Hürriyet yazarı Ayşe Arman'ın "Günlerdir üzerine gidiliyor. Babasının yaptıklarının hesabı ondan soruluyor. kasedinin olduğu bile iddia ediliyor. Ve Tunç Soyer hepsine bakın nasıl cevap veriyor" cümleleriyle başlayan röportajın bugünkü bölümü şöyle:
- Sonunda adaylığınız açıklandı. Tebrikler! Ve aynı anda kıyamet de koptu. Babanız yüzünden. 12 Eylül savcılığı sırasında kötü davrandığı için, MHP’liler rahmetli babanızı “işkenceci” olmakla suçladı. İddia bu... Siz ne diyorsunuz'
12 Eylül, Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden biri. Kardeşin kardeşi öldürdüğü, kardeşin kardeşe kırdırıldığı bir dönem. O dönemi, bugünkü siyasetin bir enstrümanı olarak kullanmaya kalkmak bence çok büyük bir haksızlık. Ve çok yazık. Tekrar o yarayı kaşımak, ülkücüler-solcular meselesini gündeme getirmek çok çok fena. Bunu hangi siyasi gerekçeyle yapıyorlarsa yapsınlar, bence büyük haksızlık ediyorlar. Bir kere bu nedenle doğru bulmuyorum. İkincisi, babamın yaptıkları beni bağlamaz. O bir asker. Bir memur. Hem önüne sadece MHP davası gelmemiş ki. Dev-Genç, DHKP, tüm bu davalara da iddianame yazmış. Bir askeri savcı olarak hem hukuk hem de demokrat kimliğini korumaya gayret etmiş. O dönem yapılan işkencelerle ilgili dava açmış. Yani özetle, ne o dönem bugün tekrar kaşınmalı ne de baba-oğul meselesine girilmeli. Eğer girecek olursak, pek çok insan için neler neler söylenebilir. Ama bunların hepsi haksızlık olur...
- Siyaset böyle bir şey mi'
Evet. Her taraftan üzerinize geliyor. Maalesef. Ama ben bu yanlış siyaset kültürünün değişeceğine inanıyorum. Bu tür siyasi ayak oyunlarıyla siyaset yapmak bu topluma haksızlık. Siyaset, performans üzerinden yarışmalı. Başarı üzerinden yarışmalı. Vizyon üzerinden yarışmalı. Ne yazık ki bunları yapmaya fırsat bırakmıyor bu siyasi kültür!
- Peki alıştınız m? Hâlâ yaralanıyor musunu? Bugün üzüldünüz mü babanızla ilgili mesela'
İnsan üzülüyor. Yani tamamen alışmak, bunları yok saymak mümkün değil. Allah’tan şunu biliyorum: Bunların hepsi, bugünkü siyaset kültürünün argümanları, tartışmaları. Ve kesinlikle şuna inanıyorum: Başka bir şey siyaset dili mümkün! Zaten o yüzden devam ediyorum. Bu nedenle de bunların beni acıtmasına izin vermiyorum. Babamı bırakın, en son Avrupa’da bir kadınla bir kasedimin olduğunu bile söylediler.
- Ne kasedi'
Malum kasetlerden.
- Ciddi misiniz'
Evet! O bile söylendi. Böyle bir iftirayı atmaktan bile çekinmediler!
- Eşinizin tavrı ne old? Güldü geçti m? Yoksa bir an gözünden bir bulut geçti mi'
Elbette güldü geçti! Çok şükür ki birbirimize güvenimiz tam. İftirayı hemen onunla paylaştım tabii. Bütün bunlar kırıcı ve incitici olmaya devam ediyor elbette. Ama bilirseniz sebeplerini, daha az inciniyorsunuz...
- Bu kadar üzerinize gelinmesi, şansınız yüksek olduğu anlamına gelebilir mi'
Muhtemelen öyledir, neden yapsınlar ki başka türlü' Onlar da şansımı yüksek görüyorlar. Başarı potansiyelimi fazla görüyorlar. Yoksa biri hakkında neden böyle korkunç asılsız iftiralar atasınız...
- Bu ülkede bir sürü olayda çamur at izi kalsın yapılıyor ya... Bunlara inanan oluyor mudur'
Oluyordur, olmaz m? Çamuru temizlemek kolay bir şey değil ki... Siz kendinizin aslında temiz olduğunu iddia etmeye çalışıyorsunuz ama bir şekilde o çamur size atılmış. Gerçekten de bir “algı dünyası” söz konusu. Ve o algılar güçlü bir biçimde dillendirildiği zaman, etkisi de güçlü oluyor. Sizin sesinizin daha fazla, daha yaygın, daha güçlü çıkması gerekiyor. Bu da kolay değil. Hele böyle bir dönemde. Ama insanlar aynı zamanda iyi şeyler, güzel şeyler görmek istiyorlar. İyiliğin kötülükle savaşı bu aslında. Ben hep iyiliğin kazanacağına inanıyorum!
