Bir ülkenin basını, demokrasi özgürlüklerinin ve güvencesidir. Gazeteciler, yalnızca haber sunan kişiler değil, aynı zamanda birer toplumsal vicdan görevi gören, toplumun doğruyu görmesini sağlayan kişilerdir.
Peki, ya basının bu kutsal görevine sahip olanlar sessiz kaldığında mı?
Ya o büyük gazeteler ve medya organları, hak ve hukuktan dem vuran gazeteciler, bir siyasi grubun gözlerinin önünde ağır ithamları, kulaklarını ve kalemlerini kapattığında? İ
şte o zaman, söz konusu basın özgürlüğü değil, yalnızca bir çıkar grubu, bir egonun susturduğu kalemlerdir.
İzmir'de yaşanan bir olayı hatırlatmak gerek: İzmir İl Başkanı Bilal Saygılı'nın, gazetecilere yönelik söyledikleri… Bir basın mensubunun onuru, kalemiyle var olur. Ama ne yazık ki, İzmir basını bu konuda tam bir sessizlik içinde. "Basın özgürlüğü" diyenlerin, "hak-hukuk" diye haykıranların, üstelik bu sözleri ona fırsatta dile getirenlerin, bir yerel siyasetçinin gazetecilere yönelik ağır ifadelerine tek kelime dahi sunmayı gözlemle
Ne oldu, birilerinin lafına mı katılıyorlar?
Yoksa güçlüden yana olmak, yalnızca birkaç kişiyle kucaklaşmanın, övgülerle boyun eğmenin daha mı göze çarpmadığı düşünülüyordu?
Sadece birkaç hafta önce, adaletin ve özgürlüğün simgesi gibi laflar sahipleri, şimdi sadece sessizlikle mi
Bu basın, bu gazetecilik anlayışı, bir başka İzmirliden, Bilal Saygılı'dan daha mı az etkili?
Daha mı değersiz?
Basın özgürlüğü, şeffaflık, adalet…
Bunların hepsi sadece kelimeler mi?
Ama ne yazık ki! gerçekten yazık!
Çünkü bu özgürlük, gazeteciliğin en temel ilkesine ihanet edecek:
Ha Ama belki de bizim görmediğimiz başka bir gerçek vardır.
Hadi gelin, İzmir basınının neden sessiz kaldığını tartışalım.
AK Parti İzmir İl Başkanı Bilal Saygılı, Konak 8. Olağan İlçe Kongresi'nde kürsüye çıktı ve dedi ki:
“Biz bir lafa bakarız laf mı diye, bir de söyleyene bakarız adam mı diye! Uzun zamandır medyada dolaşan ısmarlama haberlerin farkındayız. Gelin görün ki haberler haber değil, haberleri yazanları tartıya çıkarsanız, adamlığı bir okka değil.”
Bitti mi?
Bitmedi. “Bir fasıktan haber aldığınızda hemen inanmayın” diyerek İzmir basınına yönelik zehir zemberek sözlerini sıraladı. Üstelik isim de vermedi.
Ama hedefin İzmir basını olduğu apaçık ortadaydı.
Peki sonra ne oldu?
Ama durun, hemen “Acaba Saygılı haklı mı?” diye düşünmeyin.
Ben kendi adıma konuşayım: Bu eleştiriyi kabul etmiyorum.
Neden mi?
Çünkü işimi doğru yapıyorum.
Haberi yazarken vicdanımı susturmuyorum.
Tarafsızlığı bir kenara atmıyorum. Kendi tartımda da haberlerimi rahatça savunuyorum. Ama İzmir basınının "o büyük gazetecileri" nedense suspus.
Saygılı’nın bu “adamlık tartısı” meselesine kim alınır, kim alınmaz bilemem. Ama İzmir basınında yıllardır köşe yazısı yazan, ahkâm kesen, “gazetecilik” dersi veren o figürler neden ses çıkarmıyor? Yoksa Saygılı, doğru bir noktaya mı değindi?
İşte tam bu noktada vicdanımızı sorgulamamız gerekiyor.
Bilal Saygılı’nın sözleri, tartışılması gereken türden.
Ama tartışacak kimse kalmamış gibi görünüyor. İzmir basını, bu sessizliğiyle ne yazık ki kendi terazisini çoktan kurdu. Şimdi birileri çıkıp “o teraziye kimse çıkmak istemiyor” diyebilir. Ama aslında mesele o değil.
Asıl mesele şu: İzmir basını, kendisini tartıya koymaktan mı korkuyor?
Ya da daha kötüsü, bu sessizlikle Saygılı’nın haklı olabileceğini mi ima ediyor?
Basın, eleştirilere cevap verebilme cesaretini göstermeli. Toplumun vicdanını temsil eden gazeteciler, eleştirilere karşı bir duruş sergileyebilmelidir. Aksi halde Bilal Saygılı’nın dediği gibi, “haberler haber değil” algısı İzmir basınının üzerine yapışıp kalır.
Sonuç mu?
İzmir basını bu sessizliğiyle kendisini terazide çoktan tarttı.
Ama bu terazinin kefesini ne dolduruyor, işte onu hep birlikte görmeye devam edeceğiz.
Bakın, gazetecilik cesaret işidir. Eleştiriyi kabul etmek, haklıysan cevap vermek, haksızsan öz eleştiri yapmak gerekir. Ama İzmir basınının şu tavrı, ne gazeteciliğe ne de vicdana sığar. Sessizlik, eleştiriyi kabullenmek değilse nedir?
Buradan açıkça soruyorum: İzmir basını, siz ne yapıyorsunuz?
Bu sessizlikle gazetecilik mesleğini nereye götürüyorsunuz?
Saygılı’nın “haber değil, haber yapanları tartıya çıkarın” sözlerine sessiz kalarak neyi ispat ediyorsunuz?
Yoksa tartıya çıkınca ağır gelecek bir şeyler mi var?
Eğer basın, kendi onurunu savunamayacaksa, halkın vicdanını nasıl temsil edecek? Bu sessizlikle yalnızca Saygılı’nın eleştirilerine haklılık kazandırıyorsunuz. İzmir gibi özgürlükçü bir şehirde basının bu kadar suskun olması, başlı başına bir utanç tablosudur.
Son söz: Bilal Saygılı’nın terazisine çıkmaya cesaretiniz yoksa, gazetecilik yapıyoruz diye ortalıkta dolaşmayın. İzmir basını, bu sessizliğiyle kendi güvenilirliğini dinamitlemiştir. Şimdi o terazinin kefesi, bu sessizliğin ağırlığını taşır mı, hep beraber göreceğiz.