından operasyon yapıldı.
397 yılla yargılandı, yıllarca adliye kapılarını arşınladı.
Her şeyin farkındaydı, sükunetini korudu, işini yapmaya çalıştı.
Hapisteki bürokratlarına sahip çıktı.
Bugün vazgeçtiği o koltukta zaman zaman yalnızlık kaderi oldu.
Gerektiğinde iktidarla ve parti içi muhalefetle tek başına mücadele etti.
Su faturalarıyla tahsil edilen katı atık bedelleri ile ilgili eleştirilere yanıt verirken,
“Siyaseten eleştirilebilirim. Ancak, bu tartışma sürecinde en çok üzüldüğüm, ben köşeye sıkıştırılırken ilçe belediyeleri ‘Bu para bize geliyor. Büyükşehir para almıyor. Biz alıyoruz’ diye kamuoyuna açıklama yapabilirdi. Hepsi sessiz kaldı. Hiçbirinin sesi çıkmadı." sözleri yalnız bırakıldığına dair belki de ilk ve son isyanıydı.
Bu sitemi Pir Sultan Abdal’ın “Şu ellerin taşı bana hiç değmez
İlle de dostun bir tek gülü yaralar beni” dizelerini hatırlatır gibi!
Vedası da yalnız oldu.
Ne örgütü ne de belediye başkanlarını yanında istedi.
Dedik ya büyük gitti…
Giderken bile “değişim” dedi.
Bana hani Mel Gibson’ın Cesur Yürek filminin son sahnesinde elinde sevdiğinin mendiliyle başı vurulurken bile “özgürlük” diye haykırmasını hatırlattı.
Şimdi aklımda deli sorular var…
-Partide istediği yapısal değişim olsaydı da bu kararı mı verecekti'
-Değişim yaşanmadı Genel Merkez'den yüz mü bulamadı'
-Bu kararı almasında tamamen ailesi mi etkili oldu, yoksa siyaseten mi buraya sürüklendi'
-Kendi koltuğuna kimi yakıştırıyo? Aklında bir isim var mı, bunun için özel bir çabası oldu mu'
Muhtemelen o koltuğu bıraktıktan sonra söyleyecek çok sözü olacağını düşünüyorum.
Şimdi duruşu ve bulunduğu konum buna müsaade etmiyor olabilir.
Bekleyip göreceğiz.
Kente 15 yıl hizmet etmiş, şimdiden “efsane başkan” denilen Kocaoğlu sadece “aday değilim” dedi. Daha 6 ay o koltukta.
Ama hemen birçok kişi “Büyük” hayallerin peşine düştü…
Yakınındaki uzağındaki bir Allahın kulu da “gitme kal bu şehirde” demedi.
Ne diyelim siyaset vefasız.