SEFERİHİSAR’DA İYİLİK KAZANDI İZMİR’DE DE İYİLİK KAZANACAK
- Siz ne diyorsunu? Alacak mısınız İzmir’? Kazanma konusunda ne kadar iddialısınız'
Çok iddialıyım tabii. 31 Mart’ın ertesi günü bir bayram kutlayacağız. Öyle olacağına inanıyorum. Ve çok yoğun bir biçimde çalışmaya başlayacağız.
- Seferihisar tamam, iki kez seçim kazandınız ve başarılı işler yaptınız. Ama İzmir başka. Biz şuna alıştık: Sizin entelektüelliğinizde, vizyonunuzda insanların siyasette pek şansı olmuyor. Ayağını kaydırıyorlar. Siz bu sefer şeytanın bacağını nasıl kıracaksınız'
Ben 10 yıldır kırdım o şeytanın bacağını Ayşe Hanım! On yıldır benzer saldırılarla karşılaştım. Ama hep iyilik kazandı! Şimdi yine öyle olacak. İzmir çok açık yenilenmeye, gelişmeye, ileriye gitmeye... İzmir, bir dünya kenti olacak tekrar. Bunun heyecanını herkes görüyor, hissediyor. Bu da beni müthiş mutlu ediyor. Onun için “Aşkla İzmir!” diyorum. “Çok renk, çok ses, çok nefes İzmir” diyorum. Görün bakın, İzmir o neşesini, o çokrenkliliğini, çoksesliliğini bütün Türkiye’ye duyuracak. Nefes verecek İzmir bütün Türkiye’ye...
İZMİR DÜNYA KENTİ OLACAK
- Sizin İzmir’e hizmet vermiş diğer başkanlarından farkınız ne olaca? İzinizi bırakmaktan söz ediyorsunuz. Nasıl bırakacaksınız iziniz? Nasıl fark yaratacaksınız'
Bir kere, önce bu şehrin tarihsel kimliğinin iyi ortaya konulması lazım. İzmir bir kalp, bir yürek aslında. Neyin kalbi biliyor musunuz: İzmir hem yerelin, bütün Anadolu kültürünün harmanlandığı, hem de bütün dünyanın buluştuğu bir yer. Aynı zamanda bir liman kenti. Bu da müthiş bir “yaşama kültürü”nü getirmiş. Gelişmenin, ilerlemenin, “paylaşmak”tan geçtiğini öğrenmiş İzmirli. Onun için Ermenisi, Yahudisi, Rumu yıllarca komşu olarak yaşamış. Birbirlerinin dillerini, kültürlerini bilmeyen insanlar, birbiriyle iş yapmışlar. Ve ortak bir yaşama kültürü geliştirmişler. Müthiş sosyal bir yer olmuş İzmir. İşte şimdi, İzmir’in bu özelliğini yeniden gün ışığına çıkarmak lazım. Tekrar Akdeniz çanağında bir öncü, lider kent haline getirmek lazım. Bir dünya kenti haline gelmesi lazım. Bizim vizyonumuz bu olacak...
ÜLKEDEKİ SİYASET KÜLTÜRÜNÜ İZMİR’DEN BAŞLAYARAK DEĞİŞTİRECEĞİZ
- “İzmir benim için aşk” diyorsunuz. Nasıl bir aşk bu'
Ben bu topraklarda yaşayan insanların hak ettiği şekilde yaşamadığını düşünüyorum. Sahip olduğumuz potansiyelle, zenginliklerle uyumlu bir yaşam standardında yaşamıyoruz. Oysa başka bir hayat mümkün! Başka bir Anadolu, başka bir Türkiye mümkün! Ama bunun için az önce bahsettiğim o siyaset kültürünün değişmesi gerekiyor. Bu da “Bu şehri en iyi ben severim, en iyi ben bilirim!” dememekten geçiyor. İzmir’de yaşayan herkes aslında bu şehrin sahibi, bu şehri en az benim kadar seviyor. En az benim kadar biliyor. Dolayısıyla biz, bütün bu hikâyeyi birlikte yazacağız. Siz bana, “Projeleriniz ne'” deseniz mesela, ben size proje mroje anlatmayacağım. Çünkü biz insanların bu kentle ilgili hayallerini, fikirlerini, düşüncelerini, projelerini birlikte hayata geçireceğiz. Biz, bu memlekette siyaset kültürünü İzmir’den başlayarak değiştireceğiz. Bütün Türkiye’yi değiştireceğiz!
İZMİR KAHRAMANLIK DESTANI YAZDI
- Niye şimdiye kadar hep CHP kazandı'
İzmirli bir arada yaşamayı seviyor. Kutuplaştırma tuzağına düşmedi hiç. Bir tehdit olarak gördüğü için AKP’ye oy vermedi. Bu sosyal yaşama kültürünü bozacağından endişe ettiği için AKP’ye oy vermedi. Direndi adeta. Kahramanlık destanı yazdı.